GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Yasama Yılı:5
Birleşim:54
Tarih:11.02.2015

HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 685 sıra sayılı Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Günümüzde "parlamenter demokrasi" kavramının içerdiği prensipler olan hukukun üstünlüğü, insan haklarının devredilmezliği, sivil demokratik denetim, kuvvetler ayrılığı ve benzeri ilkeler göz önüne alındığında, Türkiye'de ordunun devlet yapılanması içindeki konumu ve sivil demokratik denetimi açısından birçok sorunun varlığını sürdürdüğü aşikârdır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin siyasi sisteminin genel karakteri itibarıyla, çeşitlilik ve çoğulculuk, özgürlük ve adalet, açık toplum, sorumlu ve sınırlı yönetim, hoşgörü ve saygı, farklılıkları tanıma gibi temel insani değerlere yönelmiş, insan haklarına dayanan demokratik bir hukuk devleti idealinden epeyce uzak olduğu tartışma götürmez bir realitedir. Bu rejim, resmî olarak içinde demokratik kurum ve mekanizmaları barındırıyormuş gibi görünmeye çalışmakla beraber işleyişi bakımından önemli ölçüde oligarşik bir nitelik göstermektedir. Egemenlik anayasal olarak her ne kadar millete aitmiş gibi gösterilmeye çalışılsa da, egemenliğin kullanımında halkın demokratik temsilcilerinin başka ortakları da vardır. Cumhurbaşkanı yanında Silahlı Kuvvetler ve yargı bürokrasisi halkın egemenliğinin fiilî kullanıcıları arasındadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimiz çok açık bir biçimde görmekte ve yaşamaktayız ki, bugün Türkiye'de bütün toplumu ilgilendiren temel siyasal kararlar halkın demokratik temsilcileri tarafından alınamamakta, bürokratik oligarşinin değişmez programı demokrasi görüntüsü altında siyasi sisteme esas olarak hâkim kılınmaktadır.

Değerli milletvekilleri, tasarıyı incelediğimizde, Millî Savunma Bakanı ile birinci sınıf askerî hâkimler arasından seçilen 4 üyeden müteşekkil Askerî Hâkimler Kurulunun kurulması öngörülmektedir. Bu kurul askerî hâkimlerle ilgili mesleğe kabul etme, atama, nakletme, izinler, birinci sınıfa ayrılma ve birinci sınıf olma, disiplin cezası verme ve görevden uzaklaştırma konularında karar vermeye yetkili kılınmaktadır. Tasarıyla öngörülen bu düzenlemeyi yorumlamak gerekirse: Yürütme organının üyesi olan Millî Savunma Bakanının kurulda yer alıyor olması ve diğer kurul üyelerinin Bakanın teklifi üzerine Başbakanın onayıyla kurula seçilmesinin öngörülüyor olması yürütmenin kontrolünde yeni bir adli kurul oluşturulması amacına hizmet etmektedir. Dolayısıyla, yürütmenin emrinde oluşturulan bu Askerî Hâkimler Kurulunun mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına uygun olarak görev ifa etmesi mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, demokrasileri gelişmiş ülkeler incelendiğinde, son iki asırda yaşanan siyasi, ekonomik ve toplumsal gelişmelere paralel yürütülen tartışmalar ve mücadeleler ekseninde askerî yargının konumunun bu ülkede geldiği noktaya baktığımızda şunu görmekteyiz: Gelişmiş Batı demokrasilerinin birçoğunda genel itibarla, barış dönemlerinde askerî yargı alanının teknik-iç disiplin konuları dışında neredeyse tüm iş ve işlemleri sivil adli makamlarca yürütülmektedir. Başka bir söyleyişle, bu ülkelerin birçoğunda askerî suçlar, askerî hizmetin neticesinde oluşan suçlar ve ordu mensuplarınca işlenen bütün adi suçlar bakımından sivil mahkemeler görevlendirilmiştir. Örneğin, barış döneminde İspanya askerî ceza yargısı sadece askerî alanla sınırlı olup askerî ceza kanununda askerî oldukları belirtilen suçları yargılamaktadır. Yine, İsviçre'de barış döneminde askerî mahkemeler, askerî hizmet içerisinde kalmak koşuluyla görev başında veya görevi dışında işlediği suçları yargılamakla yetkilidir. Söz konusu ülkelerde bir diğer önemli uygulama istinaf mahkemeleridir ki bu uygulama da ilgili mahkeme kararlarının denetlenebilmesinde önemli bir rol üstlenmektedir. İstinaf mahkemelerine örnek olarak Belçika'yı da zikredebiliriz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Hükûmetinin söz konusu tasarıyla uygulamaya koymak istediği düzenleme ise, askerî yargı mekanizmasının alanını daraltmak ve denetime açmak suretiyle demokratik bir hukuk devletinin gereğini yapmak değil; aksine, askerî yargıyı âdet olduğu gibi koruyup yürütmenin kontrolüne sokmak ve hükûmetin yargıya müdahale alanlarına bir yenisini eklemek biçimindedir.

