| Konu: | İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU TASARISI VE TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 121 |
| Tarih: | 19.06.2012 |
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, menfur terör saldırısında şehit olan askerlerimize Allah'tan rahmet, bütün Türk milletine ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Maalesef, bir taraftan bazı projeler devam ettirilmeye çalışılırken sorun da devam ediyor. Terörle mücadele etmek yerine müzakere edince de böyle sonuçlar devam edebiliyor. Herkesin, bu sorunun bir bölücü terör sorunu olduğuna dikkatini çekerek tasarının bu bölümü üzerine değerlendirmeler yapacağım.
Değerli arkadaşlar, burada iş sağlığı ve güvenliği konuşuluyor ama geçtiğimiz haftalarda bütün çalışanlarla ilgili sendika kanunlarını konuştuk, grev yasaklarını konuştuk. Yani grevsiz, toplu sözleşmesiz sendikacılığı bir taraftan konuşurken aslında bir çelişkili durum üzerinde tartışıyoruz. Bunu yaparken de, yine, birçok konuda olduğu gibi işin esasını gözden kaçırarak yapıyoruz çünkü temel hak yaşama hakkı olduğuna göre sağlıklı yaşama da bunun tamamlayıcı bir unsurudur. Dolayısıyla çalışma hakkının kullanılmasında bütün bu etkilerin yani bedensel bütünlüğün ve sağlığımızı bozacak etkilerin iş yerinde olmaması gerekiyor ve bununla ilgili önlemlerin de alınması gerekiyor. Tabii, bunu alacak olan da devlet. Sosyal devlet olmanın gereği olarak insanların yaşama hakkını koruyup garanti altına alma sorumluluğu devletin sorumluluğundadır.
Tanıma baktığınız zaman -bütün şartları içeren- Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Çalışma Örgütünün tanımında bedensel, ruhsal, sosyal bütün bu seviyedeki iyilik düzeylerini, refah düzeylerini en üst seviyeye ulaştırmaktan bahsediyor. Biz, baktığımız zaman, bir taraftan ekonomik refahını sağlayacağı grev yasağını ortadan kaldıralım, kamu çalışanlarının toplu sözleşmesini yapmayalım, işçilerin diğer taraftan güvenlikleriyle ilgili önlemleri, bütün fizyolojisine, psikolojisine uygun iş yeri şartlarını değerlendirmeden böyle bir şeyi yapmamız çok sağlıklı gözükmüyor maalesef. Aslında, buraya baktığımız zaman, tabii tüm çalışanların -onun için kamu çalışanlarını da söyledim, onların da- iş güvenliğinin ve sağlığının, çalışmasının, iyi bir şekilde verim alınmasının uygun olduğu ortamlarda gerçekleştirilmesi gerekiyor. Peki, burada diğer, ev hizmetlerinde çalışanlar, sigortasız çalışanlar, örneğin esnafların kendi iş yerlerinde çalışmaları, bunlarla ilgili önlem var mı? Yok. Sayıya sınır getirdiğimiz zaman getireceği birtakım olumsuz etkilerle ilgili çalışma var mı? "Efendim, işte şu kısıtı getirelim, bunu artıralım." dediğimiz zaman, diğer KOBİ'lerle ilgili önlemler alınacak çalışmalar var mı? Tabii burada belli şeylerin çıkarılıyor olması, bu konunun önemsenmesi, bununla ilgili kanun çıkarılıyor olması bir şeydir ama bu kanunu çıkarırken de eskilerin tabiriyle "Efradını cami, ağyarını mâni." yani bütün hususları içeren bir tasarı sunulması gerekiyor. Bir taraftan, bir sürü kanun çıkardık, istihdam teşviki diye torba kanunlar çıkardık değerli arkadaşlar. Burada, maalesef, iş kazaları devam etti, Çalışma Bakanlığı da buradaki sadece bazı hususları dikkate alarak günü kurtarmaya yönelik bazı açıklamalar yaptı. Bir de bakıyoruz, bunların eğitimi taşeronlaştırılmaya çalışılıyor. AKP Hükûmetinin yaptığı en kötü şeylerden birisi bu. Hem çalışanların hem de birtakım hizmetlerin karşılanmasındaki sistemin artık taşeronlaşmaya doğru dönüşmesi genel bir şey hâline geldi. Maalesef, her olayda olduğu gibi, buraya da bir sermaye olarak bakılıyor ve burada pazarlaşma sağlanmaya çalışılıyor. Burada yapılan bu çalışmalar özel sektörün, yani taşeronlaşmaya doğru gidişin önünü açan, sermayeyi teşvik eden bir yapıya doğru gidiyor ama burada öncelikli olan, ekonomik öncelik değil, önce iş sağlığı ve güvenliği olması gerek. Yani buradan kimin para kazandığı, nasıl olduğu, bu sektörün ekonomisinin ne olduğu değil öncelik, bu çalışanların sağlığının ve iş güvenliğinin sağlanması gerekiyor.
