| Konu: | Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 39 |
| Tarih: | 07.01.2015 |
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Görüştüğümüz tasarının birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım.
Bu tasarı bazı değişiklikleri de beraberinde getiriyor. Cezaevlerinin dış koruması jandarmadan alınıyor, ceza infaz memurlarına veriliyor. Ceza infaz memurları, bildiğiniz üzere, genel idare mensupları. Ama bu sorumlulukları dolayısıyla, artık, güç kullanır, kendilerine, cezaevlerine, nakil araçlarına yönelik bir saldırı olduğunda silah kullanır hâle geliyorlar. Bu genel idare hizmetlerine mensup olmaları aslında yasal anlamda onları savunmasız bırakmak anlamına geliyor. Hele bir de bu cezaevlerinin terör bölgesinde olduğunu düşünelim. Dolayısıyla, "Ceza infaz memurları emniyet hizmetleri sınıfına dâhil edilmeli, onların hak ve yetkileriyle donatılmalıdır." gibi bir çözüm öneriyoruz. Tasarıda ceza infaz memurlarına özel hizmet tazminatı getiriliyor. Olumlu, buna destek veriyoruz. Ancak alt komisyonda belirlenen yüzde 130'luk oran üst komisyonda yüzde 30'a çekiliyor. Yani, deve iken kuş yapılıyor bu iyileştirme. Son fiyat artışlarıyla da aslında daha verilmeden geri alınıyor. Sürekli bahsediyoruz, adalet hizmetinin alt yapısını oluşturan adalet çalışanları ihmal edilmektedir. Hâkim, savcılara yeni bir zam yapıldı, cezaevi personeline de bu tasarıyla az çok bir şeyler yapılıyor. Ama adliyelerdeki adalet çalışanları ne zaman dikkate alınacak, mevcudiyetlerinin farkına ne zaman varılacak merak ediyorum. Zabıt kâtibi, mübaşir, emanet memurları, şoförler, hizmetliler, icra memurları, yazı işleri müdürlükleri, bilgi işlem çalışanları ne zaman hatırlanacaktır? Bunları dillendirdiğimizde "bütçe imkânları" cevabını almaktan hakikaten usandık. Saraylara, özel uçaklara, trilyonluk makam araçlarına para buluyorsunuz ama adalet çalışanlarına gelince yok. Olmaz böyle bir şey. O zaman Bakanlığın ismini "hâkim ve savcı bakanlığı" olarak değiştirin Sayın Bakan, siz de kurtulun, adalet çalışanları da kurtulsun. Bu kardeşlerimiz maaşlarının insanca yaşayabilecekleri seviyeye çıkarılmasını, nöbet ücretlerinin yeniden verilmesini, fazla mesai ücretlerinin artırılmasını, yargı ödeneğinin kendilerine de verilmesini, kendilerine ödenmeyen havuz paralarından istifade edebilmelerine imkân tanınmasını talep ediyorlar. Getirin tasarıyı, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler de destek verelim.
Değerli milletvekilleri, 5 Ocakta Meclis Soruşturma Komisyonu yolsuzlukla suçlanan 4 bakanın Yüce Divana gönderilmesine gerek olmadığına dair karar verdi. Hükûmet ve havuz medyası zafer çığlıkları attı. Yendikleri muhalefet değildi aslında, insanlardaki adalet duygularını ve millî vicdanları yendiler, en azından şimdilik. Suçlamalar dudak uçuklatan cinsinden. Belge ve deliller TÜBİTAK ve adli tıp raporlarıyla sabit, âdeta suçüstü hâli. Gelin suçlamalara hep birlikte bir daha bakalım.
Bakara makaracı Egemen Bağış. İsnat olunan suçlar: Nüfuz ticareti ve rüşvet. 3 defa, 19 Nisanda ayakkabı kutusu içinde 500 bin dolar, 28 Ağustosta takım elbise örtüsü içinde 500 bin dolar, 9 Ekimde çikolata kutusu içinde 500 bin dolar rüşvet aldığı savcı fezlekelerinde yer alıyor.
Reza Zarrab'a "Sana bir şey yapamazlar, önüne yatarım." diyen Muammer Güler. İsnat olunan suçlar: Nüfuz ticareti yaparak Reza Zarrab'ın yakınlarına Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını maddi menfaat karşılığında vermek, gizliliğin ihlali, rüşvet. Tarih ve miktarlarıyla sabit 15 kez üst üste işlenmiş bir suç. Toplam 5 milyon 800 bin dolar rüşvet artı 185 bin dolar danışmanlık.
700 bin liralık mücevherle kaplı saati önce inkâr edip sonra "Kendi paramla aldım." diyen, saat şirketinin bile ifadelerini yalanladığı yolsuzluk saati ve onlarca milyarlık piyano ile akıllara zarar veren Zafer Çağlayan. İsnat edilen suçlar: Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'na muhalefet, resmî belgede sahtecilik ve rüşvet. Euro, dolar, İsviçre frangı ve Türk lirası üzerinden eski parayla toplam 88 trilyon 438 milyar 400 milyon lira, Mart 2013 yılı kur üzerinden. Ayrıca, 729.850 liralık saat, tam olarak miktarı belirlenemeyen onlarca milyarlık piyano. Tespit edilip fezlekede yer alanlar bunlar.
