| Konu: | 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı İle 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 18.12.2014 |
MHP GRUBU ADINA ALİ ÖZ (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığının bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) - Sağlık Bakanı yok.
ALİ ÖZ (Devamla) - Bu vesileyle yüce Meclisi, ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi, tabii ki sağlık çalışanlarını da saygılarımla selamlamak istiyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisinin on iki yıllık iktidarı döneminde sağlık alanı öncelikli ve ana ilgi alanlarından biri olmuştur. Adalet ve Kalkınma Partisinin on bir yıllık sağlık uygulamalarına bakıldığında, sağlık hizmetinin özelleştirildiğini, sağlığın metalaştırıldığını, alınıp satılan, devredilebilen ticaret hâline getirildiğini açıkça görmekteyiz.
Adalet ve Kalkınma Partisinin on iki yıllık iktidarı döneminde sözde reformist sağlık politikaları, resmî olarak maliyetleri düşürme ve verimliliği artırma amacını taşısa da pratikte hem hastalar hem de sağlık çalışanları, sağlık emekçileri arasında ciddi adaletsizlikler ve eşitsizlikler meydana getirmiştir. Bu anlayışla sağlığın kamusal karakteri aşındırılarak serbest piyasacı ortama hizmet eden bir anlayış hâkim olmuştur. Sağlık Bakanlığının bütçesini bu anlamda değerlendirmekte fayda vardır.
Ülkemizde merkezî bütçeden ayrılan paya baktığımız zaman, gelişmiş ülkelere göre Türkiye'de sağlık alanına ayrılan bütçenin oldukça gerilerde olduğunu ve yetersiz olduğunu görmekteyiz. Bütçenin kendi içerisindeki dengesine baktığımızda, bütçede esas olarak "Önleme, hasta et, ondan sonra nasıl olsa biz tedavi etmek için bütçeden size yeterli parayı ayırırız." anlayışının hâkim kılındığını yani on iki yıl öncesinde dayatılan Sağlıkta Dönüşüm Programı ve neoliberal ekonominin bir yansıması olarak karşımıza çıktığını görürüz.
Kişiye özgü koruyucu sağlık hizmetlerinin verilmesinden Halk Sağlığı Kurumu sorumludur. Fakat Halk Sağlığı Kurumunun... Sizleri rakamlara boğmak istemiyorum ama Türkiye'de koruyucu sağlık hizmetleri için kişi başı yaklaşık 20 TL'ye kadar bir paranın düştüğünü hepinizin bilmesini isterim. Koruyucu sağlık hizmetlerinde bir model olarak sunulan, bir sertifikayla tıp fakültesi mezunu pratisyen hekim arkadaşlarımızı bir anda aile hekimliği uygulamasına geçiren, aile hekimliği uygulamasında başta iktidarın vermiş olduğu sözleri tutmayarak onları sokağa döken, onlara daha önce yapmamaları gereken işler konusunda yeni iş yükleri getirerek onları çileden çıkaran bir anlayışın hâkim olduğunu da görüyoruz. Aile hekimlerinin, maalesef, başlangıçta imzalamış olduğu sözleşmelerin dışına çıkılarak yükleri gün geçtikçe artırılmıştır.
Türkiye İstatistik Kurumunun sağlık harcamaları istatistiki verilerine göre 2013 yılında Türkiye'nin sağlık harcamaları bir önceki yıla göre yüzde 13,8 artarak 84 milyar 390 milyon TL'ye ulaşmıştır.
Aslında Türkiye'deki sistemin en önemli sorunlarından bir tanesi şudur: Bizim 2 tane bakanlığımız var: İnsanların sağlığından birinci derecede sorumlu olan Sağlık Bakanlığı, onun karşılığında da insanların sağlığının önleyici ve tedavi edici kısımlarında onun finansmanını gerçekleştirecek olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı. Türkiye'nin içler acısı manzarası şu: Davul Sağlık Bakanının sırtındadır, tokmak da Çalışma Bakanının elindedir. Dolayısıyla, hepiniz bilirsiniz klasik bir deyimi; davul bir yerde, tokmak bir yerde olursa elbette ki çıkan ses de düzgün ve hoşa giden bir ses olmayacaktır.
Elbette ki sağlık harcamalarının bütçeye getirmiş olduğu yükün düne göre fazla olduğunu her defasında ifade ediyoruz. Mesele sağlığa ne kadar para ayırdığınız değil; mesele sağlığa ayırmış olduğunuz bu paranın gerçekten kaliteli hizmete dönüşüp dönüşmemesi, sizin çok övgüyle bahsettiğiniz sağlık alanındaki o reformları yapan sağlık çalışanlarının bu konuda bu sisteme yapmış olduğu katkıdan dolayı kendilerine hak ettiklerini verip vermemenizdir. Maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisi, sağlık çalışanlarını, sağlık emekçilerini, başta hekimler olmak üzere on iki yıldır göz ardı etmiş, onları görmezden gelmiş, onların özlük haklarını iyileştirme anlamında hiçbir adım atmamıştır; söz vermiştir, yerine getirmemiştir. Vermiş olduğu sözleri özellikle seçim öncesi dönemde daha da yoğun bir hâle getirmiş, hep bundan siyasi bir rant elde etmiştir.
