GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı İle 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
Yasama Yılı:5
Birleşim:31
Tarih:16.12.2014

HDP GRUBU ADINA İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile bağlı kuruluşların bütçeleri üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 12 Eylül faşist askerî darbesinin yapıldığı yılın mayıs ayı ortalarında ÇUKOBİRLİK'teki görevime başlamıştım. İlk görev yerim olan Suruç şubesinde 1984 yılına kadar aralıksız çalıştım. Sonrasında ise sürgünlerden fırsat buldukça tekrar Suruç şubesine dönerek çalışmalarımı sürdürdüm.

O tarihlerde, hizmet binamız Mürşitpınar nahiyesinde ve Türkiye sınırının neredeyse sıfır noktasındaydı. Mürşitpınar Sınır Kapısı'nın kuzey tarafında bulunan hizmet binamız, Suruç ilçe merkezinden gelen kara yolunun hemen üzerinde kalıyordu. Karşı karşıya sayılabileceğimiz sınır kapısıyla aramızdan sadece tren yolu geçiyordu. Kapının hemen yanı başında, doğu tarafında tren garı, garın biraz ötesinde Toprak Mahsulleri Ofisine ait silolar, siloların kuzeydoğusunda ise Etmanek köyü bulunuyordu. Son üç aydır sık sık gitmek durumunda kaldığım bu alanda gördüm ki hiçbir şey değişmemiş, her şey yerli yerinde duruyordu.

Değerli milletvekilleri, Mürşitpınar Sınır Kapısı, güneyinde bulunan Rojava'nın Kobani kantonuna açılan tek kapı olma özelliğini taşıyor. Bu arada, küçük bir parantez açmak istiyorum. Bu sınır kapısı "Mürşitpınar" adını -malumunuz olduğu üzere- bulunduğu yerleşim yerinden yani Mürşitpınar nahiyesinden alıyordu. Mürşitpınar olarak sonradan Türkçeleştirilen bu yerin aslında orijinal adı "Kobani"dir, Kürt halkı tarafından da "Kobani" olarak isimlendirilir ve böyle de bilinir. Neyse, biz şimdilik "Mürşitpınar" demeye devam edelim.

Mürşitpınar Sınır Kapısı, gelmiş geçmiş tüm hükûmetlerin vaatlerine rağmen, gümrük kapısı statüsüne bir türlü kavuşamadı. Ne yazık ki 2004 yılından bu yana, istisnasız, yapılan tüm seçimlerde Mürşitpınar'ın gümrük kapısı yapılacağına dair AKP hükûmetlerinin verdiği sözler de yerine getirilememiştir. Velhasıl, Mürşitpınar şu ana kadar insani yardımların yapıldığı askerî sınır kapısı olmaktan öteye de gidememiştir.

Evet, değerli arkadaşlar, Mürşitpınar Sınır Kapısı onca isteğe, onca talebe, onca söze rağmen bir türlü gümrük kapısı olmayı başaramadı ama çok önemli bir başarıya da imza attı bu arada. O başarı neydi biliyor musunuz? Mürşitpınar Sınır Kapısı, AKP Hükûmeti ile DAİŞ çetelerinin birlikte tuttuğu kirli işleri, pis ilişkileri açığa çıkaran ve aralayan kapı olmayı da başardı. Teşbihte hata olmaz derler; tabiri caizse Mürşitpınar Sınır Kapısı, AKP hükûmetleri ile DAİŞ çetelerinin birlikte iş tuttuğu kozmik odanın kapısı hâline geldi ve nihayet, o kapı, 29 Kasımda ardına kadar açıldı. Aslında, AKP ve DAİŞ çeteleri arasında varlığını uzunca bir süreden beri devam ettiren bu kirli ilişkilerin yüzlerce, hatta binlerce örneğine rastlamamız pekâlâ mümkün. Eğer İnternet varsa her şey sadece bir tık ötenizdedir. Neredeyse kanka hâline gelmiş asker ve DAİŞ çete sıhhiyeleri mi istersiniz, seksek oynar gibi kâh sınırın bu tarafında kâh sınırın diğer tarafında olan çeteler mi istersiniz, menfezin bu tarafında giysilerini değiştirip diğer tarafa karalar bağlanarak geçen kafa avcıları mı istersiniz, hepsi İnternet ortamında hazırdır. Ben bu kürsüden, İnternet ortamına düşmüş görüntüleri sizlere izletmeyi zamanımı verimli kullanma açısından çok da uygun bulmuyorum ancak merak edenlere, "Hadi oradan sen de!" diyenlere, "Bu kadar da olmaz!" diyenlere İnternet'e düşmüş o görüntüleri izlemelerini şiddetle ve ısrarla tavsiye ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Mürşitpınar Sınır Kapısı, DAİŞ çeteleri tarafından üç cepheden ablukaya alınmış Kobani için nefes borusu konumundadır. Bu durumu bilen veya bu şekilde bilgi sahibi yapılan çeteler, kuşatmanın başladığı günden bu yana var gücüyle Mürşitpınar Sınır Kapısı'na yüklenmeye devam ediyor. İşte, 29 Kasım günü yapılan Mürşitpınar baskınını da bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor.