Dolayısıyla, bu tasarı, ülkenin ihtiyaç duyduğu demokratikleşme, şeffaflaşma, yargı bağımsızlığı gibi ilkeleri güçlendirmek adına hiçbir makul düzenleme içermemektedir; aksine, hâlihazırda zaten oldukça tartışmalı olan ve meşruluğu sorgulanan askerî yargının kapsam ve yetkileri korunmakta ve bu yargı erkinin direkt biçimde yürütmeye bağımlı hâle getirilmesiyle ülkede daha otoriter bir yürütmeye yol açacak nitelikler barındırmaktadır.

Türkiye'de yürütme, yasama ve yargı erkleri arasında olması gereken kuvvetler ayrılığı ilkesi AK PARTİ hükûmetleri öncesinde de zaten aşındırılmış bir olguydu. AK PARTİ hükûmetlerinin müdahaleleri sonucunda da artık, maalesef, yürütme, yasama ve yargı erkleri arasında bir kuvvetler ayrılığından söz edemez duruma gelmiş bulunmaktayız.

Değerli milletvekilleri, yargının ana işlevi adaletin gerçekleştirilmesini sağlamaktır. Yargı bağımsızlığı ise, özce, yargının siyaset ve iktidara bağımlı olmamasını ifade etmektedir. Yargı bağımsızlığının gerekçesi, yargının kendisine verilen görevleri yerine getirirken iktidar sahiplerinden gelecek müdahalelere karşı korunmasının sağlanmasıdır. Bu ise, anayasal-demokratik devlet anlayışının olmazsa olmaz prensibidir, çünkü herhangi bir haricî etki veya baskıya karşı korunmadığı sürece, hâkim, adaleti hukuka uygun olarak ve tarafsızca dağıtacak bir konumda değildir. Hâkimin referansı hukuk, yalnızca hukuk olmalıdır. Bu bağlamda, yargının bağımsız olması özgürlüğün de en büyük güvencesidir.

