| Konu: | 2015 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2013 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 10.12.2014 |
AK PARTİ GRUBU ADINA SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ iktidarının 13'üncü bütçesi olan 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin geneli üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Başta Maliye Bakanımız olmak üzere, bütçe çalışmalarını yürüten tüm bakanlarımıza, Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimize, milletvekillerimize, Bütçe Başkanlığına, bakanlıklarımızın bürokratlarına teşekkürlerimi sunarak konuşmama başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bütçeye ilişkin değerlendirmelerime geçmeden önce, Parlamentonun bütçe hakkına ve AK PARTİ iktidarının bu hakkın kullanımının güçlendirilmesi için neler yaptığına kısaca değinmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi, bütçe hakkı parlamentoların varlık sebebidir. Parlamento, yıllık bütçeler aracılığıyla kamu gelirlerinin toparlanmasına ve giderlerin yapılmasına yetki ve izin vermek suretiyle, kamu hizmetlerinin yürütülmesini ve hükûmet politikalarının uygulanmasını mümkün kılar. Diğer yandan, Parlamento vermiş olduğu bu yetkinin ne şekilde kullanıldığını da denetler. Özetle ifade edecek olursak başlangıçta gider yapılması ve gelir toplanmasına belli bir süre için yetki ve izin vermek suretiyle, yıl içerisinde ve ilgili yıl bitiminde de bu yetkinin uygun bir biçimde kullanılıp kullanılmadığını denetlemek suretiyle Parlamento bütçe hakkını kullanmış olmaktadır. Bütçe, ekonomik ve sosyal hayatın düzenlenmesinde devletin kullandığı temel araçlardan biridir.
Görüşmekte olduğumuz 2015 yılı bütçesinde 472 milyar 913 milyon lira tutarında harcama yapılması öngörülmektedir. Bu tutar, 2015 yılı için öngörülen 1 trilyon 945 milyarlık millî gelirin yüzde 24,3'üne tekabül etmektedir. Bu tablo, Parlamentonun bütçe sürecinde oynadığı rolün ve bütçe hakkının önemini ortaya koymaktadır.
Bütçe hakkının etkin kullanımı açısından etkin ve şeffaf işleyen bir kamu mali yönetim ve denetim sistemi büyük önem arz etmektedir. İktidara geldiğimiz zaman ilk yaptığımız işlerden biri de Parlamentonun bütçe hakkına uygun bir kamu mali yönetim ve kontrol sistemi kurmak olmuştur. Kamu mali yönetimi ekonomik ve siyasi istikrarın sağlanmasında en önemli politikalardan bir tanesidir. Bu anlayış doğrultusunda, 1990'lı yıllardan itibaren pek çok gelişmiş ülke kamu mali yönetimi sistemlerini reforma tabi tutmuştur. Bu reformların temel unsurlarından biri de kaynakların daha etkin ve verimli kullanılması, denetlenmesi, şeffaflığın ve hesap verebilirliğin sağlanması amacıyla parlamentoların rolünün güçlendirilmesi olmuştur. Bu kapsamda, biz de kamu mali yönetiminin yapısını ve işleyişini değiştiren ve 2006 yılında uygulamaya konulan 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nu; yine kamu yönetiminde şeffaflık ve hesap verilebilirliğin sağlanması, verimlilik, etkinlik ve tutumluluk ekseninde denetimin gerçekleştirilebilmesi amacıyla 2010 yılında da 6085 sayılı Sayıştay Kanunu'nu çıkardık.
5018 sayılı Kanun, kalkınma planları ile bütçeler arasında gerekli bağlantının kurulamaması, kamu harcamalarındaki sistemsizlikler ve kesintiler nedeniyle kamu mali yönetiminin stratejik planlama, performans esaslı bütçeleme, orta vadeli harcama sistemi ve mali saydamlık ile hesap verebilirlik ilkeleri çerçevesinde yeniden düzenlenmesi ihtiyacının sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
5018 sayılı Kanun'la bütçe bütünlüğü sağlanmış ve kapsamı genişletilmiş, politikalar ile bütçeler arasında sıkı bir bağ kurulmuş, sağlıklı bir hesap verme mekanizması oluşturulmuş, harcama sürecinde yetki-sorumluluk dengesi yeniden kurulmuş ve etkin bir iç mali kontrol sistemi oluşturularak kamuda muhasebe birliği sağlanmıştır. Yine, hiçbir harcama bütçe dışı kalmasın diye dönemimizde önemli düzenlemeler yapılmış -ki az sonra detaylandıracağım- bütçe dışı onlarca fon sayısı bugün itibarıyla 4'e düşürülmüştür.
