GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Eğitim Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı
Yasama Yılı:5
Birleşim:53
Tarih:10.02.2015

MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

663 sıra sayılı Türkmenistan'la Eğitim İşbirliği Anlaşması'nın uygulanmasıyla ilgili görüşmelerde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Türk dünyasıyla ilgili bir anlaşma olması münasebetiyle... Zaten uluslararası anlaşmaları biz kabul ediyoruz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak. Ben, bu sözleşmenin onaylanmasının hayırlı olmasını, yeni ufuklar açmasını, ilişkilerimizin daha fazla gelişmesini temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 20'nci yüzyılın sonunda Sovyetler Birliği'nin dağılması dünyada birçok dengeyi değiştirmiş ve birçok devlet de bağımsızlığını kazanmıştır. Sonuçta, iki kutuplu dünya ve bölünmüş Avrupa ortadan kalkmıştır. 5 bağımsız Türk devleti doğmuş, dünyaya Türkler tekrar yeni devletlerle "merhaba" demişlerdi. Bu durum 21'inci yüzyılda Türk dünyası ve Türk İslam coğrafyasında, ülkemizde yeni alanlar açmış, yeni ufukları da beraberinde getirmiştir. Ülkemizin yanında Batılı bazı ülkeler, İslam dünyasında Türk cumhuriyetleriyle ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkiler kurmuşlardır. Türkiye, bağımsızlığını kazanan Türk cumhuriyetleriyle iyi ilişkiler kuran, dünyaya tanıtan, tanıyan bir ülke olmuştur. Doğrusu da budur çünkü yıllarca Turan ülküsüyle bağımsızlığı beklenen kardeş devletler bir anda bağımsızlıklarını kazanmıştır. Türk devletlerinin bağımsızlıklarını kazandıktan şu ana kadar geçen yirmi beş yıl çok uzun bir süre değildir, ancak çok iyi de değerlendirilmesi gereken bir zaman sürecidir. İşte burada hep beraber düşünmek mecburiyetindeyiz. Türkiye ve Türk dünyası ilişkileri yeterli midir veya beklentilerin çok altında mı kalmıştır? Bunu değerlendirdiğimiz zaman ilişkilerin yeterli olmadığını maalesef görüyoruz. Bağımsızlık sonrası ilk on beş yılda çok büyük işler başarılmıştır, üniversiteler kurulmuş, yatırımlar yapılmış, Eximbank kredileri verilmiş, TİKA gibi çok önemli bir kuruluş oluşturularak Türk dünyasıyla ilişkiler geliştirilmeye çalışılmış, "Öğrenci Projesi" adı altında yine çok önemli projeler bu zaman süreci içerisinde uygulamaya konulmuş ve ilişkiler belli bir mesafeye getirilmiştir. Yani bu konuyla ilgili yoğun bir gayret sarf edilmiştir. Bu yapılanlar aynı zamanda ülkemizin çok zor durumda olduğu, ekonomisinin sıkıntılar içerisinde olduğu zaman süreci içerisinde yapılmıştır. Ancak ikinci bir on yılda ise bazı kurumların kurulmuş olduğunu görsek bile ilişkilerde çok ciddi sorunlar olmaya başlamış olduğunu da görüyoruz. Son on iki yılda AKP iktidarında ilişkiler neredeyse hep kâğıt üzerinde kalmış, şatafatlı sözler, karşılıklı demeçlerle sorunlar çözümlenmeye çalışılmıştır. "İlişkiler gelişiyor." denilmiştir. Mevcut iktidar zamanında Türk dünyası maalesef hep yok sayılmış, ikili ilişkiler kaderine terk edilmiş, sorunlar maalesef çözülmemiş hatta bazı Türk devletleriyle ikili ilişkiler kopma noktasına da gelmiştir. Özellikle Özbekistan, Azerbaycan ve Türkmenistan'la ilişkilerin zaman zaman durma noktasına gelmiş olduğunu da bu zaman süreci içerisinde görüyoruz. Halbuki yüce Türk milleti yıllardan beri Türk devletlerinin bağımsızlığını kazanmasını, İsmail Gaspıralı'nın söylemiyle "Dilde, fikirde işte birlik." sağlanması hedefini istiyordu. Ancak bunların gerçekleşmesi için önceden yapılan birçok girişimin şimdilerde maalesef inkıtaya uğramış, neredeyse unutulmuş olduğunu da görüyoruz. Halbuki Sovyet rejimi esnasında dil ve alfabedeki değişikliklerde başlayan kültürel tahribat tamir edilebilirdi. Bu yönlü çok ciddi çalışmalar maalesef yine mevcut iktidar zamanında yapılmamıştır. Ayrıca Kırım ve Ahıska Türklerinin problemleri hâlâ durmaktadır. Türkiye, Türk devleti, Türk dünyasının sorunlarına kayıtsız ve duyarsız kalamaz. Geçmişte Türk dünyası Anadolu Türklerine yardım etmiş, o zamanki devletler de Türk dünyasına yardımcı olmuşlardır. Örneğin 1920'de Buhara Emirliği'nin aldığı bir kararla Anadolu'da Millî Mücadele'ye büyük miktar külçe altın göndererek desteklenmiş olduğunu görüyoruz. Yine, 1918'de, Rus ve Ermeni işgali altındaki Bakü'ye İngilizlerin muhalefetine rağmen Osmanlı Devleti Nuri Paşa komutasında 20 bin kişilik ordu göndermiş, Ermeni isyanı bastırılmıştır. Burada da 1.200 şehit verilmiş olduğunu da görüyoruz. Azerbaycan Türkleri katliamdan kurtulmuştur. Fakat günümüze geldiğimiz zaman Azerbaycan'ın yüzde 25 toprağının şu anda Ermeniler tarafından işgal edilmiş olduğunu da yaşıyoruz. Peki, bu aşamada Türkiye Cumhuriyeti ne yapıyor, Türkiye ne yapıyor, hep beraber ortak bir ses çıkıyor mu? Bunu göremiyoruz.

