GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ile Ankara Milletvekili Levent Gök ve 24 milletvekili tarafından, Uludere olayının tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 29/5/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26 Kasım 2014 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:19
Tarih:26.11.2014

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İnsan Hakları Komisyonunda Uludere Komisyonu içerisinde de yer almıştım ve bununla ilgili orada ciddi araştırmalar yapıldı ancak kafamıza hep takılan soru vardı: İstihbaratı kim verdi? Yani, kim istihbarat vererek bu bombalama işi yapıldı? Çünkü sınırlarımız ötesinde yapılan bir bombalama işi ve burada bu bombalamayı yapabilmek için muhakkak Genelkurmay Başkanının ve tabii ki hâliyle Başbakanın haberi olması gerekirdi, onun dışında hareket edilmesi veya bu bombalamanın yapılması mümkün değildi. Çünkü alınan kararlara göre, önce top ateşiyle müdahale edilmesi ancak daha sonra bu kararın çekilerek uçaklarla vurulması şeklinde bir karar alınmış olduğu görülüyordu.

O tarihlerde MİT Müsteşarlığı bir açıklama yaptı ve dedi ki: "Uludere ile ilgili herhangi bir istihbari bilgi biz sunmadık." O zaman kim sunmuştu? Amerika Birleşik Devletleri mi sundu bu istihbaratı veya kim sundu? Ki söylenen şeyin başında şu vardı: Teröristlerden bir tanesi, Fehman Hüseyin'in bu gelen kafilenin içerisinde yer aldığı şeklindeydi. Nitekim, İdris Naim Şahin yeni bir parti kurdu, AKP'den ayrıldı, o zamanın İçişleri Bakanı şimdi tuttu, şöyle bir ifade kullanıyor: "İstihbaratı MİT verdi." Tabii, o zaman bunu söylemesi gerekir miydi, gerekmez miydi, o ayrı bir tartışılacak konu ama eğer bu istihbaratı MİT verdiyse MİT'in kaynaklı mıdır bu istihbarat, Amerika Birleşik Devletleri kaynaklı mıdır? Çünkü orada insansız hava araçlarıyla bütün hareketler tespit edilmişti, yaklaşık yedi saatlik bir kayıt vardı, bu kayıtları da incelemiştik orada.

Şimdi bunu şunun için söylüyorum: Bu konuları, Türkiye'de buna benzer konuları çok ciddi şekilde ele almak gerekir. Mesela, Hrant Dink meselesinde de -katledilmesi meselesinde- konuların şeffaflıkla ortaya çıkarılması gerekir ki birilerine malzeme teşkil etmesin. Çünkü, Hrant Dink'in öldürülmesinde de Türkiye aslında mahkûm edilecek bir pozisyona getirildi ve ellerine pankart alıp "Hepimiz Ermeni'yiz." diye bağıranlara bir fırsat tanındı. Böylece Türkiye'de aleni olarak soykırım meselesini gündeme getirme imkânı buldular ve uluslararası kamuoyunda da Türkiye'yi mahkûm eder bir pozisyona düşürdüler.

Aynı şey Uludere için geçerli. Burada öldürülen vatandaşlarımızın birçoğu aslında korucuydu, bu işi yapıyorlardı. Ama daha sonra bu insanların öldürülmesiyle birlikte işin rengi çok farklı bir boyuta gitti ve Türkiye bu konuda insan haklarını da ihlal eden bir konuma düşürüldü. Bu konunun temelinde aslında şunun çözülmesi lazım: Bu istihbaratı kim verdi? Bu istihbarata Türkiye nasıl kandı veya neden böyle bir istihbarat içerisinde hareket etti? Çünkü, arkadaşlar, bombalama tek safhada olmadı, tam 4 kere bombalama yapıldı. 1'inci bombalama sonrasında oradaki insanların dağılıp kaçmamasını veya gizlenmemesini veya sipere girmemesini göz önüne alarak bu bombalamanın 2'ncisinin, 3'üncüsünün, 4'üncüsünün belki yapılmaması gerekirdi. Eğer şüphe duyuluyorsa, en azından orada duran insanların Türkiye'den gönderileceklerle kim olduklarının tespiti yapılabilirdi veya helikopterle gönderilecek askerlerle -bir operasyonla- bunlar kontrol edilebilirdi ama bunlar yapılmadı. 2'nci bombalama yapıldı, ardından 3'üncü bombalama yapıldı. Bunlar yirmişer dakika arayla yapıldı. Kırk dakika sonra da 4'üncü son bombalama yapıldı. Şimdi, bu kadar insanının öldürülmesine ve böyle bir harekete kimin sebep olduğunun ortaya çıkarılması, aslında bu harekât emrini verenlerin de bir yerde aklanması anlamına gelecektir. Kime inanıldı ve kim bu istihbaratı verdi ve bu kadar insanın hayatının kaybedilmesine sebep olundu? Bunun, muhakkak ki Türkiye'nin çözümlemesi gereken bir konu olduğunu düşünüyoruz. Zira, kim olursa olsun ülkemizde ülkesine, milletine bağlı her insanın haklarının korunmasını sağlamakla mükelleftir Türkiye Büyük Millet Meclisi. Dolayısıyla, biz bu açıdan meseleyi değerlendiriyoruz. İstihbaratı verenlerin kimler olduğunun ortaya çıkarılması, ki aşağı yukarı harekâtın tüm safhalarını biliyoruz ama bu safhalar içerisinde eğer MİT "Ben istihbaratı vermedim." diyorsa o zaman kimden bu istihbaratın alındığını Genelkurmay Başkanının açıklaması gerekir çünkü uçakların kaldırılması ve bombalaması emrini veren orası. Öyleyse bu istihbaratı onlar biliyordur, kim tarafından verildiğini; bunu açıklamaları gerekir. Ama, şimdi, sabık İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin bunun MİT tarafından verildiğini söylüyorsa o zaman MİT'in bu bilgiyi neden geçmişte sakladığını veya kimden aldığını da açıklaması gerekir. Ama, şu an için bu konuda MİT'in soruşturulması ve MİT'in bir şekilde araştırılması mümkün değil. Neden? Çünkü Başbakanın talimatına ancak bağlıdır. Şimdi, bir içişleri bakanı eğer "Böyle bir talimatı, böyle bir istihbaratı MİT verdi." diyorsa herhâlde bunu bilmemesi mümkün değil.

MEHMET METİNER (Adıyaman) - Ya yalan söylüyorsa...

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Eğer yalan söylüyorsa da onun da yine ortaya çıkarılması gerekir.

MEHMET METİNER (Adıyaman) - Yani, hepimizi kandırmaya çalışıyorsa siz de hemen üstüne atlıyorsanız...

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Yani, eski İçişleri Bakanı yalan söylüyorsa, bugün yalan söylüyorsa yalan söylediğinin de ortaya çıkarılması gerekir. Nasıl çıkaracaksınız?

HAMZA DAĞ (İzmir) - O zaman her söyleyenin peşinden koşacağız. Ne yapacağız yani?

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Bakın, siz devletsiniz, devlet olduğunuz için koşmak zorundasınız.

Arkadaş, bak, eğer kamuoyunu yanıltan ve Türk halkını, bütün insanları, kamuoyunu yanlış bir yere sevk eden bir anlayışın, bir söylemin, bir ifadenin eğer biz arkasına gidip bunun doğruluğunu ortaya koymayacak olursak o zaman toplumsal düzeni nasıl sağlayacaksınız, mümkün mü? Bakın bir şey söylüyorum, bunun ortaya çıkarılması kimseyi küçültmez, aksine büyültür diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)