GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubunun, Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve arkadaşları tarafından, Türkiye'de çocuk hakları kapsamında alınacak önlemlerin ve yapılacak yasal düzenlemelerin belirlenmesi amacıyla 20/11/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 20 Kasım 2014 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:17
Tarih:20.11.2014

HALİL AKSOY (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi Grubu olarak çocuk hakları konusunda vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin kabulünün 25'inci yıl dönümüdür. Bilindiği üzere Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi 20 Kasım 1989'da oy birliğiyle kabul edilmişti. Türkiye ise bu sözleşmeyi 14 Eylül 1990'da imzaladı. Sözleşme 9 Aralık 1994'te Mecliste kabul edildi ve 27 Ocak 1995'te de yürürlüğe girdi. Ne yazık ki Türkiye bu sözleşmeyi imzalarken birçok maddesine çekince koydu ve bu çekinceler bugün de hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Konulan çekinceler nedeniyle milyonlarca çocuk temel haklardan yararlanamamaktadır. Türkiye, koyduğu çekincelerle etnik köken, dil veya din bakımından farklı gruplara mensup çocukların kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama hakkını korumamaktadır. Aynı şekilde, özel alanda da çocukların kendi ana dillerinde eğitim görebilme, kendi kültürlerini koruyup geliştirme olanakları tanınmamaktadır.

Çekince konulan maddeler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 17, 29 ve 30'uncu maddeleridir. 17'nci maddenin (d) bendinde "Kitle iletişim araçlarını azınlık grubu veya bir yerli ahaliye mensup çocukların dil gereksinimlerine özel önem göstermeleri konusunda teşvik ederler." şeklinde ifade edilmiş. 29'uncu maddenin (c) fıkrası ise "Çocuğun ana-babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı veya geldiği menşe ülkenin ulusal değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygısının geliştirilmesi." öngörülmektedir. Benzer şekilde 30'uncu madde de "Soya, dine ya da dile dayalı azınlıkların ya da yerli halkların var olduğu devletlerde böyle bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan olan çocuk, ait olduğu azınlık topluluğunun diğer üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılmaz.." şeklindedir.

Değerli milletvekilleri, bu maddeler Türkiye'nin çekince koyduğu maddelerdir, bilindiği gibi, ancak bu şu anlama gelmiyor: Türkiye sözleşmenin çekince koymadığı diğer maddelerine uyduğu ya da gereğini uyguladığı anlamı çıkmamalıdır. Türkiye'nin genel olarak insan hakları karnesi ve özel olarak çocuk hakları karnesi ortadadır ve denilebilir ki zayıftır.

Bakınız, Sözleşme'nin 6'ncı maddesi -çekince yok bunun altında- şöyledir: "Taraf Devletler, her çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu kabul ederler. Taraf Devletler, çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çabayı gösterirler." Peki, Türkiye'de durum böyle midir? Böyle olmadığını size sadece bir iki örnek vererek anlatmaya çalışayım. Yıl dönümü olması nedeniyle sanırım en anlamlı örnek de bunlar olacaktır.

Bakınız, 21 Kasım 2004 günü, Mardin'de, 12 yaşındaki Uğur Kaymaz 13 kurşunla devletin polisi tarafından katledildi. Yine, bu yakınlarda, Berkin Elvan'ın durumu budur. Keza, Roboski'de 34 kişi katledildi ve bunların 19'u çocuktur. Bu durum somut bir şekilde ortada varken ve Uğur Kaymaz'ın 13 kurşunla babasıyla birlikte katledildiği yetmiyormuş gibi, bir de failler -her 3'ü içinde söyleyebiliriz- ödüllendirilerek terfi ettiriliyor, yapılan yargılamada polisler beraat ediyor, Yargıtay beraat kararını onaylıyor ancak AİHM Türkiye'ye, özellikle Uğur Kaymaz olayından ötürü bir de mahkûmiyet kararı vermiş.

Yine, Sözleşme'nin 3'üncü maddesi "Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir." şeklindedir. Peki, Türkiye'de böyle midir gerçekten? Çocuk işçiliği, çocukların cinsel olarak istismar edilmesi, çocukların eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimde yaşadıkları sorunlar artarak devam ediyor. Çocuklar en temel haklarından dahi yoksundurlar. Türkiye'de çocukların suça bulaşma oranları da yoksulluk ve yoksulluğa bağlı nedenlerle fazla olmaktadır.