Bakın, önümüzdeki günlerde 26 Şubat 1992 yılındaki Hocalı katliamının yıl dönümünü hep beraber anacağız. Yani Hocalı katliamı yapılmıştır. Türk dünyasında, Karabağ'da, işte, Azerbaycan'ın topraklarındaki o kaçkın insanların, o 1 milyon civarındaki vatanını ve milletini, oradaki bölgesini terk ederek başka bölgelere giden insanların sorunları maalesef durmaktadır ve sivil toplum kuruluşları, STK'lar olarak ne yapılmaktadır, bunları da hep beraber değerlendirmek mecburiyetindeyiz.

Saygıdeğer milletvekilleri, aynı durumu Ahıska ve Kırım Türklerinde görüyoruz. Türkiye bu iki grubu da maalesef ciddi manada desteklememiştir. Şu anda Kırım'da yeniden başka bir iktidar tarafından veya başka bir devlet tarafından o bölgenin işgal edilmiş olduğunu görüyoruz. Yani Kırım Türkleri kendi bölgelerine dönme aşamasındayken, Ukrayna'da belli bir mesafe alınmışken Ukrayna'nın dışına çıkılmış, Rusya'nın işgaliyle karşı karşıya kalınmıştır.

Aynı tabloyu Ahıska Türklerinde de görüyoruz. Maalesef Ahıska Türkleri, değerli kardeşlerimiz, kendi yurtlarına, öz vatanlarına, Ahılkelek bölgesine maalesef dönememişlerdir. Bununla ilgili de AKP iktidarında maalesef hiçbir işin yapılmamış olduğunu görüyoruz. Yani o bölgeye dönüşle ilgili olarak Avrupa Konseyine verilen o kararların hiçbirisi uygulanmamış, o bölgeye dönüşler maalesef desteklenmemiştir ve şu an itibarıyla da Ahıska bölgesine, Ahılkelek bölgesine, Mesket Türklerinin ana vatanlarına bir geriye dönüşün olmamış olduğunu hep beraber görüyoruz.

