| Konu: | 2015 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI İLE 2013 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI NEDENİYLE |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 28 |
| Tarih: | 13.12.2014 |
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Bakanlığının 2015 Mali Yılı Bütçe Tasarısı'nın yüce Meclisimizde görüşülmesi vesilesiyle huzurunuzdayım. Saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılım sürecinde son derece yoğun ve Avrupa projesinin geleceği bakımından anlamlı bir dönem yaşıyoruz. 62'nci Hükûmetimiz göreve başlar başlamaz atılan kararlı ve somut adımlarla Avrupa Birliğine katılım sürecinde kimsenin görmezden gelemeyeceği gerçek bir ivme yarattı.
Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyelik tercihi konjonktürel değil kalıcı ve stratejik bir yaklaşımın ürünüdür. Bu tercih yüzyıllar içinde şekillenen Avrupa projesine güç kazandıran ve geniş bir coğrafyada istikrar, refah ve huzura hizmet eden bir anlayışın sonucudur. Yeni bir Avrupa Birliği Komisyonunun işbaşı yaptığı bir zaman kesitinde geriye dönüp Ankara Anlaşması imzalandığında, o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğunun ilk Komisyon Başkanı olan Walter Hallstein'ın "Türkiye Avrupa'nın bir parçasıdır." sözlerini hatırlatarak Türkiye'nin Avrupa bütünleşme sürecinin her gün yenilenen ve sürekli aşılması gereken sınamalar karşısında kadim bir ortağı ve bu serüvenin ayrılmaz bir parçası olduğunun altını çizmek doğru olacaktır.
Gerçekten de Türkiye Avrupa'nın bir parçasıdır ve bidayetten beri temel iradesini evrensel değerler üzerinde yükselen bir Avrupa projesinden yana kullanmıştır. Avrupa projesinin bir bakıma büyük barışmaların ürünü olduğunu da vurgulamak gerekmektedir. Bu proje, farklı milletlerin, dinlerin, mezheplerin yüzyıllarca çatıştıktan sonra evrensel değerleri temel alarak bir arada yaşamasını mümkün kılan ve hâlâ sürmekte olan bir barışma sürecidir.
Türkiye'nin katılım süreci de dinsel değerlere değil, evrensel değerlere dayanan Avrupa Birliğine en son ve en büyük barışmayı gerçekleştirme fırsatını sunacaktır. İdealini kurduğumuz Avrupa, kural ve değerler üzerine kurulu ortak evimizdir. Bu nedenle, bizim için Avrupa Birliği evrensel değerler ve yüksek standartlara dayanan bir düşünce sistemini ve yaşam tarzını temsil etmektedir. Avrupa projesi, cesur insanların cesur adımlarıyla eşsiz bir barış projesi hâline gelmiştir. Avrupa Birliğinin kurucuları, değerler üzerinde yükselen ortak bir gelecek önerebildikleri için bir rüyayı gerçeğe çevirebildiler. Bu çok önemli ve kıymetli bir deneyimdir.
Bugünün küresel ve bölgesel sınamaları, Avrupa projesinin belki de tarihinde karşılaştığı tüm sınamalardan farklı unsurları içinde barındırmaktadır. Değişimin getirdiği sınamaları göğüslemek AB açısından her zaman esas olmuştur. 21'inci yüzyılın ilk çeyreği içinde Avrupa Birliği bugüne kadar karşılaşmadığı tehditleri bertaraf etmek, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına saygı temelinde istikrar ve refahı geniş bir alana yaymak durumundadır. Bunun için evrensel değerlerin ortak sahiplenilmesinde insan odaklı politikalara olan ihtiyaç artmıştır. İnsan onuru, izlenen her politikanın merkezinde olmalıdır. Tehditlerin üstesinden gelmek için Birliğin kendi kimliğini tazelemesi ve ortaklıklarını güçlendirmesi elzemdir.
Kapsayıcı ve hoşgörülü bir Avrupa kimliğine olan ihtiyaç daha da artmıştır. Komşuluk coğrafyasında istikrarı, refahı ve demokrasiyi güçlendiren, değişime güvenle bakabilen, değişimi içselleştirebilen ve alçak gönüllü bir bakışı farklı kültürlerle buluşma zeminine dönüştürebilen bir Avrupa kimliği, Avrupa projesinin artık temel dinamiği olmalıdır. Değerler Avrupası'nın evrenselliği, böyle bir dinamik yakalandığında yaşam sahasını gerçekleştirebilecek, genişletebilecektir. Avrupa Birliği, daha derin bir küresel konum için kolları sıvamak zorunda olduğunu kavramak durumundadır.
Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılım sürecinin en önemli niteliği de öncelikle ortak sahiplenme duygusuyla ve birlikte çalışma, birlikte yaşama anlayışıyla evrensel değerler zemininde bir barış coğrafyası yaratmaktır. Nitekim, Atatürk'ün hedef gösterdiği "Yurtta barış dünyada barış" şiarı da insanlık tarihinin bu en önemli barış projesinin temel felsefesiyle örtüşmektedir.
Türkiye, tarih ve coğrafyasından güç alan ulusal kimliği, küresel konumu, yumuşak gücü ve en önemlisi insan onurunu her şeyin üstünde tutan kararlı ve ilkeli duruşuyla Avrupa projesinin 21'inci yüzyıl sınamalarından başarıyla geçmesinde ve cazibesini farklı coğrafyalara taşıyabilmesinde kilit öneme sahip bir aktördür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılımının değerler üzerinde yükselen Avrupa projesinin tamamlanmasını mümkün kılacağı bir vakıa olsa da realpolitik, sadece değerler üzerinden hareket etmemektedir. Nihayetinde, uluslararası ilişkilerde çıkarlar belirleyici olmaya devam etmektedir. Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılım süreci de ortak kazanımlar sayesinde ve bu kazanımların vazgeçilmez olmasının fark edilmesiyle hayata geçecektir.
İşte, bu noktada, yeni Türkiye portresini ilişkilerimiz açısından doğru okumak ve anlatmak gerekiyor. Ülkemiz, son on iki yılda köklü bir dönüşüm sürecinden geçmiştir. Milyonlarca insanımızın orta sınıfa geçmesiyle sadece tüketim kalıpları değişmemiş, bireylerin politik sistemden beklentileri de artmış, hak talepleri Türkiye'nin demokratikleşmesine katkıda bulunmuştur. Türkiye artık eski Türkiye değildir. Dinamik toplumsal yapısıyla, eğitimli ve nitelikli genç nüfusuyla, güçlenen ekonomisiyle, kaliteli özel sektörüyle, büyüyen sivil toplumuyla Türkiye Avrupa Birliğinin geleceğinde vazgeçilmez bir aktördür.
Yeni Türkiye, yeni Avrupa Birliğine kendi özgün katkısını getireceğinden Türkiye-AB ilişkileri her iki tarafın da yararına olan kazan-kazan ilişkisine dayanmaktadır. Biz, kendi açımızdan, Avrupa Birliği sürecinin katkılarını akılda tutuyoruz. Avrupa Birliği sürecinin bizim için en önemli boyutu, ülkemizde yaşayan siyasi ve sosyal dönüşümdür. AB müktesebatı çerçevesinde yapılan siyasi, ekonomik ve sosyal reformlar, bir taraftan Türkiye'yi köklü bir biçimde değiştirmektedir, öte yandan, Türkiye'nin hem bölgesinde hem de uluslararası süreçte, sistemde çok daha güçlü bir ülke olmasını sağlamaktadır. Böylelikle, Türkiye'de devlet ve birey arasındaki ilişki değişmektedir. Vatandaşlık kavramını "sorumluluk" yerine, "haklılık" demekte, "haklar" temelinde yeniden tanımlamaktadır.
Bugün, halkımız Avrupa Birliği standartlarında yaşam koşullarını talep eder olmuştur. Avrupa Birliği süreci çevreden ulaştırmaya, sosyal politikadan gıda güvenliğine pek çok alanda vatandaşlarımızın yaşam standartlarını değiştiren toplumsal bir dönüşüm projesidir. Buna karşılık, Avrupa Birliğinin daha güçlü, daha güvenli ve daha istikrarlı bir geleceğe ulaşmasında Türkiye anahtar rol üstlenmektedir. Türkiye, dünyanın 17'nci, Avrupa'nın 6'ncı büyük ekonomisidir. Kıtadaki en güçlü ekonomik göstergelere sahip Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği, Avrupa iç pazarını genişletecektir ve Avrupa Birliğinin küresel ekonomi içindeki rekabet edebilirliğini de artıracaktır.
