| Konu: | 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı İle 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 36 |
| Tarih: | 21.12.2014 |
CHP GRUBU ADINA REFİK ERYILMAZ (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın 5'inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ben, maddenin içeriğine geçmeden önce hemen hemen her gün karşılaştığımız Hükûmetin baskıcı uygulamalarıyla ilgili olarak son iki günde yaşadığımız iki olayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
19 Aralık 1978'de başlayan ve 20 Aralık 1978 tarihine kadar devam eden ve doğrudan Alevileri hedef alan Maraş katliamının üzerinden otuz altı yıl geçti. Tarihimize kara bir leke olarak geçen Maraş katliamının yıl dönümünde AKP Hükûmeti bir kez daha baskıcı yüzünü göstermiştir. Kahramanmaraş Valiliği, Maraş olaylarının otuz altıncı yıl dönümü nedeniyle düzenlenecek her türlü basın açıklaması, yürüyüş ve eylemlerin yasaklandığını bildirerek "Ülkede katliam yapma özgürlüğü var, şehitlerinizi anma özgürlüğü yok." mesajı vermiştir. Türkiye, geçmişindeki bu utancı temizleyerek geleceğini aydınlatmak zorundadır. Acılarla yüzleşmediğimiz sürece o acı bizi rahatsız etmeye devam edecektir. Bizler, Maraş'ın toplumsal belleğimizde açtığı yarayı, demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine, eşitliğe inanan kesimlerle sarabileceğimize inanıyoruz. Katliamlarla yüzleşmenin ve gerçek faillerin bulunmasının gerekliliğine inanıyor, Maraş'ın unutulması hâlinde farklı kimlik ve inançtan her insanın can ve mal güvenliğine yönelik tehditlerin artacağı, devam edeceğini görüyoruz. Tüm bu baskı ve yasaklamalara rağmen, Maraş katliamının artık 36'ncı yıl dönümünde katilleri bir kez daha lanetliyor, katliamda şehit olan insanlarımıza bir kez daha rahmet diliyorum.
İkinci bir olay da dün yaşandı değerli milletvekilleri. Türkiye'nin değişik şehirlerinden Ankara'ya Tandoğan Meydanı'na "Laik Eğitim ve Emeğe Saygı" adı altında bir basın açıklaması, miting düzenlemek üzere gelen eğitim emekçilerine karşı uygulanan baskı kesinlikle kabul edilecek cinsten değildi. Henüz basın açıklamasına başlanmadan, henüz miting alanına gidilmeden, hiçbir uyarı yapılmadan öğretmenlerin üzerinde polis aşırı bir şiddet kullanmış, öğretmenlerimizin gözüne çok yakından gaz sıkılmış, coplanmış, bununla da yetinilmemiş, 100 öğretmen arkadaşımız gözaltına alınmıştır. Dün biz de bu olaylara tanık olduk. Bu, ülkemiz açısından, ülkemizin demokrasisi açısından gerçekten kaygı verici bir durum. Aslında dün yaşadığımız bu olay AKP'nin bundan sonra ülkede demokrasiyi nasıl işleteceği konusunda da bizlere önemli ipuçları veriyor.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de son on iki yılda AKP iktidarında bütçelerin nasıl hazırlandığını, kimlere hizmet ettiğini, kimlere neler sağladığını ve neler sağlamadığını gayet iyi biliyoruz. AKP'nin on iki yıllık iktidarında hazırlanan bu bütçelerin daha çok rant, yolsuzluk ve hukuksuzluk üzerine inşa edildiğini biliyoruz. Peki, bu sonuca nasıl ulaştık? Geçen Sayın Genel Başkanımızın bütçe görüşmeleriyle ilgili yaptığı konuşmada altını çizdiği bir tespit vardı, şunu dedi: "Hükûmetin son on iki yılda yaptığı harcamalara baktığımız zaman, 1946 yılından iktidara geldiğiniz 2002 yılına kadar geçen elli altı yıllık dönemde görev yapan bütün cumhuriyet hükûmetlerinin tamamından 1 trilyon dolar daha fazla harcama yapılmıştır." Yaptığınız bu devasa harcamaların da hesabını veremiyorsunuz. Millî geliri artıran, ekonomiye katkı sunan, istihdam yaratacak bir tek yatırım dahi gerçekleştirilmemiştir. 1946-2002 yılları arasında yani elli altı yılda ortalama büyüme hızı yüzde 4,7 olarak gerçekleşmiştir. Ancak 2008 yılında kişi başına millî gelir 10.444 dolar iken 2014 yılında da 10.537 dolar olarak gerçekleşmiştir. Buna göre, beş yılda kişi başına düşen millî gelir sadece 93 dolar artmıştır. Buna karşılık, işsizlik oranına bakıyoruz, Temmuz 2013'te yüzde 9,2'ye ve bu yılın temmuz ayında da yüzde 10,4'e yükseldiğini görüyoruz. İktidarınız döneminde satılan kamu mallarını, fabrikaları, limanları, arazileri, köprüleri, bunları hiç saymıyoruz.