5018 sayılı Kanun'la oluşturulan sistemin tamamlayıcısı ve dış denetimi tüm yönleriyle ortaya koyan temel kanun ise 6085 sayılı Sayıştay Kanunu'dur. Bu kanunla Sayıştayın denetim alanı genişletilerek kamu kaynağı kullanan tüm kurum ve kuruluşlar Sayıştay denetimi, dolayısıyla Parlamento denetimi altına alınmıştır.
Muhalefet sözcüleri Sayıştayın denetim yapmadığını söylüyorlar. Değerli arkadaşlar, bu doğru değildir. Sayıştay 25 milyon hesabı denetlemiştir, tüm bu denetimler yapılmış ve raporlanmıştır. Devlet muhasebe sisteminde kurumsal bazlı bilanço, mali tablolar üretilemediği için birtakım mali tablolar oluşturulamamıştır ki bununla ilgili olarak burada Devlet Muhasebesi Standartları Kurulunun yapmış olduğu bir toplantıda mevcut muhasebe sisteminde kurumsal bazlı bu tabloların üretilemeyeceği kayıt altına alınmış ve tek bir Maliye tarafından, tek bir tabloyla bilanço ve bu mali tabloların verilmesi hüküm altına alınmıştır 3 Nisan 2013 tarihinde. Ve bu kurulun kararının altında Sayıştay temsilcisinin de imzası vardır.
Sayıştay, bir yandan bu Devlet Muhasebesi Standartları Kurulunun yapmış olduğu bu toplantıdaki kararın altına imza atmaktadır, öbür taraftan da bu tabloların üretilemeyeceği savını bir tarafa bırakarak bu tabloların verilmediğinden bahisle o konudaki mali tablolar üzerindeki denetimin yapılmadığını ifade etmektedir. Bunun kabul edilebilir hiçbir tarafı da yoktur. Bugün bu denetimin yapılmadığı ifadesi, Sayıştayın denetimini yapmadığı ifadesi boş bir safsatadan başka hiçbir şey değildir.
Ki değerli arkadaşlar, Sayıştay gene kendi içerisinde almış olduğu bir kararla 2013, 2014 ve 2015 yılları içinde bu mali tabloların çıkarılamayacağına ki 2015'ten sonra, kesin hesabından sonra çıkarılmasına ilişkin bir yönetmelik yayınlamasına rağmen, Maliye Bakanlığı çalışmalarını tamamlamıştır ve 1 Ocak 2015 tarihinden itibaren de bu kurumsal bazlı tablolar üretilebilir hâle gelmiştir.
Gene muhalefet sözcülerinin konuşmalarına baktığımızda şunu ifade ediyorlar, diyorlar ki: "Bu ödenek üstü harcamaların tamamı Sayıştay denetiminin dışına çıkmıştır."
Değerli arkadaşlar, öncelikle şunu söylemek istiyorum: Ödenek üstü harcama yetkisi bütçe kanunuyla Bakanlığa verilen bir yetkidir. Dolayısıyla, bütün yapılan ödenek üstü harcamalar kanuna uygun bir şekilde, kanunun Bakanlığa vermiş olduğu yetki dâhilinde yapılmaktadır ve Sayıştay denetimine tabidir. Bütün bu harcamalar yapıldıktan sonra yılı içerisinde listeler hâlinde Sayıştaya gönderilmekte ve bütün detaylarıyla kesin hesaplar içerisinde yer almaktadır. 2013 yılı kesin hesaplarına bakıldığında da detaylı olarak bu ödenek üstü harcamaların nereye yapılmış olduğu tamamen görülecektir.
Onun için, böylesi bir tartışmayı açmak, 945 milyon lira başlangıç ödeneği var ama 35 milyar liralık bir işte ödenek üstü harcama...
Değerli arkadaşlar, bunların hepsi kurumlar arası geçiştir.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Anayasa'ya aykırı o.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - Sadece 6 milyar lirası, bakın bu rakamın sadece 6 milyar lirası teşkilat kanunundaki değişikliklerden kaynaklanmıştır. Mesela Sosyal Güvenlik Bakanlığının uhdesinde olan birtakım işler Aile Sosyal Politikalar Bakanlığına kaydırıldığı için oradaki personel giderleri oraya kaydırılmıştır. Bunun 10 milyar lirası aynı şekilde yatırım ödenekleri için götürülmüştür, harcanmıştır. 1 milyar 205 milyon lirası da afette harcanmıştır.