Avrupa, Orta Asya ve Orta Doğu arasında bir enerji koridoru olan Türkiye'nin Avrupa Birliğinin enerji güvenliğine büyük katkısı olacaktır. Dünya ham petrol ve doğal gaz rezervlerinin yüzde 70'inden fazlası Türkiye'yi çevreleyen Rusya, Hazar ve Orta Doğu bölgelerinde yer almaktadır. Türkiye, jeotermal potansiyeli açısından 7'nci, hidroelektrikte ise 8'inci en büyük ülke olarak dünyanın yenilenebilir enerji kaynakları bakımından en zengin ülkelerinden birisidir.
Türkiye, dinamik toplum yapısıyla da Avrupa Birliğine önemli katkılar getirecektir. Avrupa'nın 4'üncü en büyük iş gücü piyasasına sahip olan Türkiye, bilimsel araştırmacı sayısını son on yılda yüzde 100'e yakın artırmıştır. Avrupa'nın iyi düzeyde eğitim almış en genç nüfusuna sahip Türkiye, üye ülkelerdeki iş gücü piyasalarına ve sosyal güvenlik sistemlerine katkıda bulunacak ve Avrupa Birliğindeki toplumsal dinamizmi artıracaktır.
Türkiye, dünyanın en çalkantılı coğrafyasında bir istikrar ve refah adası olarak dimdik ayakta durmaktadır. Türkiye'nin katılım sürecinin güncel anlamı üzerinde dururken bu sürecin hem küreselleşme hem yerelleşme, bunun dinamikleri açısından irdelenmesi ve özellikle değişim yaşayan geniş coğrafyamız üzerinde getirdiği güçlü katma değer göz önünde bulundurulmalıdır.
Türkiye, hem askerî gücüyle hem de yumuşak gücüyle Avrupa Birliğinin dış politikasına ve güvenliğine katkılar sunmaktadır. NATO'da Amerika Birleşik Devletleri'nden sonra en büyük 2'nci orduya sahip olan ülkemiz, Kongo'dan Batı Balkanlara, Afganistan'dan Sudan'a pek çok bölgede Avrupa Birliğine ve uluslararası operasyonlara destek sağlamıştır. Türkiye Birliğin bir parçası olmasıyla Avrupa Birliği, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Kafkaslarda güçlü bir aktör olarak etkinliğini artıracaktır.
Türkiye'nin tüm bu katkılarını alt alta yazdığınızda ortaya çıkan portreyi Avrupa'da vizyon sahibi hiçbir lider görmezden gelemez. Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılımının kazan-kazan ilişkisine dayandığı gerçeği, önümüzdeki dönemde ilişkilerimizi şekillendirecek en önemli husustur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bu güçlü gerekçelerden dolayı Avrupa Birliği katılım sürecindeki konjonktürel sorunlara rağmen, bizim AB standartlarına ulaşmak konusundaki irademiz güçlü bir biçimde devam etmektedir. Nitekim, Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde 2014 yılını "Avrupa Yılı" olarak ilan etmesi başlı başına bir mesaj teşkil etmiştir. 62'nci Hükûmetimizin Programı'nda Avrupa Birliğine stratejik hedef vurgusu ve son aylarda yayınladığımız "Türkiye'nin Yeni Avrupa Birliği Stratejisi" gerçekten bu şekilde atılan sayısız adımlar siyasi kararlılığımızı ortaya koymaktadır. Hükûmetimiz Avrupa projesi açısından böylesine kritik dönemdeki ve çok önemli bir kesitteki en güçlü, en içten ve sorumlu mesajı Avrupa Birliğine vermiştir. Bu çerçevede Avrupa Birliği Bakanlığı olarak Türkiye'nin Yeni Avrupa Birliği Stratejisi'ni açıkladık ve bunu özellikle reform, dönüşüm ve iletişim kilit kavramları üzerinde yükselttik ve strateji, siyasi reform süreci en başta olmak üzere, katılım sürecinde sosyoekonomik dönüşüm ve Avrupa Birliği iletişim stratejisi olmak üzere üç boyuttan oluşmaktadır.
