| Konu: | 2015 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2013 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 27 |
| Tarih: | 12.12.2014 |
MHP GRUBU ADINA EMİN ÇINAR (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı görüşmelerinde, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve televizyonları başında bizleri izleyen aziz vatandaşlarımı saygılarımla selamlarım.
Başbakanlığa bağlı, kısa adı AFAD olan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, 2009 yılında çıkartılan 5902 sayılı Kanun'la, Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Başbakanlık Acil Durum Yönetimi Başkanlığı ve Afet İşleri Genel Müdürlüğü kapatılarak kurulmuş bir kurumdur.
AFAD'ın görev alanı, afet ve acil durumlar ile sivil savunmaya ilişkin hizmetlerin ülke düzeyinde etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi için gerekli önlemlerin alınması ve olayların meydana gelmesinden önce hazırlık ve zarar azaltma, olay sırasında yapılacak müdahale ve olay sonrasında gerçekleştirilecek iyileştirme çalışmalarını yürüten kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonun sağlanması ve bu konularda politikaların üretilmesi ve uygulanması hususlarını kapsamaktadır. Buna göre, AFAD'ın birinci görevi afet ve risk yönetimi yapmaktır ancak AFAD, afet ve risk yönetimi yapmamak, sanki acil durumlarda görevi yardım yapan bir kurum ya da Kızılayın yan kuruluşu gibi çalışmaktadır. Oysa
AFAD, afet sonrası sadece çadır ya da konteyner kuran, yemek dağıtan, yardım yapan bir kuruluş olmamalı, gerçek manada afet ve risk yönetimi yapan bir kuruluş olarak görevini ifa etmelidir. Her alanda olduğu gibi devletin ve milletin menfaatleri yerine kendi menfaatlerini düşünen AKP iktidarı, burada da AFAD'ı kendi propaganda aracı olarak görmekte ve o şekilde çalıştırmaktadır.
2015 yılı AFAD bütçesinde, amacı ülke düzeyinde uygulanacak afet ve acil durum müdahale, risk yönetimi ve zarar azaltma planlarını yapmak ve yaptırmak olan Planlama ve Zarar Azaltma Dairesi Başkanlığı için 17 milyon 898 bin TL; amacı depreme hazırlık, müdahale, deprem risk yönetimi olan Deprem Dairesi Başkanlığına 8 milyon 590 bin TL ödenek ayrılmıştır. Bu iki birimin en önemli görevleri afet ve risk yönetimi yapmaktır. Ancak, buna karşılık, afet sonrası işlerle ilgili birim olan İyileştirme Dairesi Başkanlığına 541 milyon 714 TL ödenek ayrılması, iktidarın, AFAD'ı afet ve risk yönetimi yapmaktan çok, yardım kuruluşu gibi çalıştırmasının açık bir göstergesidir.
AKP'nin tek amacı günü kurtarmak ve devletin bütün kurumlarını sadece kendi amaçları ve çıkarları doğrultusunda çalıştırmaktır. Nitekim, Ülkü Ocaklarının Türkmeneli'nde yaşayan Türkmen kardeşlerimiz için başlattığı yardım çalışmalarına AFAD gerekli desteği sağlamamış, verdiği sözleri tutmamış, tamamen kendi imkânlarıyla, her türlü tehlikeye rağmen sınırı geçerek yardımları ulaştıran Ülkü Ocaklarını yalnız bırakmıştır. Bu olayla iktidarın kurumları sadece kendi zihniyeti için çalıştırdığı bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Değerli milletvekilleri, doğal afetlerin en başında depremler gelmektedir. Etkileri açısından afetlerin yüzde 61'ini depremler, yüzde 15'ini toprak kaymaları, yüzde 14'ünü sel felaketleri, yüzde 5'ini kaya düşmeleri, yüzde 4'ünü yangınlar ve yüzde 1'ini de çığ düşmesi oluşturmaktadır. Ülkemiz bilim, mühendislik ve akla aykırı uygulamalarla, rant politikaları nedeniyle deprem ve afet ülkesi noktasına gelmiştir.
Türkiye aktif bir deprem kuşağı üstündedir. 81 ilimizin 55'i birinci derecede deprem bölgesinde bulunmaktadır. Topraklarımızın, sanayimizin, barajlarımızın büyük bir kısmı deprem kuşağında yer almaktadır. Ülkemizde sık sık büyük ve şiddetli depremler yaşanmasına rağmen, önleyici tedbirler açısından gerekli çalışmalar maalesef yapılmamaktadır. Yapılan tüm çalışmalar ise günü kurtarmaktan ibaret olmaktadır.
