| Konu: | 176 Sayılı Maden İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 22 |
| Tarih: | 03.12.2014 |
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 176 sayılı Maden İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Uluslararası Çalışma Örgütü Genel Konferansı tarafından 1995 yılında kabul edilen ve 1998 yılında yürürlüğe giren 176 sayılı Maden İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi maden iş yerleriyle ilgili uluslararası asgari standartları belirlemektedir. 24 maddeden oluşan bu sözleşmede işçilerin ve işçi temsilcilerinin hak ve yükümlülükleriyle işverenin sorumluluklarına ilişkin hükümler yer almaktadır. ILO verilerine göre dünyada her yıl 2 milyon işçi iş kazalarından veya meslek hastalıklarından dolayı hayatını kaybetmektedir. Türkiye, iş güvenliği açısından dünyada en riskli ülkeler arasında yer almaktadır. İş kazaları ülkemizin kanayan yarasıdır. Türkiye, ölümlü iş kazaları sayısında Avrupa'da birinci, OECD ülkeleri arasında ise ikinci sırada yer almaktadır.
Çalışma Bakanı, ülkemizde, 2002 yılında 72 bin olan iş kazası sayısının, 2013 yılında 191.247, 2002 yılında 872 olan iş kazalarında ölen kişi sayısının da 2013 yılında 1.356 olduğunu açıklamıştır. Buna göre, 2013 yılında, ülkemizde, ortalama günde 524 iş kazası meydana gelmiştir. İş kazalarında günde ortalama 4 kişi ölmekte ve 6 kişi iş göremez hâle gelmektedir. Üstelik bu veriler sadece kaydı tutulabilenlerdir. İstihdamın üçte 1'inin kayıtsız olduğu ülkemizde, kayda geçmeyen vakalarla bu sayının daha da fazla olması söz konusudur.
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin hazırladığı raporlara göre, yaşanan iş kazaları sonucu 2014 yılının ilk on ayında 1.600 kişi hayatını yitirmiştir.
Çağdaş toplumlar insana ve çalışana değer vererek, çalışma hayatını çalışma çevresiyle birlikte daha insancıl hâle getirerek, hayat kalitesini yükselterek, verimliliği artırarak hedeflerine ulaşmaktadır.
Uluslararası Çalışma Örgütü, Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşların sözleşmeleri, tavsiye kararları ve metinleri bu yaklaşım çerçevesinde hazırlanmakta, çalışmalar bu yönde sürdürülmektedir.
Soma ve Ermenek faciası başta olmak üzere, son dönemde sıkça karşılaştığımız iş kazaları, Türkiye'nin iş güvenliği konusunda gelişmiş ülkelerin uygulamalarını esas alan cesur adımlar atması gerektiğini bir kez daha ortaya koymuştur. Bu kapsamda ILO'nun iş kazalarının önlenmesine ilişkin 176 numaralı Sözleşmesi'nin onaylanması çok önemlidir.
Ülkemizde çalışanların tamamının iş sağlığı ve güvenliğinin koruyucu şemsiyesi altına alınması, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının, dolayısıyla ölümlerin ve yaralanmaların önlenmesi için her türlü tedbirin alınması gerekmektedir. Ülke düzeyinde iş sağlığı ve güvenliği veri tabanı tüm boyutlarıyla ortaya çıkarılmalı, toplumda iş sağlığı ve güvenliği duyarlılığı ve bilinci oluşturmak için etkinlikler yapılmalıdır. İş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili yapılan yasal düzenlemelerin kâğıt üzerinde kalmaması için bu düzenlemelerin denetimle desteklenmesi, iş yeri denetimlerinin etkin bir şekilde yapılması, yaptırımların tavizsiz uygulanması, koruyucu, önleyici iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin yaygınlaştırılması, işveren ve çalışanın eğitimine önem verilmesi ve alınacak tedbirlerin katılımcı bir şekilde belirlenmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, Ermenek'te, 28 Ekim 2014 tarihinde yaşanan faciada yer altında mahsur kalan 18 madencimizden bugüne kadar 13'ünün cansız bedenlerine ulaşılmış, otuz altı gün geçmesine rağmen 5 kardeşimiz hâlâ bulunamamıştır.
