| Konu: | CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ile Ankara Milletvekili Levent Gök ve 24 milletvekili tarafından, Uludere olayının tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 29/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 19 |
| Tarih: | 26.11.2014 |
LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Bugün, şu anda görüşmekte olduğumuz araştırma önergemizde, bundan yaklaşık üç yıl önce Uludere'de 34 yurttaşımızın Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yürütülen bir operasyon sonucu öldürülmesinden sonra, önceki gün yaşadığımız bir gelişmeyle Uludere olayı bugün çok ciddi ve çok vahim bir gelişmelerle önümüzde tekrar güncelliğini korumuştur. Ne olmuştur Uludere olayında, Roboski'de, 28 Aralık 2011 tarihinde? PKK'nın silahlı eylemlerinden sorumlu olan Fehman Hüseyin'in, "Bahoz Erdal" isimli PKK'lının 28 Aralık 2011 tarihinde sınırımızdan geçerek eylemlerde bulunacağı bilgisi üzerine bir hava operasyonu düzenlenmiş ve bu operasyonda yaşları 13-14 yaşlarında olmak kaydıyla, çoğu 18 yaşının altında olan tam 34 yurttaşımız katledilmiştir. Bu olay üzerine Türkiye'de, ondan sonra inanılmaz derecede bir karartma, soğutma ve olayı unutturma çabaları bizzat iktidar tarafından sürdürülmüş ama bugün gelinen noktada artık mızrağın çuvala sığmadığı bir tabloyla karşı karşıya gelmiş bulunuyoruz değerli milletvekilleri.
Bu olay olduktan sonra -kısaca hatırlatmak isterim- Meclis İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde bir komisyon kurulmuş, İçişleri Bakanlığı müfettiş görevlendirmiş ve olay yargı boyutuyla takip edilmiş ise de bugün gelinen noktada, Meclis İnsan Hakları Komisyonunun AKP'li üyelerinin çoğunluk oylarıyla, olayda herhangi bir hata olmadığını belirten raporuyla olay Meclis bünyesinde kapatılmış, İçişleri Bakanlığı sadece bir ön inceleme izni vererek soruşturma iznine dönüştürmediği bir olayla dosyayı kapatmış ve yargı boyutuyla yürütülen soruşturmada ise sonuçta, Genelkurmay Askerî Savcılığı verdiği takipsizlik kararıyla dosyayı kapatmıştır değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım, bugün, Uludere'de hayatını kaybedenlerin yakınları adalet arayışlarını sürdürüyorlar. Bu adalet arayışı içerisinde aileler Anayasa Mahkemesine bireysel olarak başvurmuşlar ve hak ihlalinin tespitini istemek zorunda bırakılmışlardır ne yazık ki.
Değerli milletvekilleri, bizler bu olayın üzerine gittiğimiz günlerde MİT, İçişleri Bakanlığı ve zamanın Başbakanı birbirinden farklı açıklamalarda bulunmuşlardır. Bakın, beni lütfen dikkatli dinleyiniz değerli arkadaşlarımız. Devletin çöktüğü ve devletin bütün organlarının olayı kapatmak için nasıl iş birliği içerisinde olduğunu sizlere anlatmaya çalışıyorum. 28 Aralık 2011 tarihinde bir Millî Güvenlik Kurulu vardır ve o Millî Güvenlik Kurulunda bulunan herkes bu olayı bilerek bu operasyon kararı alınmıştır ama olayın sorumlularının üzerine kimse gidememiştir çünkü devletin bütün üst yönetimi olayın sorumlusudur değerli arkadaşlarım.
Bizler olayı soruştururken İnsan Hakları Komisyonunda MİT tarafından bize aynen şu yazı gelmiştir. "İstihbaratı kim vermiştir?" sorusuna cevap arıyoruz. MİT'in gönderdiği yazı aynen şöyledir değerli arkadaşlarım. Türkiye'deki MİT'in durumu da gözler önüne sermek açısından ibret vericidir. 34 yurttaşımız ölmüş, bütün ajanslar geçiyor ve Türkiye'nin güvenliğinden sorumlu olan MİT, İnsan Hakları Komisyonuna göndermiş olduğu raporda aynen şunları söylüyor: "Müsteşarlığımızın taşra ünitelerinden (bağlı bakanlık ve müdürlüklerden) söz konusu olaya ilişkin olarak 28/12/2011 tarihinde intikal etmiş bir bilgi bulunmamaktadır. Bahse konu olaya ilişkin ilk resmî bilgi Müsteşarlığımıza 29/12/2011 günü saat 09.35 itibarıyla genel mahiyette bir içerikle ulaşmıştır." Yani, MİT ne diyor? 28 Aralık 2011 tarihi, gece 21.39 ilk bombanın atıldığı saattir, MİT "Tam on iki saat sonra ben bu olaydan haberdar oldum." diyor bize, İnsan Hakları Komisyonuna gönderdiği raporda değerli arkadaşlarım. 34 kişi acil olarak hastanelere sevk edilmiş, yaralılar katır sırtlarında taşınmış, ajanslar bunu haber olarak bildiriyor ama bizim koskoca MİT'imiz diyor ki: "Ben on iki saat sonra öğrendim."
