GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı İle 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
Yasama Yılı:5
Birleşim:36
Tarih:21.12.2014

HDP GRUBU ADINA ÖZDAL ÜÇER (Van) - Değerli arkadaşlar, ben de grubumuz ve şahsım adına sizleri selamlıyorum.

Biz de söz veriyoruz, Halkların Demokratik Partisinin iktidarı döneminde hem ataması olmayan öğretmen kalmayacak hem de sınıfı olmayan öğrenci kalmayacak.(HDP sıralarından alkışlar)

SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) - Olmayan dağlarımda bitmeyen sürülerim var benim!

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Sizler iktidar olmanın, tabii, heyecanını yaşadınız ama heyecanını, coşkusunu, zevkini yaşadığınız kadar keşke sorumluluğunu da yaşayabilseydiniz.

İktidar olma sorumluluğu, hani, iktidar olmaya özenirken, iktidar olmaya yeltenirken, işte "Biz Hazreti Ömer'in adaletinin temsilcisi olacağız.", işte "Şurada, şunun hakkını savunacağız; burada, bunun hakkını savunacağız." derken 76 milyon nüfusa karşı sorumluluğu ve dünya yurttaşlığı çerçevesinde dünya halklarına ve tarihe karşı sorumluluğu üstlenmiştiniz ama gelin görün, bu 77 milyon insana belki zorla okullarda "Ne mutlu Türk'üm..." sloganı attırılıyor olabilir ama kaç kişi mutludur, bunun hesabını yapmak lazım. Sabah beşte kakıp okula giden öğrenci mutsuz, depremde göçük altında kalıp yaşamını yitiren insanların yakınları mutsuz, maden ocaklarında göçük altında kalan insanların yakınları mutsuz, asgari ücretle geçinmek zorunda olanlar mutsuz, öğretmenler mutsuz, sağlık emekçileri mutsuz, askerler mutsuz, polisler mutsuz, polislerin vurduğu çocukların mutsuz olmaya şansı bile olmuyor.

Şimdi, böylesi bir ülkede maliye tartışılırken, bütçenin gelir-gider dengesinin, bütçenin milyarlarla ifade edilen rakamların vatandaşı mutlu ettiğini, bu konuda, işte "Birleşmiş Milletler gelmiş, AFAD'ı övmüş, efendim, şöyle şöyle demiş." deyip kendi sorumluluğunu gözden kaybettirmenin bir âlemi yok. Sayın Bakan, Birleşmiş Milletler bir madalya takmamış size yani madalya da taksaydı biz diyecektik: "Körler, sağırlar; birbirini ağırlar." 2 milyon insandan, 200 bin, 400 bin insandan 14 bin insana bakılmaktadır AFAD bünyesinde. Onlara da hangi tür kamp derseniz deyin, o çocukların, oradaki insanların yaşam standartları acaba onların istediği doğrultuda mıdır, değil midir demek için gidip orayı görmeye bile izin verilmiyor. Ne gizlenmeye çalışılıyor milletvekili olarak bunu soruyoruz.

Türkiye'de, bakın, sayılar bazen önemsizmiş gibi gelebiliyor. Az evvelki konuşmamda belirttim, 3.600 yani 4 bine yakın insan bu ülkeden kaçmak için denizde boğulmuş yani ölümü tercih etmiş burada kalmaktansa. Siz empati kurun...

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Avrupa'ya gidiyor...

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - E, Avrupa'ya gidiyorsa, bu ülke "Kardeşim, bekleyin. Van'da 10 bin konteyner var. Bu konteynerlerde kalın, biz sizi barındıramayız ama en azından yol masraflarınızı karşılayalım, güvenli bir şekilde Avrupa'ya gidin." diye medeni bir hizmet sunulsun. Ama Avrupa'ya gidiyor diye...

Lütfen, bakın, bazı konularda...

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Avrupa kabul ediyor mu?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Avrupa alıyor mu? Vizeyle mi alıyor? Nasıl alıyor?

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Varsa bu konuyla ilgili görüşleriniz sayın vekilim, buyurun, kürsüde görüşün. Biz de sizin değerli fikirlerinizi dinleyelim, halk da dinlesin. Bizim söylediğimiz ne, sizin söylediğiniz ne, halk bilsin. Öyle uzaktan el kol kaldırıp da yönlendirme yapmanın bir anlamı yok. Sizin varsa bu konuyla ilgili eleştirileriniz, gelirsiniz, kürsüde konuşursunuz.