Tabii, şu an itibarıyla Irak'ın AKP iktidarınca ABD'nin işgaline bırakılmış olduğu bir tabloyu da hep beraber gördük. Şimdi de aynı tabloyu IŞİD terörüyle ilgili görüyoruz. Buralarda da 1,5 milyon civarında insan ölmüştür. Bunların içerisinde on binlerce, yüz binlerce Türkmen vardır. Şu anda bile Kerkük'te, Musul'da, Telafer'de, Tuzhurmatu'da Türklere çok büyük baskılar ve zulümler yapılmaktadır; Türkler öldürülmekte, malları talan edilmekte, göçe zorlanmaktadır. Hükûmet de Talabani ve Barzani'ye sahip çıkmakta, Türkmenlere ise maalesef yeterli oranda sahip çıkılmamaktadır.

Şu anda Türkmen kardeşlerimiz ülkemizin çeşitli yerlerinde göçmen kamplarında bulunmaktadır ama o göçmen kamplarında bile Türkmenlere yeterli destek verilmemiş olduğunu görüyoruz.

Bakınız, şu anda, maalesef, Osmaniye Cevdetiye Kampı'nın oradaki insanlarımız, kampta kalmayan kardeşlerimiz TÖMER kursuna gitmek istiyorlar ama TÖMER kurslarına izin verilmediğini veyahut da çok az kardeşimizin bu kurslardan faydalanmakta olduğunu görüyoruz yani Türk dünyasına bakışın mevcut iktidar zamanında ne olduğunun bariz göstergesi de burasıdır.

Hâlbuki Kerkük bir Türk şehridir. Peşmergelerin buraya yerleştirilmesi, Türklerin topraklarının, tapu dairelerinin yıkılarak evlerinin alınması ve demografik yapının bozulması doğru değildir. Irak Türkü'nün sahibi kim olacaktır? Peşmergelere ABD ve AB ülkeleri sahip çıkarken Türkmenlere maalesef sahip çıkılmamakta veyahut da kaderlerine terk edilmektedir. Hileli nüfus sayımları, hileli seçimler, Kerkük gibi Türk şehirlerine peşmerge yerleştirme faaliyetleri hız kazanarak, bilhassa IŞİD terörünün artmasıyla beraber, devam etmektedir. Türkmen liderler öldürülmekte, halk zorla göçe tabi tutulmaktadır.

Aynı durumu Suriye'de görüyoruz. Suriye'de de yine IŞİD terörüyle beraber o tablonun değişmekte olduğunu ve Türkmen kardeşlerimize nasıl bir zulüm yapıldığını da hep beraber yaşıyoruz. Suriye'de de AKP Hükûmeti yanlış politikalar uygulamış, bir batağa saplanmıştır. Ülkemizin tarafsız kalacağı ve istikrarı koruyacağı yerde taraf olunmuş ve şu an itibarıyla da binlerce insan ölmüştür. Oradaki huzursuzluk, istikrarsızlık ülkemize de sıçramaktadır, IŞİD terör örgütü, saldırılarını artırmaktadır. Onlarca insanımız ölmüş, yaralanmıştır ve mağduriyet, almış başını gitmektedir.

Suriye'de 3,5 milyona yakın Türk yaşamaktadır. Bu insanların haklarının yeterli şekilde korunması, sahip çıkılması da, herhâlde, önce Türkiye Cumhuriyeti devletine yani bizlere düşmektedir.

Sonuçta, Türk dünyası her yerde ilgi beklemektedir. Türk dünyasına yüzümüzü döndürmek mecburiyetindeyiz. Bugün Avrupa Birliğine gösterilen ilgi, oralara gösterilse idi, herhâlde, son yirmi beş yılda çok daha farklı bir durum meydana gelebilirdi.

Avrupa Birliğine girmeden gümrük birliğine girilmiştir. Acaba gümrük birliği, ülkemizin lehine mi aleyhine mi olmuştur? Araştırma yapmak gerekir. Gümrük birliği, Osmanlı Devleti'nin Baltalimanı Anlaşması'na benzemektedir. Avrupa Birliğine girme pahasına, Avrupa Birliğine tam üye olmadan gümrük birliğine girilmiş, ülkemiz, milyarlarca dolar gümrük vergisi kaybına uğramıştır. Avrupa Birliğine gösterilen ilgi, Türk Birliği olarak neden Türk dünyasına gösterilmemiş, bunu da anlamakta güçlük çekiyoruz.