AKP iktidarının zihniyeti doğal afetleri önleyici tedbirler yerine, afet sonrası yardım yapıp geçici rahatlamayı sağlayarak rant politikalarını devam ettirmek olmaktadır. Birer doğa olayı olan deprem, heyelan, sel gibi olaylar aslında bilinçsizce verilmiş yer seçimi kararları, mühendislik verilerinden yoksun imar planları, düşük standartlardaki yapı üretimi, ranta dayalı, hızlı, düşük nitelikli, plansız kentleşme ve sosyoekonomik politikalar sonucu oluşan sosyal ve ekonomik yıkımlara dönüşmektedir.
AFAD'ın kurumsal İnternet sitesinde dahi, ülkemizde en önemli afet olaylarının deprem olduğu ifade edilmesine rağmen, Deprem Daire Başkanlığına toplam ödeneğin yüzde 0,8'inin ayrılması, gelecekte olabilecek olaylara karşı alınacak tedbirlere ne kadar önem verildiğinin açıkça bir göstergesidir.
Hükûmet için önemli olan, popülist söylem ve uygulamalarla yeni ekonomik rant alanları oluşturmak, siyasi rantçılık yapmak suretiyle, kamu arsa ve binaları, orman, otlak, mera ve tarım arazileri, kıyılar, kısacası tüm kırsal ve kentsel alanları yağmacı uygulamalara açık hâle getirerek yandaşlar için yeni kazanç kapıları açmaktır.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz iş kazalarında Avrupa'da 1'inci, dünyada 3'üncü sıradadır. AKP iktidarı döneminde, 2002-2013 yıllarında, toplam 880 bin iş kazası meydana gelmiş, ölümlü maden kazalarında ise ülkemiz dünyada ilk sırada yer almıştır.
1955 yılından bu yana 3.400'den fazla işçimiz maden kazalarında hayatını kaybetmiştir. Son yıllarda en büyük maden kazası 13 Mayıs 2014 tarihinde Soma Kömür İşletmelerine bağlı Eynez Maden Ocağı'nda meydana gelmiş, 301 işçimiz hayatını kaybetmiş, birçok işçimiz ise yaralanmıştır.
Son olarak 28 Ekim 2014 tarihinde Konya Ermenek'te faaliyet gösteren maden ocağında meydana gelen kazada 18 maden işçimiz hayatını kaybetmiştir. Bu durum, madenlerde meydana gelen kazalara karşı yeterli tedbirlerin alınmadığını açık bir şekilde ortaya çıkarmıştır. Madenlerde yaşanan kazalar doğal bir afet olmayıp gerekli tedbirlerin alınmamasından kaynaklanmaktadır. Kazaların başlıca nedeni, iş güvenliği konusunda yeterli ve özenli denetimlerin yapılmamasından kaynaklanmaktadır. Kazaların altyapı ve teknolojik yatırımlarla önlenebilir sorunlardan kaynaklanması, ihmallerin boyutlarını gözler önüne sermiştir. Kazalar aslında bir afet değil, ihmal ve tedbirsizliğin açık bir göstergesidir.
Değerli milletvekilleri, 2002 Kasım ayından itibaren iktidara gelen, ülkemizi on iki yıldır tek başına yöneten AKP iktidarı, milletimizi ve devletimizi uçurumun kenarına doğru hızlı bir şekilde sürüklemektedir. On iki yılda yoksulluk artmış, vatandaşımız fakirleşmiş, buna karşılık yolsuzluk en üst düzeylere çıkarak yandaşlar muazzam bir şekilde zenginleşmiştir. Çiftçimiz, esnafımız perişan bir vaziyettedir. Hükûmet asli vazifelerini yerine getirememektedir. Her fırsatta "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." diyen iktidar, bunu bir slogandan öteye taşıyamamıştır. İnsanlarımız yoksullaşmış, borç batağının içerisine sürüklenmiştir. Vatandaşımızın borçları yüzde 54 oranında artmış, 6,7 milyar TL'den 372 milyar TL'ye çıkmıştır. Ailelerimiz her kazandıkları paranın yüzde 55'ini borçlarını ödeyebilmek için ayırmak zorundadır. Esnafımız, tüccarımız senetlerini ödeyememektedir. 2002 yılından bu yana protestolu senet sayısı yüzde 118 artışla 1 milyon 91 bine çıkmıştır. Ailelerimiz çağın gerektirdiği çağdaş ve müreffeh bir yaşamdan yoksul bırakılmıştır.