Aynı zamanda, Türkiye'de çocuklar bir örgüt ya da siyasi parti mensubu sayılabilmekte, erişkin insanlar gibi siyasi suçlu olarak yargılanabilmektedir. Her ne kadar, yargılama çocuk mahkemelerinde olsa da bu süreç çocuk haklarından yoksun olarak işletilmektedir. Sadece taş attığı ya da slogan attığı gerekçesiyle binlerce çocuk Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yargılandı. Yirmi yıla yakın ağır hapis cezaları aldılar bu çocuklar. Kobani direnişine destek eylemine katıldıkları gerekçesiyle son bir ay içerisinde 600'a yakın kişi tutuklandı ve bu tutuklananların büyük bir çoğunluğu yine çocuklardan oluşmaktadır. Sadece Ağrı genelinde 30'a yakın çocuk tutuklanmıştır, gözaltına alınan çocuk sayısı binlerle ifade edilmektedir.

İnsan Hakları Derneğinin verilerine göre 1 Ocak 2014-19 Kasım 2014 tarihleri arasında Derneğe yapılan başvurular ve basından tespiti yapılan vakalara göre 39 çocuk cezaevlerinde, 64 çocuk da gözaltı yerlerinde işkenceye maruz kalmıştır. Yine bu tarihler arasında, toplumsal olay ve gösterilerden dolayı 360 çocuk gözaltına alınmış, 59 çocuk tutuklanmış ve bu olaylarda 42 çocuk da yaralanmıştır. Tutuklanan bu çocuklar ne yazık ki cezaevlerinde her türlü hak ihlaline de uğramaktadır. Yakın tarihte -hatırlayacaksınız- Pozantı, Şakran, Kürkçüler, Antalya ve en son olarak da Sincan Çocuk Ceza İnfaz Kurumunda kalan çocukların işkence, kötü muamele ve diğer onur kırıcı muamelelere maruz kaldıklarını insanlık adına utançla ve büyük bir kaygıyla takip ettiğimiz malumdur.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de 19 yaş altındaki çocuklar toplam nüfusun yüzde 39'unu oluşturmaktadır yani 30 milyon. 15 yaş altındaki çocuklar ise toplam nüfusun yüzde 29'unu temsil etmektedir yani 23 milyon. Şüphesiz, çocuk ölüm oranlarında çocukların salgın hastalıklara yakalanma oranlarında, okullaşma oranlarında, diğer bir ifadeyle, eğitim, sağlık, beslenme, barınma ve benzeri temel haklara erişim oranlarında önceki yıllara kıyasla bir iyileşmeden söz edilebilir. Buna karşılık, çocuklar arasında eğitim, sağlık başta olmak üzere, temel tüm haklara erişimde etnik, bölgesel, dil, inanç, cinsiyet ve sınıf gibi temel farklılıklardan kaynaklı eşitsizlikler ağırlığını tüm canlılığıyla korumaktadır. Türkiye'de dezavantajlı durumdaki çocukların başında ana dili Türkçe olmayan çocuklar -ki bunların başında Kürtler geliyor- engelliler, az gelişmiş ve kırsal kesimdeki çocuklar, yoksul kent mahallelerindeki çocuklar, Romanlar, Aleviler, gayrimüslimler, çatışma ortamındaki çocuklar, uluslararası göçmenler, kızlar ve benzeri sıralanabilir.

Çocukların yaklaşık dörtte 1'i göreli yoksulluk içinde yaşamaktadır. Ekonomik durgunluk hâlinde ciddi risklerle karşı karşıya kalacakların sayısı muhtemelen daha da yüksek olacaktır. Çocuklar arasında yoksulluk yetişkinlere göre daha da yaygındır.

Çocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinden bazıları Türkiye'de hâlâ gözlenebilmektedir. Bu durum, çocukları sağlık ve gelişim haklarından yoksun bırakmakta, karşılaştıkları riskler artmakta, gelecekleri tehlikeye girmektedir. Kız ve erkek çocuklar tarımda mevsimlik işçilere katılmak üzere aileleriyle birlikte bir yerden bir yere âdeta sürgün edilmektedir.

Başta kızlar olmak üzere çok sayıda çocuk yoksulluk, çocuk işçiliği, muhafazakâr toplumsal roller, ev içi sorumluluklar, beklenti düzeylerinin düşüklüğü ve uyum sorunları gibi nedenlerle ilkokuldan ayrılmak zorunda kalmaktadırlar ancak bu sorunlarla henüz tam olarak yüzleşildiği de söylenemez. Kız çocuklarının çok genç yaşlarda zorla evlendirilmeleri hâlen sürüp giden ve ele alınmayan bir sorundur.

Türkiye'de uyuşturucu ve zararlı madde bağımlılığı her yıl artmakta ve bunların içerisinde çok sayıda çocuk da vardır. Bu yaş 10'a kadar inmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL AKSOY (Devamla) - Tüm bu sorunlarla birlikte tüm çocuklarımızın, özellikle de savaştan kaçarak gelen mülteci çocukların Dünya Çocuk Hakları Günü'nü kutluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)