| Konu: | Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, Soma ve Ermenek'te meydana gelen kazalar başta olmak üzere madenlerde iş kazalarını önleyici politikalar geliştirmediği ve tedbirleri almadığı, iş yeri denetimlerinin etkin olarak yapılmasını sağlamadığı, siyasi ve maddi nüfuz sahibi çevrelerce yönlendirildiği ve mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarını çözmediği iddiasıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/40) |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 24 |
| Tarih: | 09.12.2014 |
HDP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik hakkında verdiğimiz gensoru üzerine grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu gensoru, Soma ve Ermenek'te yaşanan işçi katliamları, Türkiye'de inşaat, maden ve tarım alanı başta olmak üzere artık katliama dönüşen işçi ölümleri ve iş kazaları nedeniyle, Hükûmet adına çalışmaları yürüten Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının, işçi sınıfı başta olmak üzere, tüm Türkiye halklarına karşı hesap vermesi için verilmiştir. Bugün burada, kişi değil, kişi şahsında AKP iktidarının on iki yıllık neoliberal politikalarının aslında işçiye, emekçiye neyi reva gördüğü, halklarımıza neyi reva gördüğü tartışılmaktadır; bunun eleştirisi ve teşhiri yapılacaktır.
Bu gensoru, her zaman olduğu gibi -ki AKP sıralarında da görüyorsunuz çok fazla kimse yok- AKP'nin oylarıyla reddedilecektir ama bu durum, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ve iktidarınızı aklamayacak, aksine her el kaldıran milletvekili de onun işlediği suça ortak olmuş olacaktır. Ve bizler, sizlerin bu suça coşkuyla iştirak edişinizi, işçi sınıfına, emekçilere, tüm halklarımıza bir kez daha aslında göstermiş olacağız; AKP'nin halklara reva gördüğü sömürü düzenini, işçilere, emekçilere reva gördüğü esnek, kuralsız ve örgütsüz çalışma koşullarının insanların yaşam hakkını nasıl ihlal ettiğini bu kürsüde bir kez daha ifade etmiş olacağız.
Sayın milletvekilleri, yarın bütçe görüşmeleri başlayacak. Biz, grup olarak, aslında, AKP Hükûmetinin neoliberal politikalarının yaklaşımlarını geniş olarak değerlendireceğiz, ifade edeceğiz. Ama bu yıl da, geçen yıl olduğu gibi, bizim muhalefet şerhimizin burada basılıp dağıtılan kitapçıkta yer alıp almaması bir tartışma konusu hâline gelmiştir. Mesele, burada o kitapçıkta yer alan muhalefet şerhimizde geçen 5-6 "Kürdistan" kelimesi değildir; aslında, AKP Hükûmeti, grubumuzun yürüttüğü muhalefet karşısında çaresiz kaldığı için bunu gerekçe göstererek bizim muhalefet şerhimizi engellemek istemiştir. Partimiz bugüne kadar işçiden, emekçiden, ezilenlerden, ekoloji mücadelesi yürütenlerden, kadın özgürlüğünden yana tavır almıştır. AKP Hükûmetinin yapmak istediği tam da bu muhalefetimizi görünmez kılmaktır. AKP'nin "Yeni Türkiye" dediği şeyin aslında nasıl bir Türkiye olduğu, Türkiye'yi ölümler ülkesine çevirdiği hâline karşı, bizim yeni yaşam ilkemiz, yeni yaşam çağrımızın yaşama, toplumu gülmeye sevk ettiği yaklaşımı ortadadır. Yani, AKP zannediyor ki bizim bu muhalefet şerhimiz burada yer almazsa kendileri bu eleştiriden kurtulmuş olacaktır. Bu konuda hiç şüpheniz olmasın ki biz bulunmuş olduğumuz her alanda bunu ifade edeceğiz. AKP'nin zulüm düzenini teşhir etmek ve ona karşı mücadele yürütmek, bizim halklara karşı sorumluluğumuzun bir gereğidir.
