GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Engelliler Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
Yasama Yılı:5
Birleşim:15
Tarih:18.11.2014

HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 652 sıra sayılı Engelliler Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun teklifiyle kanun gerekçesinde belirtildiği biçimiyle servis ve turizm taşımacılığı yapanlar dışında, şehir içi yolcu taşıma hizmeti yapan araçlardan erişilebilir olmayanlara yolcu taşıma hizmeti için yetki belgesi, izin veya ruhsat verilmemesi, şehirler arası yolcu taşıma hizmeti yapan araçlar ile şehir içi servis ve turizm taşımacılığı hizmeti veren araçların erişilebilir hâle getirilmesi için usul ve esasların yönetmelikle düzenlenmesi amaçlanmaktadır. Kara yoluyla turizm taşımacılığı yapan veya şehirler arası toplu taşıma hizmeti veren gerçek ve tüzel kişilerin taşıma hizmetini sağlama yükümlülüğüne ilişkin yaptırımların düzenlenmesi öngörülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; engellilik son derece heterojen grupları bünyesinde barındıran, aynı zamanda, sosyolojiden ekonomiye, biyoetikten hukuka pek çok farklı disiplinin alanına girebilen bir konudur. Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre dünya nüfusunun yüzde 10'u engelli bireylerden oluşmaktadır. Yine, ortaya konulan bir diğer nokta, engellilik ve yoksulluk arasındaki ilişki ve buna paralel olarak kalkınmakta olan ülkelerdeki engelli nüfusun sayıca fazlalığıdır. Bu bağlamda, kalkınmakta olan ülkeler kategorisinde olan Türkiye'de engelli yurttaşların oranı yüzde 12'ler seviyesindedir.

Değerli milletvekilleri, tarih boyunca engelliler, kendileri gibi dezavantajlı gruplar olan, kadınlar, çocuklar, etnik ve dinsel azınlıklar gibi grupların da kaderi olan toplum dışına itilme, ayrımcılık, damgalanma, birey olarak kabul görmeme biçimindeki haksız tutum ve uygulamaların muhatabı olmuşlardır. Eğitimden sağlığa, ulaşımdan iş hayatına ekonomik ve sosyal her türlü alanın dışında bırakılmanın yanı sıra, toplumsal sürece katılımdaki demokratik haklar ve en temel insan haklarından da büyük ölçüde mahrum bırakılan engelliler, meselenin sosyal bir olgu olarak algılanmaması sebebiyle ancak vicdani duygularla üzerinde durulan hayırseverlik faaliyetlerinin konusu olmak durumunda kalmışlardır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de de engelli bireylerin durumlarının insan haklarıyla olan ilişkisine dair imzalanan sözleşmelere çoğunlukla yüzeysel ve popülist açıdan yaklaşılmakta, yardım eli uzatma biçimindeki yaklaşım, devlet, toplum ve bireysel algılar açısından büyük ölçüde devam etmektedir. Engelliliği kişisel bir trajedi olmaktan çıkarıp bu konuda devlet kurumlarının ve toplumun dayattığı engelleri merkeze koyan bir bakışa acilen ihtiyaç vardır. Çünkü engellilik kişinin sadece medikal anlamdaki yetersizlikleri neticesinde değil, çevresel faktörler yani fiziksel ve sosyal engellerle karşılaştığında şekillenip ortaya çıkan bir durumdur. Engel dediğimiz şey, bir açıdan da -tırnak içinde- sadece "normal" kabul edilen insanlara hitap eden yapılar ve düzenlemelerin ortaya çıkardığı bir durumdur. Bu durum ise açıkça bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılıktır. Ne yazık ki sadece medikal yaklaşımlarla değerlendirilen engelli kişi, ister fiziksel ister zihinsel olan engelliliği dolasıyla tedavi edilmesi, tamir edilmesi, normalleştirilmesi bakımlarından topluma uyum sağlaması beklenen kişi olmuştur. Bu durumda, egemen topluluk kendi algı ve ihtiyaçlarına göre tasarladığı düzenlemeler çerçevesinde yaşantısına devam ederken engelli kişiden ise sanki bu durum sadece onu ilgilendiren bireysel bir problemmiş gibi engelliliği aşabildiği ölçüde bu egemen hayata dâhil olması beklenmiştir.