Sayın Kuşoğlu, siz bunların hepsini gayet iyi biliyorsunuz ama neden bilmezden geliyorsunuz, hakikaten zaman zaman bunu da anlamakta cidden güçlük çektiğimi de ben ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, şeffaflık, saydamlık ve hesap verebilirlik diyoruz. Burada biz neler yaptık? Bakın, sadece şunu söyleyeyim: 5018 sayılı Kanun'la Meclisin bütçe hakkı güçlendirildi diyoruz. Ne yaptık? Bir, bütçe kanununun kapsamı genişletilmiştir. Kesin hesap kanununun kapsamı genişletilmiştir. Bütçe kanunu sadeleştirilmiştir. Özel ödenek, özel gelir uygulaması sınırlandırılmıştır. Hazine garantilerine ve borç üstlenim tutarlarına bütçe kanunuyla sınır getirilmiştir. Mali saydamlık artırılmıştır. Meclise gönderilen raporlar son derece genişletilmiş ve sayıları da artırılmıştır.
Kamu yönetiminde saydamlığı artıran diğer düzenlemeler de Bilgi Edinme Kanunu'dur, Kamu Görevlileri Etik Kurulu Kanunu ve 2012 yılında yürürlüğe giren Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu'dur. Bu anlamda, AK PARTİ iktidarlarının denetim, şeffaflık ve hesap verebilirlik anlamında bu kadar yapmış olduğu düzenlemelere rağmen, hâlâ muhalefet tarafından bir denetimden kaçıyor gibi suçlanmasının gerçekten millet nezdinde de hiçbir tutar yanı yoktur ve kabul edilebilir tarafı da yoktur.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Hangisi doğru?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - Şeffaflık alanında kaydedilen gelişmelerden bahsetmek istiyorum. Bakın, 2006 yılından itibaren, cumhuriyet tarihinde ilk defa, mahallî idareler konsolide bütçe istatistikleri kamuoyuyla paylaşılmaya başlanmıştır. Sadece merkezî yönetim için yayınlanan mali istatistikler, sosyal güvenlik kurumları ve mahallî idareleri de içerecek şekilde düzenli olarak kamuoyuyla paylaşılmaya başlanmıştır. Kamu idarelerinin bütçe sonuçları dışında varlık, yükümlülük ve nakit akışlarına ilişkin bilgiler sunan bilanço nakit akış tablosu gibi temel mali tablolar da Maliye bazında konsolide olarak düzenli olarak yayımlanmaya başlanmıştır. Kamu kurumlarına ait sosyal tesislerin mali istatistiklerini düzenli olarak verilmektedir. Bunları çoğaltabiliriz ancak vakit sınırlı olduğu için daha fazla bunun üzerinde konuşmak istemiyorum.
Ama 2013 yılı ödenek fazlası harcamalara ilişkin olan deste detay buradadır ve buradaki yetki, 2013 yılı bütçe kanununun 5/2'nci maddesiyle yedek ödeneklere aktarma yapma, 6/1-a maddesiyle de personel ödeneği dâhil yedek ödeneğe aktarma yetkisi Maliye Bakanlığındadır. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki 2015 yılı bütçesi için Plan Bütçe Komisyonunda yapmış olduğumuz düzenlemeyle, artık bu ödenekleri Maliyenin yedeğine çekmeden kurumlar arasında aktarma imkânı da 6'ncı maddede yapmış olduğumuz düzenlemeyle imkân dâhiline sokulmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz dönemlerinde yapısal reformlar bunlarla sınırlı değildir. Gerçekleştirdiğimiz diğer yapısal reformlarla enerjide dışa bağımlılığın azaltılmasını, rekabet gücünün artırılmasını, iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesini, özel tasarruf oranlarının artırılmasını ve finansman kalitesinin iyileştirilmesini hedefledik. 1990'ların sonları ve 2000'li yılların başlarında Merkez Bankasının bağımsızlığı ve üst kurulların kurulmasıyla başlayan reform sürecini, hükûmetlerimiz döneminde kamu mali yönetimi, sosyal güvenlik sistemi, yerel yönetimler ile reel ve finansal sektörü ilgilendiren önemli reformlarla sürdürdük. Sosyal güvenlik sisteminde yaptığımız reformlarla sosyal güvenlik kurumlarını tek çatı altında birleştirdik. Tüm vatandaşlarımızı sosyal güvenlik kapsamına ve genel sağlık sigortası kapsamına aldık. Yerel yönetimlere daha fazla kaynak ve yetki aktarılması, böylece, hizmetlerin yerinde, daha verimli ve etkin sunulması amacıyla belediye, büyükşehir belediyesi, il özel idaresi ve mahallî idareler gelirleri kanunlarını çıkardık.
Finansal sektörde 2005 yılında yeni Bankacılık Kanunu, 2012 yılında Sermaye Piyasası Kanunu ve Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu'nu ile Bireysel Emeklilik Kanunu'nu çıkardık. Böylece, finansal piyasaların etkinliği artırıldı.
Eğitim reformu yaptık. Zorunlu eğitim süresini de sekiz yıldan on iki yıla çıkardık. Aynı dönem içerisinde devlet üniversitesi sayısı 104'e, vakıf üniversiteleriyle beraber toplam üniversite sayısı da 176'ya çıkarılmıştır.
