| Konu: | 2015 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2013 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 27 |
| Tarih: | 12.12.2014 |
CHP GRUBU ADINA OSMAN OKTAY EKŞİ (İstanbul) - Saygıdeğer dostlarım, 2015 yılı bütçe tasarısı vesilesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi huzurunda Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubunun görüşlerini ifade etme fırsatı benim için bir onurdur. Hepinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer dostlarım, Türkiye'deki basın gerçeklerini az önce konuşan dostlarım açık bir dille ortaya koydular. RTÜK ve Basın-Yayın Genel Müdürlüğü, keza, dostlarımız tarafından burada bütün gerçekleriyle huzurlarınıza getirildi. Bendeniz bu konulara ayrıntısıyla girmek niyetinde değilim. Tam tersine, basınla ilgili çok önemli telakki ettiğim bir konuyu özellikle dikkatinize sunmak istiyorum. O da, şu anda Başbakan Yardımcısı sıfatını taşıyan Sayın Yalçın Akdoğan'ın kabineye girdikten hemen sonra son derece isabetli bir şekilde değindiği bir konudur. Umarım kendisi bu müzakereler vesilesiyle sizlere verdiği yanıtlar içinde şimdi dikkatinize sunmaya çalıştığım konunun sonuçlanma aşamasına geldiği müjdesini verir de Türk basınının benim hesaplarıma göre yaklaşık 70-80 bini bulan mensubunun çok önemli bir sorunu çözülmüş olur. Sizlere de daha önce huzurunuza geldiğim zaman defaatle arz ettim, dedim ki "Medyadan politikacının şikâyet etmesi dünyanın her yerinde karşılaşılan bir gerçektir. Politikacıdan medyanın şikâyet etmesi de keza öyledir. Önemli olan bu şikâyeti asgariye indirmek ve taraflar arasındaki ilişkiyi sağlıklı bir zemine oturtmaktır." Bu bağlamda en önemli şey, medyadaki kalitenin yükselmesi ve siyaset dünyasında da demokratik anlayışın olgunlaşıp kemale ulaşmasıdır. Maalesef, ikisinde de Türkiye'nin hâlâ çok ciddi açıkları var ama medyayla ilgili olan kısımda en azından yapılabilecek bir şey çok önemli. 1961 yılında yürürlüğe giren -daha önce de sizlere arz ettim ama maalesef işittiremedim- 212 sayılı Yasa hâlen uygulanmamaktır. Daha doğru ifadeyle söyleyeyim: 5 gazeteciden sadece 1'i bundan yararlanmakta, 4'ü yararlanamamakta yani sosyal güvenceden yoksun bir şekilde ve tehditler altında, hakaretlere maruz bir ortamda, hapsedilme korkusunun içinde ve patronun iki dudağının arasında bulunan bir kaderi sabah beklemediği şekilde yaşama gibi ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Bunun tek çözüm yolu, gazeteciye özgürce görevini yapabilme imkânı veren, sosyal güvenceyi sağlayacak 212 sayılı Yasa'nın günün koşullarına uygun bir şekilde değiştirilmesi ve iyileştirilmesidir; o vesileyle hakların boğulması değil.
Dostlarım, bu konuyla ilgili düşüncelerimi paylaştıktan sonra izninizle sizin, yani Adalet ve Kalkınma Partisinin son günlerde pek bir moda hâline getirdiği Osmanlı Türkçesi merakınız hususuna değinmek istiyorum. Sonuç vermeyecek bir sevdayla kendinizi bağladınız. Size anlatayım izin verirseniz. Bendeniz 1950'li yıllarda gazeteciydim. Bu Meclisin o tarihteki Başbakanı, bildiğimiz Başbakan merhum Adnan Menderes'ti ve sizin "Osmanlıca" dediğiniz dili harikulade güzel bir şekilde konuşurdu ve çok da iyi bir Parlamento hatibiydi. O bile bu konuda sizin sevdanıza kendisini kaptırdı, sonuç alamadı. Ne oldu biliyor musunuz? 1952 yılında rahmetli Fuat Köprülü'nün birinci imza olarak attığı 203 imzalı bir teklif Anayasa'nın dilini 1945 tarihinde değiştirilmiş dilden sizin o merak ettiğiniz Osmanlı Türkçesine çevirdi bir günde. Bir günde ne oldu? Bir günde Genelkurmay Başkanının adı "Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi" oldu. Bir günde Meclisin gündemi "ruzname" oldu. Bir günde Meclis komisyonları "encümen" oldu. Bir günde sizin, benim "öneri" dediğimiz şey -hâlen kullanıyoruz- "teklif" ama önerge "takrir" oldu. "Gensoru" diyorsunuz, "istizah takriri" oldu. Bir günde bütün bunlar değişti. Böylece, yıllar geçti ama sonunda hiçbir yere varmadı. Bakınız, bugün Büyük Atatürk'ün devrimlerine en karşı yazarları veya düşünürleri okursanız, dinlerseniz görürsünüz, kullandıkları dil Türkiye'de dil devriminin son derece köklü bir şekilde yerleştiğini ortaya koyan dildir, hiçbiri... Huzurunuza ben gelsem "Heyeti celilenizi ihtiramla selamlıyorum." desem, eminim ki o şu anda Gazi'ye ve devrimlerine karşı olan yazarların ve düşünürlerin pek çoğu bu şekilde başlayan cümlelerimi anlamakta zorlanırlar.
Sizlere şunu arz etmeye çalışıyorum: Gereksiz bir sevdaya kendinizi kaptırdınız. Türkiye'de yetişmiş dört veya beş Atatürk devrimi kuşağı var. Diliniz değişti, artık arı, temiz bir Türkçe konuşuyorsunuz. Kendinizi bu kadar temiz bir Türkçeye ulaşmışken "müselles-i adla" diye veya "müselles-i mütesavi-ül adla" diye eşkenar üçgen gibi kavramlara angaje etmeye ne lüzum var?
Medeniyet ışıkta, medeniyet önümüzde, medeniyet çağdaşlaşma yönündeki atılımlarda.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Bilimde.
OSMAN OKTAY EKŞİ (Devamla) - Bunlarda buluşsak sizinle daha iyi olmaz mı?
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)