| Konu: | Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, Soma ve Ermenek'te meydana gelen kazalar başta olmak üzere madenlerde iş kazalarını önleyici politikalar geliştirmediği ve tedbirleri almadığı, iş yeri denetimlerinin etkin olarak yapılmasını sağlamadığı, siyasi ve maddi nüfuz sahibi çevrelerce yönlendirildiği ve mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarını çözmediği iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/40) |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 24 |
| Tarih: | 09.12.2014 |
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik hakkında verilen gensoru açılmasına ilişkin önerge üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Öncelikle, büyük gönül ve ilim kutlumuz Hazreti Mevlâna'yı rahmet, minnet ve şükranla yâd ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Türk milleti, tarih boyunca, kutlu bağrından yetişen gönül insanları, arifler, pirler, erenler, manevi dehalar, hikmet sahibi büyük alim ve irfan burçları bakımından ziyadesiyle talihli olmuştur. Kalplerimizi yedi asırdır aydınlatan, ruhlarımızı yedi asırdır ısıtan, öğütleriyle, yol gösterici vasıflarıyla yedi asırdır bizlere manevi kılavuzluk yapanlardan birisi olan Hazreti Mevlâna, sahip olduğumuz değerlerin başında gelmektedir.
Hazreti Mevlâna, surete, şekle ve görünüşe bağlanmamayı bize vasiyet olarak bırakmıştır; benlikten kurtulmaya, kendini bulmaya, dışa değil, öze bakmaya davet etmiştir; suretten sıyrılarak manaya varılacağını, böylece Hakk'ın bulunacağını müjdelemiştir.
Konya'da 7 Aralık günü başlayan Hazreti Mevlâna'nın 741'inci vuslat yıl dönümü uluslararası anma etkinlikleri devam etmekte olup her yıl olduğu gibi, 17 Aralıkta Hazreti Mevlâna'nın ölüm gününün hatırası olarak Şebiarus merasimi yapılacaktır. Bu vesileyle, tüm arkadaşlarımızı bu törenlere davet ediyor, herkesi Konya'ya bekliyoruz.
Bu arada, birçok ilde farklı tarihlerde "Şebiarus" diye adlandırılan alternatif etkinlik yapılmaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediyesinin de desteklediği ve geçen yıl 2'ncisi yapılan İstanbul'daki etkinliğe dönemin Başbakanı da katılmıştır. Bu etkinliğin 3'üncüsünün "Şebiarus İstanbul 2014" adıyla, 13 Aralık 2014 günü, Ataköy'deki Sinan Erdem Salonu'nda yapılacağı ifade edilmektedir. Konyalılar "Şebiarus Konya'nındır, sadece Konya'da icra edilmelidir." diyerek alternatif programlara büyük tepki göstermektedir. Konya'nın Başbakanı var ama maalesef alternatif programlar engellenmemekte, tam tersine desteklenmektedir.
Konyalıların talebini Sayın Başbakana bu Meclis kürsüsünden iletiyorum: Sayın Başbakan, Konya dışında düzenlenen alternatif Şebiarus törenlerine katılmayın ve bunları engelleyin.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği fazla masraf olarak görülmekte, işçiler kelle koltukta çalışırken iş güvenliği kazalardan sonra hatırlanmaktadır, her ölümlü iş kazasından sonra iş güvenliği konuşulmaktadır. Soma'da 301 kardeşimizi kaybettiğimiz cinayet gibi kazadan beş ay sonra, bu defa Ermenek'te 18 kardeşimizin hayatını kaybettiği maden faciası aslında fazla söze gerek bırakmamaktadır. Ülkemizde madenlere neşter vurulması devamlı ertelenmiş, ilkel çalışma şartlarına ısrarla göz yumulmuştur, ölümlü kazalara âdeta davetiye çıkarılmıştır. Sayın Çalışma Bakanı, 11 Kasım 2014 günü, Plan ve Bütçe Komisyonunda, madenlerin yapısal sorunları olduğunu, bu sorunların ciddi problemler oluşturduğunu, 1960 model ocakların 2014'te yürüyemeyeceğini, bu anlayışla denetimin çare olamayacağını, bu noktadan, bu anlayıştan çıkmamız gerektiğini söylüyor. Aslında Sayın Bakan doğru söylüyor, bu sözleriyle, on iki yıldır iktidarda oldukları hâlde görevlerini yapmadıklarını, maden işçilerini göz göre göre ölüme gönderdiklerini itiraf ediyor. Biliyorsunuz, 2010 yılında Zonguldak'ta 30 madencimizin can verdiği kaza sonrası, dönemin AKP'li Çalışma Bakanı "Güzel öldüler. O konuda ben, acı çekmediklerini ve fizik olarak da güzel öldüklerini buradan rahatlıkla söyleyebilirim." demişti.