Yapılan reformlar sayesinde rekabet gücüne, yatırım ortamına ve kurumsal altyapıya ilişkin uluslararası göstergelerde de önemli iyileşmeler sağlanmıştır. Dünya Ekonomik Forumu'nun her yıl yaptığı Küresel Rekabet Endeksi'nde Türkiye, dokuz yılda tam 26 basamak birden yükselmiştir ama nasıl yükselmiştir? 2005 yılında 117 ülke arasında 71'inci sıradayken bugün 144 ülke arasında 45'inci sıraya yükselmiştir.
Burada şuna da değinmeden geçmek istemiyorum arkadaşlar, müsaade ederseniz: Bu özel sektör yatırımları da 1992 ve 2002 yılları arasında baktığınızda ki 1992 yılını 100 reel bir yatırım bazı olarak aldığınızda, 1992'den 2002'ye on yıllık süreçte 95'e düşmüştür. Bizim başlangıç tarihimiz olan, iktidarımızın başlangıcı 2002 yılını 100 baz aldığınızda, bugün 2012 sonu itibarıyla bu rakamın yüzde 54'e çıktığını görüyoruz. Bu da tamamen güvenin ve istikrarın sonucu olarak ortaya çıkmıştır ki bunun rakamlara yansımasına baktığınızda da Türkiye'ye gelen doğrudan toplam yabancı yatırım tutarı 1980-2002 yılları arasında sadece 14,8 milyar dolar iken bizim iktidarımız döneminde, on iki yılda 145,1 milyar dolara çıkmıştır.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Transferler, transferler?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, kamu maliyesine ilişkin uygulanan politikalarla vergi yükü azaltılarak istihdam ve yatırımlar da desteklenmiştir. Toplam vergi yükünde OECD ortalaması yüzde 34,5 iken Türkiye'de yüzde 27,7 olmuştur. Vergi teşvikleriyle tasarruflar, AR-GE, yatırımlar ve istihdam desteklenmiş, cari açığı azaltıcı önlemler alınmıştır.
Bireysel emeklilikte yüzde 25 devlet katkısı getirilmiştir. 2013 yılı başından itibaren yürürlüğe giren bu uygulamayla birlikte, bireysel emeklilik sistemi fon büyüklüğü 25,1 milyar dolara, buradaki katılımcı sayısı ise 4 milyon 153 bine çıkmıştır. Sadece 2014 yılının ilk dokuz ayında sisteme 685 bin yeni katılımcı girmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi de 2015 yılı bütçemize ve on iki yıllık iktidarımız boyunca yaptığımız yatırımlar ve elde ettiğimiz başarılara ilişkin bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum: AK PARTİ'nin 13'üncü bütçesi olan 2015 yılı bütçesi, önceki bütçeler gibi sosyal adaleti, ekonomik büyümeyi, ülkemizin kalkınmasını, milletimizin sağlığını ve refahını esas alan bir bütçedir. Bu bütçe, çocuklarımızın ve gençlerimizin ülkemizin geleceği olduğu şuuruyla, son birkaç yılda olduğu gibi bu yıl da 87 milyar lirayı bulan tutarıyla aslan payını eğitime ayıran, vatandaşlarımızın sağlıklı yaşam kalitesini daha da artırmak için sağlık harcamalarına 80,9 milyar lira kaynak ayıran bir bütçedir. Bu bütçe, 13 milyarı bulan doğrudan ve dolaylı desteklerle çiftçimizin yanında olan ve tarımın sahip olduğu stratejik önemin hakkını veren bir bütçedir. Bu bütçe, milleti esas alan, gücünü milletten alan bir partinin ve onun hükûmetlerinin milletine duyduğu şükran ifadesinin tezahürü olan bir bütçedir. Nitekim, politikalarımız millet iradesine dayandığı için, milleti esas aldığı için, milletimizin mutluluğunu, huzurunu, refahını temin etmeye yönelik olduğu için, çok şükür bunda da on iki yıllık iktidarımız süresince önemli bir mesafe aldığımız için milletimiz bize olan teveccühünü her gün daha da artırmıştır.
Bu bütçe, iddia edilenin aksine, hiçbir seçim kaygısı gütmeden, mali disiplinden taviz vermeden, hükûmetlerimizin ilan ettiği 2023 hedeflerini gerçekleştirmede kilometre taşlarından biri olarak hizmet odaklı, millet odaklı hazırlanan bir bütçedir. İktidarımızın atmış olduğu sağlam temeller üzerinde güçlü yeni Türkiye'nin inşasına, halkımızın refah düzeyinin yükselmesine katkı sağlayacak bir bütçedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; millî gelir ve büyüme açısından baktığımızda da ülkemiz, son on iki yılda dünyada ve bölgemizde yaşanan tüm sorunlara rağmen, çok iyi ekonomik bir performans sergilemiştir. On iki yıllık dönemde siyasi istikrar sağlanmış, kamu mali dengeleri çok güçlü hâle getirilmiştir. 2002 yılında 230 milyar dolar olan millî gelirimiz yaklaşık 4 kata yakın artarak 2013 yıl sonu itibarıyla 822 milyar dolara yükselmiştir. Bu dönemde kişi başı millî gelir de 2002'ye kıyasla 3 katından daha da fazla artmıştır.