Değerli milletvekilleri, engellilik durumuna ilişkin medikal yaklaşımdan ziyade sosyal yaklaşım modelinin altını özellikle çizmek istiyoruz. Engellilik olgusuna sosyal yaklaşım ilkesinde esas olan, engelli kişilerin toplumdaki diğer bireylerle eşit olduğu ve olası bir adaptasyonun engelli kişiler tarafından değil, bizzat toplumun diğer kesimleri tarafından yapılması gerektiğidir. Daha şeffaf bir ifadeyle, engellilik yükünü engelli bireylerin omuzlarından alarak toplumsal alanda hep birlikte paylaşmamız gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, kişiler ne ekonomik bir değer ne de işe yararlılıkları bakımından değil, sadece ve sadece insan olmaları bakımından bir anlam ifade ettikleri için değerlidirler. Bu durum engelli bireyler için de kaçınılmaz olarak böyledir. Elbette toplum farklı farklı bireylerden oluşan, bu nedenle de farklılıklara iyi ev sahipliği yapması gereken bir kurumdur. Ulaşımdan iletişime, eğitimden çalışma hayatına kadar her türlü alanda yaşanan eşitsizlik ve ayrımcılıkları gidermek yönündeki çalışmalar öncelikli görevimiz olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, dünya genelinde gerçekleşen engelli hareketlerinde göze çarpan sloganlardan birisi de şudur: "Biz olmadan bizimle ilgili hiçbir şey olamaz." Bu ilkeden yola çıkarak Türkiye'de de engelli bireylerle ilgili yapılacak her türlü yasal ve fiilî düzenleme aşamasında engelli bireyler de mutlaka yer almalıdır. Türkiye, Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'ni 2008'de onaylamış bir ülke olarak sözleşmenin gerektirdiği düzenlemeleri zamana yaymadan, süratle hayata geçirmelidir. Dolayısıyla Türkiye'de engelli yurttaşlarımızın günlük yaşamlarını kolaylaştıracak kapsamlı ve nitelikli kanuni düzenlemelere ihtiyaç vardır. Şu anda görüştüğümüz yasa teklifi örneğinde olduğu gibi tek maddeyle spesifik bir konu üzerinden geçiştirilecek veya torba yasalar içerisinde yüzeysel ve popülist yaklaşımlarla engelli yurttaşlarımızın sorunlarına yapısal çözümler getirilmesi olanaklı değildir.

