| Konu: | Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 21 |
| Tarih: | 02.12.2014 |
EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifinin 41'inci maddesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Kanun teklifinin 41'inci maddesiyle, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 116'ncı maddesinde yer alan "somut delillere dayalı şüphe" ibaresinin "makul şüphe" şeklinde değiştirilmesi öngörülmektedir. Böylece, 17, 25 Aralık soruşturması sonrasında Hükûmetçe alelacele yapılan değişiklikten vazgeçilerek önceki hâle geri dönülmüştür. Başka bir söyleyişle, Hükûmet tarafından organize edilen ve yeniden yapılandırılan HSYK ile daha da teminat altına alınan sulh ceza hâkimliklerinin daha kolay bir biçimde arama kararlarını verebilmesinin yasal zemini oluşturulmak istenmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye yargı tarihi, yargıçların neleri makul bulabildikleri yönünde müstesna örneklerle dolu iken bu yöndeki bir değişiklik, haklı olarak özel hayatın korunması açısından kaygı yaratmaktadır. Bu kanun değişikliğini daha da ironik kılan ise yasaya "somut delillere dayalı kuvvetli şüphe" ifadesini, bundan daha dokuz ay önce, 21 Şubat 2014'te kabul edilen kanunla yine AK PARTİ Hükûmetinin koymuş olmasıdır.
17, 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının gündemin başında olduğu dönemde AK PARTİ Hükûmeti yasanın bir önceki hâlinde bulunan "makul şüphe" ifadesini yeterli bulmamış ve arama yetkisini sınırlamak için "somut delile dayalı kuvvetli şüphe" şartını eklemişti. 17 Aralık ve 25 Aralık soruşturmalarının kapatılmış olmasıyla dokuz aylık "somut delil" uygulamasının sonuna geliniyor ve böylece, 21 Şubat öncesine tekrar geri dönüyoruz.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz şubat ayında AK PARTİ Hükûmetince bu konuyla ilgili olarak Meclise sunulan kanun teklifinde şu ifadelere yer verilmişti: "Anayasa'nın 19'uncu maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ceza muhakemesi işlemleri sırasında ihlalinin önlenmesi amacıyla yapılan önemli bir düzenleme de gözaltı, tutuklama, arama ve el koyma gibi koruma tedbirlerine başvurulabilmesi açısından somut delil kriterinin getirilmiş olmasıdır. Bu şekilde, bu koruma tedbirlerine soyut birtakım şüpheler nedeniyle başvurularak kişi hürriyeti ve güvenliği ile mülkiyet hakkının zedelenmesinin önüne geçilecektir. Soruşturma için zorunlu olması hâlinde sadece kişinin bir suçu işlediğini düşündürebilecek emarelerin varlığına dayanarak basit bir şüpheyle kişilerin gözaltına alınması uygulamada pek çok mağduriyetlere ve hak ihlallerine yol açabilmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 91'inci maddesinin (2)'nci fıkrasında yapılması öngörülen değişiklikle gözaltına almaya ilişkin kararların verilebilmesi, suçun işlendiğini düşündürebilecek emarelerin yerine suçun işlendiğini gösteren somut delillerin varlığına bağlanmaktadır. Böylece cumhuriyet savcısı, soruşturma için zorunlu olması hâlinde sadece kişinin bir suçu işlediğini düşündürebilecek emarelerin varlığına dayanarak gözaltı kararı veremeyecek, gözaltı kararı verebilmek için bir suçun işlendiğini gösteren somut delillere dayanmak zorunda kalacaktır."
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz şubat ayında Hükûmetçe verilen kanun teklifinin gerekçesinde bu ifadeler yer almaktaydı. Hükûmet, dokuz ay önce insan hak ve hürriyetlerinin sözüm ona hamisi kesilmiş ancak şimdi geldiğimiz noktada antidemokratik uygulamalara geri dönmekte bir beis görmemiştir. Bu bakımdan, AK PARTİ Hükûmeti, halkta demokrasi ve insan hakları konularında beklenti ve umut yaratıp daha sonra bu umutları ters yüz edecek uygulamalara girişmiştir.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz, insan hak ve hürriyetlerine ilişkin temel sözleşmeleri imzalayıp onları onaylamış, ayrıca insan hakları ihlallerinin yargısal denetimini öngören Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni kabul etmiş ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkını tanımış bulunmaktadır. Belirtilen hususlar Anayasa'nın 90'ıncı maddesine göre de iç hukukun doğrudan uyulması zorunlu kuralları hâline gelmiştir. Bu doğrultuda Hükûmet yönünü antidemokratik uygulamalar yerine çağdaş, evrensel hukuk normlarına ve uygulamalarına dönmelidir. İmzalamış bulunduğu uluslararası sözleşmeler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları göz önünde bulundurarak yasalaşmalara gidilmesi gerektiğini belirtiyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)