Buradan hareketle, Millî Savunma Bakanının Başkanlık edeceği ve üyelerinin de yine yürütmenin bir üyesi olan aynı Bakanın teklifiyle Başbakanca atandığı bir Hâkimler Kurulunun bağımsızlığından söz edilemez. Bu yöntemle oluşturulacak Hâkimler Kurulunun evrensel hukuk normları çerçevesinde de makul bir karşılığı bulunmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, tasarıyla ayrıca 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kanunu'nun 9'uncu maddesinde değişikliğe gidilmektedir. Söz konusu maddede şöyle denilmektedir: "Askerî mahkemeler, asker kişiler tarafından işlenen askerî suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler. 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11 inci maddesinin (D) fıkrası kapsamındaki görevler ile Türkiye Büyük Millet Meclisi veya Bakanlar Kurulu kararları kapsamındaki görevler nedeniyle görev veren ya da bu nitelikteki bir görevi ifa eden asker kişilerin görevlerini yerine getirirken, görevin niteliğinden doğan veya görevle ilgili olmak şartıyla görevin ifası sırasında işledikleri iddia olunan suçlardan dolayı adli yargının görevine girdiğinden bahisle haklarında soruşturma yapılması Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları için Başbakanın, Jandarma Genel Komutanı için İçişleri Bakanının, diğer personel için Millî Savunma Bakanının (Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı personeli için İçişleri Bakanının) iznine tabidir." biçiminde bir düzenlemeye gidilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu düzenlemede atıfta bulunulan 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 11'inci maddesinin (D) fıkrası kapsamındaki görevler neymiş hep birlikte inceleyelim.

Evet, İl İdaresi Kanunu'na göre; "Valiler, ilde çıkabilecek veya çıkan olayların emrindeki kuvvetlerle önlenmesini mümkün görmedikleri veya önleyemedikleri, aldıkları tedbirlerin bu kuvvetlerle uygulanmasını mümkün görmedikleri veya uygulayamadıkları takdirde diğer illerin kolluk kuvvetleri ile bu iş için tahsis edilen diğer kuvvetlerden yararlanmak amacıyla İçişleri Bakanlığından ve gerekirse Jandarma Genel Komutanlığının veya Kara Kuvvetleri Komutanlığının sınır birlikleri dâhil olmak üzere, en yakın kara, deniz ve hava birlik komutanlığından mümkün olan en hızlı vasıtalarla müracaat ederek yardım isterler. Bu durumlarda ihtiyaç duyulan kuvvetlerin İçişleri Bakanlığından veya askerî birliklerden veya her iki makamdan talep edilmesi hususu, yardım talebinde bulunan vali tarafından takdir edilir. Valinin yaptığı yardım istemi geciktirilmeksizin yerine getirilir. Acil durumlarda bu istek sonradan yazılı şekle dönüştürülmek kaydıyla sözlü olarak da yapılabilir."

Evet, değerli milletvekilleri, valilerin, mecbur kaldıklarında gerek Emniyet gerekse Jandarmaya bağlı kolluk güçlerinden destek isteyebileceği ve bu kolluk güçlerine amirlik edebileceği, il sınırları içerisinde yaşanabilecek toplumsal olaylara kolluk vasıtasıyla yapılacak müdahaleleri yönetebileceği İl İdaresi Kanunu'nun 11'inci maddesiyle düzenlenmiştir. Bu düzenleme zaten 1949 yılından bu yana yürürlüktedir. Peki, "Şu an üzerinde görüştüğümüz tasarıyla getirilmek istenen düzenleme yeni olarak ne getirmektedir?" diye soracak olursak, getirilmek istenen yeni düzenleme şudur değerli milletvekilleri: Vali amirliğinde toplumsal muhalefete müdahale edecek gerek Emniyet mensubu gerekse Jandarma Komutanlığı ve gerekse Genelkurmaya bağlı diğer komutanlıklara bağlı güvenlik güçlerinin müdahale esnasında işleyeceği suçların soruşturulmasının önü kesilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplumsal muhalefete karşı işlenen suçların soruşturulması binlerce faili meçhul cinayette olduğu gibi, Roboski katliamında olduğu gibi, Gezi eylemlerinde katledilen çocuk ve gençlerde olduğu gibi, Kobane eylemlerinde katledilen 50'yi aşkın yurttaşımızın akıbetinde olduğu gibi hâlihazırda zaten fiilen engelleniyordu. Eğer bu tasarı yasalaşırsa, kolluk güçlerinin halka karşı, yurttaşlara karşı işlediği suçların soruşturulması yasal olarak da engellenmiş olacaktır. Toplumsal muhalefete karşı kolluk güçlerince yapılacak müdahale esnasında kolluk güçlerince işlenecek hak ihlallerinin soruşturulmasının Başbakan, Jandarma Genel Komutanı, Millî Savunma Bakanı ve İçişleri Bakanının iznine tabi tutulması hak ihlallerine açıkça zemin hazırlamak ve hak ihlallerine izin vermek anlamına gelmektedir.