Reformlar, siyasi reformlar her şeyin başıdır. Siyasi reformlarda ilerleme kaydetmeden ekonomik reformlardan, sosyal reformlardan bahsetmek her zaman için güç olmuştur, bundan sonra da güç olacaktır. Dolayısıyla siyasi reform sürecimizi en üst noktaya koymamız bundan kaynaklanmaktadır. Bu amaçla da "Reform İzleme Grubu" dediğimiz, "RİG" dediğimiz ve 30 toplantı yapmış grubu bir reform sürecinin amiral gemisi olarak yeniden görevlendirdik ve reform izleme grubunun ismini de "Reform Eylem Grubu"na dönüştürdük ve bu ilk toplantısında da çok önemli kararlar aldı. Aldığı en önemli kararlardan bir tanesi de bir ifade özgürlüğü paketinin ocak ayında açıklanması oldu ve bu paket hazırlanıyor ve inşallah ocak ayında Sayın Başbakanımızın başkanlığını yapacağı Reform Eylem Grubu toplantısında açıklanacaktır.
Stratejimizin ikinci boyutunda da Avrupa Birliği müktesebatına uyum yer almaktadır ve bu amaçla da 2019 yılına kadar Türkiye'nin Avrupa Birliğine müzakere sürecindeki fasıllar itibarıyla hangi yasal düzenlemeleri yapacağı, hangi ikincil düzenlemeleri düşündüğü, uygulamanın nasıl olacağı, bunların nasıl hayata geçirileceği bir ulusal eylem planı içinde hazırlanmıştır ve kamuoyuyla paylaşılmıştır. Bu şekilde şeffaflık en önemli unsur olacaktır ve isteyen herkes, Türk vatandaşı olsun ve Avrupa Birliği üyesi olsun, Türkiye'de 2019 yılına kadar neyin planlanmakta olduğunu ve ne şekilde hayata geçirileceğini görme fırsatını elde etmiştir. Bunu da ben çok önemsiyorum.
Tabiatıyla, bu eylem planlarında yer alan hususların gerçekleşmesi yüce Meclisimizin takdirine bağlı olacaktır. Ancak Meclisimiz oldukça yoğun bir dönemde olmasına rağmen ve çalışmalarını gayet fedakârca sürdürmesine rağmen, bu düzenlemelerin hayata geçirilmesi için elinden geleni yapacağına olan güvencimiz sonsuzdur.
Bu Ulusal Eylem Planı'nın yürürlüğe girmesinde çok önemli bir adım daha atıldı ve o da Başbakanlığın bir genelgesinde, ülkemizde herhangi bir kurumun çıkaracağı yasa tasarılarının önce Avrupa Birliği Bakanlığına danışılması ve bu yasaların Avrupa Birliği müktesebatına veya üye ülke uygulamalarına uygun olup olmadığının araştırılması talimatı yer aldı. Bunu da çok önemsiyoruz. Gerçekten uzun zamandır çıkarılmamış bir genelgedir ve Hükûmetin bu konudaki kararlılığının en önemli göstergelerinden birisidir.
Stratejinin üçüncü boyutunu iletişim stratejisi oluşturmuştur ve burada da gerçekten hem Türkiye'de Avrupa Birliğine olan bakış açısının hem de Avrupa Birliğinde Türkiye'ye olan bakış açısının değiştirilmesi, yanlış algıların düzeltilmesi, olgularla buluşturulması için bu strateji güçlü bir şekilde uygulanacaktır. Burada temel aldığımız kesim sivil toplum olacaktır. Sivil toplum bugün iftihar ettiğimiz bir düzeydedir. Türkiye'de 104 bin sivil toplum kuruluşu vardır ve cumhuriyet tarihinin en üst noktasına erişmiştir ve demokrasinin gelişmesinde bundan sonra sivil toplumun çok büyük katkısı her zaman olduğu gibi olacaktır. Biz bu çerçevede sivil toplumla birlikte çalışacağız ve Avrupa Birliği fonlarını da sivil toplumun geliştirilmesi için kullanacağız. 2015 yılı sonuna kadar 11 milyon euro, 2020 yılına kadar da 180 milyon euroluk bir fonu sivil toplumumuz için kullanacağız.