Bir kere, şu tespitin altını kalınca çizmek istiyorum: DAİŞ çetelerinin 29 Kasımda gerçekleştirmiş oldukları planlı saldırının, Türkiye tarafından herhangi bir destek görmeden yapılabilmesi mümkün değildir. Bu destek ya AKP Hükûmeti ya da devlet içerisindeki bir güç tarafından sağlanmıştır.

Bakınız, değerli arkadaşlar, bende hasıl olan bu kanaate nasıl ve nereden vardığımı, 29 Kasımı bizzat yaşayan görgü tanıklarının anlatımlarıyla sizlere ifade etmeye çalışacağım. Eminim ki bu anlattıklarımdan sonra sizler de aynı kanaate varacaksınız.

Dilerseniz, önce sizlere küçük bir özet yapayım: Bildiğiniz üzere DAİŞ çeteleri tank ve havan topu gibi ağır silahlarla Kobani kentini doğu, batı ve güney cephelerinden eş zamanlı olarak kuşatmaya almışlardı. Kobani'nin doğusunda bulunan ve Kobani'ye tamamen hâkim konumdaki Miştenur Tepesi stratejik açıdan çok büyük bir öneme sahipti. Bu nedenle, savaşın başından beri en yoğun çatışmalar kentin doğu cephesinde yaşanıyordu. DAİŞ çeteleri, Miştenur Tepesi'nin tamamına hâkim olmakla birlikte, tepe civarında ele geçirdiği mevzileri uzunca bir süre korumuş, hatta doğu tarafından Kobani içlerine kadar girmişlerdi. Kobani'nin doğu tarafında mevzilenen DAİŞ çeteleri artık sınırın sıfır noktasındaydı ve Türkiye'nin de yeni komşusu olmuştu. Savaşın başından beri DAİŞ çetelerinin amacı, sınır hattı boyunca batıya doğru ilerleyip sınır kapısını ele geçirmekti. Böylelikle, kuzeyden de kuşatmaya alacağı Kobani'de çember tamamlanmış olacaktı. Ancak zaman ilerledikçe DAİŞ çetesinin bu hesapları tutmadı. YPG ve YPJ güçlerinin direnciyle her geçen gün mevzi kaybeden çeteler, güney ve batı cephelerinde geri çekilmek zorunda kaldılar. YPG ve YPJ güçleri için artık sırada kentin doğu mahallerini çetelerden arındırmak ve Miştenur Tepesi'ni de tamamen ele geçirmek vardı. İşte tam da bu planın devreye konulacağı esnada 29 Kasım sınır kapısı baskını yaşandı.

