GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri
Yasama Yılı:5
Birleşim:39
Tarih:07.01.2015

CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yine, bomboş salonlara konuşuyoruz ama olsun, yine de biz konuşalım, tarihe notlarımızı düşelim.

Biraz önce her iki grup başkan vekilinin söylemiş olduğu gibi, terör nereden gelirse gelsin insan canına kıyan bu teröristleri şiddetle kınıyoruz. Hem Fransız halkının başı sağ olsun diyoruz hem de yine dün ülkemizde Sultanahmet'te canlı bombanın saldırısı sonucu ölen polisimize, şehidimize de Allah'tan rahmet diliyoruz, ailesine ve tüm emniyet camiasına da başsağlığı diliyoruz. Onun için, bu terör belasından yıllardır çeken ülkemiz herhâlde bu işte en çok acıyı çeken ülkelerden bir tanesidir. Bu terör belasının sona erdirilmesi için bütün dünya halklarının iş birliği içerisinde mücadeleyi vermesi gerektiğini düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, gündemimiz çok belli. Soruşturma Komisyonunda AKP'li 4 bakanın aklanması hepimizi aslında derinden üzdü. Bu bizi çok şaşırtmadı, AKP'nin fıtratında var artık yolsuzluğu aklamak, bu türden yanlışlıkları, yolsuzlukları yok saymak ve kendince mazeretler yaratmak. O nedenle, hiç şaşırmadık. Ama, AKP'nin programına şöyle bir baktığımızda -pek çok yerde de dile getirildi AKP'nin bu programı- orada aynen şöyle söylüyor, 2001 tarihli programda: "Yolsuzluk soruşturmalarının önünü açmak, yetkililerin dokunulmazlığını Meclis çalışmalarıyla sınırlandırmak." Bakanların yaptığı şeylerin Meclis çalışmalarıyla herhangi bir bağlantısı var mı sevgili milletvekilleri? AKP milletvekillerine soruyorum: Siz iktidara geldiğinizde o dönemde yolsuzluk iddialarıyla hakkında soruşturma açılanları Yüce Divana gönderdiğinizde o zaman Anayasa Mahkemesi darbe yapmıyordu, şimdi mi darbe yapacak?

Bu Anayasa Mahkemesinin 17 üyesinin 10'u Abdullah Gül tarafından atanmış, birisi de Tayyip Erdoğan tarafından atanmış. Yani, 11 üye AKP döneminde bizzat AKP'nin kadrolarından çıkan cumhurbaşkanları tarafından atanmış. Neyine güvenmiyorsunuz? Neden güvenmiyorsunuz? Sizin dışınızda, AKP'nin dışında başkaları herhangi bir şekilde soruşturulduğunda Yüce Divana gitsin ama ne yazık ki AKP'li söz konusu olduğunda Yüce Divan ve bütün yargı makamları kapansın. Bunu anlatabilir misiniz siz bizlere? Kendi yüreğinize anlatabiliyor musunuz bunu? Mali Suçları Araştırma Kurulunun bilirkişi raporunu, bakanların mal varlıklarının şaibeli olduğunun açıklanamadığına dair raporu nereye koyuyorsunuz? Ben, inanın, Adalet Komisyonunda birlikte çalıştığım arkadaşlarıma, AKP'nin 9 milletvekiline bunu yakıştıramadım. Böylesi bir şeyi nasıl aklayabilirsiniz, görmezden gelebilirsiniz? İnanın bu hiç yakışmadı, hiçbirimize yakışmadı, bu Meclise de yakışmadı.