Hane halkımızın yüzde 40'ı evinin acil ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. On iki yılda her 10 aileden 1'isi yoksullaşmıştır. Vatandaşımız, esnafımız, çiftçimiz fakirleşmiş, yardıma muhtaç hâle gelirken yandaşlar büyümüş ve zenginleşmiştir. AKP "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." demiş ama "Yandaşı yaşat ki AKP iktidarda kalsın." anlayışını uygulamıştır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde AKP iktidarının oluşturduğu yapay afetlerden biri de çiftçilerin yaşadığı ekonomik sorunlardır. Çiftçilerimiz on iki yılda günden güne eriyerek bataklığa saplanmıştır. Ülkemizde on iki yılda maliyetler artmış, tarım alanları azalmış, çiftçimiz tarlasını terk etmek zorunda kalmıştır. Artan girdi maliyetlerine karşın çiftçimizin eline geçen para artmadığı gibi giderek azalmıştır. Türk tarihinin en başarısız tarım politikaları AKP iktidarı döneminde oluşmuş, bunlar âdeta çiftçimiz üzerinde yaşanan bir doğal afete dönüşmüştür. Tarım sektörü büyük bir çöküş yaşamaktadır. 2002 yılında yüzde 9,3 olan tarımda büyüme hızı 2014 yılında yüzde 1,8 daralmıştır. Çiftçimizin 530 milyon TL borcu on iki yılda 40 milyar lirayı aşmıştır. 1,5 milyon insanımız tarlasını terk etmiş ve büyük şehirlerde, varoşlarda yaşam mücadelesi vermek zorunda kalmıştır.
İnsanımızın toprağını terk etmesinin en büyük nedeni geçimlerini sağlayamamalarıdır. Tarımsal küçülmenin en büyük ispatı seçim bölgem olan Kastamonu'da yaşanmaktadır. 2002 yılında 2 milyon 138 bin 700 dekar olan tarım alanı 2013 yılında 1 milyon 505 bin 531 dekara düşmüştür. Ekilen tarım alanı 1 milyon 630 bin 320 dekardan 1 milyon 89 bin 319 dekara gerilemiştir. Tarım alanlarımız giderek küçülmekte, insanlarımız geçim sıkıntısı yüzünden topraklarından vazgeçmektedir. Kastamonu için büyük öneme sahip olan şeker pancarı üretimi 2002 yılından bu yana yüzde 60 oranında azalma göstermiştir. 2002'de 314.085 ton olan şeker pancarı üretimi bugün 187 bin tona kadar gerilemiştir. İnsanlarımızın tarımsal üretimi terk etmelerinin en önemli sebebi tarımsal girdi maliyetlerinin giderek artmasından kaynaklanmaktadır. Bu politikalarla devam edilmesi hâlinde toprak kayması misali Türk tarımı çökecek ve yardıma muhtaç bir hâle gelecektir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin tarımdan sanayiye, gelir dağılımındaki adaletsizlikten yoksulluğa, esnaftan tüccara, eğitimden sağlığa kadar birçok alanda sorunları bulunmaktadır ancak ne yazık ki 2015 yılı bütçesinin de bu sorunlara çözüm getirmeyeceği ortadadır. Açlık sınırının 1.225 TL'ye, yoksulluk sınırının ise 3.990 TL'ye çıktığı ülkemizde, Hükûmet herkesi afet yardımlarına muhtaç hâle getirmiştir. AKP iktidarının 2002 yılından bu yana uyguladığı yanlış politikalar milletimiz üzerinde ekonomik, sosyal bir afete dönüşmüştür. Ülkemiz 2002 yılından bu yana büyük bir afetle karşı karşıyadır, bu afetin adı da Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıdır. Bu afetin yaralarını saracak, bu afetin sorumlularından hesap soracak ve bu afeti bitirecek olan aziz milletimizdir. 2015 seçimleri de bunun en büyük göstergesi olacaktır.
Bu vesileyle, 2015 yılı bütçesinin vatanımıza ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)