Karaman'ın Ermenek, Başyayla ve Sarıveliler ilçesi halkının önemli bir kısmı geçimini kömürden sağlamaktadır. Ermenek'teki kömür işletmelerinde 1.500 civarında işçi çalışmaktadır. Faciadan sonra açık işletmenin dışındaki 9 işletmede faaliyet durmuştur. Bu nedenle bölge halkı çok zor durumda kalmıştır. Maden işçileri evlerine ekmek alamaz duruma düşmüş, esnafımız da vadesi gelen kredi borçlarını ödeyemez hâle gelmiştir. Soma faciasının ardından çıkarılan 6545 sayılı ve 6552 sayılı Kanunlarla, hayatını kaybeden madenciler şehit sayılmış, ailelerine ve diğer maden işçilerine yönelik bazı haklar verilmiştir. Ayrıca, Manisa'nın Soma ve Kırkağaç ilçelerindeki esnaf ve sanatkârların Halk Bankasından kullandıkları krediler bir yıl süreyle faizsiz ertelenmiş, yine Soma ve Kırkağaç ilçelerindeki esnaf ve sanatkârlara 50 bin lira üst limitli, faizsiz ve bir yıl ödemesiz, otuz altı ay vadeli KOSGEB kredisi verilmiş, bankadan kredi almakta teminat sıkıntısı yaşayan esnaf, sanatkâr ve KOBİ'ler, Kredi Garanti Fonu'nun kefalet hizmetlerinden yararlandırılmıştır. Ermenek maden faciası nedeniyle çok ciddi mağduriyet yaşayan maden işçileri ve esnafımız için de aynı düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda, Ermenek maden faciası nedeniyle hayatını kaybeden madencilerin Sosyal Güvenlik Kurumuna olan her türlü borçlarının silinerek varsa borcundan dolayı aylık bağlanamayan yakınlarına aylık bağlanması; hayatını kaybeden madencilerin dul ve yetimlerine ölüm aylığı bağlanması için gerekli olan şartların kaldırılması; hayatını kaybeden madencilerin anne ve babalarına aylık bağlanması için gereken muhtaçlık şartının kaldırılması; hayatını kaybeden madencilerin eş ve çocuklarından birinin, eşi ve çocuğu yoksa kardeşlerinden birinin kamuda istihdam edilmesi; hayatını kaybeden madencilerin mirasçılarına bedelsiz konut tahsis edilmesi; hayatını kaybeden madencilerin Ziraat Bankası ve Halk Bankasına olan kredi borçlarının ferileriyle birlikte silinmesi; Ermenek'te faaliyetleri durmuş olan kömür işletmelerinin tüm işçilerine veya hak sahiplerine son aylık net ücretleri tutarında fondan aylık ödeme yapılması; maden işçilerinin işverence ödenmeyen ücretlerinin fondan ödenmesi; Ermenek'te faaliyetleri durmuş olan işletmelerin işçilerinin Ziraat Bankası ve Halk Bankasına olan kredi ve kredi kartı borçlarının bir yıl süreyle faizsiz ertelenmesi; Ermenek, Başyayla ve Sarıveliler'deki esnaf ve sanatkârların Halk Bankasından kullandıkları kredilerin bir yıl süreyle faizsiz olarak ertelenmesi; esnaf ve sanatkârlara faizsiz ve bir yılı geri ödemesiz KOSGEB kredisi verilmesi; bankadan kredi almakta teminat sıkıntısı yaşayan esnaf ve sanatkârın Kredi Garanti Fonu'nun kefalet hizmetlerinden yararlandırılması için gerekli düzenlemeler acilen yapılmalıdır.