Değerli arkadaşlar, Başbakan 30/12/2011 tarihinde -zamanın Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı- basına verdiği demeçte diyor ki: "Güya Millî İstihbarat Teşkilatımız yanlış bilgi vermiş. 'Bu yanlış bilgiler nedeniyle bu tür hareketler yapılmıştır.' deniliyor. Oysa Millî İstihbarat Teşkilatımızın son anda vermiş olduğu herhangi bir istihbarat bilgisi yoktur." Kim söylüyor bunu? Şimdiki Cumhurbaşkanı, zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan söylüyor değerli arkadaşlarım.
MİT ne diyor? "Ben on iki saat sonra öğrendim." Zamanın Başbakanı diyor ki "MİT'in son anda vermiş olduğu herhangi bir bilgi yoktur." MİT, güya sağır sultan, Başbakan MİT'i koruma, kollama görevini üstlenmiş. Peki, istihbaratı kim verdi değerli milletvekilleri?
Şimdi, geliyoruz önceki güne. Tabii, vicdanlarda yara kanayınca bir yerde gerçekler de ortaya çıkmaya başlıyor. Aslında biz Meclis İnsan Hakları Komisyonunda, Cumhuriyet Halk Partisi olarak tarihe not düştük ve o günlerde bütün gerçeklikleri bir bir söyledik. Ne dediysek aynısı çıkıyor, kimse bunları yalanlayamıyor. Birazdan AKP sözcüsünü de izleyeceğiz. Şimdi, MİT diyor ki "Ben on iki saat sonra öğrendim, kimseye bilgi vermedim." Zamanın Başbakanı diyor ki "MİT'in verdiği bilgi yoktur." Peki, o gün görevde olan eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ne diyor değerli milletvekilleri? Önceki gün -ibretle takdirlerinize sunuyorum- İdris Naim Şahin, aynen şunu söylüyor, Uludere olayı olduğu zaman zamanın İçişleri Bakanı diyor ki "MİT tarafından gönderilen yazılar ve üst düzey -dikkatle dinleyin değerli milletvekilleri- MİT görevlisi tarafından Türk Silahlı Kuvvetleri bizzat aranarak Fehman Hüseyin'in yani Bahoz Erdal'ın hududu geçmekte olduğu bildirilmiştir. Silahlı Kuvvetlerin yetkilileri bilginin doğru olup olmadığını defaatle sormasına rağmen, MİT yetkilisi ısrarla bilginin doğruluğunu teyit etmiştir."
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - İnandın mı?
LEVENT GÖK (Devamla) - Kim söylüyor bunu? Zamanın İçişleri Bakanı söylüyor. Sonuçta, MİT'ten gelen birden fazla resmî istihbarat raporları ve telefon bilgileri üzerine, maalesef, Uludere olayı yaşanmıştır.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Hangi gazete o? O gazeteyi söyler misiniz?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Paralel!
LEVENT GÖK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ortada ciddi, vahim bir tablo var. İdris Naim Şahin mi yalan söylüyor, MİT mi yalan söylüyor, zamanın Başbakanı mı yalan söylüyor? Kim yalan söylüyor? İnsanları niçin kandırıyorsunuz? Niçin karartıyorsunuz? Ölen o 34 yurttaşın ailelerinin adalet arayışlarına niçin set çekiyorsunuz? Bu olay, şu andan itibaren artık başka bir boyut kazanmıştır. Bu konudaki bu soruşturma derhâl tekrar açılmalıdır. Anayasa Mahkemesi derhâl bu konuda hak tespiti ihlali kararı vererek ailelere yargı yolunu açmalıdır. Kimdir bu MİT görevlisi? Kimdir değerli arkadaşlarım?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Hakancığım... Hakancığım...
LEVENT GÖK (Devamla) - Bilindiği hâlde niçin korunmuştur? Niçin hakkında soruşturma açılmamıştır? Hakkında niçin soruşturma açılmadığını da önceki gün şimdiki Başbakan Ahmet Davutoğlu söylüyor, diyor ki: "MİT'i kurban etmeyiz." Öyle mi Sayın Başbakan, öyle mi? O kadar ucuz mu hayatlar? Yani siz 14 yaşında ölen Özcan Uysal'ı feda edeceksiniz, Seyithan Enç'i feda edeceksiniz, Cemal Encü'yü, Vedat Encü'yü, Selim Encü'yü, Nadir Alma'yı, Selahattin Öncü'yü ve Roboski'deki diğer gençleri kurban edeceksiniz, kendi yetkililerinizi feda etmeyeceksiniz; yok öyle yağma! Bu soruşturma artık, Türkiye'nin önündeki birinci gündem maddesidir. Bundan kimse kaçamaz. Biliniz ki, Uludere'de kaçakçıların hangi kimlikte olduğu bilinerek ama içinde Fehman Hüseyin'in olduğu farz edilerek bu operasyon yapılmıştır. Olayın örtülmek istenmesinin nedeni devletin bütün üst düzeyinin olayın içinde olmasıdır. Emir, Millî Güvenlik Kurulunda Başbakanın bilgisi dâhilinde Genelkurmay Başkanı tarafından bizzat verilmiştir. Bu gerçekleri niçin saklıyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LEVENT GÖK (Devamla) - Gerçekler gün yüzüne çıkmak üzeredir. Adalet diyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)