Değerli milletvekilleri, insan haklarının ayrılmaz parçaları olan kişi olabilme, bağımsızlık, insan onuru, kendi hayatına yön verme gibi ilkelerin yaşamın her alanında hayata geçirilmesi ve içselleştirilmesi çok önemlidir. Engelli yurttaşlarımızın tatminkâr, üretken ve mutlu bireyler olarak yaşamlarını sürdürebilmeleri için olanaklarının eşitleştirilmesi, erişilebilirliğin önündeki engellerin kaldırılması, engelliliğe dayalı negatif ayrımcılıkla mücadele gibi ertelenemez birçok konu vardır. Öncelikli olarak yapılması gerekli düzenlemelerden biri engelli yurttaşlarımıza yönelik ayrımcı ve rencide edici söylemlerin kanun metinlerinden çıkarılmasıdır. Örneğin 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nda hâkim ve savcı adaylarının niteliklerinin belirtildiği 8'inci maddenin (g) bendinde "Hâkimlik ve savcılık görevlerini sürekli olarak yurdun her yerinde yapmasına engel olabilecek vücut ve akıl hastalığı veya sakatlığı, alışılmışın dışında çevrenin yadırgayacağı şekilde konuşma ve organlarının hareketini kontrol zorluğu çekmek gibi özürlü durumları bulunmamak." şeklinde bir ifade yer almaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette bir görevin tanımı veya o görevi ifa edecek kişilerde belirli niteliklerin aranması söz konusu görevin etkin bir biçimde yerine getirilmesi açısından kimi meslek gruplarında bir zaruret olabilir ancak görevin gerektirdiği nitelikleri haiz kimseleri tanımlamak isterken engelli yurttaşlarımızı rencide edebilecek ve onlara karşı bir ayrımcılık uygulandığı duygusunu yaratacak ifade ve üslupların bir kanun metninde yer alması kabul edilebilir değildir. Bu örnekten hareketle bir kamusal alan olan yasaların tümünün gözden geçirilerek her türlü ayrımcı, dıştalayıcı, ötekileştirici söylemlerden ayıklanması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, diğer taraftan, her yıl Engelliler Günü'nde yayınladıkları mesajlarda engellilere yönelik ayrımcılığın ortadan kaldırılması gerektiğini ifade eden bakanlar, her siyasi partiden politikacılar, valiler ve belediye başkanları bulunmasına rağmen Türkiye taraf olduğu insan hakları sözleşmeleri komitelerine sunduğu devlet raporlarında "Ülkemizde ayrımcılık yoktur." söylemini sürekli tekrar eder durumdadır. Türkiye Cumhuriyeti'nin ayrımcılığı önlemek için etkili yasal düzenlemeleri yapmak, erişilebilir ve etkin başvuru mekanizmaları kurmak, etkili ve bağımsız izleme kurumları oluşturmak yerine Birleşmiş Milletler komiteleri ve Avrupa İnsan Hakları kurumlarında "Türkiye'de ayrımcılık yoktur." savunması yapması ayrımcılığı ortadan kaldırma iradesinin eksikliğini göstermektedir. Yasama organı ve kamu otoritesinin ayrımcılığı yok saymak yerine dezavantajlı tüm birey ve gruplar için etkili hukuksal güvenceler ve başvuru mekanizmaları yaratmaları gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; engellilerin insan haklarından yararlanmasını engelleyen en temel sorun erişebilirlik sorunudur. Kamusal mekânlar ve hizmetler çoğunlukla engelli bireyleri yok sayan bir bakış açısıyla planlanmakta ve sunulmaktadır. Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'nin 9'uncu maddesi engelli bireylerin erişebilirliğinin artırılmasıyla ilgili yol gösterici bir perspektif sunmaktadır. Sözleşme, engellilerin hizmetlere erişimi konusunda taraf devletleri gerekli her türlü önlemi almak, erişebilirlik standartları oluşturmak ve gelişmeleri izlemekle yükümlü kılmaktadır. Türkiye'deki uygulamalara göz attığımızda kanun hükümlerine uymayan kurum ve kuruluşlara yönelik herhangi bir ciddi müeyyide bulunmaması da önemli bir eksikliktir. Müeyyide eksikliği kurum ve kuruluşları erişebilirlik düzenlemelerini yapma konusunda ertelemeci davranmaya sevk etmektedir. Örneğin 5378 sayılı Yasa'yla engelli bireylerin hizmetlere erişebilirlik düzenlemeleri için kurumlara yedi yıllık bir süre tanınmıştır. Söz konusu yasanın öngördüğü yedi yıllık sürenin dolmasına üç gün kala yasanın uygulanması 2015'e ve toplu taşıma araçlarının engellilere göre düzenlenmesi 2018 yılına ertelenmiştir.