Ayrıca, "Ben yaptım ama Başbakan Erdoğan'ın talimatlarıyla yaptım. Asıl onun istifa etmesi gerekir." diyen, sonra da ikna odasına çağrılıp "Liderime bağlıyım, özür dilerim." diyen Erdoğan Bayraktar. Suçları: Nüfuz ticareti, görevi kötüye kullanarak imar yolsuzlukları işlemek. 17 Aralık yolsuzluk hadisesi patlıyor, Başbakan Erdoğan'ın yurt dışı seyahatini "Bizi ortalıkta bırakıp gidiyor." diye algılayıp suçlamalara başlayan, Sayın Erdoğan dönünce de karşılıklı görüşmelerle hakikat safından biat safına geçen Sayın Bayraktar. Kamuoyu merak ediyor hâlâ çünkü henüz bir açıklama yapılmadı o görüşmeyle ilgili. Başbakan ile ne konuştular? Muhtemeldir ki büyük Erdoğan küçük Erdoğan'a "Bak küçük Erdoğan, ikimizin adı da Erdoğan, bu böyle olmaz. Bundan sonra senin adın yelkovan olsun." demiş olmalı ki üzerinden bir hafta geçmeden kamuoyu önünde ifadesini değiştiriverdi Sayın Bayraktar. Biz artık senden hakikat namına bir şey beklemiyoruz. İnşallah alınlarından öpülesi tertemiz evlatların seni hayır duayla anarlar.
Hiç kimse kırılmasın, bunlar kamuoyu önünde yaşanmadı mı değerli arkadaşlar? Hatta Komisyon kararını vermeden önce "Ben gidersem ardımdan Bilal de gelir. Yüce Divanda anlatacaklarımız var." tehditleri havada uçuşmadı mı? Tüm bunlar hani sizin uydurup Türk adalet sistemine kattığınız "makul şüphe" içinde nasıl oluyor da yer almıyor? Kimseyi kandırmayın, sizin için bir makul şüpheliler var, bir de makbul şüpheliler var. Bunların tamamı sizce makbul şüpheliler. Adalete, hukuka yaslanmış bir Hükûmet bu suçlamaların doğru olmadığına inansa bile bu kadar ciddi iddiaların en üst yargı mercisinde muhakeme edilmesini, aklanmasını isterdi sırf kendini temize çıkarabilmek için. Mahkemelerden köşe bucak kaçtınız, hâkimleri sürdünüz, dosyaları değiştirdiniz, operasyon yapan güvenlik güçlerini tayin ettiniz, Soruşturma Komisyonunda taklalar attınız, 13 üyesini bizzat Hükûmetinizin atadığı üyelerin oluşturduğu "Anayasa Mahkemesine güvenmiyoruz." dediniz sırf minareye kılıf uydurmak için. Hatta "Mahkemelere gerek yok, biz içimizdeki çürük elmaları kendimiz ayıklarız." dediniz. O zaman değerli AKP milletvekilleri, mahkemeler gereksiz ve herkes kendi hukukunu sağlayacaksa bu yaptığınız ihkakıhak çağrısı, bu çığırtkanlığınız hukuksuzluğa davet değil de nedir? "Sivil darbe" dediniz, "paralel husumet" dediniz yolsuzluk ve hırsızlıklara. "Paraları oraya paralelci polisler koydu." dediniz, hatta "Bununla ilgili görüntüler var, biz izledik." dediniz. Peki, takipsizlik kararından sonra "Paralar bizim, geri verin paralarımızı hem de faiziyle birlikte." diye ne diye ortalıkta arzıendam ettiniz? 17-25 Aralıkta olan biten her şey bize yolsuzlukları ve hırsızlıkları anlatıyor. 5 Ocakta ilk raundu almış olabilirsiniz ama bilmelisiniz ki bunun peşini bırakmayacağız ta ki yargının önünde milletin hakkı olan kör kuruşun hesabını soruncaya kadar.
Benim bir diğer üzüntüm de sanık 4 bakanın yanına bunları Komisyonda talimatla aklayan 9 milletvekilinin de ilave edilecek olmasıdır. Yazık oldu bu arkadaşlara. "Bilal oğlan"ı ve ninja kaplumbağalarını kurtarmak adına kendilerini şaibe altında bırakacak bir karara imza attılar.
Değerli arkadaşlar, bir gün milletvekilliği bitecek, herkes kendisine teveccüh göstermiş halkın arasına dönecek. Umarım bu arkadaşların söyleyecek sözleri, hemşehrilerinin yüzüne bakacak yüzleri olur. Haramzadeler servetin üstüne oturdu, hırsızlar çaldıkları çırptıkları paralarına kavuştular. Peki, siz ne diye bu vebale ortak oldunuz? İnşallah bu karardan sonra sizler de en çok ihtiyaç duyacağınız vicdan huzuruna kavuşursunuz.
Her dönemde hırsızlık, yolsuzluk olmuştur ama ilk kez Kabinenin yüzde 10-17'si, 4 bakanla birlikte bir paralel yapılanma ortaya çıkmış ve yapanın yanına maalesef kâr kalmıştır. Bir daha Sayın Davutoğlu, "Yolsuzluk yapanların kolunu kopartırız." falan diye esip gürlemeyin. 17-25 Aralığın üstünü örten Hükûmet bundan sonra neyin hesabını sorabilecektir? Hükûmetiniz âcizdir, zavallıdır ve suça bulaşmıştır. Davutoğlu devlet adamı ağırlığını kaybetmiş, 23 Nisanda geçici olarak koltuğa oturtulan bayram çocuğuna benzemiştir. 19 Ocakta bu bir kez daha tescil edilecektir. Bu rapor Genel Kurula gelecek ve oylanacaktır. İnşallah o gün vicdanların, Allah korkusunun egemen olacağını ümit ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)