Göreve başladığım günden beri 4 kez Brüksel'i ziyaret ettim ve Komisyonun şimdiye kadar 12 üyesiyle bizzat temas kurdum. Avrupa Parlamentosu Başkanı, grup başkanlarıyla görüştüm. Avrupa Konseyi Genel Sekreteriyle, Venedik Komisyonu Başkanıyla görüştüm. Ayrıca Almanya, Fransa, Lüksemburg, Norveç, Portekiz ve İsveç'i ziyaret ettim. Sayın Cumhurbaşkanımıza refakaten Estonya'ya, Letonya'ya ve Sayın Başbakanımıza refakaten de Yunanistan'a gittim. Böylelikle, hâlihazırda Troyka'da yer olan bütün ülkeleri ve olabilecek ziyaretleri gerçekleştirmiş oldum. Bu şekilde temaslarımızın yoğunluk kazanmasıyla birlikte, aslında birbirimizle konuşamamaktan ve birbirimizin tenkidini dinleyememekten kaynaklanan yanlış algıların düzeltilmesi mümkün hâle gelebilecektir. İlk sonuç olarak da Avrupa Birliği Komisyonunun 3 komiseri ilk defa birlikte Türkiye'ye gelmişlerdir ve gerçekten çok yararlı temaslar yapılmıştır. Gelecek dönemde Türkiye'nin gerçekten sadece bazı platformlarda değil, tüm platformlarda yer alabilmesinin, derdimizi anlatabilmemizin ve tenkitlere kulak verebilmemizin yolu da bu şekilde açılacaktır. Keza, geçtiğimiz hafta İngiltere Başbakanı, İtalya Başbakanı Türkiye'ye geldiler, Litvanya Cumhurbaşkanı geldi, Başbakanımız Polonya'ya gitti. Gerçekten bu yoğun trafik, Türkiye-AB ilişkilerinde güçlü bir siyasi desteğin de ifadesini teşkil ediyor.
Tabiatıyla AB sürecinde mevcut uyum sürecinin ve bu mevzuata ilişkin uygulamanın takibinden sorumlu olmanın yanında, "Ulusal Mali Yardım Koordinatörü" sıfatıyla da Avrupa Birliği mali yardımlarının gerektiği yerlere aktarılmasında ve bunların gerçekten duyarlı bir şekilde kullanılmasında Avrupa Birliği Bakanlığı olarak gerçekten bütün tedbirleri almaktayız.
2007-2013 döneminde, Avrupa Birliği, Türkiye'ye 4,79 milyar avro hibe ve bu amaca yönelik olarak tahsisat yapmıştır. Bunun ötesinde de 2014-2020 yılları içinde yine "IPA II" adıyla 1 Ocak 2014'te başlayacak bir uygulamayla ülkemize yaklaşık 4,5 milyar avro hibe tahsis edilmiştir. Bu, önemli bir meblağdır ve bunun doğru bir şekilde kullanılması sağlanacaktır.
Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı Bakanlığımıza bağlıdır ve gerçekten kamuoyunda yaygın olarak kullanılan adıyla "Türkiye Ulusal Ajansı" çok önemli çalışmalar yapmaktadır ve Avrupa Birliği fonlarının gençlerimize aktarılmasında önemli bir unsur teşkil etmektedir. Bugüne kadar 24 bin projeye 600 milyon euro harcanmıştır, 400 bin gencimiz bundan yararlanmıştır, 300 bin gencimiz yurt dışında eğitim görme fırsatını yakalamıştır. Önümüzdeki dönemde aynı şekilde 800 milyon avroluk bir kaynağımız vardır ve 500 bin gencimizin daha bu imkândan yararlanması için çaba sarf edeceğiz.
Bakanlığımızın bir diğer kuruluşu olan TÜRKAK da Türk ekonomisi, ticareti ve ihracatı için önemli işlevler yerine getiren ve bölgesinde başarılı faaliyetlere imza atan uluslararası bir kurumdur. Üyesi olduğumuz Avrupa Akreditasyon Birliğinin 2012 yılında gerçekleştirdiği denetim 2013 Nisan ayında sonuçlanmıştır ve TÜRKAK'ın tüm alanlarda uluslararası yetkinliğinin devam ettiği tescillenmiştir. Hâlihazırda kamu ve özel kesimden, yurt içinden ve yurt dışından ekonominin değişik alanlarında faaliyet gösteren, toplam 982 uygunluk değerlendirme kuruluşunun akreditasyonu devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son vermeden önce tekrar vurgulamak istiyorum ki bizim için Avrupa Birliği süreci, ortak bir maziyi, ortak ilke ve değerleri temsil etmektedir ve ayrıca bölgesel ve küresel sınamalar karşısında müşterek çıkarları paylaştığımız bir ortaklık projesine karşılık gelmektedir. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği tarihin ve coğrafyanın bir gereğidir.
