| Konu: | 2015 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2013 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 27 |
| Tarih: | 12.12.2014 |
HDP GRUBU ADINA HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'yla ilgili, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu hakkında Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Halkları ve toplumları yok etmenin ve tarih sahnesinden silmenin iki yolu vardır: Birincisi, kültürleri ve dillerini, ikincisi ise tarihini yok edip hafızasını boşa çıkarmaktır. Bu nedenle, cumhuriyetin kuruluşundan günümüze değin, Kürt halkı jenosit, katliamlar, soykırımlar, baskı, zulüm, işkence, mecburi iskânla zorla göç ettirilmiş, sürgün, kışla kültürü, asimilasyonla yok edilmeye çalışıldı, Takrir-i Sükûn'la susturulmak istendi ancak zengin bir kültür ve dil yapısına sahip olduğu için, bu ceberut devlet sistemine asla baş eğmedi. Özgürlüğe susamış Kürt halkı zorba iktidara karşı boyun eğmedi, kendi küllerinden kendi kendini yeniden yaratarak adaletsizliğe, hukuksuzluğa karşı direnmesini bildi. Daha kurulduğu ilk günden beri tarih kurumları, dil kurumları üzerinden örgütlenen tekçi devlet anlayışı ve kurumları günümüze değin, demokratik ve çoğulcu siyasal yaşamla taban tabana zıt bir karakter arz etmektedir.
Tarihsel olarak da geçerliliklerini yitirmiş bu kurumlar, aslında -Türk Dil Kurumu- kurulduğu günden beri, Türkiye'de oluşturulan ulus devlet mekanizmasının ideolojik bir kolu olarak kurgulanmıştır.
Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte egemen siyasal kültür hâline getirilen tek ulus, tek dil ve tek vatan anlayışının bir ürünü olarak ortaya çıkan Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Anadolu ve Mezopotamya'yı boydan boya Türkleştirmek için Kürtlerin, Ermenilerin, Süryanilerin, Lazların, Çerkezlerin ve diğer tüm halkların kültürlerini, dillerini yok saymış ve bu dillerle ilgili, bırakın bu insanları yaşatmayı, diğer dillerini inkâr ve reddederek yok saymıştır. Cumhuriyet tarihi boyunca Türkçe dışındaki dillerin yok sayılması politikaları, ne yazık ki AK PARTİ Hükûmeti döneminde de devam etmiştir.
Türk Tarih Kurumunun, doğal verilerle olmayan, tarihî bir yaratım olan Türk ulusunun köklerinin derinlere ulaşan -tırnak içinde- şanlı bir tarih olduğu iddiasının gerçeklikle hiçbir ilgisi yoktur; her ulus gibi, yaratılan Türk ulusunun da siyasal, kültürel ve sosyolojik düşünce dünyasının insanların zihninde oluşmasını ve zihinlerde her an yeniden üretilmesinin kurumsal araçlarından birisidir. Dışlama, ötekileştirme, asimilasyon yoluyla içerme mekanizmalarıyla tamamıyla ideolojik bir görev üstlenen bu kurum, Türkiye'nin çoğulcu toplumsal yapısına aykırı bir işlev gütmektedir.
Bilimsellikten, bağımsızlıktan uzak olduğu kadar, tarihin resmî ideolojinin istekleri doğrultusunda çarpıtılmasına kadar varan bir dizi çalışmaların yürütüldüğü bu kurumun, bizler açısından savunulacak hiçbir tarafı yoktur.
Türkiye'de yaşayan, başta Kürt ve Kürdistan halkı olmak üzere, bütün farklılıkları yok sayarak, bunun ötesinde asimile ederek, bir insanlık suçu işleyerek kültürleri ortadan kaldırmayı resmî bir ideoloji olarak benimseyen yönetim anlayışı, hiçbir toplumsal soruna çözüm olmadığı gibi, tekçi bir devlet yönetim anlayışıyla toplumu tek tipleştirmeyi hedefleyen uygulamalardır. Katı merkeziyetçi ulus devlet olarak örgütlenen devletin siyasi ve idari mekanizmaları, demokratik bir cumhuriyet yaratmaktan çok oligarşik bir yapılanmayı yaratmıştır; bu nedenle, Türkiye'de, Türkçe dışında farklı dillerin kullanımı önünde birçok yasal engelleri beraberinde yaratmıştır. Hükûmetin en son çıkardığı özel okullarda Kürtçe eğitim verilmesinin önünü açan yasal değişiklik bu yönüyle oldukça yetersiz ve adaletsizdir. Kürtçenin ve diğer dillerin eğitimi devlet okullarında sağlanmalı ve bu haktan her sınıftaki insanlar faydalanmalıdır.
Türkiye toplumu, Kürt halkı ve Kürt halkının dili söz konusu olduğu zaman bölünme, parçalanma paranoyası nedeniyle demokratikleşme ve insan hakları adına atılan her bir adımı engellemektedir. Çok dilli, çok kültürlü, çok dinli olmak hiçbir ülkeyi bölmemiştir, parçalamamıştır, aksine farklı toplumların bir arada daha iyi yaşamasına olanak sağlamıştır. Örnek olarak, Belçika'nın, Almanya'nın, hatta Uzak Doğu'da Hindistan'ın, Endonezya'nın... Hindistan 15 resmî dille kendini idame ediyor ama ne yazık ki Türkiye'de Kürtçe söz edilince sanki Türkiye bir günde parçalanacakmış, bölünecekmiş gibi böyle bir izlenim içinde.
