GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarı ve Teklifi
Yasama Yılı:5
Birleşim:42
Tarih:14.01.2015

HDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 675 sıra sayılı Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı'yla ilgili ikinci bölüm üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında görüşmüş olduğumuz kanun tasarısı AKP'nin politikalarının ortaya konması, görüntünün net olarak burada ifade edilmesi açısından son derece önemlidir. Çünkü on iki yıllık iktidarı döneminde AKP Hükûmeti aslında bütün ülkeyi bir AVM çöplüğü hâline getirmiştir. AVM anlayışı, kutsal mekânlar olan camilerin alt yerinden, alt katındaki, bodrum katındaki yerlerden, insanların tek nefes alabildiği parklara kadar maalesef bu Hükûmet döneminde pervasızca götürülmeye çalışılmıştır.

Biz AKP döneminde Türkiye kapitalizminin sembolü hâline gelen bu AVM'lerin aslında kentlerin en büyük problemi olduğunu düşünüyoruz. Bugün bütün Türkiye'de ortaya çıkan tabloda da neredeyse kentlerdeki estetik yoksunluğundan yeşil alan düşmanlığına kadar pek çok yanlış uygulama bu AVM politikalarıyla birebir ilişkili olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. Çünkü AKP Hükûmetinin AVM kutsayıcılığı, aslında bir toplumsal kültürün, bir toplumsal dokunun yabancılaşmasını ve ortadan kaldırılmasını da beraberinde getiriyor. Toplumsal dokunun korunması, kültürün, inancın, sosyal hayatın korunması, kapitalizmin vahşi saldırılarına karşı aslında yönetici erkin temel görevlerinden biri olmalıydı. Oysaki AKP Hükûmetinin pratiği -dediğim gibi- hem bireyi kendine yabancılaştıran hem bireyi topluma yabancılaştıran hem de toplumsal dokuyu, toplumsal kültürü tamamen ortadan kaldıran politikalarla maalesef bugüne kadar şekillenmiştir. AKP toplumsallaşmayı AVM sınırları içerisine hapsetmiştir. Bu dönem içerisinde bu toplumun kültürünün bir parçası olan toplumsallaşma, evlerden, parklardan, divanlardan, kahvehanelerden, kutsal mekânlardan, camilerden, cemevlerinden âdeta AVM'lere taşınmıştır. Ancak buradaki toplumsallaşmanın patolojik yönü, bütün ilişkilerin, bütün anlayışların para üzerine şekillenmesidir. Parayı esas alan toplumsallaşmalardan da biz sağlıklı sonuçların çıkmayacağını çok iyi biliyoruz.

Bakın aslında AKP Hükûmeti döneminde bu anlayışa karşı çok büyük toplumsal itirazlar, önemli birtakım toplumsal duyarlılıklar, toplumsal tepkiler şekillenmiştir; Gezi direnişi bunun en somut örneğidir. Kentte oturulabilecek, para karşılığı olmadan nefes alınabilecek tek bir yeşil alana AVM kurmak isteyen bir hükûmet anlayışına karşı Gezi direnişi sırasında gençler başta olmak üzere toplumun büyük kesimi çok önemli mesajlar vermişlerdir. Yaşam alanlarımıza müdahale edilmemesi, AVM kültürüyle ilgili ortaya konan ekolojik talana bir dur denilmesi bu direnişin özünü oluştururken aslında bir yönüyle de yabancılaştırmaya çalıştığınız, ortadan kaldırmaya çalıştırdığınız toplumsallaşmayla ilgili de çok önemli mesajlar verilmiştir. Ama maalesef AKP Hükûmeti gençlerden gelen, halktan gelen bu mesajları almak yerine, sermaye sahiplerinin çıkarlarını esas alan, kenti talan edecek, yeşil alanları yok edecek uygulamaları maalesef pervasız bir şekilde uygulamaya devam etmiştir.