Değerli arkadaşlar, bakın, bizler milletvekiliyiz ve milletvekili sorumluluğunu taşıyorsak eğer, biz, oy versin ya da vermesin, herkesin hakkını savunmak sorumluluğundayız. Şimdi, size yüzde 52 insan oy verdi yani hata mı yaptı? Yolsuzluk olsun, hırsızlık olsun, kimseye hesap sorulmasın; insanlar gemilerle Avrupa'ya kaçarken ölsün; askerler, polisler insanları öldürsün; efendim, okullarda eğitim yapılmasın, öğretmenler atanmasın, sağlıkçılar atanmasın; bakan çocukları köşeyi dönsün; asgari ücrete zam yapılmasın, asgari ücretle çalışanlar sekiz saat çalışsın ama bakan bin kişilik ücreti koluna saat diye taksın diye oy vermedi elbette. Tabii ki siz bu yüzde 52 oyun güvencesiyle rahat konuşuyor olabilirsiniz ama dünya Sultan Süleyman'a bile kalmadı, dünya Sultan Süleyman'a bile kalmadı.

Yani bazı şeyleri biz sadece birilerini kötülemek... Siz öyle zannediyorsunuz ki her şeyi dört dörtlük yapıyorsunuz, her şeyi doğru yapıyorsunuz, herkesin hakkını vermişsiniz, her türlü hizmeti yapmışsınız ve biz sadece ve sadece iktidarı kıskandığımız için gelip burada konuşuyormuşuz gibi lanse etmeye çalışıyorsunuz. Tabii, bizim sizler kadar televizyonlarımız yok. Hatta bizim kendimizi ifade edebileceğimiz özgür basının çalışanlarına ne kadar baskı yapıldığını bu on iki yılda siz hepiniz gördünüz. Bizim kendimizi ifade edebileceğimiz bu kürsülerden başka bir alan yok ve biz bu demokratik hakkımızı kullanıyoruz ve maalesef, bu hakkı kullanırken bile tahammülsüzlüğünüz üst düzeyde.

Şimdi, Sayıştay raporlarının açıklanmadığı, Meclis denetiminden uzak tutulduğu ifade ediliyor. Siz bu konuda, hayır, bu iddiada değilseniz buyurun, Sayın Başkanım Sayıştay raporlarını istetsin, Meclis Kâtibimize bütün Genel Kurula okutsun. Sayıştay hangi raporu tutmuş, bu raporlar nelerdir, hangi konuları içeriyor, hangi eleştirileri içeriyor; biz yorumsuz bir şekilde oturup dinleyelim. "Yok, efendim, Sayıştay raporunda bu vardı, bu yoktu." tartışmasına gerek yok. Sayıştay Meclis adına denetim faaliyeti yapmıyor mu? Yapmış olduğu denetim faaliyetini getirsin, Genel Kurulda okutsun, dinleyelim ya da kitapçıklar hâlinde, broşürler hâlinde getirip bütün milletvekillerinin önüne -Meclis Başkanlığımızdan böylesi bir şeyi talep ediyoruz- koysunlar, bütün herkes o broşürlerden Sayıştay ne demiş öğrensin.

Şimdi, AKP'nin yaklaşık on üç yıllık iktidarı boyunca yapabildiği en güzel şey, yapmış olduğu kötü şeyleri iyiymiş gibi anlatmak. Tabii, bunun için çok büyük hazırlıklar yapıldı, medya üzerinde hesaplar yapıldı. Hangi gruplar kime yakındı, ne zaman gazete aldı, ne zaman televizyon kanalı aldı, hangi televizyon kanalı kime, ne zaman satıldı ve onlar hangi yayın politikasına başladı, eğer bunları incelersek Hükûmetin iktidarı için en büyük hazırlığı aslında medya alanı üzerinden de yaptığını şey yapabiliriz.

Şimdi, burada siz en doğru, en güzel şeyi söyleyin, orada gazeteciler toplanıp, basın sorumluluğu olmaz... Bakın, kürsülere bir bakın. Ne zaman Meclisi farklı gösterecek bir olay olduğunda hemen oradan koşarlar, gelirler şip şak, şip şak, şip şak. Vekilleri itibarsız kılmaya dönük bir medya oyunu yapılıyor. Dikkat ettiniz mi, basın kuruluşlarının temsilcileri bazen milletvekillerini hiçe sayıp, böyle, koridorlarda dolaşıyorlar, istedikleri hakkında istedikleri haberi yapıyorlar.