Sayın bakanlar günler önce bazı sözler vermiş ama bugüne kadar yapılmamıştır, "Kredi borçları ertelenecek." demişler ama ertelenmemiştir. Bakınız, bir özel banka olan İş Bankası duyarlılık gösterip borç ertelemelerini hemen başlatmış ama sayın bakanlar, Başbakan, velhasıl Hükûmet hâlâ uyuyor. Bakan talimatıyla, Bakanlar Kurulu kararıyla alınacak önlemler var. Bir Bakanlar Kurulu kararı çıkarmak bu kadar mı zor? Bu kadar mı beceriksizsiniz?
Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu, kendi memleketi de sayılan Ermenek'e, Başyayla'ya, Sarıveliler'e bu kötü günlerde sahip çıkmayıp da ne zaman sahip çıkacak? Laf kalabalığını bıraksın, icraat yapsın. Lafla karın doymuyor.
Sayın Başbakan dünkü grup konuşmasında Soma'da sağlanan imkânların Ermenek'te de sağlanacağını söylemiştir. Ama ne zaman? Bugün ve yarın kanunu çıkarmazsak ocak ayına kalacak. Biliyorsunuz haftaya bütçe görüşmelerine başlıyoruz. Ermenek'te ekonomik ve ticari hayat iyice durmuş vaziyettedir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak Soma için yapılan uygulamaları dikkate alarak hazırladığımız ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunduğumuz iki ayrı kanun teklifi gündemde görüşülmeyi beklemektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesi için siyasi parti gruplarımıza ve Sayın Başbakana çağrıda bulunuyoruz; bizim verdiğimiz kanun tekliflerini gündeme alıp hemen kanunlaştıralım.
Değerli arkadaşlar, bu arada, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Ermenek'teki ekonomik sorunların kökten çözümü için müthiş bir formül bulmuş, süper bir fikir ortaya atmış. Nedir biliyor musunuz? Kömür ocaklarını kapatıp, maden işçilerini bisküvi fabrikalarında çalıştırmak.
Enerji Bakanı Sayın Taner Yıldız partisinin 30 Kasım günü yapılan Karaman Merkez İlçe Kongresi'nde yaptığı konuşmada aynen şöyle diyor. "Biliyorum, Ermenek'in ticareti, özellikle maden sahalarından gelen gelirlerle beraber oradaki ticaret ve ekonomi oluşuyor ama hiçbir işçi kardeşimizin canı ve gördüğü zarar bizim kömürümüzden daha değersiz değil; tam tersi daha değerli. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı olarak orada bulunan kömürlerimizden vazgeçmeye hazırız. Karaman'da istihdam imkânı var, iş bulma imkânı var, Karaman'da çalışma imkânı var. O yüzden oradaki kardeşlerim de gelip burada çalışabilecek." diyor Enerji Bakanı.
Sayın Bakan acaba Ermeneklilerle alay mı ediyor, dalga mı geçiyor, kafa mı buluyor; yoksa Ermeneklileri ahmak yerine mi koyuyor? Ermeneklinin bu zamana kadar 170 kilometre uzaktaki Karaman'da çalışmayı akıl edemeyip, canını riske atarak madende çalıştığını mı zannediyor? Sayın Bakan kendi işine baksın. Ermenek'te içi su dolu ocağın yanında imalat yapılmasına izin veren kim? İmalat haritasını onaylayan kim? İşletme iznini veren kim? Denetlemesi gereken kim? Denetlemeyen kim? Bu soruların cevabını bir versin. Soma ve Ermenek facialarının hesabını versin. Bakınız, Soma'da 2.850 maden işçisi işten çıkarıldı, bir mesajla işlerine son verildi. İşçiler eylem yapıyor. Sayın Bakan ve AKP Hükûmeti bu işçilerimize sahip çıkmalı, sorunu mutlaka çözüme kavuşturmalıdır.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanın Ermenek'te ocakların kapatılması yönündeki açıklaması beceriksizlik ve âcizlik itirafı değilse nedir? Hem görevini yapmayacaksın hem de kömür ocaklarını kapatmayı çözüm olarak sunacaksın. Bakınız, Ermenekliler de Sayın Bakana cevaben diyor ki: "Enerji Bakanı istifa edip gelsin, Karaman'da bisküvi fabrikasında kendisi çalışsın. Ona göre iş buluruz. Öyle ya, Karaman'da iş bulma imkânı var, çalışma imkânı var."