Türk cumhuriyetlerinin pazarlarına Türkiyeli müteşebbislerin hâkim olması ve yatırım yapması acaba neden desteklenmiyor? Günümüzde ABD, Almanya, Fransa, İngiltere gibi ülkelerin ekonomisiyle beraber kültürünün de, yaşam tarzının da o bölgelere girdiği unutulmamalıdır. Kültürel değerler, ekonomi ve teknoloji beraber bütünleşmelidir. Türk dünyasındaki dostluk ile ikili ilişkiler geliştirilmedir ki geçmiş tarihte bunların yapılmış olduğunu görüyoruz.

Türkmenistan'a özellikle Sayın Genel Başkanımız Doktor Devlet Bahçeli'nin ziyaretinde Sultan Sencer Türbesi ve yine Ahmet Yesevi Türbesi'nin restorasyonuna karar verilmiş ve bunların hepsi uygulanmıştır.

Ayrıca, Sultan Sencer Türbesi'nden sonra... Neden Büyük Türk Hükümdarı Alparslan'ın mezarı maalesef bulunmamıştır? Bununla ilgili de birtakım sözler söylenmiş ama maalesef arkasının da gelmemiş olduğunu görüyoruz. Bunun gibi Türk birliğiyle ilgili yapılabileceklerle ilgili birçok iş olmasına rağmen maalesef bir kenara bırakılmıştır.

Kısacası, Türkiye, misyonu gereği Türk dünyasının en güçlü ülkesi olduğunu unutmadan faaliyet göstermelidir. Güçlü ve lider bir ülke olmanın temelinden Türk dünyası geçmektedir. Türkiye, AB'yle bütünleşmek için gösterdiği çaba kadar Türk dünyasıyla ilgili de çaba göstermelidir çünkü sosyal, kültürel ve eğitime dayalı güç birlikleri sıkı dostluklara ve kardeşlik duygularına yol açmakta, güçlü bir Türk dünyası meydana getirmekte ve dünya barışına da katkı sağlamaktadır.

Tabii, burada, özellikle Doğu Türkistan Türklüğünden de bahsetmek istiyorum ki şu anda maalesef Doğu Türkistan Türklüğü kan ağlamaktadır ve orada yaşayan kardeşlerimiz üzerinde Çin'in zulmü her geçen gün artarak devam etmektedir; suçsuz ve günahsız insanlar suçlanmakta, kurşuna dizilmekte ve beraberinde idam edilmektedir. Yani Doğu Türkistan Türklüğü, özellikle Türkiye'den ses beklemektedir, dünyadaki STK kuruluşlarından ses beklemektedir, maalesef bunu da göremiyoruz.

Rabia Kadir Hanımefendi yani Doğu Türkistan Türklerinin lideri, dünyanın her tarafına gidip her yerde yoğun bir şekilde konferanslar verebilmekte, kendisini dinletmektedir ancak enteresandır, Türkiye Cumhuriyeti devletine gelememekte ve Türkiye Cumhuriyeti devleti de ona sahip çıkmamaktadır, bunu da kabul edemiyoruz. Çünkü Doğu Türkistan, Türklerin öz vatanıdır, yüce Türk milletinin temellerinin oluşturulmuş olduğu bir yerdir, orada yapılan her türlü haksızlık ve yanlışlara ilk başta Türkiye Cumhuriyeti devleti karşı çıkmalıdır.

Bugün Türk dünyası, gözünü tamamen Türkiye'ye dikmiş durumdadır. Bütün beklentiler ülkemiz üzerindedir. Kerkük, Kıbrıs, Doğu Türkistan, Kırım, Balkanlar, Orta Asya'daki kardeşlerimiz de Türkiye'yi yakından takip etmekte, "Acaba Türkiye ne yapıyor -veyahut da- konularımıza sahip çıkıyor mu, hâkim oluyor mu -veyahut da- dünyanın çeşitli mahfillerinde dile getiriyor mu?" diye takip etmektedirler.