Bir Kürt atasözünde olduğu gibi, kuzuyla ağlayıp kurtla yiyen AKP'nin artık bu ikiyüzlü düzeni sürdürmesinin koşulları kalmamıştır. Birlikte ağladıkları, aslında AKP'nin kendileri için ağlamadığını, yaşananlar nedeniyle kendi çıkarları zedelendiği için ağladıklarını ve ilk fırsatta, yaşanan acıları, dökülen gözyaşlarını ranta çevirmek istediklerini artık görmektedir. Halka ölümü, zulmü, açlığı reva görenlerin kendileri için saltanat sürecekleri saraylar yaptıkları görülmektedir. Unutmayınız ki saraylar, saltanatlar da sizi adaletsizliğinizden koruyamaz. Adnan Yücel'in dediği gibi "Saraylar saltanatlar da çöker./Kan susar bir gün, zulüm biter./ Menekşeler de açılır üstümüzde, leylaklar güler./Bugünlerden geriye bir yarına gidenler kalır, bir de yarın adına direnenler..."
Sayın milletvekilleri, kapitalist modernitenin krizi bütün dünyada kendisini göstermektedir. Bugün burada eleştiri konusu olan neoliberal politikalar sadece AKP'nin ya da Türkiye'nin meselesi değildir, bunun farkındayız çünkü iktidar her defasında "Sadece bizde yaşanmıyor, bütün dünyada bu politikalar var." diyor. Bugün dünyanın tüm kapitalist güçleri kâr, daha fazla kâr için esnek ve kuralsız ve örgütsüz çalışmayı bir kural hâline getirmiştir. Bunun Türkiye'deki temsilcisi AKP iktidarıdır. Biz bu düzenin değişmesi için mücadele edenler olarak kendi ülkemizdeki bu sistemin temsilcisine itirazımızı her düzeyde ifade edeceğiz ve bu düzenin temsilcilerine karşı mücadelemizi yükselteceğiz. Biz gerçekten adil, demokratik, barışçıl, emekçinin, halkların özgürce yaşayabileceği, eşit yurttaşlık temelinde, gerçekten demokratik bir Türkiye için mücadelemizi yükselteceğiz.
Türkiye'de son bir yılda yaşanan iş kazaları ve işçi cinayetleri de AKP'nin aslında bu neoliberal politikalarının Türkiye temsilcisi olarak nasıl bir siyaset güttüğünün sonuçlarını ifade etmek açısından çarpıcıdır.
Sevgili arkadaşlar, AKP iktidarı 2002'den beri iktidardadır ve iktidarından bugüne en az 14.700 işçi yaşamını yitirmiştir. 2014 yılına baktığımızda, Kasım ayı dâhil 1.723 işçi katledilmiştir. Artık buna "iş kazası" demek mümkün değildir.
Bu son dönemlerde, iki dönemde, Sayın Faruk Çelik Bakandır ve aslında kendi döneminde yaşanan bütün işçi katliamlarından bire bir sorumludur sevgili arkadaşlar. İşçi katliamları Türkiye'de çalışma yaşamının en yakıcı sorunu olarak devam ediyor. Şimdi, madencilik sektöründe çalışan 100 bin işçiden işçi başına ölümlü iş kazası Avrupa Birliği ülkelerinde 11 iken -Avrupa Birliği ülkelerinin de bu neoliberal politikaların temsilcisi olduğunu düşündüğünüzde sevgili arkadaşlar- Türkiye için bu rakam 117'dir. Yani, aslında, AKP Hükûmetinin birlikte hareket ettiği örgütlerin bile çok gerisinde, ülkelerin çok gerisinde olduğu ortada.
Sadece madencilik sektörü değil, en örgütsüz olan inşaat sektörü de böyle. AKP, aynı zamanda bir inşaat partisine dönüşmüştür; "kentsel dönüşüm" adı altında Türkiye'nin bütün yaşam alanlarını kentsel dönüşüme açmış, burada milyonlarca işçi çalışmaktadır ama bu çalışan işçilerin güvenliğini bile almamaktadır. En çok iş kazaları inşaat sektöründedir sevgili arkadaşlar. TÜİK vergilerine göre 2 milyona yakın işçinin çalıştığı bu sektörde 1 milyon 655 bin kayıtlı işçi vardır. Aslında inşaat sektöründe milyonlarca kayıt dışı işçi var.
