GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İsveç Krallığı Hükümeti Arasında Çevre Teknolojileri Alanında Ticaret, Yatırım ve İşbirliğinin Geliştirilmesine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
Yasama Yılı:5
Birleşim:53
Tarih:10.02.2015

HDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu ülkelerle yapılan dostluk anlaşmalarının, ilişkilerin ve bütün teferruatların Meclise gelmesi ve detaylı olarak tartışılması gönlümüzden geçen isteğimiz. Ancak, bu yetkiler alındıktan sonra yapılan bütün bu ilişkilerin -ticari, siyasi, kültürel, ekonomik, ne kadar ilişki varsa- ne perde arkalarını biliyoruz ne bunların muhtevasını biliyoruz ne de bunların bize sağladığı faydaları ve zararları biliyoruz. Öyle bir noktaya geliniyor ki -işte en son Halkbank meselesinde olduğu gibi veya yine, Irak'ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi'yle yapılan petrol anlaşmalarında olduğu gibi- bu kurulan dostluk anlaşmalarının, ilişkilerinin verdiği yetkiyle yapılan anlaşmalar sonucu ortaya çıkan neticeleri maalesef uluslararası basından takip ediyoruz. İki örnek verdim. İşte, birisi, Halk Bankasıyla ilgili olan yani İran'la olan ve Hindistan üzerinden devam edilen çok karmaşık bir ilişki. Öbürü, yine, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'yle yapılan petrol anlaşmalarıyla ilgili olan teferruatlar. Meclise bunlarla ilgili hiçbir detay gelmiyor. Dolayısıyla, şunu söylüyoruz: Bu kanunları burada bir genel çerçeve içerisinde geçirmek kolay. Bu yetkileri aldınız, gittiniz: "Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edildi." Fakat arkasından neler yapılıyor, hangi anlaşmalar yapılıyor; bunun ekonomik boyutları ne, sosyal boyutları ne, ticari boyutları ne, kültürel boyutları ne ve bunların ülkeye getirdiği ve götürdükleri ne, bu konuyla ilgili bir bilgi sahibi değiliz.

Yine aynı şekilde, mesela eğitim anlaşmaları oluyor. Bu eğitim anlaşmalarında bazen binlerce öğrenci karşılıklı gidip geliyor. Hangi çerçevede bunlar gidip geliyor, yine, bunları basından takip ediyoruz.

Onun için, değerli arkadaşlar, bu maddelerin böyle bir genel kapsam içerisinde değil, daha ayrıntılı, daha tatmin edici, daha bilgilendirici, daha şeffaf bir çerçevede ve daha detaylı olarak önümüze gelmesi talebimizdir. "E, biz bunları yine bildiğimiz gibi yaparız." derseniz, işte değerli arkadaşlar, o bildiğiniz gibi yaptığınız işler ülkenin de başına bir sürü iş açar, sizlerin de başına bir sürü iş açar.

İşte, en son yaşadığımız, 4 bakanın istifasıyla sonuçlanan süreç. "Hiçbir şey olmadı, hiçbir yanlış iş yapılmadı. Hiçbir sorumluluğumuz yok." dediniz ve dosyayı kapattınız. E, peki, hiçbir şey olmadıysa bu arkadaşlardan 2 tanesi bu önümüzdeki seçimlerde artık aday olmayacaklarını neden ilan etmek mecburiyetinde kaldılar? Çok açık ve net bir soru. Madem bu kadar "ak" ve "tertemiz" idiyseler neden hayatlarının baharında, siyasi hayatlarının baharında, hele bir arkadaşımız daha birinci döneminde neden bu işi bırakmak zorunda kaldı? Onun için, değerli arkadaşlar, işte, bu işlerin sonrası var, yani, yapılan bütün bu anlaşmaların, kurulan bütün bu diyalogların sonrası var; eğer bunlar doğru düzgün bir zemine oturtulamazsa, açık ve şeffaf bir şekilde kamuoyunun bilgisi dâhilinde cereyan etmezse, yapılan işler bilinmezse bundan sonrasındaki en büyük zararı da ülkeyle beraber siz çekersiniz.

Bu çerçevede, değerli arkadaşlar, birkaç konuya da değinmek istiyorum. Yine, aynı şekilde, daha önce Suriye'yle, Irak'la, Suudi Arabistan'la ve Mısır'la da benzer anlaşmalar yapıldı. Bu anlaşmaların çerçevelerinde neler olduğu, hangi askerî, hangi siyasi ilişkilerin kurulduğu, bunlar da yine bir muamma olarak önümüzde duruyor ve maalesef biz bu konularla ilgili bilgileri de yine, işte, Hatay'da, Adana'da bir tır baskınında öğrenmek durumunda kaldık veya İngiltere'nin, Almanya'nın, Amerika'nın dinleme kayıtlarından öğrenme durumunda kaldık.