Soma faciasıyla ilgili olarak da dönemin Başbakanı maden kazalarının işin fıtratında olduğunu, literatüre uygun olduğunu söyleyerek 1800'lü yıllarda çeşitli ülkelerde yaşanan kazaları örnek göstermişti; işte, zihniyet bu, anlayış bu.
Ülkemizde kiminin fıtratında kömür ocağında ölmek, kiminin ise kaçak saraylarda, sırça köşklerde yaşamak vardır. Kimi aldığı rüşvetleri havuzlara, kasalara, villalara doldurur; kimi aldığı 891 lira ücretle köle gibi çalışır. Kimi 11 liralık yırtık lastik ayakkabı giyer; kimi ayakkabı kutularında, çikolata kutularında milyon dolarları istifler. Kimi parasızlıktan dişlerini yaptıramaz, kimi koluna 700 milyar liralık saat takar. Kimi alnındaki karayla saltanat sürer, kimi de alnının akıyla kömür madeninde çalışırken hayatını kaybeder. Rüşvet almak, hırsızlık ve yolsuzluk yapmak da literatüre uygundur; işte, AKP'nin yeni Türkiyesi'nin görünümü böyle.
Değerli milletvekilleri, bakınız, Ermenek maden faciası konusunda Vatan gazetesi Ankara Temsilcisi Murat Çelik'e konuşan Sayın Faruk Çelik diyor ki: "Açıkça söylüyorum..."
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, ne oluyor, ne oluyor orada? Konuşmacı burada konuşuyor, Sayın Bakanlar tebrikleri kabul ediyor orada. Ne oluyor?
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) - "Açıkça söylüyorum, kim alınıyorsa, sözlerim kime gidiyorsa gitsin. İçim yanıyor benim. Gerçekleri konuşamayacak mıyız? Benim gördüğüm, bu madene ruhsat verilmemeliydi. Madene Sayın Başbakanla indik; ondan sonra, 3 bakan indik. Çıkarken hepimizin ceketleri sırılsıklam oldu. Düşünün içerideki durumu. Yüzde 35 eğimli 350-400 metre aşağıya iniyor işçi; raylı sistem yok, asansör yok, yaya olarak... 'Geri çıkmamız 45 dakika alıyor.' diyor işçiler. Biz 200 metre indik, çıkıncaya kadar hiçbirimizde takat kalmadı. Bu işçi nasıl çalışacak?"
"Tüm bu anlattıklarınız, en yetkili ağızdan gelen bir acı itiraf değil mi?" sorusuna da Sayın Bakan "İtiraf tabii ki. Bakın, ben İstanbul'daki asansör olayında da söyledim bunu. Acı gerçekler var. İmar rantı yok mu bu memlekette? Ben bunları söyleyince bazıları tepki gösteriyor ama kimse kusura bakmasın, sözlerim nereye giderse gitsin." diyor. Esasen Sayın Bakanın bu itiraflarından sonra savcılarımızın harekete geçmesi gerekir. Bu acı gerçekler nedir, ruhsat ve izin verenler kim, imar rantçıları kim, bu işlerin ucu kime dayanıyor, ortaya çıkarılmalı ve hesap sorulmalıdır. Çalışma Bakanı kazaların üretim zorlamasından, maliyet zorlamasından, imar zorlamasından, kazanma hırsından olduğunu söylüyor.
Evet, iktidara nüfuz etmiş çıkar ittifakı madenlere sadece para kaynağı olarak bakmış, işçi güvenliğini, işçi sağlığını, insan haysiyetine yaraşır çalışma ortamlarını hep göz ardı etmiştir. AKP Hükûmeti, uyarılara kulak tıkamış, sırf yandaşları kollayabilmek, madenleri eşe dosta peşkeş çekebilmek için yeni yeni kılıflar bulmuştur. Maden ocaklarıyla ilgili izinlerin 2012 yılından itibaren Başbakanlık tarafından dağıtılması buna dair verilebilecek en somut örnektir.