Biraz önce burada da ifade edildi, taşeronlaşma, esnek çalışma ciddi anlamda işçilerin örgütlenmesi önünde engeldir. AKP Hükûmetinin, son dönemlerde, Avrupa Birliği sürecinde, özellikle örgütlenme konusunda yaptığı yasalar nedeniyle bazı örgütlenmeler yapılmış gibi görünse de kendisine yandaş olan sendikaların örgütlenmesi konusunda mücadele ediyor. Ama gerçekten işçinin, emekçinin, sınıfın çıkarlarını savunanlar karşısında da AKP onlara her türlü baskı, zor politikalarını dayatıyor.
Şimdi, özellikle toplumsal muhalefetin sokağa çıkmasına, sokakta muhalefete karşı iç güvenlik yasasıyla da AKP tüm işçileri, emekçileri sokaktan çekmekte, kendi istedikleri gibi sadece kendi örgütlü oldukları kamu emekçilerinin, işçilerinin sözlerini dikkate almaktadır.
Sevgili arkadaşlar, bu işçilerden, 1 milyon 655 bin kayıtlı işçiden sadece 40 bini sendikalıdır. Bu hiç dikkatinizi çekiyor mu? Örgütlü toplum aslında demokrasinin inşasında temel bir roldür ama Türkiye'de sadece 40 bin sendikalı var. Ancak sendikalı işçiler de kamu sektöründe çünkü özel sektörde çalışan işçiler örgütlendiğinde ne yazık ki iktidarın baskısı nedeniyle ya da patronun keyfî uygulamaları nedeniyle, sendikalı olduğunda performans düşüklüğü denilerek işten çıkartıldığı için gidip bir sendikaya üye olamamaktadır. Dolayısıyla, aslında AKP Hükûmetinin toplumu örgütsüz bırakma politikası iş kazalarını, işçi cinayetlerini de her geçen gün artırmaktadır. İnşaat sektöründe sendika örgütlenme, sevgili arkadaşlar, binde 1 bile değil. Gerçekten işçiler örgütlenip mücadele ettiğinde aslında hem bir farkındalık yaratılıyor hem de bu kuralsız çalışmaya, esnek çalışmaya, taşeron çalışmaya karşı itiraz yükseliyor.
Sevgili arkadaşlar, diğer temel konulardan biri, bu ülkede çocuk işçiliği. Çocuk işçiliği dünyada azalırken Türkiye'de her geçen gün artmaktadır. AKP Hükûmetinin diğer alanlarda uyguladığı politikalar, 4+4+4 politikası, yine, gerçekten tarım sektöründe kadınların ve çocukların çok fazla çalıştırılması, bunların şeye yansımaması, kayıtlı olmaması çocuk işçiliğini giderek artırmaktadır ve çocuk sömürüsünde Çin'den sonra Türkiye neredeyse temel bir ülke hâline gelmiştir. 2006 yılından bugüne çocuk işçiliğinin en kötü biçimi, en yaygın olanı ücretsiz aile işçisi çocuklar. Ki bunların çoğu tarım alanında çalışıyor ya da evde veya esnek çalışma diye ifade ettiğimiz alanlarda çalışıyor. Bunların toplam çocuk işçiler içindeki oranı yüzde 41 iken bu yüzde 46'ya yani 2006'da yüzde 41 iken 46'ya çıktı, sayısı da 362 binden 413 bine çıktı ve bu, her geçen gün artıyor.