Bakınız, bugün, Irak'ta, Suriye'de bir Türkmen kardeşimiz öldürülüyorsa, burnu kanıyorsa bunun sorumluluğunu Türkiye olarak üzerimize almak mecburiyetindeyiz. Batılı güçler, AB'si, ABD'si Türk karşıtı çeşitli unsurları çok yönlü olarak desteklemekte ama enteresandır, Türk dünyası oldu mu yani Türkler konu oldu mu bir kenara itilmekte ve Türk dünyası göz ardı edilmektedir, bu da işte, maalesef mevcut iktidar zamanında olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türk'ün Türk'ten başka maalesef dostu yoktur. Bundan dolayı Türk dünyasına arkamızı değil, yüzümüzü dönmek mecburiyetindeyiz. Dünyanın en güzel coğrafyası Anadolu'dur. Anadolu'da rahatça yaşamanın ağır bedeli vardır. Anadolu'nun emniyetinin Musul'dan, Kerkük Tuzhurmatu'dan, Telafer'den geçtiği hiçbir zaman ama hiçbir zaman unutulmamalıdır. Türkiye, Kıbrıs'ta olmaz ise, Kıbrıs Türkü'ne sahip çıkmaz ise Anadolu'da nasıl güven içerisinde oturacaktır? Dünya devleti olmak istiyorsak Türk dünyasının her yerinde olmalıyız, dünyanın her tarafında olmalıyız. Türk dünyası politikaları tekrar tekrar gözden geçirilmelidir. AKP Hükûmetinin ve Dışişleri Bakanlığının yanlış politikaları yüzünden Türkmen davası kaybediliyorsa, bunun da sorumluluğu, ağır bir şekilde önümüzdeki dönemlerde karşımıza, maalesef, çıkacaktır.

Irak Türkleri de Suriye Türkleri de yanlış politikalardan dolayı şu anda kaybedilmektedir. Fakat, aynı tabloyu Türk dünyasının her tarafında görüyoruz; Batı Trakya'sında da görüyoruz, Orta Asya'sında da görüyoruz, Balkanlarında da görüyoruz, Kıbrıs'ında da görüyoruz, Ahıska bölgesinde de görüyoruz, Kırım'ında da görüyoruz. Hâlbuki, Türk dünyası geleceğimizdir, geleceğimize sahip çıkmak mecburiyetindeyiz.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak seçim beyannamemizde takdim ettiğimiz, kamuoyuna sunmuş olduğumuz bazı birkaç öneriyi de sizlerle paylaşmak istiyorum, şöyle ki: Türk dünyasıyla ilişkiler, mutlaka, belirli bir merkezden, "Türk dünyası bakanlığı" şeklinde bir bakanlığın kurulmasından geçmektedir. Şu anda birçok bakanlığın bununla ilgili çeşitli çalışmalar yapmakta olduğu görülüyor, karmakarışık bir durumla karşı karşıyayız yani sonuçta, Türk dünyasıyla ilgili bakanlık mutlaka kurulmalıdır.

Latin esaslı ortak Türk alfabesi kararının Türk dili ve Türk dünyasının geleceği için hayati önem taşıması dikkate alınarak bu yoldaki çalışmalar ve uygulamalar tamamlanmalı ve sonuca bağlanmalıdır.

Türk cumhuriyetlerinin eğitim kurumlarında ortak Türk edebiyatı ve tarihi okutulmalı, bunun için ortak müfredatlar hazırlanmalıdır. Her düzeyde sözlükler ve gramer kurallarını, lehçeler arasındaki benzerlik ve farklılıkları gösteren kılavuz kitaplar hazırlanmalıdır. Böylece, Türk lehçelerinin birer dil değil, fonetik farklılıklar olarak lehçeler ve şiveler olduğu anlaşılacaktır.

Dünya Türklerinin birbirini anlayacağı ortak bir dilin geliştirilmesi konusunda çalışmalar yoğunlaştırılmalıdır. Türk devlet ve topluluklarında yayınlanan edebiyat ve fikir eserlerinin bütün Türk lehçeleri arasında birbirine uyarlanması yapılmalıdır. Ortak şiir ve sanat günleri düzenlenerek yazar ve şairlerin birbirlerini tanımaları, birbirlerinin eserlerinden, çalışmalarından haberdar olmaları sağlanmalıdır.