Bu tasarıyla devlet vatandaşını koruyan bir pozisyonda değil vatandaşına karşı işlenen suçları koruyan, suçların soruşturulmasını engelleyen, dolayısıyla suçları örten bir pozisyona iyice yerleştirilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıda asker kişilerce işlenecek suçların soruşturulması ve hakkında suç işlediği konusunda iddialar bulunan asker kişilerin yargılanabilmesini Başbakan, İçişleri Bakanı, Millî Savunma Bakanı gibi, yürütme erkinin üyelerinin iznine tabi tutan bir düzenlemeye yer verilmesi, toplumsal hafızamızda tazeliğini koruyan ve üzerinden üç yıl geçmiş olmasına rağmen katliamın failleri olan kamu görevlileri ve ordu mensubu sorumlu askerler konusunda herhangi bir kovuşturmaya gidilmeyen Roboski katliamının toplumda açtığı derin yarayı pekiştirecek niteliktedir.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı, Hükûmetçe özellikle son zamanlarda yoğun bir biçimde hazırlanan güvenlikçi ve güvenliği sağlarken kolluk güçlerince işlenecek suçları cezasız bırakma politikası güden kanun tasarılarından birisi niteliğindedir. Geldiğimiz noktada, yurttaşlar devlet gücü karşısında savunmasız bırakılmaktadırlar. Bireysel veya kolektif olarak bir itirazını dile getirmek isteyen vatandaşın karşısına âdeta sınırsız yetki ve güçle donatılmış bir kolluk gücü çıkarılmaktadır. Hak arayan yurttaşa karşı işlenen ve işlenebilecek karşı suçlara ise koruma getirilmektedir. Yargının yürütmenin denetimine geçmesiyle vatandaşlar haklarını adli makamlar vasıtasıyla da arayamaz duruma getirilmek istenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geldiğimiz noktada Türkiye yargısına devletin cezasızlık politikası damgasını vurmuş durumdadır. Türkiye'de kolluk kuvvetlerinin vatandaşlara karşı gerçekleştirdiği hak ihlallerinde âdeta bir norm hâline gelmiş olan cezasızlık sorunu âdeta bir kangren hâline gelmiştir. Daha geniş bir çerçeveden bakıldığında cezasızlık sorununun temel sebebi, Türkiye'de toplumun devletin gerçekleştirdiği eylemlerden ötürü sorgulayabileceği araçlardan mahrum olması biçiminde de özetlenebilir. Bu görevi yerine getirmesi gereken yargı erki ise tarihsel olarak edindiği devlet ideolojisini koruma ve kurumlarını kollama işlevinden ötürü, mağdur edilen birey ya da grupların devletle hesaplaşmasına açıkça engel olmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; örneğin 2014 yılı, kadın katliamlarının, iş cinayetlerinin ve doğa talanlarının en yoğun olarak yaşandığı yıllardan biri olarak tarihe geçerken bu katliamlara karşı direnen ve adalet talep eden halklar için de adaletin sağlanmadığı bir yıl oldu. Yargı, ne iş cinayetlerinde yaşamını kaybedenlerin adalet arayışına ne kadın cinayetlerindeki sorumluların yargılandığı davalarda ne de polis şiddetiyle yaşamını kaybedenlerin adalet çağrılarına vicdanı rahatlatan kararlarla yanıt verememiştir.