Yine, sevgili arkadaşlar, işsizlik ve işsizlik sorunları da giderek artmıştır Faruk Çelik döneminde; iki dönemdir -ifade ettik- kendisi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanıdır. İşsizlik Fonu toplandı, bu İşsizlik Fonu hiçbir zaman gerçekten amacına uygun kullanılmadı. Şimdi, Türkiye'deki işsizlik oranları yüzde 10,1 olmuştur yani 2 rakamlı hâle gelmiştir ki gerçek rakam aslında çok daha fazladır. Resmî işsizlik rakamları gerçeği tam olarak yansıtmamaktadır. Birçok insan aslında ya kendi alanında çalışamadığı için ya da gerçekten iş bulamadığı için, örneğin birçok öğretmenin ya da üniversite mezununun atamaları yapılmadığı için hâlâ işsiz durmaktadır.
Sevgili arkadaşlar, Türkiye'de gerçek anlamda işsiz sayısı 6 milyonu aşmış demektir. Bu, aslında, çok ciddi bir sorundur ve toplumsal bir sorun hâline gelmiştir. İşsizler artık Türkiye'nin çok daha büyük bir kesimini oluşturmaktadır.
İşsizlik ve güvencesizlik girdabında kadının durumunu anlatmaya gerek bile yok. Aslında, kadınlar hem istihdam alanında yeterince yer almıyorlar hem de çalışma yaşamında çok ciddi sorunlarla karşılaşıyorlar. Kadınların sadece yüzde 18,7'si kendisi için gelir getiren ekonomik bir faaliyette çalışıyor. Geniş tanımı, işsizlik erkekler için azalırken kadınlar açısından bu giderek artıyor. TÜİK verilerine göre yeni işsizlerin yüzde 90'ını kadınlar oluşturuyor.
Sevgili arkadaşlar, Türkiye'deki çalışma yaşamında -yaşanan sorunların başında- güvencesiz çalışma ve örgütlenme sorunları yaşanıyor. Biraz önce de ifade ettiğimiz gibi, aslında işçilerin birçoğu kendisinin örgütlü bir sendikada, dernekte, kurumda yer alması hâlinde kendisine yönelik bir işsizlik tehdidi, işten çıkarılacağı tehdidiyle karşı karşıya kaldığı ortada. Türkiye'de kayıtlı işçi sayısı 11,6 milyon iken sendikalı işçi sayısı 1,96 milyon. OECD ülkelerinde, Türkiye'nin bu oranları diğer ülkelere göre çok düşük. Sendikalaşma oranı da, dediğimiz gibi, yüzde 9,45. Ancak kayıtlı işçiler üzerinden değil, tüm işçiler üzerinden OECD'nin yaptığı hesaba göre sendikalaşma oranı çok daha fazla düşük sevgili arkadaşlar.
Sendikalaşmadaki üye oranı, son dönemlerde MEMUR-SEN'de bir artış var. KESK gibi emekçilerden yana tavır koyan sendikalara yönelik sürekli bir baskı var. DİSK'e, KESK'e yönelik sürekli bir baskıyla karşı karşıya olunduğu ortada.
Kendi içimizde baktığımızda, uluslararası verilere de baktığımızda, Türkiye'de aslında iş-yaşam dengesi söz konusu olduğunda Türkiye, yine bu Bölgesel Selamet Raporu'na göre OECD ülkelerinin en son sırasında yer alıyor. Çalışma saatleri açısından da, sevgili arkadaşlar, burada çok ciddi sorun var. Türkiye'de ortalama çalışma saati 1.765. OECD ülkelerinde bu oran çok daha az. Bu OECD ülkelerinin en başında Danimarka geliyor, Danimarka'dakine kıyasla 309 saat daha fazla çalışıyor, Türkiye'deki işçiler uluslararası alanda çalışan işçilerden 309 saat daha fazla çalışıyor ve emeğinin karşılığını alamıyorlar sevgili arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, gensoru vermemizin temel nedenleri bunlar. Daha çok sayabiliriz ama şunun da altını çizmek istiyoruz: Sadece, iktidar döneminde, işçi kıyımları değil -aslında, işçi ölümleri, Soma, Ermenek ve Isparta'da tarım işçilerinin ölümü değil- bu ülkede silikozis meslek hastalıkları nedeniyle ölenler var. Bunlar da AKP Hükûmeti döneminde çok ciddi bir rakam; 5-10 bin tekstil işçisinin bu nedenle silikozis hastalığına, meslek hastalığına yakalandığı verileri var. Daha önce bu Parlamentoda konuştuk, yasalar da çıkarttık ama çok ciddi anlamda bu sorunlar çözülmedi, hâlâ ciddi bir sorun olarak karşımızda duruyor.