Değerli milletvekilleri, İnsan Hakları Derneğinin hasta mahkûmlar verilerinden derlenen bilgilere göre, cezaevlerinde bulunan engelli, tutuklu ve hükümlülere yeterli tedavi olanağı sağlanmamaktadır. Türkiye'de cezaevlerinde engelliler için gerekli şartların oluşturulmamış olması nedeniyle, hükümlü engelli yakınlarından engelli hükümlünün bakımını yapmak üzere savcılık izniyle cezaevine giren insanlar bulunmaktadır. Basına da yansıyan bir vaka haberini paylaşmak istiyorum. Habere göre, işlediği bir suçtan dolayı çarptırıldığı on yedi yıl hapis cezasını çekmek üzere konulduğu Isparta E Tipi Kapalı Cezaevinde merdiven boşluğuna düşmesi sonucu felç olan ve nefes alma dışında hiçbir işini kendisi yapamayan hükümlü 24 yaşındaki Özgür Uygun'a cezaevine gönüllü olarak izinli giren ağabeyi 26 yaşındaki Soner Uygun bakmaktadır.

Değerli milletvekilleri, engelli bireylere yönelik işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele ve cezaya maruz kalma konusu da Türkiye özelinde irdelenmesi gereken bir konu başlığıdır. Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 15'inci maddesinde işkence ve kötü muamele yasağı düzenlenmektedir. Engellilere yönelik tespit edilebilen aşağılayıcı muameleme vakalarına örnek olarak, Türkiye'de engellilere yönelik Ayrımcılık ve Hak İhlalleri Raporu'na da giren eski Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ'ın 2011 yılında Batman'daki incelemeleri sırasında Bölge Devlet Hastanesinde engelli bir çalışanın Sayın Bakana hitaben: "Asgari ücretle çalışıyoruz, koşullarımızın düzeltilmesini istiyoruz." demesine sinirlenerek "Gözlerin görmediği hâlde sana iş vermişiz, daha ne yapalım." biçiminde yanıt vermesi bir Hükûmet temsilcisinin konuya yaklaşımını göstermesi bakımından üzerinde durulması gereken bir noktadır. Bu bağlamda, başta kamu görevlileri olmak üzere, engelli bireylerin birer merhamet nesnesi değil de hak sahibi özneler olduklarının göz önünde bulundurulması büyük önem arz etmektedir.

Değerli milletvekilleri, demokratik standartları gelişmiş olan bir ülkede, engellilik durumunu engelli kişinin problemi olarak gören genel algıya karşı duruş olarak konunun toplumsal, mimari, hukuki bir sorun olduğuna işaret eden ve bu bakımdan, engelli kişiyi toplumun karşısına değil, mevcut toplumsal düzenlemeleri engelli bireyin önünde engel gören sosyal anlayışlar gelişmiştir. Bu yaklaşımda esas olan noktalar, engelli kişilerin toplumdaki diğer bireylere eşit olduğu ve olası bir adaptasyonun engelli kişiler tarafından değil toplum tarafından yapılması gerektiğidir.

Buradan hareketle, basit bir örnek vermek gerekirse, kaldırım seviyelerinin yüksek oluşu, bireylerin engelini gözle görülür hâle getirmekte ve engelli bireylere de gerek fiziksel anlamda gerek duygusal anlamda zarar vermektedir. Oysa tersinden düşünüldüğünde, kaldırım seviyelerinin tekerlekli sandalyelerin hareket alanını dikkate alarak planlandığı bir kentte bireyin ulaşım konusunda engelli olma durumu ortadan kaldırılmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, eşitlik, engellilik ve insan hakları ilişkisinde hem başlı başına hem de diğer unsurların daha iyi anlaşılabilmesi adına büyük önem taşıyan bir kavramdır. Sözünü ettiğimiz eşitlik kavramı, modern anlamda da egemen olan "eşit fırsatlar" ilkesinden hareketle zikrettiğimiz bir eşitlik anlayışıdır. Son derece farklı gurupları bünyesinde barındıran engelli bireyler dikkate alındığında, yaratılması gereken eşit fırsatlar da ulaşımdan iletişime, eğitimden çalışma hayatına her türlü alanda yaşanan çeşitli eşitsizlik ve ayırımcılıkları gidermek anlamına gelecektir.