1990 ile 2002 yılları arasında mutlaka dönüp bir bakmamız gerekiyor. 1990'da 200 milyar dolar olan millî gelir, on iki sene sonra 2002 yılında ancak 230 milyar dolara taşınabilmiştir değerli arkadaşlarım ancak 2013 yılına geldiğimizde, bu 230 milyar dolar olan millî gelirin yaklaşık 4 kat artarak 822 milyar dolara ulaştığını hep beraber görüyoruz. Bu da tekrar söylüyorum, güven ve istikrarın bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Sabit fiyatlarla ne oldu?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - Geçmiş dönemlerde kriz üreten bankacılık sektörü, yapılan reformlar sonrasında dünyada örnek gösterilen bir sektör hâline gelmiştir.
Ayrıca, faiz harcamalarının bütçe içerisindeki payı azaltılarak yatırımlara ayrılan pay da artırılmıştır.
2002 yılında bütçenin yüzde 43,2'si faiz harcamalarına ayrılırken 2014 yılında bu oran yüzde 11,9 olmuştur değerli arkadaşlarım. Böylece, Türkiye ekonomisi güçlü kamu maliyesi ve bankacılık sektörüyle dış şoklara karşı dayanıklı, dirençli hâle gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, içinde bulunulan olumsuz konjonktüre rağmen, 2013 yılında Türkiye ekonomisi yüzde 4,1 oranında büyüme kaydetmiştir. 2014 yılında ise Irak, Suriye, Rusya, Ukrayna kaynaklı jeopolitik risklere ve AB ekonomisindeki toparlanmanın istenen düzeyde olmamasına rağmen yüzde 3,3'lük bir büyüme olacağı tahmin edilmektedir. Bugün açıklanan son üçüncü çeyrekteki büyüme oranlarından sonra belki çok az da olsa, düşük bir oranda da olsa bu revize edilebilir ama yine de bu oranı dünya geneliyle mukayese ettiğinizde ne kadar iyi bir oran olduğu da mutlak suretle hepimiz tarafından görülecektir.
İhracat, sanayi üretim endeksi ve kapasite kullanım aracı gibi göstergeler ülkemizin büyümeye devam etmekte olduğunu göstermektedir. Küresel ekonomideki sorunlara ve Orta Doğu'da yaşanan problemlere rağmen, Türkiye'nin 2015 yılında yüzde 4 büyümesi öngörülmektedir. 2016 ve 2017 yılları için de yüzde 5 büyüme öngörülmekte. İstihdam rakamlarına bakıldığında, ülkemizin AB ve OECD ülkelerinden daha başaralı olduğu açıkça görülmektedir. Küresel kriz sonrası avro bölgesinde istihdam yüzde 3,2 azalmıştır. OECD bölgelerinde, ülkelerinde ise bu sadece yüzde 2,3 oranında artarken Türkiye'de bu artış 28,3 olmuştur ve bu süreç içerisinde 5,7 milyon kişiye istihdam sağlanmıştır. Son beş yıl içinde iş gücüne katılım oranı yüzde 45,7'den yüzde 51,3'e, istihdam oranıysa yüzde 39,8'den yüzde 46,3'e yükselmiştir. Aynı dönemde, avro bölgesinde yaklaşık 3,6 milyon istihdam kaybı yaşanmıştır. İstihdamdaki güçlü performansa rağmen iş gücü piyasasının yapısal sorunlarından dolayı işsizlik oranı yüzde 9-10 seviyelerinde direnç göstermektedir. İşsizlik sorununa kalıcı çözüm bulmak amacıyla Ulusal İstihdam Stratejisi hazırlanarak kabul edilmiştir. İş gücü piyasasının yapısal sorunlarını çözmek amacıyla öğrencilerin staj imkânları artırılmış ve aktif iş gücü piyasası programlarıyla iş dünyasıyla temasları sağlanmıştır. İşsizlere meslek deneyimi ve iş disiplini kazandırılmıştır. Aktif iş gücü piyasası programlarından yararlananların sayısı 2007 yılında 23 bin kişiyken 2013 yılında 220 bine çıkmıştır.