Ortak sanat ve edebiyat dergileri mutlaka çıkarılmalıdır. İstanbul'da basılan bir derginin Bakü'de, Astana'da, Taşkent'te satılması, okunması, anlaşılması mutlaka sağlanmalıdır. Bağımsız Türk devletleri başkentlerinde Türk kültürünü yansıtacak Türkiye kütüphanesi kurulması ve Türkiye'de sürekli basın-yayından oluşan yayın destekleri o bölgelere mutlaka sağlanmalıdır.

Yükseköğrenimde denklik problemlerinin düzeltilmesi yönünde zaman kaybedilmeden mutlaka çalışmalar yapılmalıdır.

Türk cumhuriyetleriyle ülkemizdeki üniversitelerin uyumunu sağlamak amacıyla biz bir üst kurul kurulmasını da tavsiye ediyoruz. Misafir öğretim üyesi uygulaması ve Türk coğrafyasında öğrenci değişim projelerinin hızlandırılması, artırılması gerekmektedir. Ülkemizdeki devlet üniversitelerinin özellikle Balkanlarda kampüs kurması, hatta sağlık alanında yatırım yapması uygun olacaktır.

Kültür emperyalizminin en önemli kollarından birini oluşturan yabancı dilde eğitim, bütün Türk dünyasını etkisi altına almış durumdadır. Türkçemize yönelik en önemli tehditlerden birini oluşturan bu sorun mutlaka ortadan kaldırılmalıdır.

Ortak bir yazı dili kurulması konusunda çaba sarf edilmelidir. Dünya Türkleri arasında Türk dünyası dil birliği kurumunun kurulması gerekmektedir. Türk dünyası coğrafyasında okullar teşvik edilmeli, müfredat birliği sağlanması yönünde de çalışmalar yapılmalıdır.

Büyük Öğrenci Projesi'nde öğrencilerin ülkemizden memnun ayrılmaları ve çocuklarımıza tam bir şekilde sahip çıkılmış olduğu bir durumu oluşturmak mecburiyetindeyiz. Karşılıklı eğitim ve iş birliği çalışmaları desteklenmeli ve kontrol edilmelidir.

Her yıl Türk dünyasının muhtelif yerlerinde sanatçılar ve yazarlar toplanıp Türk ortak hafızasından hareketle senaryolar, oyunlar, diyaloglar üzerinde çalışmalar yapmalı ve Türk dünyası yazar ve düşünürleri bu çerçevede sık sık bir araya getirilmelidir.

Kapsamlı bir İnternet sitesi yoluyla bütün Türk halklarının kültür öğelerinin tanıtılması, haberleştirilmesi sağlanmalıdır. Bu konudaki projeler Türk dünyasının her yerinde desteklenmelidir.

İnternet ortamında Türk dünyası arama motoru mutlaka hayata geçirilmelidir. Ortak Türk dünyası televizyonu kurulmalı ve kaliteli programlar yapılarak Türk dünyası arasındaki ortak iletişim sağlanmalıdır. Türk dünyası ortak haber ajansı kurulmasıyla ilgili çalışmalar yapılmalı, bu konuda özel sektör mutlaka desteklenmelidir.

Anne-baba arasında vatandaşlık bağları olan ailelerin birleştirilmesi gerekmektedir. Batı Trakya'da ticari hayatta Türklere uygulanan sıkı denetimlerin ve şartların yumuşatılması yönünde çalışmalar mutlaka yapılmalıdır.

Kıbrıs'ta gerçekçi çözüm, iki bölge, iki millet ve iki devlet gibi ortaklık yapılandırılması olmalıdır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti'nin onaylamadığı hiçbir şart kabul edilmemelidir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin dünyada ve diğer Türk cumhuriyetlerinde tanınması yönünde faaliyetler mutlaka artırılmalı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne sahip çıkılmalıdır.

Kader ortaklığı ve kardeşlik şuurunu tüm Türk dünyasına aşılamamız gerekmektedir. Orta Asya, Kafkaslar ve Trakya'daki devlet ve muhtar cumhuriyetlerin ekonomik olarak ayakta kalmasını sağlamak en önemli projelerimizden biri olmalıdır.

Türk dünyasında savunma alanında iş birliği projeleri geliştirilmeli, Türk dünyası ortak fonları kurulmalıdır diyor, anlaşmanın ülkemize ve Türk dünyasına hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce Türk Meclisini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)