Tabii ki AKP'nin bütün bu politikalarına karşı direnenler de var, kimse AKP'nin bu baskı, zor politikasını kabul etmiyor. TEKEL işçilerinden tutalım, Hey Tekstil işçileri, Novamed işçileri, Kazova işçileri, Greif işçileri, aslında Türkiye'nin her yerinde -işte, Karayolları işçileri- insanlar, işçiler, emekçiler AKP'nin bu zor politikasına direndiler, hâlâ direnmeye devam ediyorlar. Yani AKP'nin bu politikasına sessiz kalan, bütün bunları onaylayan bir tavır yok tabii ki. Ama AKP, bütün bu itiraz edenlerin, direnenlerin karşısına da polisi çıkarıyor, askeri çıkarıyor. Kendi istediği düzeni, neoliberal düzeni hayata geçirmek için her türlü uygulamayı yapıyor.
Sevgili arkadaşlar, daha önce bu kürsüde çok defa söyledim: En çok yasa çıkaran hükûmet bu Hükûmet ve çıkarttığı bütün yasalar daha sonra yeniden çıkartılıyor. Çünkü çıkarttıkları yasaların hiçbirinin uygulanma şansı yok. Denetim yok, yapılan yasaların uygulanması konusunda çıkan sorunlar hiçbir zaman gerçekten giderilmiyor. O yüzden, AKP Hükûmeti bugün işçi cinayetlerinin, işçi katliamlarının temel sorumlusudur. O yüzden, bugün Faruk Çelik hakkında verdiğimiz bu gensorunun, aslında, AKP Hükûmetinin işçiye, emekçiye yönelik bu zor düzenine karşı -burada kendisi istifa edemiyor, bunu beceremedi ama- bu konunun en azından tartışmaya açılması, halka hesap vermesi açısından da önemli olduğunu düşünüyoruz.
Sayın Bakanla daha önce birkaç defa görüştük, bu kürsüden de ifade etmiştim, biraz önce sayın hatip de ifade etti; Sayın Bakan konuştuğunda aslından bir sosyalist gibi konuşuyor, işçiden, emekçiden yana konuşuyor. Kendisi taşeronlaşma sistemini eleştiriyor, kendisi bu sistemin aslında ölüm getirdiğini söylüyor, kendisi mevcut bu denetim sorununun olduğunu söylüyor, Türkiye'de bu dayıbaşı düzeninden tutalım dayılık yaklaşımına, "Adamın varsa çarkın döner." yaklaşımına itiraz ediyor ama uygulamaya geldiğinde hiçbir şey yapmıyor sevgili arkadaşlar. O yüzden, bugün Ermenek ve Soma'da yaşananlar aslında "Bilerek geliyorum." diyenler.