İstihdam yüklerini hafifletmek ve istihdamı artırmak amacıyla 2004'ten bu yana işverenlere sağlanan prim desteği yaklaşık 41 milyar lira olmuştur. Bu teşviklerden her ay ortalama 1,5 milyon iş yeri ile 10 milyonu aşkın sigortalı faydalanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükûmetlerimizin en önemli başarılarından biri de enflasyonla mücadele konusudur. Maalesef, vatandaşlarımız, bizden önce uzun yıllar yüksek enflasyonla yaşamak zorunda bırakılmıştı. Nitekim, bunun yıkıcı etkilerini çoğumuz yaşadık. İstikrarsız ve kırılgan ekonominin maliyeti vatandaşlara yüklendi. Yıllarca kötü yönetilen ekonominin ağır faturası vatandaşa ödettirildi. Ancak vatandaş, 2002 yılı seçiminde AK PARTİ'yi iktidara getirerek çıkış yolunu kendisi bulmayı bildi.
2014 yılında cari açıkta da önemli iyileşmeler kaydedilmiştir. 2013 yılı sonunda 65,1 milyar dolar olan cari açık, 2014 yılı Temmuz ayı itibarıyla, on iki aylık bazda 48,5 milyar dolara gerilemiştir. Enerji hariç denge ise 15,9 milyar açıktan 1,4 milyar dolar fazlaya dönmüştür. Benzer şekilde, 2013 yılının aynı döneminde altın ve enerji hariç 4,1 milyar dolar açık verilirken 2014 yılı Temmuz ayı itibarıyla on iki aylık bazda 5 milyar dolar fazla verilmiştir. Bu yıl ilk defa, ihracatı artırıp ithalatı daraltmak suretiyle cari açığı ihracata dayalı bir şekilde düşürdük. Cari açıktaki toplam 16,5 milyar dolarlık aşağı doğru gidişin 9,2 milyar doları net ihracat artışından, 6,2 milyar doları da ithalattaki daralmadan sağlanmıştır. 2002 yılında 36 milyar dolar dolayında olan ihracatımız, güçlü ve istikrarlı ekonomik büyüme sayesinde 2014 Eylül ayı itibarıyla 158 milyar dolarlık bir hacme ulaşmıştır. Dış ticaret açığı, 2014 Ocak-Ağustos döneminde bir önceki yıla oranla yüzde 20 daralma göstermiştir. 2013 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 60,3 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı 2014 yılında ithalatın daralması ve ihracatın artmasıyla beraber, ağustos ayı itibarıyla, on iki aylık bazda yüzde 64,6'ya yükselmiştir. Türkiye'nin ihracat pazarlarında yaşanabilecek risklere karşı duyarlılığı, ihracatta gerçekleştirilen ürün ve ülke çeşitlendirilmesine yönelik çalışmalara bağlı olarak azalmıştır. İhracatın bölgesel ve sektörel bileşimindeki çeşitlenme, orta ve uzun vadede hedef pazarların büyüme öngörüleri de dikkate alındığında, Türkiye'nin ihracat potansiyelinin önümüzdeki dönemlerde de güçlü seyredeceğine işaret etmektedir.
Bankacılık sektörü 2014 yılında da güçlü ve istikrarlı konumunu sürdürmüştür. Kredilerin takibe dönüşüm oranı ise oldukça düşük seviyelerde kalmış, ayrıca ticari krediler lehine değişen toplam kredi artış oranları finansal istikrarın sağlanmasına da büyük katkı yapmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birçok AB üyesi ülke Maastricht Kriterleri'ni yerine getirmekte başarılı olamazken Türkiye hem bütçe dengesi hem de borç stoku açısından bu kriterleri yerine getirmektedir. Maastricht Kriterleri açısından yüzde 3'ü geçmemesi gereken bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranının, ülkemizde uygulanan başarılı mali politikalar sayesinde 2013'te 1,2 olduğunu görmekteyiz. 2014 yılında ise bütçe açığının yüzde 1,4 olması beklenmektedir.
İhtiyatlı kamu borç yönetimi politikaları ve mali disiplini sağlamadaki kararlılık borç göstergelerine de olumlu yansımıştır. Bu çerçevede, 2002 yılında yüzde 74 olan AB tanımlı genel yönetim borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2014 yılında yüzde 33,1'e inmiştir. Bu oran Maastricht Kriteri olan yüzde 60'ın ve yüzde 96,4 olan Avrupa bölgesi ortalamasının oldukça altında bir orandır.
Kamu borç yönetimi politikaları, önceki yıllarda olduğu gibi 2014 yılında da Türkiye ekonomisinin sağlam duruşunu desteklemiştir. 2014 yılının ilk sekiz ayında kamu borç yükü azalmaya devam etmiş, borçlanmanın reel maliyeti düşük seviyelerde gerçekleşmiş, borç stokunun ortalama vadesi uzamış ve borç stoku içinde faiz ve döviz kuruna duyarlı borç senetlerinin payı azalmıştır.
