| Konu: | HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, Türkiye'de çocuk ölümlerinin tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla 11/7/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 19 Şubat 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 58 |
| Tarih: | 19.02.2015 |
FAYSAL SARIYILDIZ (Şırnak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; arkadaşlarımla elimizde tuttuğumuz, AKP iktidarı döneminde katledilen çocuklarımızın resimleri... Tüm Türkiye görsün bunları. (AK PARTİ sıralarından "Biz de getirelim mi resimleri?" sesleri)
Getirin.
OYA ERONAT (Diyarbakır) - Keşke Eren'in resmini de koysaydın oraya. Eren Şahin'in resmini de göndereyim sana.
FAYSAL SARIYILDIZ (Devamla) - Partimizin çocuk ölümlerinin araştırılması amacıyla sunduğu araştırma önergesiyle ilgili görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım.
Değerli yalnızlığınızla itibarsızlaştırdığınız bu ülkenin ibretlik ileri demokrasi hikâyeleriyle dolu olmasına şaşırmıyor olmanıza biz de şaşırmıyoruz artık. "Çocuk da olsa, kadın da olsa gereken yapılacaktır." fetvasının hedef göstericiliğinde çocuklara yönelen namluların hesabını tutamaz olduk. Kadim bir halkın evlatlarını daha çocuk yaştayken katletmek ve sonrasında onlara "terörist" yaftası yapıştırmak bir fıtrat meselesidir. O çok övündüğünüz millî olmanın asıl kodlarını da sizin bu fıtratınız oluşturmaktadır. 12 yaşındaki Uğur Kaymaz'ı "Yılanın başını küçükken ezeceksin." mottosuyla katleden tetikçileri, yüzlerini gizledikleri maskelerin ardından da olsa tanıyoruz. Onlara pervasızca çocuk öldürme yetkisini veren sizlersiniz. Sizin ileri demokrasinizin cezasızlık hâlinin keyfini süreceklerini biliyor tetikçiler ve hatta kelle avcılığı yapmanın ödüle tabi olduğunu da.
Türkiye'de kolluk güçleriyle işlenen infazlara sürekli olarak bir kılıfın bulunması ve inkârı tarihsel olarak kullanılagelmiş yöntemlerden birisidir. Cezasızlık zırhıyla korunan kamu görevlilerinin, yurttaşları keyfî olarak öldürmeleri aynı zamanda hukukun ve adaletin infazıdır. Son zamanların hukuk, adalet ve yaşam hakkının hiçe sayıldığı yerlerden biri olan Cizre'de yaşananlar durumu tek başına anlatmaya yetiyor. 1990'lardan günümüze kadar devlet şiddeti nedeniyle yurttaşların yaşam hakkının sürekli tehlike altında olduğu Cizre'de son zamanlarda devletin direkt ve dolaylı müdahalesi sonucu 4'ü çocuk olmak üzere toplam 6 kişi yaşamını yitirirken onlarca kişi de ağır yaralanmıştır.
Cizre'de AKP Hükûmetinin sunduğu yasal dayanaklardan güç devşiren kolluk güçlerinin asayişi sağlama adı altında cinayetler işlemesi ve sindirme politikası yurttaşların can güvenliğini ortadan kaldırmaktadır. Bunun en son örneği yine 12 yaşında bir çocuğun hedef gözetilerek katledilmesiydi. 14 Ocak 2015 tarihinde Şırnak'ın Cizre ilçesine bağlı Yafes Mahallesi'nde polisin zırhlı araçtan açtığı ateş sonucu 12 yaşındaki Nihat Kazanhan başına isabet eden fişekle hayatını kaybetti. Kazanhan'ın ölümünün hemen ardından Şırnak Emniyet Müdürlüğü yaptığı açıklamada -burayı iyi dinlemenizi rica ediyorum- ilçede herhangi bir toplumsal olay yaşanmadığı ve polisin de hiçbir şekilde müdahalede bulunmadığını belirtirken Başbakan Davutoğlu ve İçişleri Bakanı Efkan Ala da aynı eksende bir açıklama yaparak polisin olay mahallinde silah ya da biber gazı kullanmadığını ileri sürdü. Yapılan bu açıklamaların ardından Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından hazırlanan raporda Nihat Kazanhan'ı vuran kurşunun av tüfeği mermisine ait olduğu, ayrıca, "6-8 Ekim olaylarında av bayilerinin yağmalandığı kayıtlarımızda mevcut olduğundan bu iş yerlerinde yağmalanan fişeklerin kullanılmış olduğu kuvvetle muhtemeldir." iddiası ortaya atıldı. Ancak, 28 Ocak günü bir televizyon kanalında yayınlanan görüntülerde Nihat Kazanhan'ın polis tarafından öldürüldüğü anı anına görüntülendi. Yayınlanan görüntülerin polisin kullandığı zırhlı araçtan görüntülendiği de açıkça görülmekteydi. Bir kez daha görüldü ki Türkiye'de kolluk güçlerini koruyan ve kollayan siyasal iktidarıyla "cezasızlık" zırhı çocuk infazlarının yegâne müsebbibidir.