Şundan korkulmuş olabilir diye biraz önce arkadaşlarımız da söylediler: Erdoğan Bayraktar ilk soruşturma dosyaları açıldığında şunu söylemişti: "Ne yaptıysak Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla yaptık. Ben neden istifa edeceğim? Tayyip Erdoğan da istifa etsin ben istifa edeceksem." Herhâlde bu sözlerden korkuldu, bu tehditlerden korkuldu ve birlikte Anayasa Mahkemesine gitmekten ve gerçeklerin ortaya çıkmasından korkuldu. Bunun başka bir anlamı yok, bunu Türk halkının takdirlerine sunuyoruz. Umarım, önümüzdeki seçimlerde halkımız artık bu yolsuzluk ve hırsızlık iddialarına karşı gözünü yummayacaktır, kulaklarını tıkamayacaktır, artık üç maymunu oynamayacak, gerçekleri görecektir diye düşünüyoruz. Ve asıl orada halkımızın vicdanında sizin aklanmayacağınıza biz sonuna kadar eminiz.

Burada, ben, bu cezaevleriyle ilgili yasa tasarısını görüşürken şu konuya değinmek istiyorum: İstanbul casusluk davasından hâlen daha cezaevinde olan 4 asker, 1 de sivil memur var. Bu insanların yargılandıkları bu davanın adı zaten onları itibarsızlaştırmaya dönüktü. Bu dava, fuhuş ve askerî casusluk davasıydı. Ama ne fuhuş olduğu anlaşıldı ne casusluk davası olduğu anlaşıldı. Bunlardan bu arkadaşlarımız beraat ettiler ve ne olduğu belirsiz bir örgüt üyeliğinden cezalandırılma yoluna gittiler. Bu davalar sırasında hiçbir savunma tanığı dinlenmedi, hiçbir şekilde bilirkişiye başvurulmadı ve aynı şekilde yine tutanak mümzisi olan polisler dinlenmediler. Buna rağmen bu insanlar cezalandırıldı, Yargıtay da bu insanların cezasını büyük bir oranda onadı. Ancak, daha sonra, bu davaların diğer, Ergenekon ve Balyoz davalarında olduğu gibi kumpas olduğu anlaşıldı. Bunu artık herkesin açık seçik bilmesine rağmen ne yazık ki bu 5 insan hâlen daha cezaevinde tutuklu. Anayasa Mahkemesinin önüne gittiler, günlerce beklediler, aileler oradan medet umuyorlar. Anayasa Mahkemesi sürekli erteliyor ama bu insanlar cezaevinde kalmaya devam ediyorlar. Aileleri şunu söylüyor: "Bunlar küçük rütbeli subaylar olduğu için mi acaba bizim insanlarımız göz ardı ediliyor ve hak ihlali kararı verilmiyor?" Ben buradan Anayasa Mahkemesine sesleniyorum, Anayasa Mahkemesi Başkanına sesleniyorum: Vicdanınız rahat mı? Siz, bunca insanın, burada, pek çok davada, aslında onların suçsuz olduğunu biliyorsunuz; davalarını incelediğinizi bizlere söylediniz ama ne yazık ki herhangi bir şekilde karar vermiyorsunuz. Artık İstanbul casusluk yalanı davasındaki insanlar adına ben buradan sesleniyorum: Anayasa Mahkemesi hak ihlali kararını bir an önce vermelidir ve bu mağduriyetlere son verilmelidir diyorum.

Şimdi, bu tasarıya geldiğimizdeyse, bu tasarının eleştireceğimiz yanları var elbette. Bu, belki bir zorunluluktan ortaya çıktı, cezaevlerinin korunmasının, iç ve dış güvenliğinin korunmasının tek elden yapılmasının bazı yararları olabilir ama bize göre bazı zararları da olabilecek. Bu cezaevleri güvenlik görevlilerinin, infaz koruma memurlarının daha önceki yasal düzenlemede olduğu gibi bu düzenlemede de zor kullanma yetkileri var, silah kullanma yetkileri var ancak -biraz önce ben Sayın Bakana sordum- bağımsız kurumlar tarafından yeterince denetlenmeleri için, ne yazık ki, herhangi bir düzenleme bu tasarıda yok. Biz, bunun ortadan kaldırılabilmesi için sadece Adalet Bakanlığı yetkililerinin değil, sadece Adalet Bakanlığı müfettişlerinin değil, bağımsız kurumlar tarafından da denetlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü, cezaevinde olan insanlar devlete teslim edilmiş insanlardır. Pek çok yönüyle de, sağlıkları yönüyle de, yaşam hakları yönüyle de devletin onları koruması ve kollaması gereklidir. Ama, şimdiye kadar, bildiğimiz gibi, pek çok olayda yaşadığımız gibi ne yazık ki cezaevlerinde çok ciddi insan hakları ihlalleri yaşanmaktadır, ölümler yaşanmaktadır, hâlen daha hasta mahkûmlar ve tutuklular vardır. Cezaevlerinde bulunan çocuklarımızın tecavüze maruz kaldığını hepimiz bilmekteyiz. Bu durumda cezaevlerinin sadece iç ve dış güvenliğinin Adalet Bakanlığına bağlı infaz koruma memurları tarafından yapılması sonucunda çok ciddi denetleme sorunları yaşanabilir diye düşünüyoruz. Bu nedenle, biz -4681 sayılı- ceza infaz kurumlarının denetlenmesine ilişkin izleme kurullarının daha bağımsız bir yapıda olması gerektiğini düşünüyoruz.