Sayın Cumhurbaşkanı dün uçakta diyor ki: "Yeni gelen kral olumlu işler yaptı." "Ne yaptı?" "Bana küfreden bir bakan vardı, görevden aldı." diyor. Çok taze bir bilgi, belki arkadaşlarımızın büyük bir kısmı da okumadılar daha bunu, bilmiyorum. E, peki, bir Suudili bakan niye sana küfretti, niye bu kadar hakaretamiz sözler kullandı, hem de kamuoyunun önünde niye kullandı, kullanabildi? Suudi Arabistan'da sıradan bakanlar da yok, bunların çoğu Kraliyet ailesinden. Üstelik de Sayın Cumhurbaşkanı bütün dünyaya meydan okumasına rağmen, Orta Doğu'daki bütün Türkiye'nin hesaplarını bozan da Suudi Arabistan olmasına rağmen tek cümle de Suudi Arabistan hakkında konuşamıyor. Ve bir bakan, buna rağmen... İsmi de belli o bakanın. Sayın Cumhurbaşkanı söylüyor, "Yeni gelen kral onu görevden aldı, bize bir jest yaptı." diyor.

İşte, değerli arkadaşlar, hesapsız kitapsız yediğiniz lokmalar bir gün gelir bir yerinizi tırmalar. Bu, Mısır için de böyle, İsrail için de böyle, Lübnan için de böyle, Suriye için de böyle. Suriye'yle de birçok anlaşmalar oldu ve Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu "62 sefer Suriye'ye gittim." dedi, kendi ifadesi, 62 sefer. Peki, bu 62 sefer içerisinde neler konuşuldu, neler yapıldı, niye işler bu noktaya kadar geldi bu kadar anlaşmalar varken, bu kadar karşılıklı toplantılar varken ve Türkiye Bakanlar Kurulunu Suriye Bakanlar Kuruluyla beraber ortak Suriye'de toplamışken neler oldu? "Vallahi bunlar devlet sırrı, gizli; bunların hepsi devletin arşivinde kayıtlı." Söyleyin, anlatın bize. "Vallahi söyleyemeyiz." Peki, siz "Yüce Meclis" yazıyorsunuz işte her tarafa, her çıkan "Yüce Meclis" diye başlıyor burada konuşmaya. Peki, bu kadar yüce görüyorsanız bu Meclisi, eğer bu Meclise de söylemiyorsanız bunları kime söyleyeceksiniz? Bizim kozmik odaya girme şansımız da yok, böyle bir imkânımız da yok. Biz bu yaptığınız işleri, bu kurduğunuz ilişkileri, bu diyalogları, müzakereleri, ticaretleri, alışverişleri nasıl öğreneceğiz veya bu Meclisin üzerinde hangi makam var ki bu Meclisin bilgisinden bunları saklıyorsunuz?

İşte, değerli arkadaşlar, bu örnekleri uzatmak mümkün. Yine, geçenlerde, biliyorsunuz, HSBC bankası -"HSBC" diyorlar- bir açıklamada bulundu, bulunmak zorunda kaldı, 4 bine yakın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının -3 bin küsurlu bir rakam- 4 milyar dolar parasının İsviçre bankalarında gayrimeşru yollardan aklandığını söyledi. Yani "aklanma" demeyelim de ona, işte, gizlendiği, saklandığı, neyse... İki gün önceki haber.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Saklandı, saklandı.

ALTAN TAN (Devamla) - Saklandı, evet, öyle.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Aklanmadı.

ALTAN TAN (Devamla) - Yok, hayır, aklanmadı, saklandı. Ben de düzelttim zaten hemen.

Peki, biz bunları böyle hep bir yerlerden mi duyacağız? Yani, Türkiye Cumhuriyeti'nin millî istihbaratı eskiden bölücü kebapçıları takip ediyordu, bölücü kahvecileri takip ediyordu -tırnak içinde- şimdi de paralelcileri takip ediyor, herkesi takip ediyor. Peki, bu ülkenin -sadece bir bankada ve bankanın kendi açıklaması bu- 4 milyar doları bir ülkeye gitmişse bu istihbarat örgütü ne yapıyor? Yani, bugün böyle kızmadan bağırmadan -biraz da hastayım- bu soruları sorayım dedim. Peki, 4 milyar dolar, tek bir banka -bakın, bankanın ismi belli, adresi belli, yeri belli, ülke belli, İsviçre, götürdüğü yer de İsviçre- rakam açıklıyor, rakam, şu kadar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve 4 milyar küsur dolar para, tek bir banka, tek bir ülke. Bunlar giderken, gelirken bu millî istihbarat ne yapıyordu? Bu millî istihbarat beni takip edeceğine bunları niye takip etmedi?

Değerli arkadaşlar, örnek çok, sorun çok. Toparlarsak, bu anlaşmalar böyle bir genel çerçevede gitmesin, doğru düzgün ayrıntılar gelsin, ne oluyor ne bitiyor hepimiz bilelim, ülke de rahat etsin, siz de rahat edin.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)