Değerli milletvekilleri, sözlerimin başında da Mürşitpınar Sınır Kapısı'ndan TMO'ya ait tahıl silolarından, Etmanek köyünden ve birbirlerine göre konumlanışından bahsetmiştim. Şimdi o anlattıklarımı gözünüzün önünde canlandırmaya çalışın; Toprak Mahsulleri Ofisi silolarının sınır kapısının doğu tarafında olduğunu, siloların da az ötesinde Etmanek köyü olduğunu hatırladınız değil mi? DAİŞ çetelerinin Kobani'de, Kobani'nin doğusundaki mahallelerde mevzilendiklerini ve o bölgede Türkiye'nin komşusu olduğunu da az önce ifade etmiştim. 29 Kasım baskınında ilk önce Türkiye'deki iş birlikçileri devreye girdi, sabaha karşı saat dört sıralarında Suruç ilçe merkezi ile köylerinde ve hatta sınır boyunca bütün elektrikler kesildi. Mesaj alan DAİŞ çeteleri, hazırlamış oldukları bomba yüklü araçları ve yaklaşık 50 kişilik bir çete gücüyle bulundukları alandan Türkiye tarafına geçti. Tren hattı boyunca yaklaşık 750 metre ilerleyen bombalı araç, kapıya giden ana yola çıktı ve doğru sınır kapısına yöneldi. Yaya olarak gelen çete üyeleri ise Toprak Mahsulleri Ofisine ait silolarda mevzilenmişti. Mürşitpınar Sınır Kapısı'na yönelen araç, ilk kapıda zincirlerin kırılmasından sonra tarafsız bölgeye geçti. İkinci kapıyı da sorunsuz geçen bombalı araç, Kobani tarafında YPG-YPJ güçlerinin kontrolündeki kapıyı kırarak açtı ve biraz ötede infilak etti. Kısa süreli bir panik yaşadıktan hemen sonra toparlanan YPG-YPJ güçleri, ikinci kapıya doğru yaklaşan intihar bombacısını fark etti ve daha fazla ilerlemesine izin vermeden orada öldürdü. Ardından da DAİŞ çeteleri mevzilendikleri TMO'ya ait silolardan Kobani tarafına YPG-YPJ güçlerine ateş etmeye başladılar.

Türkiye tarafından yani silolardan ateş edilmesine bir anlam veremeyen Kobani kanton yetkilileri Urfa Milletvekilimiz Sayın İbrahim Ayhan'ı telefonla arayarak yaşanmakta olan durumu aktardılar. Sayın Ayhan'ı telefonla arayan kanton yetkilisi "Silodan bize ateş açılıyor. Ateş açanlar asker değilse karşılık vereceğiz." dediler. Kanton yetkilisine hemen dönüş yapacağını söyleyen Sayın Ayhan, telefonla irtibat kurduğu Urfa Valisine durumu aktardı. Birkaç kez yaşanan telefon trafiğinin ardından, Sayın Ayhan'a cevap veren Urfa Valisi "Silolarda asker yok." dedi. Valinin verdiği bu cevap kanton yetkililerine aktarıldı. Sonrasında ise YPG-YPJ güçleri silolardan kendilerine açılan ateşe karşılık vermeye başladı. Sonuçta ne oldu biliyor musunuz? Topraklarını savunan 8 YPG-YPJ mensubu genç şehit oldu, 28'i ise yaralandı.

İşte değerli arkadaşlar, bu anlattıklarım, Mürşitpınar Sınır Kapısı'na DAİŞ tarafından yapılmış baskının perde arkasıdır, görünmeyen yüzüdür. Bu baskınla ilgili birkaç görgü şahidi ve olayı bizzat yaşayanların söylemlerini de sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bildiğiniz üzere, Mürşitpınar Sınır Kapısı'nın Kobani tarafı, YPG-YPJ güçlerince kontrol ediliyor. Saldırı anında nöbetçi olan İsmail'in anlattıklarını sizlere aynen aktarıyorum: "Tahminen sabah saat beş sularında bombalı araç saldırısı gerçekleşti. Araç hızla sınır kapısından geçtikten sonra infilak etti. Daha sonra, bizler toparlanıp sınır kapısına yöneldik. Türkiye'ye ait Akrepler de oradaydı, DAİŞ üyeleri onların arasından geliyordu. Orada çetelerle aramızda çatışma çıktı."

Bir başka görgü tanığı YPJ'li Elif'di, anlatımları ise aynen şöyle: "Sınır hattındaki Kaniya Kurda bölgesinde o saatlerde mevzideydim. O taraftan çetelerin gelmesi imkânsızdı çünkü orada yol yok. Saat 04.00'ten itibaren Mahser köyünden batıya doğru olan bütün sınır hattında elektrikler kesildi."

Patlamada yaralanan kapı görevlisi Mihemed'in anlattıkları ise aynen şöyle: "Bombalı araç patlatıldığı sırada nöbetteydim, nöbetim dört ila altı arasındaydı. Bir ara zincir sesi duydum. Sesin olduğu tarafa baktığımda, Türkiye tarafından bir aracın kapıdan geçerek bize doğru geldiğini gördüm. Aracın sadece bizim kapıyı devirme sesini duydum, diğer kapıları duymadım. Bizim tarafa geçtikten sonra sokağa döndü ve infilak etti. Ondan sonra, evler falan üzerimize yıkıldı ve ne olduğunu anlamadık. Gerisini bilmiyorum."