Ben buradan, Sağlık Bakanından, inşallah 24'üncü Yasama Yılı tamamlanmadan sağlık çalışanlarının tamamının beklediği, şimdiki Cumhurbaşkanımızın da söz verdiği, Sağlık Bakanının da sorumluluktan kaçmayarak, Çalışma Bakanlığını mazeret göstermeyerek...
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) - Sağlık Bakanı buradan kaçtı, buradan, baksana yok!
ALİ ÖZ (Devamla) - ...Maliye ve mali disiplin engeline takıldığını ifade etmeksizin sağlık çalışanlarının tamamının hak etmiş olduğu fiilî hizmet zammını, yıpranma payını vermesini bir an önce kendisinden, Meclisteki siz değerli milletvekilleri huzurunda, sağlık çalışanları adına talep ediyorum.
Sosyal Güvenlik Kurumu, Türkiye'de âdeta sağlığın finansmanı hâline getirilmiştir. Bakınız, biz, Adalet ve Kalkınma Partisinin on iki yıllık iktidarı döneminde sağlık alanında hiçbir şey yapılmadı diye bir iddiada bulunmuyoruz. Türkiye'de günümüzde dünyadaki teknolojik gelişmelere uygun olarak bazı iyileştirmelerin yapıldığını, bunların vatandaşın hizmetine sunulduğunu, onları memnun ettiğini memnuniyetle karşılayarak ve bu hizmetlerden dolayı da size her defasında teşekkür ederek konuşmalarımıza devam ediyoruz.
Evet, bunları yaptınız ama tabii ki bunları yaparken sağlık alanında çok beklenen ve hiç yapmadığınız şeyler de var. Tıp fakültelerinde sağlıktaki eğitimin kalitesini maalesef bitirdiniz. Belki bugünlerde, bu zaman zarfı içerisinde fark etmeyebilirsiniz ancak üniversitelerde yaratmış olduğunuz mağduriyetler, tam gün yasası uygulamasıyla oradaki öğretim görevlilerinin üniversitelerden adım adım kaçmalarına vesile olmanız, ülkenin hem hekim hem de sağlık çalışanı eksiği varken gerçek manada nitelikli ve yetişmiş olan tıp fakültesi mezunu hekimleri yetiştirmemiş olmanız bu ülkenin, bu sistemin, sonunda hepimize vereceği, dolayısıyla 76 milyon Türk milletine vereceği bir zarar olarak, kocaman bir sorun olarak karşımızda durmakta. Bunu ne kadar gizlemeye çalışırsanız çalışın, tıpkı "Güneş balçıkla sıvanmaz." misali bundan kaçış yok. Onun için, özellikle sağlık çalışanları ve tıp fakültesindeki eğitimler, Hükûmetiyle iktidarıyla muhalefetiyle mutlaka kısa sürede gözden geçirilmeli, doğru düzgün tıp fakülteleri açılmalı; altyapısı tamamlanmadan, eğitim ve öğretim kadroları tamamen gerçek eğitimi verecek düzeye getirilmeden bu fakültelerin sayısını artırmakla övünülmemeli.
Sağlıkta tabii en büyük sorunlarımızdan bir tanesi cepten yapılan harcamalar. Cepten yapılan harcamalar gün geçtikçe artıyor çünkü -biz biliyoruz ki- hep şunu ifade ediyorsunuz: "2002 yılında insanlar polikliniklere ortalama 2,3 düzeyinde müracaat ederken şimdi bu oran 8 oldu, 9 oldu, 10 oldu." Değerli milletvekilleri, bu ortalama Avrupa ülkelerinde ne kadar? Bu bir gelişmişlik endeksi değil; bu, insanları daha fazla hastalandırdığınızın veya insanların hekime gittiği zaman sonuç alamamasından dolayı tekrar tekrar gitme mecburiyetinde kalmasının bir göstergesi. Dolayısıyla, burada "Daha rahat gidebiliyorlar.", "Daha çok ulaşıyorlar.", "Daha çok muayene oluyorlar." ifadeleriyle övünmenin hiçbir anlamı yok. Sağlıkta aslolan şey kaliteli sağlık hizmeti sunumunun ve bu hizmetin ülkenin her tarafına eşit bir şekilde yansıyıp yansımamasıdır.