Tüm bu iyileşmeleri uluslararası kuruluşlarla olan ilişkilerimize yansıması açısından da değerlendirebiliriz. Tabii ki ülke olarak son derece önem verdiğimiz bu IMF'yle ilişkilere baktığımızda da 14 Mayıs 2013 tarihinde yapılan son ana para geri ödemesiyle birlikte, ülkemizin IMF'ye stand-by anlaşmalarından, düzenlemelerinden kaynaklanan borç yükümlülüğü de sona erdirilmiştir. Ayrıca, ülkemiz, IMF'nin yönetiminde, ilk defa, 1 Kasım itibarıyla, icra direktörlüğü düzeyinde temsil edilecektir. İktidara geldiğimiz dönemde ülkemiz IMF kapılarına el açan konumdaydı, şimdi ise, çok şükür, veren el konumunda.
IMF'ye olan borçlarımızı ödediğimiz gibi, TİKA'yla, dünyanın yardıma muhtaç olan pek çok ülkesindeyiz. Türkiye'nin yapmış olduğu insani yardım tutarları da toplamda 2 milyar dolara yaklaşmıştır. Bu alanda da Türkiye, dünya lideri olmuştur. Öte yandan, G20 Dönem Başkanlığı 1 Aralık 2014 tarihinden itibaren ülkemiz tarafından üstlenilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, vakit daraldı, ancak şunu ifade etmek istiyorum, en önemli hususlardan bir tanesi: On iki yıllık süreçte mahallî idareler de dâhil olmak üzere 628 milyarlık kamu yatırımı yapılmıştır. 2014 yılında da kamu yatırımlarına 75,7 milyar lira tahsis edilmiştir. Kamu yatırımlarının millî gelir içindeki payı da yüzde 4,1'e ulaşmıştır.
Evet, değerli arkadaşlar, sıklıkla hem Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerde dile getirilen hem de bütçe görüşmelerine başladığımız bugün, gene Genel Kurulda dile getirilen Cumhurbaşkanlığı Hizmet Binası'na ilişkin de bir iki bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu konuda üç ayrı dava var. Bunlardan bir tanesi, doğal ve tarihî sit alanı niteliğine ilişkin idari işlemin iptaline dairdir, 11. İdare Mahkemesine açılmış bir davadır. Burada herhangi bir şekilde bir yürütmeyi durdurma kararı yoktur. Aksine, Danıştay 14. Dairesi de yürütmeyi durdurma kararının yürütmesini durdurmuştur. İkinci dava, binanın ruhsatının iptaline ilişkin dava, Ankara 5. İdare Mahkemesinde. Burada da herhangi bir şekilde yürütmenin durdurulmasına ilişkin verilen bir karar söz konusu değildir. Üçüncü dava da imar planlarıyla ilgili, gene 5. İdare Mahkemesinde yürütmeyi durdurma kararıyla ilgili davadır. Evet, burada yürütmeyi durdurma kararı çıkmıştır. Ancak, bu karar Danıştay 14. Dairesinin buranın tarihî sit alanı özelliği taşımadığı gerekçesiyle verdiği karar nedeniyle hukuki dayanaktan yoksun kalmıştır.
Kısaca, ortada Cumhurbaşkanlığı Hizmet Binası'nın yapımını engelleyen bir mahkeme kararı yoktur. Bina yasalara uygun olarak yapılmıştır. Cumhurbaşkanlığı Hizmet Binası'nın kaçak olduğuna dair tüm eleştiriler asılsızdır ve insafsızdır. Daha yaklaşık on-on beş gün önce de buradaki yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgeleri, isteyen arkadaşlarımızla da Genel Kurulda paylaşılmıştır.
Ama bunun da ötesinde... (MHP sıralarından gürültüler)
ALİM IŞIK (Kütahya) - Bekir Bozdağ doğru söylemiyor mu?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - ...bu devletin... (CHP ve MHP sıralarında gürültüler)
MUSA ÇAM (İzmir) - Bilgiç, bu dediklerine inanıyor musun, söylediklerine inanıyor musun?
BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar, lütfen...
ALİ ÖZ (Mersin) - Bekir Bey'e sor.
BAŞKAN - Cevap verilecek. Size de söz hakkı geliyor. Müsaade edin kendi kanaatini söylesin.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - ...en yüksek temsil yeri olan Cumhurbaşkanlığına böylesi bir binanın tahsis edilmesinden, böyle bir binanın yapılmış olmasından daha doğal hiçbir şey olamaz. Herkes kendi görev süresi içerisinde bu binayı kullanacaktır, görev süresi bittiğinde, görev süresi dolduğunda da sonraki gelecek Cumhurbaşkanına burada hizmet ifa etmesi için o binanın devrini yapacaktır; kendi evine götürecek hâli yoktur. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
MUSA ÇAM (İzmir) - Götürse bari, onu da götürse bari!
BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar...
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - O yüzden, bütün bütçe görüşmelerinde, on iki yıllık AK PARTİ iktidarında yapılmış bütün reformları sadece bir Cumhurbaşkanlığı Hizmet Binası'nın arkasına sığınarak sizin eleştirme imkânınız yoktur, bunu ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) - Senden izin mi alacağız?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - Bu büyük bir yanlışlıktır, bu büyük bir hatadır.
MUSA ÇAM (İzmir) - İmara aykırı, imara!
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, geçmiş dönemlerde olduğu gibi 2015 yılı bütçesinde de en fazla pay ülkemizin geleceğine ve beşerî sermayesine yatırım anlamına gelen eğitime ayrılmıştır. 2002 yılında 10 milyar lira olan bu tutarın 2015 yılında yüzde 775 artışla 87,5 milyar lira olması öngörülmektedir. Eğitimin 2002 yılında bütçeden aldığı pay yüzde 9,4 iken bu pay 2015 yılında yüzde 18,5'a ulaşmıştır.
Değerli arkadaşlarımız, gene iktidarımızın olmazsa olmaz önceliklerinden biri, sağlıklı toplum ve sağlıklı nesiller için erişimi kolay ve kaliteli sağlık hizmeti sunmaktır. Sağlık alanında yaptığımız hizmetler ve elde ettiğimiz başarılar hiç kuşkusuz milletimizin en çok takdir ettiği konuların başında gelmektedir. Bunun için de 2015 yılında da sağlık hizmetlerine 80,9 milyar lira bütçeden kaynak ayrılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bakın, Sağlıkta Dönüşüm Programı neticesinde 2003 yılında yüzde 39,5 olan sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranı 2013 yılında yüzde 74,7'ye ulaşmıştır.
MUSA ÇAM (İzmir) - Cepten ödenenler, cepten...
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - Evet, milletimizin hayallerini gerçeğe dönüştürdüğümüz ve bununla gurur duyduğumuz diğer bir sektörümüz ulaştırmadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bilgiç, ek sürenizi veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hükûmetlerimiz döneminde ulaştırma alanında da çok önemli yatırımlar yapılmıştır. Milletimizi hızlı trenle tanıştırdık, ülkemizi duble yol ağlarıyla donattık. İnşallah en kısa sürede Isparta duble yolu da Antalya arasında yapılacak.
1882'de Sivas Valiliği yapmış Halil Rıfat Paşa'nın Karayollarımız tarafından bir şiar olarak kullanılan ve hepinizin de bildiği "Gidemediğin yer senin değildir." diye veciz bir sözü var. Gidemediğimiz yer çok şükür bu Türkiye topraklarında yok, hem de duble yollarla gidiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 6.101 kilometre olarak devraldığımız çok şeritli kara yolları ağına 2014 yılı Eylül ayı sonu itibarıyla 17.400 kilometre uzunluğunda bölünmüş yol ilave ettik ve bu uzunluğu 23.522 kilometreye çıkardık.
Hızlı treni biliyorsunuz, Ankara-Eskişehir-İstanbul, Ankara-Konya, bunlar hizmette. Şimdi Antalya, İzmir, Bursa projeleri de devreye giriyor. Ankara-Sivas yüksek hızlı tren hattının yapım çalışmaları şu an devam ediyor. Kars-Tiflis-Bakü demir yolu yapım çalışmaları hızlı bir şekilde devam ediyor.
Asırlık hayal, Asya ile Avrupa'yı denizin altından demir yoluyla birbirine bağlayan Marmaray Projesi de hayata geçirilmiştir. Kuzey Marmara Otoyolu Projesi'ndeki 95 kilometrelik yolun yapım çalışmaları ise süratle devam etmektedir.
Değerli arkadaşlar, sürem kalmadı. Aslında, AK PARTİ'nin yapmış olduğu hizmetleri sizlere aktarma noktasında hakikaten bu süre yetmiyor ama sadece şunu söyleyeyim: 1999-2002 yılları arasındaki Hükûmet döneminde sadece DSİ tarafından yapılabilen proje sayısı, hizmete açılan proje sayısı 9'dur. Bizim on iki yıllık dönemimizde ise bu sayı 2.200'ün üzerine çıkmıştır değerli arkadaşlarım. Bu önemli bir veridir, bunu da sizinle paylaşmak istiyorum.
MUSA ÇAM (İzmir) - Nerede? Bir istatistiklerini versene onların.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) - Bir kez daha, bütçemizin milletimiz ve memleketimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi ve yüce milleti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)