Ülkemizde facialar yaşanıyor, ölen ölüyor, geride gözü yaşlı anne ve babalar, dul ve yetimler kalıyor. Başbakan ve bakanlar hakikaten bakıyor; her seferinde, kazadan sonra gidip bakıyorlar. Elin memleketinde bir süpermarketin çatısı çöküyor, bir feribot kazası oluyor, bir tren kazası oluyor, bakanları, başbakanları kendilerini sorumlu hissedip hemen istifa ediyor. Bizdeki pişkinliğe bakın, hep bir suçlu arıyorlar; işverene, müfettişe, mühendise hatta ölen işçilere sorumluluk yüklüyorlar.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının açıklamalarına bakar mısınız? "Yapısal sorunlar var. Bu madene ruhsat verilmemeliydi. Acı gerçekler var. Bu memlekette imar rantı var. Sözlerim nereye gidiyorsa gitsin. İçim yanıyor. Bu işçi nasıl çalışacak?" diyor.
Sayın Bakan, bu dürüstçe itiraflardan sonra size dürüstçe istifa yakışır. Hiç olmazsa kendi vicdani sorumluluğunuzdan dolayı istifa edin. Madem artık yapacak bir şeyiniz yok, hâlâ niye o koltuğu işgal ediyorsunuz? Sayın Bakan, geceleri nasıl rahat yatıp uyuyabiliyorsunuz? Her şey para ve makam değildir.
Değerli milletvekilleri, Çalışma Bakanı Sayın Faruk Çelik 11 Eylül günü yaptığı açıklamada iş kazalarında son dönemde gözlenen artışın üretim ve maliyet zorlamasıyla bağlantısı bulunduğuna dikkati çekerek ''Siz işi daha ucuza yaptırmak için taşeronluk sistemini acımasız bir şekilde kullanarak, insanları adeta köleleştirerek bir uygulama içerisine girerseniz bu anlayış ister istemez güvenliği ikinci derecede bırakmaktadır.'' demiş, Plan ve Bütçe Komisyonunda da benzer açıklamalar yapmış.
Arkadaş, siz on iki yıldır iktidar değil misiniz, siz on iki yıldır Bakan değil misiniz? Sanki bir başkası bu ülkeyi yönetiyor, sanki Uganda'nın çalışma bakanı konuşuyor. Sayın Bakan, siz neler söylediğinizin farkında mısınız? Sahiden siz ne Bakanısınız, "kölelik ve sömürü düzeni" bakanı mı?Ülkemizde taşeronlaşmanın kontrolsüz bir şekilde çığ gibi büyümesi iktidarınızın bilinçli bir şekilde uyguladığı politikaların bir sonucu değil midir? İktidar olarak siz bu sömürüye, bu soyguna açıkça çanak tutup desteklemiyor musunuz?
Doğrudur, taşeron uygulamasıyla kâr için insan hayatı hiçe sayılmaktadır; doğrudur, taşeron şirketler kâr etmenin yolunu işçilerin yaşamını tehlikeye atmakta bulmaktadır. Ama geçtiğimiz aylarda çıkardığınız torba yasa da göstermiştir ki taşeron işçi çalıştırma düzeninden vazgeçilmemiş, tersine bu sistem kalıcılaştırılmıştır. Taşeron sistemi var olduğu sürece işçilere yasalarla verilen haklar kâğıt üzerinde kalmaktadır ve kalacaktır çünkü bu kölelik sisteminin varlık nedeni işçi haklarını hile yoluyla ortadan kaldırmaktır.
Bakınız, HAK-İŞ'in yapmış olduğu araştırma neden taşeronlaşma olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu araştırmada işçilerin yüzde 23'ü yandaşlara para, kaynak aktarmak, yüzde 51'i ucuz işçilik, yüzde 16'sı da sendikal ve sosyal haklardan mahrum bir işçilik yaratmak için taşeronluğun tercih edildiğini söylemiştir. Bu sömürü düzeni artık sona ermelidir. Taşeron işçilerin sorunları artık çözüme kavuşturulmalı, çalışma şartları ve ücretleri iyileştirilmelidir.
