| Konu: | AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 335 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın bu kısmın 5'inci sırasına, bastırılarak dağıtılan 683 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın ise kırk sekiz saat geçmeden yine bu kısmın 6'ncı sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 3, 10, 17 ve 24 Şubat 2015 Salı günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 4, 11, 18 ve 25 Şubat 2015 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 683 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 48 |
| Tarih: | 28.01.2015 |
LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun getirmiş olduğu grup önerisi üzerinde söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin çok önemli sorunları var, çok önemli problemleri var. Bu problemleri Meclis çatısı altında çözmek mümkün ama uluslararası standartları yakalamış, tüm dünyanın kabul ettiği ölçülerde, en ileri ülke hangi yasada ne uygulamışsa onu Türkiye için yapmamız mümkündür. Ancak, iktidar partisinin sürekli çoğunluğuna güvenerek dayattığı yasalarla, bu, ülkemizde gerçekleşmiyor. Biz, burada, muhalefet partileri olarak olanca gücümüzle yapılan yanlışları anlatıyoruz, bunların bütün dünya tarafından izlendiğini ve herkesin gördüğünü de ifade ediyoruz ama ne yazık ki Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu, çoğunluk oylarını sanki demokrasinin bir gereğiymiş gibi sunarak ve onun arkasına sığınarak birbiri ardına kendi dayattığı yasaları getiriyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye dış dünyada itibarını kaybetmiştir. Türkiye'nin komşuları kalmamıştır, komşularıyla huzuru kalmamıştır. Türkiye'nin itibarını artırmamız, Adalet ve Kalkınma Partisinin, iktidarın bu tutumundan vazgeçmesine bağlıdır.
Bugün Türkiye, Başbakan Yardımcımız şu anda, dün Birleşmiş Milletlerde, Cenevre'de bir sınavdan geçiyor değerli milletvekilleri; kan ter içinde, sorulan sorulara cevaplar verilemiyor. Pek çok yasa burada görüşülürken bizler muhalefet olarak ne söylemişsek karşınıza bir bir çıkıyor.
Bakın, bugün Türkiye, Birleşmiş Milletler Evrensel Periyodik İnceleme Kurumunun yılda 2 kez yaptığı toplantılarda sorguya çekilen bir ülke hâline gelmiştir ve aldığı notu da önümüzdeki günlerde göreceksiniz, çıkacak raporda. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç şu anda ve dünkü yapılan toplantılarda sorulan sorular karşısında cevap veremiyor. Bakın, karşısına birer birer neler çıkıyor:
"Yargı bağımsızlığında Türkiye çok geri noktalarda." diyorlar. Bunun cevabını verin. Bunun cevabı verilemiyor.
Çocuk hakları ihlalleri; tüm dünyanın üzerine titrediği çocuklar konusunda dünyanın evrensel standartlarının çok altında görülüyor Türkiye'miz ve bunun cevabı verilemiyor.
Kadına yönelik şiddet; her gün artan kadın cinayetleri, öldürülen ya da yaralanan kadınlarla Türkiye neredeyse dünyada kadın cinayetleri konusunda birinci ülke durumuna geldi değerli arkadaşlarım. "Bunları önleyemiyorsunuz." diye bizlere soruyorlar.
İnternet, ifade özgürlüğü, dünyanın en hassas konuları. Başbakan Yardımcısı, Türkiye'deki 31 tutuklu ya da mahkûm gazetecinin neden orada tutuklu kaldığını anlatmaya çalışıyor, onlar anlamıyorlar, "Bizde ifade özgürlüğü vardır, biz bir tek gazetecinin içeride kalmasını, mahkûm olmasını anlayamıyoruz." diye Başbakan Yardımcınıza söylüyorlar. "Hukukun üstünlüğü" diyorlar "hukukun üstünlüğü."
Bakın, burada önceki yıllarda bir Ombudsman Yasası çıkardık, İnsan Hakları Kurumu Yasası çıkardık. Biz buradan söyledik "Bunlar Paris İlkeleri'ne aykırı. Siz bunları çıkarırsınız ama Birleşmiş Milletler bunu kabul etmez." Şimdi Birleşmiş Milletlerde Başbakan Yardımcısı bunların hesabını veriyor değerli arkadaşlarım ve "Paris İlkeleri çerçevesinde Ombudsman Kurumunuzu, İnsan Hakları Kurumunuzu uyarlamanız lazımdır." diye Başbakan Yardımcısına sert eleştiriler yapılıyor. Önümüzdeki günlerde yayınlanacak Türkiye raporu Türkiye'nin çok ağır insan hakları ihlalleriyle karşılaştığının çok acı ve ibret verici bir tablosu olarak önümüze sunulacaktır.
Bunların tüm nedeni iktidardır değerli milletvekilleri. Bütün bu yasalar çıkarken söylediklerimizi yapmadınız, uygulamaları hep kendi iktidarınız lehine kullandınız. Şimdi, İçişleri Komisyonundan geçmiş bir iç güvenlik paketi var. Buradan hepinize tarihî bir uyarıda bulunmak istiyorum: Bu yasa, "iç güvenlik paketi" adıyla adlandırılan bu yasa, Türkiye'nin elinde patlamaya hazır bir bomba gibidir. Bu yasayla Türkiye'deki tüm kişisel hürriyetlerin, temel hak ve özgürlüklerin olağanüstü kısıtlandığı, valilere, polise olağanüstü yetkilerin verildiği bu yasayı bütün modern dünyanın kabul etmesi söz konusu değildir.