Ermenek'te ocakları kapatmak çözüm değildir. Ocakları kapatırsanız, bölgeyi tamamen cezalandırırsınız. İşine geldiğinde "Torosların evladıyım." diyen Sayın Başbakanın da bizimle aynı düşüncede olduğuna inanmak istiyorum.
Yapılması gereken, bölgeye özel olarak önem verilmesi, destek olunması, güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamı için gerekli tedbirlerin alınarak bu ocakların çalışmasını sağlamak olmalıdır. Millî ekonomimiz için bu gereklidir, bölge ekonomisi için bu elzemdir. Hep suçlanan, günah keçisi ilan edilen işletmelerin sorunları da masaya yatırılmalıdır. Suçlu cezasını çekmeli ama o dağların üzerine trilyonlarca liralık yatırım yapan girişimcilerimize de sahip çıkmamız gerekmektedir. Geçmişte Ermenek'ten birçok vilayetimize kömür gider, işletmelerin önünde kamyon kuyrukları oluşurdu. Bugün kalitesiz ve kaçak kömürle rekabet edilemez duruma düşülmüştür. Devletin milyarlarca liralık vergi kaybına da yol açan kaçak kömür satışı mutlaka engellenmelidir.
Ermenek'teki girişimcilerin maliyetlerini düşürücü önlemler alınmalı, pazar imkânları geliştirilmelidir. Bakınız, teşvik sisteminde Ermenek üçüncü bölgedir. Hâlbuki, Toroslardaki ilçelerimizin ekonomik ve sosyal gelişmişlik yönüyle beşinci ve altıncı bölgelerden daha geri durumda olduğu ortadadır. Hükûmet önce teşvik sistemini gözden geçirmeli, bu bölge teşvik yönüyle altıncı bölge ilan edilmeli, girişimcilerimizin çalıştırdığı işçilerin vergi ve sigorta primleri alınmamalı, sorunların çözümü için kolaylıklar getirilmelidir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde son yıllarda yoğunlaşan taşeronluk da iş kazalarına âdeta davetiye çıkarmaktadır. Taşeron uygulamasıyla kâr için insan hiçe sayılmaktadır. Taşeron şirketler, kâr etmenin yolunu işçilerin yaşamını tehlikeye atmakta bulmaktadır. Taşeron sisteminin hedefinde işçinin sesini kesmek ve işçinin sırtından daha fazla para kazanmak vardır. Bu sistem sadece madencilik alanında değil, sektörlerin tamamında vardır. Peki, neden taşeronlaşma oluyor? Bu sorunun cevabını HAK-İŞ'in yapmış olduğu araştırma açıkça ortaya koymaktadır. Bu araştırmada, işçilerin yüzde 22,6'sı yandaşlara para ve kaynak aktarmak, yüzde 51'i ucuz işçilik, yüzde 16,3'ü sendikal ve sosyal haklardan mahrum bir işçilik yaratmak için taşeronluğun tercih edildiğini ortaya çıkartmıştır.
"Taşeronlaşma sorunu nasıl çözülür?" sorusunun cevabı için de öncelikle AKP Hükûmetine "Çözmeye niyetin var mı?" diye sormak gerekir. Zira, taşeronlaşmayla ilgili alınması gereken bütün tedbirler siyasi irade tarafından alınacak tedbirlerdir.
Ne yazık ki taşeronlaşmanın kontrolsüz bir şekilde çığ gibi büyümesi AKP iktidarının bilinçli bir şekilde uyguladığı politikalarının bir sonucudur. AKP Hükûmeti bu sömürüye, bu soyguna açıkça çanak tutmakta ve desteklemektedir. Geçtiğimiz aylarda çıkarılan torba yasa da göstermiştir ki taşeron işçi çalıştırma düzeninden vazgeçilmemiş, tersine bu sistem kalıcılaştırılmıştır. Taşeron sistemi var olduğu sürece işçilerin yasalarda yer alan pek çok hakkı kâğıt üzerinde kalmaktadır ve kalacaktır. Çünkü bu kölelik sisteminin varlık nedeni işçi haklarını hile yoluyla ortadan kaldırmaktır.
