| Konu: | Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 20 |
| Tarih: | 27.11.2014 |
CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 655 sıra sayılı Hakim ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Danıştay, Yargıtay gibi yüksek mahkemelerimize yeni üyeler katarak yüksek mahkemelerin yapısını ve mevcut kurullarını önemli ölçüde değiştiren; arama, el koyma, iletişimin tespiti, teknik araçlarla izleme gibi temel hak ve özgürlüklerimizi doğrudan ilgilendiren düzenlemeleri değiştiren; savunma hakkının özünü oluşturan dosya içeriğine ulaşma hakkını oldukça daraltan, hatta ortadan kaldıran; adli yıl açılış töreni gibi gelenekselleşmiş, yargının saygınlığıyla özdeşleşmiş bir töreni, 2014 yılında 10 Mayıs tarihinde gerçekleşen bir törende vuku bulan olaylardan yola çıkarak kin ve husumet duygularıyla ortadan kaldıran; keyfî düzenlemeler içeren bir yasa teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda iki günden bu yana görüşüyoruz. Maalesef, gerek iki günden bu yana Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptığımız görüşmelerde gerekse Adalet Komisyonunda yapılan görüşmelerde Adalet ve Kalkınma Partisinin, bütün yargı reform paketlerinde olduğu gibi bu yargı reform paketi teklifinde de ileri sürdüğü iddiaların ve hedeflerinin gerçekten uzak olduğunu, başka sebep ve saiklerle hareket edildiğini görmekten gerçekten büyük üzüntü duyuyoruz. Maalesef içinde kişiye özel düzenlemeler barındıran ve konjonktürel, aylık, hatta haftalık, hatta gündelik değişikliklerden kaynaklanan düzenlemeleri yasa metni hâline dönüştüren bu düzenleme, maalesef Adalet ve Kalkınma Partisinin yasa teklifinde belirttiği o genel amaçları gerçekleştirme hedefini kapsamamakta, maalesef bu amaçtan oldukça uzak bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, tasarının içeriğine baktığımızda, pek çok milletvekilimizin ifade ettiği gibi, günlük, aylık, haftalık, yıllık gelgitleri, yapbozları görüyoruz. Demokratikleşme savıyla bu Genel Kurul gündemine getirilen yargı reform paketlerindeki birtakım düzenlemelerden, bugün başka saik ve sebeplerle geriye dönüldüğüne çok açık bir şekilde tanıklık ediyoruz.
Şimdi bu konularda hafızalarımızı eğer kısaca tazelemek gerekirse, burada 23'üncü Dönemden milletvekili arkadaşlarımız var; Sayın Bakan burada, o dönemde Komisyonda görev alan Adalet ve Kalkınma Partisinin Komisyon üyelerinin bir kısmı burada. Hepimiz çok iyi hatırlıyoruz; 2008 yılında bu Parlamentonun 23'üncü Döneminde aslında Yargıtaydaki iş yükü alabildiğince artmışken, Yargıtaydaki dava dosyalarının çoğu zamanaşımından düşüyorken, Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in çığlıkları tüm Türkiye'de yazılı ve görsel medyada yankılanırken Adalet ve Kalkınma Partisi ve Adalet Bakanlığı bir yasa tasarısı hazırlayarak Danıştayın ve Yargıtayın üye sayısını değiştiren, Yargıtayın üye sayısını ve daire sayısını azaltan bir yasa teklifini Adalet Komisyonu gündemine getirmişti. Bu yasa teklifiyle Yargıtayın 21 olan hukuk daire sayısının 13'e, ceza daire sayısının da 11'den 7'ye indirilmesi öngörülmüştü ve Yargıtaydaki üye sayısı en fazla 150 olarak sınırlanmıştı. Ben o gün, Adalet ve Kalkınma Partisinin Yargıtaydaki üye sayısını 150'yle sınırlayan, daire sayısını 20'ye düşüren, 32'den 20'ye indiren bu yasa teklifinin, yasa tasarısının görüşmeleri sırasında çok sert tartışmaların yaşandığını bugün çok iyi hatırlıyorum. Sanıyorum arkadaşlarımız da hatırlıyor. Biz o gün buna çok sert muhalefet etmemize rağmen, muhalefet partilerinden bunun doğru olmadığı çok açık ve net bir şekilde dile getirilmesine rağmen, Adalet ve Kalkınma Partisinin Adalet Bakanı ve Adalet Komisyonu üyeleri bunun bir reform paketi olduğunu hararetle savundular ve o gün söylenenlere kulak tıkadılar. Sayın Bakan, o günkü iş yükü, 2008 yılındaki Yargıtaydaki iş yükü bugünkünden çok daha mı azdı? O gün de Yargıtaydaki dosyalar zamanaşımından düşüyordu ve iş yükü mevcut üyelerle altından kalkılamayacak kadar fazlalaşmıştı. Sadece bununla kalmadınız, o dönemde Yargıtayda üye sayısını, boşalmalarla azalan, eksilen üye sayısını tamamlayacak üyelerin seçimini HSYK toplantılarına katılmamak suretiyle engellediniz. O dönemde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı, bu konuda, Adalet ve Kalkınma Partisinin temsilcileri, özellikle müsteşarı adına suç duyurusunda bulundu görevi kötüye kullanmaktan. Yani o dönemde sadece ceza dairesinin ve hukuk dairesinin sayısını azaltmakla ve üye sayısını düşüren önergeyi vermekle kalmadınız, mevcut yasadan kaynaklanan ve boşalmalardan kaynaklanan Yargıtaydaki üye seçimlerini engelleme çabası içerisine girdiniz.