Şimdi, özellikle 13 Mayıs 2014'te yaşanan işçi katliamı ciddi bir katliamdır. 301 insan katledildi. Dolayısıyla, buradaki herkes aslında bu katliamın sorumlusudur. AKP iktidarı "Geliyorum." diyen bu şeyi iptal etmemiştir, hâlâ madenlerde çok ciddi bir tehlike vardır. Yarın, Ermenek gibi başka bir yer olduğunda "Biz bunları tahmin ediyorduk." diyebilir. Şimdi, bu konuda araştırma komisyonu kuruldu, rapor hazırlandı, rapor da aslında sadece teknik yönüyle ele alıyor. Bu, ciddi anlamda... Hani, bazı önemli tespitler de var ama bu kaza olmadan hem Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Makine Mühendisleri Odasının raporu var hem Devlet Denetleme Kurulunun raporu var sevgili arkadaşlar, buraya dair, Soma'ya dair. Yapılması gerekenler... Bu iktidar iki raporu da dikkate almadı. Sadece patronu korumak, sadece daha çok kâr elde etmek... Orada çıkan kömürler için kendine rant alanı açarken, insanların hayatını karartma pahasına sessiz kaldı. İnsanlar katledildiğinde de gidip orada, biraz önce söylediğim o "kuzuyla ağlamak, kurtla yemek" gibi şeyi yaptı, işçilere sözde üzülüyormuş gibi, sözde gerçekten onların hakkını savunuyormuş gibi, bakanlar orada nöbet tuttu. Biz buradan, bu Hükûmetin, işçilerin tabutunu taşımasını değil, işçilerin tabutunun başında ağlamasını değil, işçilerin ölmemesi için tedbir almasını istiyoruz. Siz tedbir almazsanız nasıl olacak bu? Siz her geçen gün aslında insanları ölüme mahkûm ediyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bütün bunları söyledikten sonra burada yapacağınız oylamayla biraz vicdanlarınıza seslenin. Burada sadece bir milletvekili değilsiniz. Türkiye'nin o çok sık söylenen kamu düzeninden burada herkes sorumludur, başta AKP iktidarı sorumludur. Kamu düzeni dediğiniz şey nedir? Toplumun refah içerisinde yaşamasıdır, toplumun mutlu yaşamasıdır. İşçinin, emekçinin hakkını almasıdır. İşçiyi, taşeronlaşmaya, esnek çalışmaya, ucuz iş gücüne yani bir parça ekmek için ölüme mahkûm etmek değildir. Onların mutluluğunu her türlü... Sonuçta siz kâr istiyorsunuz. Çalıştırdığınız insanların her türlü hakkını güvence altına almak zorundasınız. Bırakalım, siz yaşam hakkını ihlal ediyorsunuz.
Yine, diyelim ki toplumsal muhalefet konusunda, kadınlar konusunda, Kürt sorunu konusunda, demokratikleşme konusunda "kamu düzeni" dediğiniz şey, gerçekten eşit, demokratik bir hukuk kurmaktır. Siz bunu yapmıyorsunuz. Kendi iktidarınız için bütün düzenleri çıkarıyorsunuz, kendinizi korumak için her gün yasalara müdahale ediyorsunuz, bu Parlamentoyu gece gündüz çalıştırıyorsunuz ama bir işçinin hakkı için burada hiçbir çaba içerisinde olmuyorsunuz ama çıkarken de sokağa "Biz işçiden yanayız, emekçiden yanayız, istihdam alanı yaratmak istiyoruz. Bu muhalefet izin vermiyor..." Bunların hepsi yalandır. Biz işsizlerin iş bulmasını, işçilerin daha iyi koşulda çalışmasını, ölmemesini istiyoruz. İnşaatlarda, madende, tarım alanında, hiçbir yerde işçiler ölmesin, insanca yaşasın istiyoruz. O yüzdendir bu mücadelemiz.Bugün bu gensoruyu verme nedenimiz de bu. Bu sorumluluğu bir kez daha yerine getiriyoruz ve AKP Hükûmetinin derhâl bu işçi ölümlerini ortadan kaldırması için bir hesap vermesi gerektiğini düşünüyoruz. Bugün Faruk Çelik şahsında verdiğimiz gensorunun anlamı budur. Eğer siz hesap vermezseniz, yarın nasıl olacak? Bu konuda sorumluluğunuzu kabul etmezseniz, öz eleştiri yapmazsanız, bunun gereğini yerine getirmezseniz yarın tekrar ölümler olacaktır. Aslında AKP'nin bu suskunluğu ya da Çalışma Bakanının hâlâ görevde oluyor olması, aynı zamanda bu düzenin devam ettirileceği anlamına geliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - Buradan bir kez daha ifade ediyoruz ki bu düzenin devam etmesine asla izin vermeyeceğiz.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)