Tabii ki eğitimde Türkçe dışında dilleri yasaklayan Anayasa'nın 42'nci maddesinin değiştirilmesi gerekmektedir. Tüm antidemokratik yasaların kaldırılması gerekir. İnsan onuru ve şerefine yakışmayan yasaların ortadan kaldırılması, demokratik cumhuriyetin güçlendirilmesiyle daha güçlü bir Türkiye herkesin yararınadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversitelerde kurulan Kürdoloji bölümlerinin yanında diğer tüm Anadolu ve Mezopotamya'da konuşulan dillerle ilgili bölümlerin açılıp yaygınlaştırılması, bu dillerin eğitim kurumlarında öğretilmesi, acilen işlerlik kazandırılması gerekmektedir. Kürdoloji alanında yapılan önemli katkılar nedeniyle insanlar cezalandırılmamalı, itibarsızlaştırılmamalı; aksine sadece Kürt dili değil, bütün diller ve tarihler üzerine yapılan çalışmalara destek verilmelidir.
Artuklu Üniversitesi Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun olanların ataması yapılmadı. Sayın Millî Eğitim Bakanını bu konuda göreve çağırıyorum. Eşitlik ilkesini zedeliyorsunuz. Hani eşitlik? Neden yapmıyorsunuz? Kürtçe dil eğitimini bitirdikten sonra, üniversiteyi bitirdikten sonra neden onların okullara atamasını yapmıyorsunuz?
Sokakta, caddelerde, bulvarlarda isimlerin Türkçe-Kürtçe yapılmasını, kamu kurum ve kuruluşlarında Kürtçe bilen personelin istihdam edilmesini, üzerindeki her türlü baskı ve yasağın kaldırılmasını talep ediyoruz. Aslında, hava yollarında, otogarda, trenlerde Kürtçe anonsların yapılması, buralarda yön gösteren levhaların iki dilden yazılması gerekir.
Türk Tarih Kurumunun, Türk Dil Kurumunun özünde bütün farklı dillere hizmet veren bir kuruma dönüşmesi gerekir ama ne yazık ki hep resmî ağızlardan söylenmektedir "Farklılıkları zenginlik olarak kabul ediyoruz." Ama ortada bir şey yok. Aksi takdirde, bu kurumların hiçbir kıymetiharbiyesi olmaz.
Şimdi deniliyor ki: "Yeniden Osmanlıca dilini öğrenme zorunluluğu getirilsin." Neden bir Kürt vatandaşı kendi diliyle eğitim görmesin ve bu eğitim talebinde bulunduğu hâlde engellensin?
Şimdi, Osmanlıca, doğru, bir saray dilidir. Peki, bu dili sadece saraydakiler mi konuşacak? Bu sokakta konuşan insanlar sarayla nasıl bir bağ kuracak, ben bunu merak ediyorum.
Bir şairin söylediği gibi:
"Olup mecruh-i peykân-ı havadis tair-i devlet,
...çeşmim gibi hûn akar enzar-ı milletten."
Bunu Leskofçalı Galip Bey söylüyor ve "Bu halkın gözünden artık gözyaşı akmıyor, gözyaşı yerine irin akıyor ama hâlen saraydakilerin haberi yok." diyor. Saray ile halk arasında büyük bir kopukluk var. Peki, bu dil nasıl bunu gerçekleştirecek?
Türkiye'de uygulanan inkâr, imha, asimilasyon ve yasaklama politikaları Kürt halkının dilini kullanmasına engel olamamıştır. Bunca yasaklamaya rağmen, Kürt dili zenginliğiyle dünyada sayılı diller arasına girmiştir.
Bir şairin söylediği gibi "..."(*)
Bakın, ikisinin arasında bir bağ kurun. İkisinin de temel özelliği Kürtçe cümlelerden oluşmasıdır. Siz Kürtçeyi öğrenirseniz Osmanlıcayı da öğrenirsiniz. Eğer siz Kürtçeyi bilmiyorsanız, vallahi Osmanlıcadan bir şey anlayacağınızı ben sanmıyorum çünkü Osmanlıca... Aslında, yani divan edebiyatı gibi, eğer Nedim'den parçalardan örnek vererek çözümleme yapacaksanız ona bir diyeceğim yok ama Namık Kemal'den, diğerlerinden söylerseniz eminim ki bu halk bazı şeyleri bu kitaplardan öğrenebilir ama bunu da yapmıyorsunuz. Nasıl ki Namık Kemal şunu söylüyor:
"Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetten,
Çekildik izzet ü ikbal ile bâb-ı hükûmetten.
Köpektir zevk alan, sayyâd-ı bi-insâfa hizmetten,
Merd olan kaçar mı bir can için meydân-ı muharebeden."
Gerçekten, eğer bu devletin bu kadar kötülüğünü, bu kadar zulmünü, işkencesini, baskısını...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Devamla) - ...görüyorsan ve buna karşı sessiz kalıyorsan, artık kendini sen gözden geçir. (HDP sıralarından alkışlar)