Sayın Bakan, peki arkasından ne oldu? Arkasından, aslında demokratikleşme savıyla ve "Yetmez ama evet" çığlıklarıyla yaşanan bir referandum sürecini birlikte geçirdik. 12 Eylül 2010 yılında yaşanan referandumdan sonra, aslında bu ülkenin sadece yüksek yargısının ve sadece yargı organlarının değil, bu ülkenin belini kırdınız. "Yetmez ama evet." çığlıkları arasında "Demokratikleşiyoruz." iddialarıyla bu ülkenin -HSYK'sını, bu ülkenin Danıştayını, Anayasa Mahkemesini, Yargıtayını- yargı organlarının sadece belini kırmakla kalmadınız, aslında bu ülkenin, bu devletin temel organlarının tamamının yok edilmesine, ortadan kaldırılmasına yok açacak bir sürecin önünü açtınız.
Peki, bunu kiminle yaptınız? Aslında, bugün "paralel yapı" diyerek en büyük düşman ilan ettiğiniz o yapıyla maalesef bu süreci, Anayasa sürecini birlikte geçirdiniz ve bu süreçten sonra oluşturduğunuz yeni HSYK'yla Yargıtaya 160 üye alarak Yargıtayda ve HSYK'da gücü ele geçirmenin mantığı ve rahatlığı içerisinde Yargıtaya 160 yeni üye aldınız, daire sayısını 32'den 38'e çıkardınız. Bu süreç içerisinde yüksek mahkemelerde, özel yetkili mahkemelerde yaşanan bütün hukuksuzluklara gözlerinizi kapadınız. O dönemde, bugün düşman olarak gördüğünüz, savaş açtığınız paralel yapıyla el ele, kol kola, diz dize kutsal ittifak içerisinde bu ülkenin yurtseverlerini, bu ülkenin aydınlarını, bu ülkenin saygın bilim insanlarını, üniversite hocalarını, öğrencilerini Silivri zindanlarında çürüten, Mamak'ta askerî cezaevlerinde çürüten bir süreci kol kola taşıdınız. O süreçte hukukun bütün temel ilkeleri, karineleri ters yüz edildi; masumiyet karinesi ters yüz edildi; "şüphenin sanık lehine yorumlanması" ilkesi ters yüz edildi; arama, el koyma, iletişim tespiti ve dinlenmesi gibi konularda herkesin gözü önünde büyük hukuk ihlalleri yaşandı. Ama, siz o zaman hiç bunlara sesinizi çıkarmadınız; tam tersine, başta bugün Cumhurbaşkanı olan, o dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, "Biz Ergenekon davasının, Balyoz davasının, Oda TV davasının savcısıyız." diyerek bütün bu hukuksuzlukları, kendinize karşı olan, AKP'ye karşı olan tüm muhalefet güçlerini susturmak amacıyla yargıyı bir kılıç olarak kullanarak yaptınız. Peki, ne oldu, bu kutsal ittifaka ne oldu? Bu ülkenin askerlerini cezaevlerine attınız, bu ülkedeki bu ülkenin geleceğinde çok önemli rol alacak bilim insanlarını cezaevine attınız, "Biz parasız üniversite, parasız eğitim istiyoruz." diyen üniversite öğrencilerini cezaevine attınız ve bunları bugün şikâyet ettiğiniz o yapıyla kol kola gerçekleştirdiniz. Büyük bir anlayış, büyük bir hoşgörü, büyük bir dayanışma içerisinde Türkiye'nin belini kırdınız. Türkiye'deki kurumların belini kırdınız. Peki, ne oldu? Peki, ondan sonra... Ondan sonra bugünlere geldik. Ta ki bu balayı dönemi, bu kutsal ittifak dönemi 17 Aralığa kadar sürdü. 17 Aralıkta yatak odalarındaki para kasaları, ayakkabı kutularındaki dolarlar ve eurolar halkımızın gözünün önüne saçılınca ve o kutsal ittifak içerisinde o paralel yapı kapınıza dayanınca bağırmaya başladınız; "Yargı kuşatıldı, devlete darbe yapılıyor, bize darbe yapılıyor." diye bağırmaya başladınız. Günaydın Sayın Bakan, günaydın! (CHP sıralarından alkışlar)