Bu izleme kurullarını bugün için adli yargı adalet komisyonları atamaktadır ve onlar toplantıya çağırabilmektedir. Onların doğrudan doğruya izin almaksızın kamuoyuna herhangi bir açıklama yapma yetkileri de yoktur. O zaman ne yapılması gereklidir? Baro, tabip odası, sendikalar, esnaf odaları ve üniversitelerin kendi aralarından seçtikleriyle beraber, adli yargı adalet komisyonundan da görevlendirilecek bir yargıçla beraber bu izleme kurulları daha bağımsız ve özerk bir şekilde çalışmalıdır; gerekirse hiçbir yerden izin almadan bu raporlarını açıklayabilmelidir ve dünya kamuoyunu, Türk kamuoyunu bu şekilde aydınlatabilmelidir. Yoksa, cezaevlerindeki insan hakları ihlallerinin, yaşam hakkı ihlallerinin önüne geçmemiz asla mümkün olmayacaktır. Cezaevlerindeki çaresiz insanlar o çaresizliğe mahkûm edilmiş olarak kalmaya devam edeceklerdir.

Bu tasarıda cezaevlerinde bulunan infaz koruma memurlarının da sosyal haklarının düzenlenmesi söz konusudur. Ancak, onların bizlere söylediği ve her yerden çığlık çığlığa bizlere ulaştırmaya çalıştığı bazı hakları ne yazık ki bu tasarıda verilmemiştir. Örneğin, fazla çalışma ücretlerine ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Günde on iki saat çalışmalarına rağmen ne yazık ki fazla çalışma ücreti kendilerine verilmemektedir. Özlük haklarıyla ilgili alt komisyonda yapılmış olan iyileştirmeler ana komisyonda ne yazık ki budanmıştır, onların hakları ihlal edilmiştir.

Aynı zamanda, infaz koruma memurları derneklerinin bizlere iletmiş olduğu genel idari hizmetler sınıfı yerine emniyet hizmetleri sınıfına alınmalarına ilişkin talepleri hiçbir şekilde ciddiye alınmamıştır. İnfaz koruma memurlarının kadro derecelerinin 5'inci derecenin altına düşebilmesinin sağlanması ve diğer devlet memurlarıyla aralarındaki eşitsizliğin giderilmesi konusundaki talepleri yerine getirilmemiştir. Sendika kurma ve üye olma hakkının tanınması konusundaki talepleri yerine getirilmemiştir. Bunların yerine getirilmemesi sonucunda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - ...infaz koruma memurları ne yazık ki seslerini duyuramadığını düşünmektedir. Burada pek çoğumuz avukatlıktan gelen insanlarız, infaz koruma memurlarının hangi koşullarda çalıştığını biliyoruz. Çığlık çığlığa bize ulaştırılmaya çalışılan bu sesin duyulmamasından dolayı ben de onlar adına üzüntülerimi dile getiriyorum. Umarım Genel Kurulda bu konuda belli değişiklikler olabilir, bizim de önerilerimiz olacak, onların kabul edilmesini diliyoruz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)