Tamamını görgü tanıklarının anlattıklarından aynen aktardığım bu açıklamaları sizlerin de takdirine sunuyorum. Ancak, yaşanan bu olayın böyle kapatılamayacağını ve sonuna kadar takipçisi olacağımızı da ifade etmek istiyorum. Ayrıca, kapı baskınının gündemleşmesini engellemek adına, sınır kapısından tedavi amaçlı giriş yapmış olan hastalar ve yaralılara yönelik başlatılan gözaltı operasyonları da bugün dahi devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, sizlere biraz da Etmanek köyünden bahsetmek istiyorum. Mürşitpınar yolu üzerinde bulunan Etmanek köyü güvenlik gerekçesiyle boşaltıldı. Ne yazık ki köyün imamı ve ailesi, sanırım gidecek yerleri olmadığı için, hâlen köyde kalmaya devam ediyorlar. Etmanek köyüne girişler kesinlikle yasak. Askerler ve zırhlı araçlar köyde mevzilenmiş durumda. Bir gün köyün imamını telefonla aradım, hem bir bardak çayını içmek hem de hâlini hatırını sormak için ziyaret etmek istedim. Beni buyur etmesi üzerine arabama atladım ve bu köyün içine kadar gittim. Fakat nafile, askerler etrafımı sardı ve daha öteye geçmeme izin vermedi. Gerekçesini sorduğumda, Etmanek'te can güvenliğimin olmadığını söylediler. Bunun üzerine Sayın Valiyi aradım ve durumu anlattım. Vali Bey "Beni müşkül durumda bırakmayın, bu ziyareti şimdilik erteleyin." deyince daha fazla ısrarcı olmadım. Girişime müsaade etmeyen askerlere de "İmama yazık değil mi, onun canı can değil mi ki burada tutuyorsunuz?" dedim ve köyden ayrıldım. Bu örneği şunun için anlattım: DAİŞ çetelerinin Etmanek köyünü babalarının malı gibi kullandığına dair ortalıkta çok fazla iddia ve söz dolaşıyor, iş birlikçilere önemle duyurulur diyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerime son vermeden önce oldukça önemli bulduğum bir diğer hususu da burada ifade etmek istiyorum. Bildiğiniz üzere, seçim bölgem olan Urfa'nın toplam milletvekili sayısı 12'dir. Bu 12 milletvekilinden benim de dâhil olduğum 2'si mensubu olmaktan gurur ve onur duyduğum Halkların Demokratik Partisinde, geriye kalan 10 milletvekili ise Adalet Ve Kalkınma Partisinde siyaset yapmaktadır.

Partisi tarafından Urfa'dan aday gösterilen ve hâlihazırda Kabinede Bakan olarak görev yapan Sayın Faruk Çelik dışında seçilmiş olan tüm milletvekilleri Urfa'nın yerlisi ve Urfalıdırlar.

Kobane kuşatmasının başlangıcından bu yana, gerek partime mensup gerekse desteğimizle seçilmiş ancak ne yazık ki siyasi yasaklı olması nedeniyle bağımsız kalmak durumunda olan milletvekillerimiz, tabiri caizse Suruç'ta kamp kurmuş ve Suruç'tan ayrılmamışlardır.

Kobane'nin Suruç'la, Diyarbakır'la, Mardin'la veya topyekûn Kürdistan'la olan ilişkisini daha önceki konuşmamda anlatmıştım, bu yüzden de tekrara girmeyeceğim.

Ancak, bir şekilde Kobane'yle bağı olan veya seçilmesine vesile olmuş Urfalı hemşehrilerinin dertlerine ortak olmaktan imtina etmiş ve Suruç'a adım atmamış olan özellikle Urfa milletvekillerini kınadığımı belirtmek istiyorum. Evet arkadaşlar; Suruç'a her gün cenazeler gelirken yaralılar gelirken, DAİŞ çetelerinden kaçan insanlar akın akın gelirken ben ve Sayın İbrahim Ayhan dışında bir tane olsun Urfa Milletvekilini yanımızda görmedik. Urfa'nın ve Urfalının vicdanını yaralayan bu tavırlarından dolayı o milletvekillerini tekrar kınıyor ve tarihe havale ediyorum.

Ayrıca, sınırda yargısız infazla katledilen Kader Ortakaya ile özgürlük yolunda toprağa düşmüş tüm şehitlerimizi saygıyla minnetle anıyorum.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)