Bakınız, performans uygulaması denilen bir garabetle hâlâ boğuşuyoruz. Bu performans sistemi başladı başlayalı gerçekten, hekimler -tabii ki itham etmek anlamında ifade etmiyorum- âdeta gelir edebilmek adına neredeyse kapısının önünden geçen herkesi içeriye alıp, çok kısa bir süre içerisinde reçete yazıp, gönderip hanesine bir performans puanı ilave etmekle meşgul. Hekimleri lütfen bunlarla meşgul etmeyiniz. Bu performans belasından, performans sisteminden vazgeçiniz. Eğer bu performans sistemini ısrarla uygulamak istiyorsanız performansa yönelik en azından bir kısmını sabit tutup geriye kalan kısmını performans olarak değerlendiriniz.
Anadolu'nun çoğu yerinde hekim, hemşire, sağlık çalışanı istihdamı yapamayışınızın en önemli sebeplerinden bir tanesi, büyük illerdeki, metropollerdeki performansların daha yüksek bir şekilde sağlık çalışanına yansımasıdır. Maalesef, ilçelerde ve beldelerde çalışan sağlık çalışanları aynı düzeyde ekonomik gelir elde edemiyorlar, onun için de herkes merkezde yığılma arzusu içerisinde. Eğer bu düzenlemeyi gözden geçirmezseniz sağlıktaki personelin dağıtımını, istihdamını düzenlemenizin de asla mümkünatı olmayacak.
Burada, son on iki yıllık süre içerisinde sağlık hizmetlerindeki taşeronlaşmanın giderek yaygınlaştığı ve taşeronlaşmanın, artık sağlığın neredeyse ana tedavi modeli hâline geldiğini de ifade etmek istiyorum. Taşeronlaşma sağlıkta büyük sorunlara yol açıyor, aynı zamanda da ücret adaletsizliği ortaya çıkarıyor. Devletin kendisinin yapması gereken, asli görevi olan işlerde, sağlık alanındaki taşeronlaşmaya son vermenizin gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Tabii ki sağlıkta aslında liyakate önem veren bir anlayış hâkim olmalı. Bunun ne iktidarı olur ne muhalefeti olur; bunun partisi de olmaz, ideolojisi de olmaz çünkü eğer konumuz gerçekten insan ve insan sağlığıysa hiçbirimiz burada siyasi bir tavır içerisinde olmamalıyız. Ama, maalesef, üzülerek ifade etmek isterim ki özellikle, bu yeni yapılanmanızdan sonra hastanelerdeki atamalarınızda siyasi kadrolaşmaya çok büyük önem veriyorsunuz. Bu doğru bir yaklaşım değildir, bundan bu ülke -kim iktidar olursa olsun- mutlak surette zarar görür. Özellikle, sağlık alanında ehemmiyet verilmesi gereken şeylerden bir tanesi liyakattir ama bu liyakatten ısrarla uzaklaşıyorsunuz.
Bugün, Sosyal Güvenlik Kurumunun yapmış olduğu ödemelerdeki kısıtlamalardan dolayı çok sayıda insanın acil ve ciddi durumlarda hastanelerden istifade edemediğini görüyoruz. Onun için, Sosyal Güvenlik Kurumu artan yükü sürekli olarak vatandaşın cebine saplamak zorunda. Siz çok övünerek, tam gün yasasını getirirken diyordunuz ki: "Artık hekim ile hastanın arasında para ilişkisi olmayacak, hekimin elini hastanın cebinden çekeceğiz." Doğru, bunu başardınız ve üstelik muhalefet olarak tam gün yasasına biz de sizinle beraber katıldık. Ama ne yaptınız? Sağlık harcamalarında vatandaşa binen yükü giderek artırarak hekimin elini vatandaşın cebinden çıkardınız ama elinize bir kasatura aldınız, kasaturayı da vatandaşın böğrüne sapladınız; manzara bu. Eğer bu hoşunuza gidiyorsa sağlıktaki dönüşüm programınıza gerçekten çok başarılı demek lazım.
Sağlıktaki artan iş yükü özellikle sağlık çalışanları arasında büyük sorun. Sağlıkta iş yükü arttıkça ister istemez komplikasyon diyemeyeceğimiz "malpractice"ler çok fazla olmaya başlar, yanlış tedaviler olmaya başlar. Dolayısıyla, bunların faturasını, bunların sorumluluğunu da siz, iş yükünü artırdığınız, emek sömürüsü yaptığınız sağlık çalışanlarının üzerine yıkmaya çalışmayın.
Sağlıkçılar sizden çok şey beklemekte. Özellikle özlük haklarının iyileştirilmesi, yıpranma payının tüm sağlık çalışanlarına verilmesi, döner sermaye gelirlerinin mutlaka emekliliğe yansıtılması lazım. Yani bunlar çok zor şeyler değil ama kararlı olursak, istikrarlı olursak, sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramları dışında başka günlerde de ülkenin çok çalışkan, cefakâr, zor şartlarda hizmet veren insanları olduğunu samimiyetle hatırlarsak bunları mutlaka gerçekleştirebileceğimiz kanaatinde olduğumu ifade ediyorum.
Bu vesileyle bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)