Bütçenin gerçekçi bir temele oturmadığı ve 2015 yılı bütçesinin şimdiden 21 milyar daha açık vereceğinin tahmin edildiğini görüyoruz, tabii, her zaman olduğu gibi bu hedef tutturulmayıp beklenenin aksine açık 50-60 milyar dolara ulaşmazsa. Sürekli açık veren bir bütçe, büyüme hızındaki dengesizlikler, tüketime dayalı ekonomi, bölgeler arası dengesizlik, gelir dağılımındaki korkunç uçurum, kazançtan değil tüketimden vergi alma alışkanlığı, kronik enflasyon, işsizlik, katlanan iç ve dış borçlar, kayıt dışı ekonominin korkunç düzeyi, kara delikler ve bütçenin aslan payını alan militer harcamalar.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet Millî Eğitim Bakanlığı için ayırdığı bütçeyle övünüyor. Bakıyoruz, ayrılan 62 milyar liralık bütçenin yüzde 78'inin personel harcamalarına gideceğini görüyoruz. Geriye kalan yüzde 22'lik payla nitelikli bir eğitimin verilmesinin mümkün olmadığı çok açık. Sırada atama bekleyen 300 bin öğretmenin de olduğunu hesaplarsak bunun eğitim camiasına deva olmadığı açıktır.
Dikkatinizi çekmek istediğimiz bir diğer husus da 2015 bütçesinde artan askerî ve güvenlik harcamaları. İçişleri ve Millî Savunma Bakanlıkları ile MİT, Jandarma ve Emniyet Genel Müdürlüğüne toplam 51 milyar 883 milyon lira ödenek ayrılmıştır. Örtülü ödeneği bilmediğimiz için onu hesaba katmıyoruz. Savunmaya ayrılan bu bütçenin demokrasimizin hayrına olmadığı açıktır. Aksine, bu savunma bütçesinin önemli bir bölümünün muhalif kesimleri baskı altına almak, sindirmek ve ezmek için kullanılacağı açıktır. Anlaşılan o ki ayrılan bu paralar gaz bombası, TOMA, cop, tazyikli su, gözaltı, şiddet, uzuv kaybı ve ölüm olarak halkımıza geri dönecektir. Hatta, yakında uygulamaya sokulacak eğit-donat politikasıyla birlikte Suriye'de savaşan terörist örgütlere bu savunma bütçesinden harcama yapılacağını da rahatlıkla söyleyebiliriz. Ayrıca, yanlış Suriye politikası nedeniyle son üç buçuk yılda bütçeden yapılan harcama 6 milyar dolar, uğranılan ekonomik kayıpları da burada saymıyoruz.
Ben son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Amerika Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin yaptığı bir açıklama var mart ayında eğit-donat politikasının devreye konulacağıyla ilgili olarak. En son iki gün önce Dışişleri Bakanlığı bununla ilgili bir açıklama yaptı ve eğit-donat politikasının mart ayından önce de uygulamaya konulabileceğini ifade etti. Sorduk bakanlara: "Bu eğit-donat politikası nedir? Kimi eğiteceksiniz, ne için eğiteceksiniz, neyle donatacaksınız, bunlar kimlerdir ve nereye göndereceksiniz?" Basına sızan haberlerden şunu anlıyoruz: AKP Hükûmeti üç buçuk yıldır uygulamış olduğu yanlış Suriye politikasının, yanlış dış politikasının bu ülkeye getirdiği maliyetle yetinmemiş, şimdi Suriye'den ve diğer ülkelerden getireceği radikal unsurları Türkiye'de eğitip, silahlandırıp, donatıp komşu ülkelere savaşmaya gönderecektir. Ben buradan Hükûmeti uyarıyorum, bu yaptığınız, bu aldığınız karar hem uluslararası ceza hukukuna hem de Türk Ceza Kanunu'muz ve Terörle Mücadele Kanunu'muzun 7, 1, 3 ve 4'üncü maddelerine açıkça aykırıdır. Burada bence Hükûmete bir komplo kuruluyor. Yarın ileride... Hükûmet terör gruplarıyla iş birliği yapmıştır, dolayısıyla bu iş birliğinden dolayı Uluslararası Ceza Mahkemesinde, Uluslararası Adalet Divanında yargılanmayı dahi gerektirecek kadar tehlikeli bir işin içine girmiş bulunmaktasınız. Bu konuda Hükûmeti uyarıyoruz ve kesinlikle böyle bir şeye tevessül etmemelerini öneriyoruz. Bunun şakası yoktur, dolayısıyla biz yıllardır zaten bu konuda uyarılarımızı yapıyoruz ama bizi dinlemiyorlar, inşallah böyle bir hata yapılmaz.
Yüce Meclisi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)