Ülkenin geleceğiyle ilgili sağlıklı haber yapan kaç medya kuruluşu var ve bunların kaçına sağlıklı ekonomik destek sunuldu? Hiçbirine. Ama bugün "cemaat" diye baskılara maruz kalan yapı daha önceden yine bu Hükûmetin desteğiyle milyarlarca liralık teşviklerden faydalandı. O zaman ortaktılar. Ama iktidar işte böyle bir şey, bir gün birine "kardeşim" diyorsun, sonra onun can düşmanı kesiliyorsun. Niye? İktidar bu. İşte, bu "iktidar" olgusunun üzerinde durmak lazım. Biz o yüzden çok da iktidar olma yanlısı değiliz. Biz Türkiye'de demokrasinin gelişmesi için, demokrasinin ilerlemesi için, hakların sözcülüğünü yapabilmek için demokratik bir muhalefet gücünü harekete geçirme taraftarıyız. Biz, yöneten olalım, iktidar olalım, bizim sözümüz geçsin, bizim dediğimizi yapsın herkes, her şey bizim kontrolümüzde olsun demiyoruz. Biz, hak olsun, halk için hak olsun diyoruz. Onun için biz iktidar hayalleri de kurmuyoruz. Tabii ki siyasi partilerin temel programında olmalıdır iktidara gelmek. Ben bu konuda iktidara gelmek amacında olan CHP'yi ya da MHP'yi ya da AKP'yi iktidar olmaya dönük çalışmalarından dolayı eleştirmeyeceğim, böyle bir hakkım da yok. Bizim de programımızda iktidar olmayı hedeflemek vardır ama illa iktidar olalım, her şey kontrolümüze geçsin hırsıyla değil. Halkı ikna edebiliyorsak zaten... Ama ülkede halkı ikna etmek yerine yoksullukla terbiye etmeye çalışıyorsunuz arkadaşlar. İnsanların büyük bir çoğunluğu mecburiyetten oy veriyor, bunu hepiniz de biliyorsunuz.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Evet, size de öyle.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Ben bize mecburiyetten oy veren arkadaşların hepsine söylüyorum, hiç kimse -siz öyle düşünün, ben öyle düşünmüyorum- lütfen kimse HDP'ye mecburiyetten dolayı oy vermesin, gönülden oy versin. Siz de çıkın bu kürsüde, AKP, "Lütfen kimse bize mecburiyetten dolayı oy vermesin." diyebiliyorsanız buyurun, kürsü burada. Diyemezsiniz.

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Deriz, deriz.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Diyemezsiniz.

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Ya, çok komik oluyor...

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Ben "Bizim haksızlığımızı görürseniz bize oy vermeyin." diyebilecek kadar yürekliyim. Siz de "Bizim haksızlığımızı görürseniz oy vermeyin." diyebilecekseniz buyurun, kürsü burada. İşte bizim siyaset münakaşasından önce... Mecliste diyorsunuz...

Bazen dinle ilgili bir şey olunca sanki din birilerinin tapulu malıymış gibi, kimse hiçbir şey söyleyemezmiş gibi, tekelmiş gibi birilerini itham ediyor, birilerini yargılıyor. Biz farklı dinlerin, düşüncelerin, inanç özgürlüklerinin temel varlığına saygı duyuyoruz. Ama burada, bütçe demek ne demektir? Bütçe sadece matematik, hesap değil, hak demektir. Çok demagojisi yapılan, istismar edilen İslam dininin de en temel kavramlarından biri nedir? Haktır. Allah'ın anılan 99 isminden en büyük kapsamı olan, 1'inci ismi Hakk'tır. Hakk'a saygı duymayan binlerce rekat namaz kılsa ne olacak, üç yüz altmış beş gün, bir ay değil, üç yüz altmış beş gün, on iki ay boyunca oruç tutsa ne olacak? İşte, Hakk'a hizmet o yüzden söyleniyor ya. İşte, biz, din demagojisi yapmıyoruz, yapmayacağız ve bunun yapılmasına da asla izin vermeyeceğiz, tasvip etmeyeceğiz ama biz, burada, bakın, ortak kararlaşabiliyorsak gelin doğruyu koyun ortaya.

Siz asgari ücrete yüzde 500 zam yapın, eğer biz AKP'ye "Evet, doğru yapıyor." deyip oy vermezsek o zaman gelin eleştirin ama "Avrupa'nın, dünyanın, Pensilvanya'nın şirketleri gelip 500 milyar dolar para kazansın." derseniz, tabii hayır diyeceğiz. Siz memura yüzde 200 zam yapın, eğer AKP'ye itiraz edersek... Etmeyiz, yapın diyeceğiz ve memurlar da sizden memnun olsun, oy versin, buna da karşı çıkmayacağız. Siz işçiler göçük altında kalmasın diye tedbir alın, biz eğer sizi tebrik etmezsek, bu kürsüde çıkıp sizi alkışlamazsak hiçbir şey bilmiyoruz, inanın yaparız, ben kendi adıma söylüyorum, arkadaşlarımın da duygu, düşüncelerini bildiğim için onlara da kefilim, yaparız. Bunu AKP yapsın, CHP yapsın, MHP yapsın, kim yaparsa yapsın, bu ülkede çocuklar ölmesin diye tedbir alan her hükûmeti destekleriz, bu ülkede mülteciler Avrupa'ya kaçarken denizde boğulmasın diye tedbir alan her hükûmeti destekleriz, her iktidarı destekleriz ama bu ülkede çocuk haklarını, genç haklarını, eğitim haklarını, sağlık haklarını hiçe sayan kim olursa olsun, onun karşısında oluruz. Zaten muhalefet olarak biz böyle bir görev, sorumluluk üstlendik. Umuyorum hak kazanır.

Saygılar. (HDP sıralarından alkışlar)