| Konu: | MHP Grubunun, 12/6/2014 tarih ve 6280 sayıyla Adana Milletvekili Muharrem Varlı ve arkadaşları tarafından, tarımsal kuraklıktan zarar gören çiftçilerin sorunlarının araştırılması ve çözüm önerilerinin belirlenerek gerekli önlemlerin alınması; 25/6/2013 tarih ve 15368 sayıyla Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve arkadaşları tarafından, çiftçilerin tarımsal sulama sorunlarının araştırılarak çiftçilerin yaşadığı mağduriyetlerin giderilmesi için yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi; 20/10/2011 tarihinde Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve arkadaşları tarafından, ülkemizdeki tarım ve hayvancılıkla uğraşan üreticilerin içinde bulunduğu sorunların araştırılarak çiftçimizin üretim sıkıntılarının giderilmesi, üretilen ürünlerin değerlendirilmesi ve pazarlanmasına yönelik çözümlerin araştırılması (10/191); amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin Genel Kurulun 18 Şubat 2015 Çarşamba günkü birleş |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 57 |
| Tarih: | 18.02.2015 |
MUHARREM VARLI (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuzun vermiş olduğu önerge üzerinde söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, çiftçilerimizin konuşulacak o kadar çok problemleri var ki bu ne on dakikaya ne yarım saate ne de bir saate sığacak gibi değil ama mümkün mertebe on dakika içerisinde, önemli gördüğümüz, en öne çıkan problemleri sizlerle ve milletimizle paylaşmak istiyorum.
Şu anda çiftçilerimiz dünyanın en pahalı gübresini, en pahalı mazotunu tüketmeye devam ediyorlar hâlâ. Defalarca buradan dile getirdim. Hep çıktığınızda diyorsunuz ki: "Hep eleştiriyorsunuz, eleştiriyorsunuz, eleştiriyorsunuz. Öneriniz nedir?" Hep önerileri de söyledim fakat bu önerileri alıp değerlendirecek, bu önerileri kullanacak ve yerine getirecek bir vizyona da sahip değil bu Hükûmet.
Şimdi, dedik ki: "Bu çiftçiye kullanabilmesi için ucuz mazot verelim." On iki seneden beridir ucuz mazot vereceksiniz, hâlâ bununla ilgili bir adım atmadınız. Gübre çiftçiye lazım olmadığı zaman 850 lira, çiftçiye lazım olacağı zaman bir bakıyorsunuz 1.250 liraya çıkıyor. Peki, 850 liraya kurtaran gübre nasıl oluyor da 1.250 liraya çıkıyor? İşte serbest piyasada bunu regüle edecek bir tedbiriniz olmadığı için çiftçi ne yazık ki dünyanın en pahalı gübresini ve mazotunu kullanıyor.
Yine, burada defalarca söyledim, pamuk üreticilerini koruyalım, pamuk ekimini teşvik edelim, pamuk üreticileri mutlaka bu ülkede teşvik edilmeli ve pamuk ektirilmeli dedim, bununla ilgili çözüm önerilerini de söyledim ama bir kulağınızdan girdi, öbür kulağınızdan çıktı, hiçbirini dikkate almadınız ama çıktığınız zaman diyorsunuz ki: "Eleştiriyorsunuz. Çözüm ne?" Çözümü söylüyorum: Bakın, pamuk mutlaka çiftçiye ektirilmeli. Pamuk bu ülkede hem endüstriyel bir bitki hem de istihdam sağlayan bir bitki. Eğer biz pamuk üreticilerini koruyamazsak, bu üreticileri pamuktan uzaklaştırırsak... Ki şu anda yaptığınız politikalarla, uyguladığınız politikalarla ne yazık ki çiftçi artık pamuk ekmekten vazgeçti.