Ben, enteresan bir şekilde, arkadaşların verdiği istatistiklere baktım, yani ölümlü iş kazalarında Türkiye dünyada 3'üncü sırada yer alıyormuş. Tabii, Sayın Bakan başka bilgiler verirse bilemiyorum. Son on yılda 10 binden fazla insan, işçimiz iş kazalarında ölmüş. Yani neredeyse her gün 4 işçi iş kazaları nedeniyle -eğer bunu ortalamaya vurursak- ölüyor. Birçok şeyleri burada tartıştık, gördük, tersanelerde yaşanan, madenlerde yaşanan kazalar sonrası tartışmaları yaptık ama sıcağı sıcağına yaptıktan sonra bunlar kaldı.
Maalesef, bir de diğer bir husus var bu iş sağlığının dışında, asıl, güvenlik kısmının ötesinde meslek hastalıklarıyla ilgili, Türkiye'de de çok geri durumdayız. Özellikle, dünyada kabul edilen birçok meslek hastalığı Türkiye'de meslek hastalığı olarak kabul edilmiyor. Bildirimlere baktığımız zaman da yine trajik bir şekilde duruyor. Yani o bildirimlerde ya bir eksiklik var ya o meslek hastalıklarıyla ilgili tespitlerde bir eksiklik var veya bunun hukuki sorumluluklarından kaçmak için olanlar da bildirilmiyor. Bir aksaklık var çünkü dünya ortalamasına baktığımız zaman buradakilere de bakınca maalesef, burada gerekli kontrollerin yapılmadığı ve meslek hastalığıyla ilgili mücadele edilecek şekilde bu altyapının oluşturulmadığı görülüyor ve burada da tabii, az önce söylemiş olduğum ticari anlayış, yani bir parasal anlayış ön plana çıkıyor. O zaman kimin bu konuda denetimleri yapacağını da özel sektör aracılığıyla eğitimlerini, sertifikasyonunu yapacak çalışmaları da özel sektör aracılığıyla yapınca insan kaygısı, insan sağlığı ve güvenliği kaygısından ziyade burada ticari bir kaygı ön plana çıkmış oluyor. Bu eksikliklerin giderilmesi gerekiyor. Yani amacımız burada işletmeleri korumak veya verimliliği artırmak, kâr payını artırmak değil, o işin yapıldığı ortamın sağlıklı, güvenli olmasını sağlamak. Eğer insan unsurunu öne alan, önce insanı düşünen bir sistem oluşturmazsak, bir süre sonra, kim bunu denetler, kim eğitim verir, kim sertifikasyon verir, bunu hangi şirkete versek daha doğru olur diye onları düşünmeye başlayan bir sistem geliştirmiş oluyoruz. Onun için, öncelikle insanı ön plana alan, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini ön plana alan, işverenlerin de tabii ki kurallara uymasını sağlayacak bir düzenleme yapılması gerekiyor. Devletin koruyucu fonksiyonu tabii ki bunu düzenleyecek ama öncelikle o çalışanların iş güvenliğini ve sağlığını sağlayacak önlemleri almak zorundadır diye düşünüyorum. Çünkü baktığımız zaman, buradaki eksiklikleri az önce esas itibarıyla belirttim. Neden eksik çıkar? Bütün kanunlarda olduğu gibi eğer muhalefeti yok sayarsak, eğer bununla ilgili meslek kuruluşlarını yok sayarsak, buraya bakıyorum, tabii ki bir kısmı buraya dercedilmiştir, kısmen imkânı olanlar yapılmıştır, gerisi kalmıştır denilebilir ama bu hususla ilgili olan, Tabipler Birliğinin açıklamaları var, işveren kuruluşlarının var, işçi temsilcilerinin, işçi sendikalarının var, herkesin bu konudaki görüşleri var. Anlaşılıyor ki bunlarla tam bir uyum içerisinde ve onların taleplerini dikkate alıp dengeleyebilecek bir şekilde bir çalışma yapılmadığı burada görülüyor.
Dolayısıyla, maalesef, bir genel olarak bakış açısı sorunuyla yine karşı karşıyayız. Diğer kanunlarda olduğu gibi, işi tamamıyla materyalleştiren, insanı öncelemeyen, sistemde birtakım aksaklıkları çözeceğiz derken yeni aksaklıklara yol açabilecek bir çalışma yapılmış görünüyor. Tabii, gelen önergelerden bazılarını Sayın Bakan az önce söyledi "Kabul ettik." diye, tabii ki eksiklikler düzeltilince kabul ediliyor. Önceki gün verdiğimiz önergelerde de aceleyle geçtiği için ve süzgeçten geçmediği için maalesef bunlar oluyor. Şu anda, Plan ve Bütçe Komisyonuna bir torba kanun tasarısı geldi, daha biz görüşmeye başlamadan, sürekli olarak yeni tekliflerin geldiğini görüyoruz. Hükûmetten gelmesi gereken tasarılar, maalesef, birkaç milletvekili arkadaşımızın imzasıyla teklif diye geliyor. Dolayısıyla, bu yanlışlar devam edecektir.
Özü itibarıyla işçi sağlığını, iş sağlığını ve güvenliğini ön plana alan bir tasarı olmaktan uzaktır ama bazı önergelerle düzeltilirse daha iyi olur diye düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.