Bu yasayı biz bütün dünya kabul etmedi diye değil, kendi insanlarımızın özgürlük ve hürriyet anlayışlarından dolayı kabul etmeyelim ve buraya getirmeyelim değerli arkadaşlar. Kendi emniyetinizi yaratmak istiyorsunuz, kendi silahlı kuvvetlerinizi kurmak istiyorsunuz. O yasayla İçişleri Bakanına illerde jandarma alay komutanlarını, ilçelerde jandarma bölük komutanlarını atama yetkisi veriyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, yargının yürütmeye, emniyetin tamamının yürütmeye, Silahlı Kuvvetlerin bir kısmının yürütmeye bağlı olduğu bir yerde siz neden bahsediyorsunuz? Demokrasinin adı kalmaz. Türkiye koşar adım diktatörlüğe doğru gidiyor. Bu tarihî uyarımızı lütfen dinleyiniz. Bu yasayı geri çekin, bu yasa Türkiye'de iç barışı zorlayan bir yasa olarak karşımızda duracaktır ve Türkiye'de çatışmalara neden olacaktır. Yani, siz en basit bir barışçıl gösteride dahi polise ve valiye olağanüstü yetkiler verirseniz, yargıyı devre dışı bırakırsanız Türkiye'de demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin korunmasından asla söz edemezsiniz.
Türkiye önemli sınavlardan geçiyor. "Adalet" diyorlar, "hukukun üstünlüğü" diyorlar.
Bakın, üç yıl önce Uludere'de elim bir olay yaşandı ve 34 yurttaşımız öldürüldü. Bugüne kadar iktidar sözcüleri "Konu yargıda, bu olay karanlık dehlizlerde kalmayacak." diye sunumlarda bulundular, konuşmalar yaptılar. Geçtiğimiz günlerde, değerli arkadaşlarım, Hükûmetiniz adına, Adalet Bakanlığı adına, mağdur ailelerin Anayasa Mahkemesindeki bireysel başvurusuna verilen cevapta, maalesef, iktidarın tutumu da ortaya çıktı. Elimde bulunan Adalet Bakanlığının göndermiş olduğu bu yazıda iktidar, Uludere'de gerçekleşen olaya makul bir olay gözüyle bakıyor değerli arkadaşlarım. Böyle bir olay olabilir mi? "Kaçınılmaz hata" yorumuna o da katılıyor. "Kaçınılmaz hata ve makul bir olay." Bunu kabul etmek mümkün değildir. 34 yurttaşımızın kanı daha hâlâ yerlerdedir.
İktidar sözcülerine sesleniyorum: Bu savunmayı geri çekiniz. Bu savunma iktidarınızın bugüne kadar "Karanlık dehlizlerde kalmayacak." sözünün tam da aynısını belgeleyen bir yazıdır, bir savunmadır. Uludere bu savunmayla karanlık dehlizlere iletilmek istenmektedir. Buna hakkınız yok. 34 gencin -parçalanmış cesedinin- annelerinin, babalarının yanık yüreklerini, onların adalet duygularını tatmin etmek hepimizin görevi. Bütün ölümler acıdır. Bütün ölümlerde, herkesin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı herkesin faili kim olursa olsun yargılanmasını talep etme hakkı vardır. Niçin Uludere'den esirgiyorsunuz bunu? Aileler mahkeme mahkeme sürünüyor ve hâlâ bir adım atılamamıştır.
Yine, Başbakan Yardımcısına dün Cenevre'de deniyor ki Gezi olayları kastedilerek: "Pek çok kişi öldürüldü, çocuk öldürüldü." Başbakan Yardımcısı cevap veriyor: "Ama Ali İsmail'in davasında mahkeme on yıl ceza verdi." Bunun arkasına sığınıyor. Değerli milletvekilleri, Ali İsmail Korkmaz'ın davasındaki Kayseri'deki mahkeme, adam öldürmeden dolayı değil, kasten yaralama neticesinde ölüme sebebiyet vermekten dolayı ceza verdi. Düşünün siz, bir insan bedeni yerlerde duracak, onlarca tekmeye, onlarca şiddete, onlarca sopaya maruz kalacak, bu bir yaralama olarak nitelendiriliyor. Böyle bir şey olabilir mi? Türkiye bunlardan birer birer mahkûm olur değerli arkadaşlarım.
Türkiye'mizi biz İnsan Hakları Mahkemesi kapısı önünde süründürmeyelim, adaleti tesis edelim. Türkiye insanı buna layıktır. Türkiye insanının, her yöresinde yaşayan insanlarımızın adaletten aynı ve eşit ölçüde pay almaya hakkı vardır; Gezi'dekilerin de vardır, Cizre'de ölenlerin de vardır.
Cizre'yi konuşmuyoruz. Ne oldu Cizre'de? 7 vatandaşımız öldürüldü önceki hafta, kim vurdu, kim öldürdü daha belli değil. Polis kurşunu çıkıyor, o gizleniyor. Sonra polis kurşunu olduğu ortaya çıkıyor. Değerli arkadaşlarım, insan hayatı bu kadar bedava değil. İnsanlarımızı böyle karanlık ilişkilerde, karanlık oyunlarda birer birer yok eden bir anlayışı mahkûm etmemiz gerekiyor. Türkiye'nin önünü ancak böyle açabiliriz. Cizre'deki olaylar konusunda daha kamuoyu aydınlatılmayı bekliyor.
Değerli milletvekilleri, toplumun yararına gördüğümüz her noktada destek olmaya varız ama iktidarın dayatmalarında her zaman da karşınızdayız.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)