Bakınız, eskiden sadece Çukurova bu ülkenin pamuk ihtiyacını karşılayabilecek kadar pamuk ekerken şu anda geçen yıl üretilen pamuğun ancak yüzde 10'unu karşılayabilmiş. Niye? Çünkü pamuktan para kazanamıyor çiftçi, dolayısıyla da pamuk ekmekten vazgeçiyor. Dedim ki burada: Gelin, pamuk hasadı başlamadan, dışarıdan ithal gelen pamuğa fon koyalım ki ülkemize rahat, kolay giremesin ama hâlâ hak getire, bir fon filan yok, hâlâ aynı Suriye sınırı gibi kevgir olmuş durumda, hatta isteyen istediği gibi pamuğu sırtına hararla vurup, getirip Türkiye'de işleyebiliyor. Ya, bu kadar basit bir şey olabilir mi? Yani bizim çiftçimiz bu pamuğu üretebilecekken, bu gücü varken, bu bilgi birikimi varken biz Yunanistan'ın, ABD'nin, Hindistan'ın çiftçisine para akıtıyoruz oluk gibi. Şu anda Türk çiftçisi ne yazık ki pamuk ekmekten vazgeçmiş durumda.
Türkiye tekstil ülkesi diyoruz değil mi? Bununla da övünüyoruz. Hakikaten Türkiye'de iplik fabrikaları, kumaş fabrikaları, özellikle birçok dokuma fabrikası Türkiye'nin ihracatına katkı sağlıyor. Peki, kendi ihracatına katkı sağlayan bir kurumu, ham maddesini bir başka ülkenin eline teslim eden bir ülke gördünüz mü siz hiç ömrünüz boyunca? Ne yazık ki Türkiye şu anda bunu yapıyor. Biz diyoruz ki "Biz tekstilde dünyayla rekabet edeceğiz." ama ham maddeyi dünyanın başka ülkelerinden alıyoruz kendimiz üretebilecek durumdayken. Türkiye'nin 1 milyon 400 bin ton lif pamuğa ihtiyacı var, Türkiye geçen yıl bunun 700 bin tonunu üretebildi, önümüzdeki yıl 300 bin ton bile üretemeyecek Türkiye çünkü çiftçi pamuk ekmiyor kardeşim, niye eksin ki yani zarar ediyor.
Yine "çözüm" diyorsunuz ya, geçen burada Maliye Bakanı da vardı, ben oturdum, yerimden söz aldım, söyledim, dedim ki: "Çiftçinin pamuk priminin artışıyla ilgili bir beklentisi var, gelin bu pamuk primini 75 kuruşa çıkartalım." Sayın Maliye Bakanı da buradan kafa salladı "Tamam." dedi. Hatta, Ekonomi Bakanı Adana'ya geldiğinde, orada ziraat odası başkanlarıyla, çiftçilerle yapmış olduğu toplantıda "Siz 1 lira diyorsunuz, biz 55 kuruş diyoruz, gelin bunun ortasını bulalım, 75 kuruşta anlaşalım." demişti. Ama, Hak getire, bu söz de yerine gelmedi, dolayısıyla prim desteği de şu anda geçen yılki fiyatın aynısı. Hani "çözüm" diyorsunuz ya, işte çözüm, artıralım prim desteğini. Hâlâ çiftçi, bak, mısır ekmedi, pamuk ekmedi. Ekim zamanı yaklaştı, on-on beş güne kadar artık Çukurova'da her şey ekilmiş bitmiş olur. Gelin, bir Hükûmet kararnamesiyle bu rakamı 55 kuruştan 75 kuruşa çıkartalım ve çiftçinin pamuk ekmesini sağlayalım. Eğer çiftçi pamuk ekmezse yerine mısır ekecek. Türkiye'nin 6 milyon ton mısıra ihtiyacı var, 10 milyon ton mısır üretecek. Dolayısıyla, bir de açıyorsunuz ithalatın önünü, Romanya'dan, Ukrayna'dan, bilmem şuradan buradan tonlarca mısır getiriyorsunuz -11-12 milyon ton mısır- bu ülkede mısır da çiftçinin elinde kalacak, mısır üreticisi de zarar edecek. Aynı zamanda, birkaç yıl sonra, mısır ekile ekile, ekile ekile topraklar çoraklaşacak. Pamuk toprağı korur, pamuk toprağı gençleştirir ama bunların hiçbirini anlayabilecek ne vizyon var bu Hükûmette ne de uygulayabilecek zekâ var. Eğer uygulasaydı zaten, bugüne kadar