Bu bağlamda "engelliliğe dayalı ayırımcılık" kavramı öne çıkmaktadır. Ayrımcılık, siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni veya başka herhangi bir alandaki tüm insan hak ve temel özgürlüklerinin diğerleriyle eşit bir şekilde kullanılması veya bunlardan yararlanılması imkânını ortadan kaldıran veya bunu engelleyen her türlü ayrımın, dışlamanın veya kısıtlamanın engelliliğe dayalı olarak yapılmasıdır. Engelliliğe dayalı ayrımcılık, makul uyumlaştırmanın yapılmaması dâhil her türlü ayrımcılığı kapsar. Esasen, engelli bireyler bakımından ayrımcılık söz konusu olduğunda bunun en sık karşılaşılan hâli, makul uyumlaştırmanın elverişli ortamın sağlanmaması yoluyla yapılan dolaylı ayrımcılık noktasındadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; engelli bireylere yönelik ayrımcılık uygulamaları konusunda Türkiye'de önemle üzerinde durulması gereken bir alan eğitim alanıdır.

Bilindiği gibi, her Türkiye yurttaşının eğitimden eşit fırsatlarda yararlanma hakkı yasalarla güvence altına alınmıştır. Uygulamalara bakıldığında ise engelli bireylere yönelik eşitsiz yaklaşım daha erken çocukluk döneminde başlamakta ve her ne kadar yasal düzenlemelerle erken çocukluk döneminde bulunan engelli bireylerin okul öncesi eğitimden faydalanmaları önünde bir engel yokmuş gibi görünse de uygulamada böyle değildir.

Bilindiği gibi, 36-72 ay arası çocukların okul öncesi eğitimden faydalanma hakları bulunmaktadır. Ancak engelli bireylere yönelik gerekli sayıda eğitimci ve personel görevlendirilmemiş olması, ayrıca derslik alt yapılarının buna uygun hâle getirilmemiş olması engelli çocukların okul öncesi eğitimden faydalanmalarını engellemektedir. Ayrıca, okul olmayan köylerde ikamet eden okul öncesi çağda bulunan engelli çocukların da fiilen okul öncesi eğitimden faydalanmaları imkân dâhilinde değildir. Bu çocukların taşımalı eğitimle ilçe merkezlerine götürülmesi gibi bir hizmet tam anlamıyla bulunmadığı gibi engelli çocukların kırılgan sağlık durumları da taşımalı eğitime uygun değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitim konusunda engelli çocukların ayrımcılığa maruz bırakıldıkları bir diğer konu da özel alt sınıf uygulamasıdır. Engelli olmayan çocuklar ilkokuldan itibaren kendi yaşıtlarıyla aynı sınıflarda eğitim görme imkânına sahip iken ilkokul ve ortaokul çağındaki engelli çocuklar, yaş esasına göre dikkat edilmeksizin belli okullarda oluşturulmuş özel alt sınıflarda farklı yaş gruplarıyla aynı sınıfta eğitim görmeye mecbur bırakılmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığının engelli çocuklara yönelik bu ayrımcı politikasından vazgeçmesi ve özel alt sınıfların da tıpkı diğer sınıflar gibi yaş esasına göre oluşturulması konusunda gerekli alt yapı ve eğitimci ve yardımcı personel sorununu gidermesi gerekmektedir.

Engellilere yönelik tarih boyu var olan sosyal, ekonomik ve hukuki engellemeler ve ayrımcılık politikaları elbette salt hukuki belgelerle aşılamayacak kadar çok yönlüdür. İnsan haklarının ayrılmaz parçaları olan kişi olabilme, bağımsızlık, kanun önünde eşitlik, insan onuru, kendi hayatına yön verme gibi ilkeler bu sözleşmenin de pekiştirdiği üzere, engelliler için hayatın her alanında dikkate alınıp hayata geçirilecek ilkeler olmak durumundadır. Bu bağlamda, Türkiye'de de engelli bireylere yönelik geçici, yüzeysel ve lokal yasal düzenlemeler yerine kapsamlı, derinlikli ve çağın bilimsel standartlarına uygun düzenlemelerin yapılması gerekmektedir diyor, bu duygu ve düşüncelerle tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)