Örnekler bir tek Cizre hattıyla sınırlı değil. Ülkenin bütün sathı kolluk güçlerinin öldürme tehdidiyle karşı karşıyadır. Öldürme yetkisi de dâhil olmak üzere, her türlü yetkiye sahip olan polisin güvenlik yasasıyla daha da güçlendirilmek istenmesi kime ve neye hizmet edecektir? Zaten her türlü yetkiye sahip polisi daha da yetkilendirmekle çocuk öldürme yaşını ana sınıfı seviyesine mi indirmek istiyorsunuz? "Zaten büyüyüp terörist olacaklardı, şimdiden imha etmekte bir sakınca yok." anlayışını mı tahkim etmeye ve kendiniz dışında kalan herkesi potansiyel suçlu gören garabet bir hukuk anlayışını mı tesis etmeye çalışıyorsunuz?
Taş atan çocuklara yirmi yıl hapis veren ve cezayı ertelemeyen Türk adaleti, Ali İsmail Korkmaz'ı linç edenlere ödül gibi ceza verdi. Ali İsmail Korkmaz'ı öldüren ve en çok cezayı alan 2 polis dört buçuk yıl sonra serbest kalacaklardır.
Kürt illerinde son yirmi bir yılda polis ya da askerin açtığı ateş sonucu en az 376 Kürt çocuğu öldürüldü. En fazla çocuğun öldürüldüğü yıllar ise 1992 ile 2006 yılları arası oldu. Polis veya asker kurşunuyla öldürülen çocukların yanı sıra birçok Kürt çocuğu, ya polis veya asker tarafından vurularak yaralandı ya da yapılan operasyonlar sonucu tutuklanarak yaşlarından büyük cezalara çarptırıldılar.
Kasım 2010'da Bir Göz De Sen Ol İnisiyatifi verilerine göre, Türkiye'de güvenlik kuvvetleri 1989'dan 2010'a kadar 355 çocuğun canına kastettiğini tespit etmiş durumda. 2009 Kasım ayından 2010 Ekim ayına kadar güvenlik kuvvetlerinin öldürdüğü çocuk sayısının 13 olduğu da bir başka tespit.
Kasım 2010'da yayınlanan Mayın ve Misket Bombaları İzleme Raporu'na giren Mayınsız Türkiye Girişimi verilerine göre ise Türkiye'de sadece 2009'da, mayın ya da savaştan kalma patlayıcılar nedeniyle 23 çocuğun öldüğü iddia ediliyor.
AKP'nin iktidara geldiği yıl olan 2002 yılından sonra çocuklara ilişkin devlet eliyle ortaya çıkan yaşam hakkı ihlallerinde ciddi bir artış söz konusudur.AKP Hükûmeti döneminde çocukların yaşamını yitirdiği en önemli tarih ise 28 Mart 2006 tarihi oldu. Muş'un Şenyayla bölgesinde yaşamını yitiren 14 HPG'liden 4'ünün cenazesi Diyarbakır'a getirilerek defnedilmesinin hemen ardından ortaya çıkan ve bölge illerine yayılan olaylarda güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu 14 kişi yaşamını yitirmişti. Yaşamını yitirenlerden 6'sı ise çocuktu. Olayların yaşandığı dönemde Başbakan Erdoğan'ın "Güvenlik güçlerimiz, çocuk da olsa, kadın da olsa, kim olursa olsun terörün maşası hâline gelmişse gereken müdahaleyi yapacaktır. Bunun böyle bilinmesini istiyorum." açıklaması hâlâ hafızalardadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çocuğa yönelik öldürme politikalarının ve şiddet uygulayan devletin güvenlik aygıtlarının bir an evvel bağımsız denetime açılması önem arz etmektedir. Türkiye'de bir çocuk kırımı yaşanıyor. Devlet şiddeti, aile şiddeti, çocuk işçiliği ve çocuk yaşta evlendirilmesi ve beslenme düzensizlikleriyle şiddet sarmalı içerisinde yaşamaktadır.
Dünyada çocuklara bayram armağan eden tek ülke olmakla övünen bir ülkede çocukların yaşam haklarının bu denli ihlal edilmesi, katledilen çocukların faillerinin ortaya çıkarılmaması ve sorumlular hakkında etkin bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle çocukların ölümü 2015 yılında da devam etti. 1988 yılından günümüze kadar devam eden süreçte Ece Ayhan'ın "Bu kara mermerin altında/Bir teneffüs daha yaşasaydı/Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür/Devlet dersinde öldürülmüştür." dizelerini bize her daim hatırlatan çocukların yaşam hakkına kasteden bu utanç verici ayıbı, çıkaracağınız hiçbir yasa, hiçbir bayrak örtemeyecektir.
Bu arada, siz CHP Grubu, bu çocuk ölümlerinin önüne geçmek için şu ana kadar ne yaptınız diye soruyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)