| Konu: | 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı İle 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 29 |
| Tarih: | 14.12.2014 |
CHP GRUBU ADINA CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizleri izleyen saygıdeğer yurttaşlarımız; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
2013-2015 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Bütçesi üzerinde grubum adına konuşmak için söz aldım.
Bir değerimiz, kıymetli ağabeyimiz, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi İstanbul milletvekilimiz, yoldaşımız Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nu rahmetle anıyoruz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak. Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın.
Değerli milletvekilleri, oluşturulan bu bütçenin halkımızın sorun ve sıkıntılarının giderilmesinde, huzur ve refahının sağlanmasında bir umut yaratabilmesini; bu umudu, ufuğu vizyona dönüştürebilmesini çok isterdik ama maalesef ortada ne bir vizyon var ne bir umut var. Hani ben de yeni yıla bu kadar az günler kalmışken bunları sizlere müjdeleyerek konuşmaya başlamamı çok isterdim.
Bu üçüncü bütçemiz ama sanki daha önce hiç komisyonlarda, Genel Kurulda konuşulmamış gibi hiç ders çıkarılmamış. Hiç utanılmamış, sıkılınmamış, yine Sayıştay denetim raporları, belgeler denetime sunulmadığından dolayı Meclise getirilmedi. Yani bakanlıkların bilgi, belge, hesabı denetlenemedi. Peki, böyle olunca ben bunu özellikle, ne olursa olsun, buradan parmak çoğunluğuyla bu bütçe kabul edilse de Sayıştayın denetim raporları Meclise gelmeden bu bütçenin meşru olup olmadığını öncelikle siz değerli milletvekillerinin ve kamuoyunun gündemine sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, bütçesi üzerine konuştuğumuz Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2011 yılında kanun hükmünde kararnameyle kurulmuş bir bakanlık. Aslında sorumluluğunun ve sorunlarının büyük kısmını kadınlar oluşturmasına rağmen adında "kadın" olmayan bir bakanlık yani kendine ait ne binası ne adı ne de yasası olan bir bakanlık, Sayın Bakanın kime ödediğini bilmediği ama ayda 765 bin lirayı tıkır tıkır ödediği kiracı bir bakanlık.
Sayın Bakan, tabii ki, milyonlarca muhtaçla, aileyle, kadınlarla, engellilerle, yaşlılarla, gazilerle, şehit yakınlarıyla ilgilendiği ve sosyal yardımlarla destek yaptığı Bakanlığının bütçesinin 2002 yılında 1 milyardan 2015 senesinde 18 milyara çıkmasıyla övünüyor ancak bu övünme boşuna bir övünme çünkü birincisi; ülkemizde sayıları hızla 2 milyonu bulan Suriyeli sığınmacılar düşünüldüğünde bu bütçe çok da büyük değil.
İkincisi; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, söylediğim gibi, 2011 yılında kuruldu. Ondan sonra, 5 genel müdürlük ve 32 daire başkanlığının eklenmesiyle ve bu on iki yıl boyuncaki enflasyon oranları göz önüne alındığında o kadar da büyük bir bütçe değil.
Üçüncüsü; hem boşuna övünüyoruz Sayın Bakan çünkü bütçesi 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarında ortaya çıkan 247 milyar kadar büyük de değil, hatta devede kulak.
Bütçede en az pay ayrılan kısım Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü. Görevi kadın ve erkeğin eşitliğinin sağlanması, kadınların sosyal, toplumsal yaşamın her alanında güçlendirilmesi, kadına şiddetin, ayrımcılığın önlenmesi olan Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün bütçesi, Sayın Bakanın söylemediği, söyleyemediği, söylemek istemediği bir yıllık ödediği kirası kadar değil. Sanırım, o kişi 38 milyon kadından daha mağdur. Bakan herhâlde onu söyleyince biz de öğreniriz kime ödendiğini.
Bakanlığın değişen adından da anlaşılacağı üzere, kadının güçlenmesine yönelik politikaları hayata geçirmek yerine, ailenin güçlenmesine yönelik politikalar yürütüyoruz; özü kadın olan bir bakanlığın adında kadının adının olmaması, amacı kadına şiddeti önlemek, kadını korumak olan Bakanlığın adının yasada "ailenin korunması" olarak çıkarılması.
İşte AKP'nin yerel yönetimler ve aile sempozyumları, belediyenin evlilik okulları, "güçlü aile güçlü toplum" projeleri bu aileyi güçlendirme projesinin bileşenleri olarak birer birer gündeme getirildi. "3 ya da 5 çocuk doğurun." sözleri, nasihatleri, kutsal aile vurgusu, kadınların makamının analık, mekânının evi, ailesi olduğu sözleri, bu projenin temel politikalarını işaret ediyor.