İstikrar içinde üreterek büyüyen, gelirini daha adil paylaşan, bilgi toplumuna dönüşmüş, her alanda Avrupa Birliği standartlarını yakalamış ve küresel ölçekte rekabet gücü yüksek, güçlü bir Türkiye'ye doğru kararlı adımlarımızı bu şekilde atmaya devam edeceğiz.
Ülkemizi siyasi, ekonomik ve sosyal bakımdan Avrupa Birliğinin standartlarına yaklaştıran her düzenlemede Bakanlığımızın emeği olduğunu anımsatmak istiyorum. Avrupa Birliği Bakanlığımızın katılım sürecine kilitlenmiş genç ve yetenekli kadroları olağanüstü yoğun mesai göstermekte ve Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyelik hedefi doğrultusundaki çabalarda kilit bir işlem üstlenmenin onurunu taşımaktadır. Sadece 120 bin sayfalık Avrupa Birliği mevzuatının Türkiye'ye aktarılması ve uygulanması çalışmalarını yürütmemekte, bu sürecin tüm toplum katmanlarına nüfuz etmesi için gereken iletişim ve kamu diplomasisi çabalarını da şevkle hayata geçirmektedir.
Bu noktada, daha önce söz alan çok değerli milletvekili arkadaşlarımın dile getirdiği bazı hususlara cevap vermek istiyorum.
Öncelikle, Sayın Sinan Oğan'ın Bakanlığımıza yönelik soru önergelerinin cevaplandırılmadığı ifadesi doğru değildir. Bakanlığım döneminde tarafımıza yöneltilen 48 adet soru önergesinin 48'ini de cevaplandırmış durumdayız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sizden önceki dönemi kastetmiş olabilir Sayın Bakan.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (Devamla) - Keza, muhterem Oğan OLAF'ın Bakanlığımız aleyhine açtığı iki soruşturmadan bahsetti ve 4,5 milyon avronun geri istendiğini ifade etti. OLAF tarafından Bakanlığımıza iletilen herhangi bir soruşturma bulunmamaktadır ve geri istenen böyle bir meblağ da bulunmamaktadır.
Keza, ülkemizde yer alan çeşitli kiliselerle ilgili restorasyon faaliyetleri hakkında bir sorusu oldu. Ülkemiz, özellikle son on iki yılda farklı inanç gruplarına mensup Türk vatandaşları nezdinde gerçekten çok önemli adımlar atmıştır ve bire bir diyalog vasıtasıyla onların sorunları dinlenmiştir, sorulara ortak çözümler üretilebilmiştir ve bu sayede daha demokratik ve temel haklara saygılı bir çizgi korunabilmiştir. Dolayısıyla, gerçekten sorunun devamında yer alan, farklı inanç gruplarına üvey evlat muamelesi yapmış olduğumuz şeklindeki bir tenkitle ilk baştaki soru tam olarak uyuşmamaktadır.
Avrupa Birliği İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde de Türkiye aleyhine açılan dava sayısında önemli azalmalar olmuştur. 2012 yılında bu rakam 16.876'yken Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun kabul edilmesi ve diğer yargı reformları sayesinde 2013 yılında bu rakam 10.950'ye düşmüştür. Tabiatıyla bu rakam da yüksektir ama bütün amacımız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine çok az sayıda başvurunun olduğu bir ülke hâline gelmek arzusudur. Bunun da gerçekleşmesi hep birlikteki çabalarımızla mümkün olabilecektir.
Sözlerime burada son verirken Avrupa Birliği sürecini siyaset üstü, ulusal bir dava olarak gören yüce Meclisimizin siz değerli üyeleri başta olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşlarımızdan üniversitelerimize, sivil toplum kuruluşlarından sanatçılarımıza, bu süreçte bize destek veren tüm vatandaşlarımıza şükranlarımı sunuyorum.
Avrupa Birliği Bakanlığının 2015 yılı bütçesinin ülkemiz için, demokrasimiz için, Avrupa Birliği sürecimiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum ve bu hislerle yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)