Çalışma Bakanı "Maalesef, daha fazla kazanma hırsı, vicdanları âdeta kömürden daha kara bir hâle getirmiştir." diyor. Aslında, kara vicdanlı olan AKP zihniyetinin ta kendisidir. Taşeron işçilerini sömüren, süründüren ve haklarını gasbeden AKP Hükûmeti değil midir?
Sayın Bakan, siz mahkeme kararlarını bile takmıyorsunuz. Mahkemeler, Karayollarında çalışan taşeron işçilerinin işe girdikleri tarihten itibaren Karayollarının asli işçisi olduğu hükmüne varmıştır, Yargıtay bu kararı onamıştır. Hâlen 9 bin civarındaki Karayolları işçisi açtığı davayı kazanmıştır. Yine, başta belediyelerde olmak üzere, başka kamu kurumlarında çalışan taşeron işçilerden de dava kazananlar vardır.Sayın Bakan, taşeron işçilerin analarının ak sütü gibi helal olan haklarını niye vermiyorsunuz, dört yıldır neyi bekliyorsunuz, yargı kararlarını niye çiğniyorsunuz?
Milliyetçi Hareket Partisinin kamuda çalıştırılan taşeron işçilere kadro verilmesini öngören kanun teklifi, maalesef, iki yıldır Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alınmamaktadır. Gelin, taşeron işçilerin haklarını teslim edecek düzenlemeyi bugün hep birlikte yapalım. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu çağrıyı sürekli yapıyoruz. Hadi buyurun, hodri meydan!
Değerli milletvekilleri, 31 Ekim 2014 günü Akşehir'den Gelendost'a elma toplamaya giden tarım işçilerinin balık istifi bindirildiği midibüsün Yalvaç civarında devrilmesi sonucu yaşanan feci kazada 18 kişi ölmüş, çoğu ağır olmak üzere 28 kişi yaralanmıştır. Sayın Çalışma Bakanı, Meclis zabıtlarına giren sözlerinde "24 kişilik yere 46 kişi oturtan zihniyetle mücadele gerekiyor. Bunun başına bekçi dikemezsiniz." diye kendilerini savunabilmiştir.
Sayın Bakan, affedersiniz, bu mücadeleyi kim yapacak? Sizler bostan korkuluğu musunuz? Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir savunma olamaz ve kabul edilemez. Önlem alması gerekenlerin çıkıp sanki kendileri sorumlu makamda değilmiş gibi konuşması, tam bir aldatmaca ve hesap vermekten kaçmaktır.
Sayın Bakan, 2010 yılında çıkardığınız yönetmelikle, belgesi olmayan kimselerin aracılık yapamayacağını ve aracıların işçilerden ücret alamayacağını düzenlediniz. Ama, uygulamada buna uyulmadığı, bu konuda gerek Türkiye İş Kurumu gerekse mahallî mülki idare amirliklerince yeterli ve etkin bir denetim yapılmadığı ortadadır.
Yine, 2010 yılında Başbakanlık bir genelge yayımladı, Çalışma Bakanlığı olarak strateji ve eylem planını açıkladınız. Ancak, uygulamada genelge ve eylem planında belirtilen tedbirlerin hayata geçirilmediği, öngörülen hedeflere ulaşmada bir mesafe katedilmediği, verilen görevlerin yerine getirilmediği görülmektedir.
Sayın Bakan, yönetmeliğe rağmen, işçilerimizin hiçbir belgesi olmayan çavuş ve dayıbaşlarının insafına niye terkedildiğinin, niye etkin denetim yapılmadığının, öngörülen tedbirleri ve eylemleri niye hayata geçirmediklerinin hesabını vermek zorundadır. Bize göre, yasal düzenleme yapmak, eylem planları hazırlamak önemlidir ama önce bunları sahada tatbik etmek ve her yönüyle uygulanmasını denetlemek daha önemlidir.