Peki, bu kadar projeye, teşvike, nasihate rağmen, maalesef, bakıyoruz ki son yıllarda özellikle boşanmaların arttığını, evlenmelerin azaldığını görüyoruz. TÜİK raporlarına göre evlenmeler binde 6 azalmış, boşanmalar yüzde 1,6 artmış. Vatandaşa "3-5 çocuk doğurun." diye nasihat ediyoruz ama bunun için öncelikle aile kurabilmek ve aile kalabilmek lazım. Bakın, TÜRK-İŞ'in raporlarına göre 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 1.205 lira, yoksulluk sınırı 3.926 lira, bugün asgari ücret 889 lira yani maalesef açlık sınırının altında. Şu an İŞKUR'a kayıtlı 2 milyon 644 bin işsiz var, her gün 8 kişiden 1'i muhtaç, 9,2 milyon muhtacımız var. Çalışanların önemli bölümünün bu grupta olduğunu düşünürsek Türkiye'nin hâli içler acısı, 30 milyonu yoksulluk sınırı altında, 20 milyonu açlık sınırı altında bir ülke.
Evet, bu dilim de adil bir şekilde bölüşülmüyor biliyorsunuz. Gelirin yüzde 50'sini yüzde 20'lik dilim alıyor. Yani, sosyal yardımlarla bu yoksulluğu bitirmek yerine -hak temelli istihdamı eğitim şartlı değil- yoksulluğu yok etmek yerine, tam tersi yoksulluğu yöneterek siyasi iktidarını güçlendirmek yönüne düzenlenmiş.
Afganistanlı siyasetçi bir kadın diyor ki: "Benim ülkemde kadın öldürmek kuş öldürmek gibi bir şey. Bizde kadınlar tutsak hayatı yaşıyor, erkekler için kadınlar ya evinde oturacak ya mezarda yatacak." Aslında bizde de durum pek iç açıcı değil. Yıllara göre kaç kadının şiddete, cinayete kurban gittiğini Sayın Bakanımızın bundan önceki selefine sorduğumuzda, bize verilen, daha doğrusu verilmeyen cevapta durumun ne kadar ciddi olduğunu bu olayın ciddiyetsizliği bile yeterli açıklamak için zaten. Bakan vermiyor ama ben vereyim, 2013'te 237 kadın, 2014'ün ilk on ayında 217 kadın katledildi. Peki, siz ailenin bütün manevi yükünü, sorumluluğunu kadın üzerine yıkın, üzerine şiddet, baskı uygulayın, sonra buradan mutlu bir aile, güçlü bir aile, güçlü toplum bekleyin, bu mümkün değil. Dolayısıyla, kadına şiddet, cinayet, baskı, kadın-erkek ilişkilerinde güçlü toplum için, güçlü aile için, güçlü demokratik gelişmiş Türkiye için bir an önce aşılması gereken bir durum.
İzmir'de karakolda polisler tarafından dövülen kadına, biliyorsunuz dokuz yıl, döven polislere bir yıl ceza verildi. Siyasetçilerin zaten ayrımcı, ötekileştirici söylemlerine bizler susarsak, üstüne bunlarla zihni bir projeleri yürütmeye çalışırsak toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gideremeyiz. Tam tersi, bu güçlü aile, güçlü toplum hikâyelerimiz, söylemlerimiz de hayal olur.
Bir yandan 3-4 çocuk diyoruz, bir yandan diyoruz ki istihdamı artıracağız; bu da çok sağlıklı değil. Çünkü bütün göstergeler bunun böyle olmadığını, çok doğumla, çok doğuran kadınla istihdamın ters orantılı olduğunu evrensel bir şekilde bizlere gösteriyor. Peki, biz çok doğur diyoruz, çalışalım, istihdam yaratalım diyoruz ama kadınların çalışmasında en büyük engel olan ucuz ve yaygın kreş sisteminin olmamasını, en büyük engeli... Neden kreş açmıyoruz? Neden aylık kreş desteği yapmıyoruz Sayın Bakan? Bunu da işin açıkçası ben merak ediyorum.
Tabii, konuşacak çok şey var, çoğunu da yetiştiremedim ama ben 14'üncü yüzyıldan -madem daha çok kadın konuştuk- bir görüşle konuşmamı sonlandırmak istiyorum. 14'üncü yüzyıl, yedi yüzyıl öncesi diyor ki:
"Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde,
Hakk'ın yarattığı her şey yerli yerinde.
Bizim nazarımızda kadın erkek farkı yok,
Noksanlık da eksiklik de sizin görüşlerinizde."
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)