çiftçi bu mağduriyeti yaşamazdı. Defalarca söylüyorum, gırtlağımı patlattım, burada bağıra çağıra söylüyorum, buradan giriyor buradan çıkıyor kardeşim, nasıl bir mantıktır bu ya? Yani, çiftçi bu ülkede Suriyeliler kadar kıymetli değil mi? Çiftçinin bu ülkede Rıza Sarraf kadar kıymeti yok mu? Çiftçinin bu ülkede ayakkabı kutusunda para saklayanlar kadar kıymeti yok mu? Çiftçinin bu ülkede milyarlarca dolarlık saray yaptıran birileri kadar kıymeti yok mu? Hep çiftçiyi elinizin tersiyle öteliyorsunuz, ondan sonra da buraya çıkıyorsunuz "Efendim, biz şu kadar verdik, bu kadar verdik..." Kardeşim, biz sizin verdiğinizi istemiyoruz, üstelik cebinizden de vermiyorsunuz, bu milletten aldığınızı, hatta çiftçiden aldığınızın onda 1'ini bile çiftçiye vermiyorsunuz. Keşke çiftçiden aldığınızın onda 1'ini çiftçiye verseniz çiftçi yine ihya olur ama çıkıyorsunuz, sanki cebinden veriyormuş gibi Tarım Bakanı "Ben şunu veriyorum, ben bunu veriyorum..." Ne veriyorsun sen kardeşim? Sen çiftçiye zulümden başka bir şey vermedin.
Şimdi, bakın, yine sulamayla ilgili defalarca söyledim, Çukurova'da hâlâ sulanamayan bir sürü arazi var. Bir Yedigöze Barajı'ndan bahsediyorsunuz, yıllardan beridir hep Yedigöze Barajı bitecek, Yedigöze Barajı o bölgedeki toprakları sulayacak. "Önümüzdeki sene geliyor, önümüzdeki sene geliyor..." Bu önümüzdeki sene ne hikmetse, 30 Şubatta filan herhâlde, bir türlü gelmeyi bilemedi. 750 bin dönüm arazi susuz bekliyor, 750 bin dönüm arazi. Adam ekseniz adam biter, bizim orada öyle bir tabir vardır. Böyle mümbit topraklar su bekliyor, siz hâlâ bunun üzerinden yalan yanlış politikalarla "Efendim, önümüzdeki sene gelecek, önümüzdeki sene gelecek..." Yeter artık yani bir an önce bu Yedigöze Barajı'nı tamamlayıp çiftçilerimizi suyla kucaklaştırmamız lazım, o toprakların sulu araziyle ekilip dikilmesi lazım.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, ben buradan söylemekten usandım, herhâlde siz dinlemekten hiç usanmadınız ama çiftçinin problemlerini, çiftçinin sıkıntılarını mutlaka çözmemiz lazım. Narenciye üreticisi perişan, mısır üreticisi perişan, pamuk üreticisi perişan -affedersiniz- hayvancılık yapan perişan, herkes sıkıntı içerisinde. Bugün Ziraat Bankasından kredi alamazsa vallahi 1 dönüm tarla ekecek çiftçi kalmaz ya yani bu duruma getirdiniz çiftçiyi. Lütfen bu söylediklerimizi Hükûmet dikkate alsın, lütfen pamuk üreticilerini desteklesin. Eğer biz endüstriyel manada iş yapmak istiyorsak, efendim, tekstil sanayimizi daha da geliştirmek, daha çok para kazandırmak istiyorsak pamuk ekimini desteklememiz lazım. Pamuk ekiminde Türkiye bir dönem pamuk ihraç eder durumdayken şu anda dünyanın en büyük pamuk ithalatçısı. Biz çiftçimizi Çin kadar bile koruyamadık, Çin kadar. Çin "Ben bu sene pamuk ithalatını yasaklıyorum." dedi, dünyada pamuk fiyatları birdenbire dibe vurdu. Biz bunu bile yapamadık, bir fon bile koyamadık ya. Allah'tan korkun. Yani, bunu yapmak bu kadar zor mu? Bir fon koymak bu kadar zor mu?
Çiftçi perişan, çiftçi sıkıntı içerisinde. Sizin bir eliniz yağda bir eliniz balda. Efendim, 1.100 odalı saraylarda oturmaya devam edin.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)