Çalışma Bakanı, yine, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı açıklamada "Yaşadığımız bu acılar, sorunun mevzuattan ziyade, farkındalık eksikliğinden, insan hayatını hiçe sayan kâr hırsından ve iş sağlığı, güvenliği tedbirlerini gereksiz bir maliyet olarak gören zihniyetten kaynaklandığını bize göstermektedir." diyor. Evet, ekmeğini kazanmak için yerin yüzlerce metre altına inen işçilerimize zulüm ve kâbus gibi şartlar reva görülmüştür. Bugünkü çağda, ülkemizdeki çalışma ortamlarına hiçbir vatandaşımız layık değildir. Kaza ve kayıplar artık tahammül eşiklerini çoktan aşmıştır.
Çalışma Bakanı, Soma ve Ermenek faciaları konusunda "Madenlerde meydana gelen kazaların ikisinde de daha önceki imalatlarda meydana gelen gaz çöküntüsü ve daha önceki imalatlarda meydana gelen su deşarjıyla ilgili olduğunu, öyle tahmin ediyorum, hepiniz biliyorsunuz." diyor. Enerji Bakanı "Eski ocağın 6-7 metre yanına yaklaşmışlar, bu çok açık bir hata." diyor. yine, Çalışma Bakanı "5-6 metre o galerinin altındaki topuk alınınca yukarıdan 10 bin metreküp civarında bir suyun göçmesi gerçekleşmiş bulunuyor." diyor.
Değerli arkadaşlar, bırakın 5-6 metre yaklaşmayı bir avuç fazla kömür için öyle plansız kazılar yapılıyor ki farklı işletmelerin işçileri yerin altında birbirleriyle karşılaşıyor. Orada terk edilmiş içi suyla dolu ocakların varlığını bölgede herkes biliyor ama yetkili ve sorumlular ve sayın bakanlar yıllardır görmemiş ya da görmezden gelmiştir. Oradaki tablo bu, gerçek bu.
Facianın başsorumlusu olan Hükûmet, lafı dolaştırıyor, sorumluluğu üzerine almıyor, hiç oralı olmuyor. Bakanlar ona buna suç yüklüyor, başkalarını şikâyet ediyor, dert yanıyor. O madene ruhsatı veren kim? İşletme iznini veren kim? İçi su dolu ocağın yanında imalat yapılmasına izin veren kim? İmalat haritasını işlemeyen kim, onaylayan kim? 25 metrelik sondajın yapılmadığını görmeyen kim? Madeni denetlemesi gereken kim? Denetlemeyen kim? "Kim?" sorusu hep var ama kim ortada yok.
Sayın Başbakan neticede Hükûmetin başı olup, başsorumlu kendisidir, Cilalı lafları bıraksın da hesap versin. Lafa gelince "Fırat'ın kenarındaki kuzudan sorumluyuz." diyenler öncelikle Ermenek'teki ana kuzularının hesabını bir versin.
Çalışma Bakanı kendisine atfedilen "Bu acı çekilecek gibi değil. Artık, bir çözüm bulmalıyız. Ocağı kapatacağımız zaman işveren 50 kişiyi devreye sokuyor." sözlere dair, 50 kişinin devreye girdiğini doğrulamış ama bunların işçiler, esnaf ve siyasiler olduğunu söylemiştir. Çok inandırıcı değil mi! Yorumlamaya bile gerek yok.
Çalışma Bakanı ve Enerji Bakanı sorunun çözümünü de bulmuşlar. Bu maden ocakları kapatılmalı. Yani diyorlar ki: "Şu madenler olmasa bakanlıkları ne güzel idare ederiz." Ocakları kapatmak çözüm değildir. Ocakları kapatırsanız, işçimizi, esnafımızı, tüm bölgeyi tamamen cezalandırırsınız. Yapılması gereken, güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamı için gerekli tedbirler alınarak bu ocakların çalışmasını sağlamak olmalıdır. Millî ekonomimiz için bu gereklidir, bölge ekonomisi için bu elzemdir. Sayın Bakanların görevi de budur.
Sayın Başbakan Soma'daki madenciler için verilen hakların Ermenek için de verileceğini bir hafta önceki grup toplantısında açıklamıştır. Hani nerede? Bu yasal düzenleme ne zaman yapılacak? Yarın bütçe görüşmeleri başlıyor. Dolayısıyla en erken gelecek yıl 6 Ocakta çıkarılacak. Bu düzenlemeyi neden geciktirdiğinizin hesabını veremezsiniz. Ermenek'teki insanımız elbette bunun hesabını sizlere soracak.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)