Değerli milletvekilleri, güvenlik güçleri tarafından işlenen suçlarda uygulanan cezasızlık politikasının en önemli etkilerinden biri de toplum nezdinde adalete ve hukuk sistemine olan güveni yok etmesidir. Yurttaşların ve genel olarak toplumun hukuk sistemine güven duymaması, aslında, yurttaş olarak mensubu olduğu devlete güven duymaması anlamına da gelmektedir. Cezasızlık politikalarının önemli sonuçlarından biri de bu olayların sürekli artarak yaşanmaya devam etmesidir. Cezasızlık politikalarından beslenen birçok zihniyet halka karşı suç işlemekte bir engel görmemektedir. Sorumluların yargılanıp cezalandırılmamasının toplumsal barışın sağlanmasının önündeki en büyük engellerden birisi olduğunu hepimiz biliyoruz. Elbette bunu bilmek yeterli değildir, Hükûmet cezasızlık politikasından vazgeçmelidir. Yurttaşları devlet karşısında savunmasız bırakan politikalardan bir an önce vazgeçmesi gerektiğine inanıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıyı önümüzdeki günlerde Hükûmetçe Genel Kurula getirilmesi planlanan iç güvenlik paketiyle birlikte düşündüğümüzde Hükûmetin oluşturmak istediği güvenlikçi devlet tehlikesini daha somut biçimde görebiliyoruz. Hükûmetin çok iyi kavraması gerekiyor ki toplumsal barış, kamu güvenliği gibi toplumsal istikrarı gözeten politikalar güvenlikçi kanunlarla sağlanamazlar. Bunu gelişmiş ülkelerin siyasi tarihlerini incelediğimizde çok net biçimde görebiliyoruz. Bu gerçeklik ortadayken güvenlikçi politikalardan medet ummak, yargıyı yürütmeye bağlamaktan medet ummak, demokratik bir ülke hayali olanların yöntemleri olmamalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21'inci yüzyıl Türkiye'si, yurttaşların bireysel ve kolektif demokratik haklarından doğan özgürlüklerini kullanmaları yönünde alan açması gereken bir devlet olmak durumundadır. Oysa bu ve benzer tasarılar silahlı kolluk mekanizmalarını sivil yurttaşlar aleyhinde yetkilerle donatmaya yol açmakta ve silahlı kolluğun halka karşı işlediği suçların üzerini örtmeyi öngörmektedir. Hükûmetçe geliştirilen bu tasarı benzeri hamleler ise ülkenin sağlam bir demokrasiye evrilmesinin önüne yeni engeller inşa etmekten başka bir anlam ifade etmemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin kendini evrensel değerler doğrultusunda yenileme hem de kendi toplumunun ihtiyaçlarını daha medeni ölçülerde ve etkin biçimde karşılamaya olan ihtiyacı tartışmasızdır. Öte yandan, Türkiye toplumunun kendi iç dinamikleri de bu türden bir uyum ve yenilenme çabasını hem zorunlu kılmakta hem de bunu kolaylaştırıcı bir nitelik arz etmektedir. Bu şartlar altında Türkiye'nin, yönetim düzenini daha demokratik, ilerici, akılcı, uygar ve insani yönde dönüştürmesi acil bir ihtiyaç durumundadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokratikleşme ve sivilleşme perspektifinden ayrı düşünülemeyecek olan bu dönüşümün demokratik bir anayasadan, sivil toplumun güçlendirilmesine, eğitim öğretimin doğru anlamda çağdaşlaştırmasından kültürel olarak kendini ifadenin ve çeşitliliğin desteklenmesine kadar uzanan birçok boyutu bulunmaktadır. Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine başlamış bir ülkenin gerçek demokrasi ve özgür bir toplum inşasına yol açacak düzenlemelere acilen ihtiyacı bulunmaktadır.

Devlet güvenliğini önceleyen ve cezasızlık politikalarını pekiştiren ve yeni adaletsizliklere yol açacak bu ve benzeri kanun tasarılarından bir an önce vazgeçilmesi gerektiğine inanıyor, bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)