Burada, aslında, hazırlanmış olan yasa tasarısı da kültürün korunması, toplumun ve bireyin korunması, esnafın korunması açısından var olan toplumsal hassasiyetlerin tamamını göz ardı eden bir anlayışla gündemimize gelmiştir. Sadece bir örnek vereyim: Hep ekonomik kalkınma üzerinden bunlar formüle ediliyor ancak ekonomik kalkınma olarak model aldığınız, örnek aldığınız Avrupa ülkelerinin neredeyse tamamında müze sayısı AVM sayısının 4-5 katı kadar fazlayken Türkiye'de AVM sayısı müze sayısını çoktan geçmiştir. Sadece Türkiye'de 370 AVM'ye karşılık 295 müze gibi korkunç bir tablo ortadayken, bakın, Fransa'da 1.207, Almanya'da 6.500 müzenin varlığı bile kültürel hayata, toplumsal hayata, ekonomik hayata bakışla ilgili önemli ipuçlarını vermektedir. Tabii burada esnafın korunmasıyla ilgili AKP'nin yürütmüş olduğu politikaların ne denli acımasız olduğunu da aslında net bir şekilde görebiliriz. Güncel olarak esnafı neredeyse tamamen iflas noktasına getiren politikalarınız özellikle Türkiye'nin her tarafında yaşanan ağır kış koşullarında da çok önemli bir boyuta varmıştır. Hemen hemen bütün bölgelerde, Akdeniz'den, Trakya'dan, Karadeniz'den, işte, seçim bölgelerimize kadar Türkiye'nin her tarafında şu anda ağır kış koşullarından dolayı günü siftahla bile açamayan esnafların durumu ortadadır.

Kendi seçim bölgemden, Bingöl'den örnek vereyim: Bildiğiniz gibi Bingöl 2003 yılında ağır bir deprem yaşadı. Resmî rakamlara göre kentin yüzde 58'i bu depremden etkilendi, neredeyse kentin yarısından fazla esnafı bu depremden çok büyük zararlar gördü. Ama buna rağmen Bingöl depremden sonra afet bölgesi ilan edilmedi. TOKİ tarafından orada ticari kâr amacıyla emlakçılık yapıldı. Orada maliyetinin çok çok üstünde faturalarla insanlara konutlar verildi ve o konutların mevcut maliyetlerinin çok üstünde de bankalara borçlandırılmak suretiyle yeni faizlerle hem esnaf hem Bingöl halkı tam bir çıkmazın içerisine sürüldü. Biz defalarca burada bu Meclis kürsüsünde de ifade ettik, kanun teklifleri de verdik. Bingöl'de hem esnafın hem halkın bu taksitleri ödeme gücü olmadığını, bankalar aracılığıyla yapmış olduğunuz bu yüksek faizli borçlandırmanın sosyal devlet olma gereği, hukuk devleti olma gereği bir an önce silinmesi gerektiğini ifade etmiştik. Maalesef bugüne kadar bu uyarılarımız dikkate alınmadı ve bu yüksek faizli borçlar silinmedi. Son on gündür de Bingöl'de neredeyse kentin yarısına yüksek faizli meblağlarla şişirilmiş olan faturaların tebligatları yapılmış durumda. "Yirmi gün içerisinde bu miktarları ödemediğiniz zaman, bu yüksek faizleri bankalara ödemediğiniz zaman da bütün evlere haciz getireceğiz." tehdidini AKP Hükûmeti Bingöl halkına, Bingöl esnafına reva görmektedir. Bakın, buradan biz tekrar uyarıyoruz. Sizin sosyal devlet ilkesini tamamen yok ettiğiniz, hukuk devleti ilkesini tamamen yok ettiğiniz, bırakın anaparayla ilgili borçlandırmalarda birtakım kolaylaştırmayı, yüksek faizlerle halkın nefesini tamamen kesmeye çalıştığınız, boğmaya çalıştığınız bir ortamdan yüksek düzeyde toplumsal reaksiyonlar önünüze gelir. Bu toplumsal reaksiyonlar bugüne kadar göstermiş olduğunuz, yürütmüş olduğunuz politikaları da berhava edecek şekilde Türkiye gündemini şekillendirir. Bu yanlışlardan bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini biz özellikle buradan ifade ediyoruz.

Burada sayın bakanlar var, yine AKP grubunun yetkilileri var. Özellikle Bingöl'de bu yüksek faizli borçlarla tam bir çıkmaza sürüklenen esnafın ve halkın durumunu incelemenizi özellikle rica ediyoruz. Bingöl'de nüfusun yüzde 70'inden fazlası açlık sınırının altında yaşıyor, yüzde 90'ından fazlası yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Siz yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşayan insanlara şişirilmiş faturalar gönderip "Bunları ödemezseniz hacizlerle evlerinize kadar talan siyasetimizi sürdürürüz." anlayışını dayatırsanız orada büyük problemlere, büyük sosyal patlamalara da yol açarsınız diyorum. Özellikle bu anlamda esnafın korunması, halkın korunması, tüketicinin korunmasıyla ilgili duyarlılığı tekrar buradan yinelemek istiyorum.

Bu kanun tasarısının da bu yönüyle büyük eksiklikler barındırdığını tekrar Halkların Demokratik Partisi adına ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)