AKP zihniyeti, kamu eliyle birtakım işçi simsarı yandaş müteahhitlerin zengin edilmesi ve işçilerin mağduriyetinde ısrar etmektedir. AKP Hükûmeti, bu hukuk, akıl ve insaf dışı sistemi yargı kararlarına rağmen sürdürmektedir. Mahkemeler, Karayollarında çalışan taşeron işçilerinin işe girdikleri tarihten itibaren Karayollarının asli işçisi olduğu hükmüne varmıştır. Yargıtay da bu kararı onamıştır. Hâlen 9 bin civarında Karayolları işçisi açtığı davayı kazanmış durumdadır.
Yine, başta belediyelerde olmak üzere, başka kamu kurumlarında çalışan taşeron işçiler içerisinden de dava kazananlar vardır. Ama AKP Hükûmeti hak, hukuk tanımamakta, yargı kararlarını uygulamamaktadır. Yargı kararlarının uygulanmaması ve işçilerin hâlen taşeron işçisi olarak çalıştırılmaları suçtur. AKP Hükûmeti dört yıldır yargı kararlarını çiğnemekte, açıkça suç işlemektedir. Sonuçta, taşeron işçilerin emeğini sömüren, ekmeğini çalan, haklarını gasbeden AKP Hükûmetidir. Taşeron işçilerini süründüren AKP Hükûmetidir. Taşeron işçilerinin analarının ak sütü gibi helal olan hakları derhâl vermeli ve kadroya alınmalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisinin kamuda çalıştırılan taşeron işçilere kadro verilmesini öngören kanun teklifi maalesef Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine alınmamaktadır. Anlaşılan o ki, taşeron işçilere kadro gelmesi için AKP'nin gitmesi gerekmektedir. İnanıyorum ki taşeron işçisi kardeşlerimiz de önümüzdeki seçimde buna vesile olacaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye İstatistik Kurumunun 2013 yılında yaptığı "İş Kazaları ve İşe Bağlı Sağlık Problemleri" konulu araştırmaya göre, Türkiye genelinde son on iki ayda istihdam edilenlerin yüzde 2,3'ü bir iş kazası geçirmiş, madencilik ve taş ocakçılığı sektöründe iş kazası geçirenlerin oranı yüzde 10,4 olarak gerçekleşmiştir.
Bu araştırmada, istihdam edilenlerin yüzde 7,1'inin çalıştığı işle ilgili olarak "zaman baskısı ve aşırı iş yükü" şeklinde ruhsal sağlığını etkileyen elverişsiz faktöre maruz kaldığı belirlenmiştir. Fiziksel sağlığını etkileyen faktörlerden kaza riskine maruz kalanların oranının ise yüzde 17,1 olduğu görülmüştür.
İş sağlığı ve güvenliği konusu çalışma hayatının en temel konularından birisidir. Bu konuya gereken önem verilmediğinde bu alandaki sorunlar kendini üretim kaybı, iş kazaları, meslek hastalıkları, sakat kalmalar ve ölümler şeklinde göstermektedir.
İş kazaları geniş ölçekli maliyetlere neden olmaktadır. ILO'ya göre, gelişmekte olan ülkelerin iş kazaları ve meslek hastalıkları maliyetleri millî gelirlerinin yüzde 4'ü tutarındadır. Bu durumda, ülkemizin 2013 yılına dair iş kazaları ve meslek hastalıkları maliyeti 62,5 milyar liradır. Yine ILO'ya göre, iş kazalarının yüzde 98'i önlenebilir kazalardır. Yapılan araştırmalar iş kazaları ve meslek hastalıklarının yüzde 88'inin insan hatalarından, yüzde 10'unun mekanik hatalardan ve sadece yüzde 2'sinin öngörülemeyen ve önlenemeyen nedenlerden kaynaklandığını göstermektedir.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)