GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MHP Grubunun, 24/2/2015 tarih ve 4902 sayıyla Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural tarafından, millî menfaatlerimizi ve millî onur ve haysiyetimizi içinde barındıran, Türkiye Cumhuriyeti toprakları statüsünde kabul edilen vatan toprağı Süleyman Şah Türbesi ile Saygı Karakolunun boşaltılması suretiyle geri çekilmesi hususunda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin, Genel Kurulun 24 Şubat 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:63
Tarih:24.02.2015

SELMA IRMAK (Şırnak) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; MHP'nin Meclis gündemine açtığı tartışmasında grubumun görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.

Süleyman Şah Türbesi'nin taşınmasına ilişkin bir operasyonla Türkiye, önünde gerçekten çok geri tartışmalara yol açan, Türkiye'nin dış politikasını, Orta Doğu politikasını, Suriye politikasını gözler önüne seren, buradaki iflası ve buradaki dibe vurmayı aslında gözümüzün önüne seren bir tartışmayı da başlatmış oldu.

Süleyman Şah Türbesi'nin taşınmasını AK PARTİ Hükûmeti ne yazık ki kamuoyuna büyük bir başarı olarak ifade ediyor ve yapılan tartışmalar, vatan toprağının bırakılması ya da vatan toprağının başka bir yere taşınması, bayrağın dikilmesi, dikilmemesi üzerinden yürüyor. Bu tartışmanın çok geri bir tartışma olduğunu düşünüyoruz. Bu tartışma yerine, Türkiye Orta Doğu'da nasıl bir siyaset izliyor, Türkiye'nin Suriye politikası ne kadar başarılıydı ve bu sonuç bize neyi ifade ediyor, Türkiye'nin bundan sonra özellikle güney sınırına ilişkin, komşularıyla ilişkilerine ilişkin nasıl bir politika düşünüyor, nasıl bir politika önüne koymuş, asıl yapılması gereken tartışma budur. Çünkü, önümüzde sadece Süleyman Şah Türbesi'yle ilgili tartışmalar değil, buna benzer çok tartışmalar da bizleri bekliyor, önümüze çıkacaktır. Çünkü, biz biliyoruz ki Türkiye, Orta Doğu'da ne yazık ki Neoosmanlıcı politikalarını sürdürme emelini her seferinde, her fırsatta vurgulamıştır ve bu politikanın ne kadar desteksiz, ne kadar çağ dışı ne kadar sonuç almaktan uzak olduğunu da biliyoruz ve bu nedenle de her seferinde ne yazık ki bir hezimetle ülkemiz karşı karşıya kalmıştır. İçeriği çok boş, toplumu geren, toplumu kutuplara ayıran bir tartışmayla ancak yüz yüze kalmışızdır, yarattığı sonuç budur.

Biz biliyoruz, Suriye politikası baştan beri -AKP'nin uyguladığı politika- yanlış bir politikaydı, ülkemizi, ülkenin geleceğini, ülkenin gençlerini belki de savaşa sürükleyebilecek yanlış politikalar bütünü idi. Savaşa taraf olma ya da taraf olmama, burada yürütülen kirli savaşa el altından destek verme yöntemlerini biz kamuoyunun gözü önüne çok defalar sürdük. Burada yürütülen politikada görüyoruz ki, IŞİD'e destek, MİT'in tırları, sınırdan IŞİD askerlerini geçirme, sınırdan geçirilen IŞİD çete örgütlerini burada tedavi ettirme, askerî kamplarda eğitim gördürme ve IŞİD çete mensuplarının ülkemizde ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşmaları gündeme gelmiş ve bunlar defalarca kamuoyunun gündemine getirilmiş, bu konular tartışma konusu olmuştur. Ancak, tek bir önlem alınmadığı gibi tek bir açıklama da yapılmamıştır, defalarca uyarmamıza rağmen.

IŞİD insanlığın ortak düşmanıdır, IŞİD sadece burada var olan halkların ve özelde de Kürtlerin değil, aslında dünyanın başına bela bir örgüttür ve bugün Suriye'de bir çatışma, bir savaş başlamışsa IŞİD'in burada başarılı olması hâlinde bu çatışma ve savaş ülke sınırlarına da sıçrayacaktır. Bunu partimiz, milletvekillerimiz, örgütlerimiz defalarca dile getirdiler, bunun tehlikesine işaret ettiler. Ancak, ısrarla ve inatla burada kazanılacak bir menfaat, buradan, IŞİD'in kazanması üzerinden kurulacak bir İslam ülkesi ve bu İslam ülkesine, hayali İslam ülkesine liderlik etme hayali ne yazık ki işte burada gördüğümüz pek çok tartışmayı da beraberinde getirdi. Bunları doğuran bu sebeplerdir, bu politikanın ta kendisidir.

Evet, "Güneyde Türkiye'nin Kürtlerle komşu olması, Kürtlerle Türklerin bin yıllarca beraber yaşamış olması gibi bundan sonra da yaşamaya devam etmesi, ortak kaderlerini birleştirmiş olmaları ve bundan sonra da birleştirmeye devam etmeleri her zaman için halkların yararınadır, halkların çıkarınadır." dedik. "Burada Kürtler tarafından kazanılacak bir mevzi aynı zamanda Türkiye'nin de kazanımıdır." dedik. "Kobani'nin düşmesi aynı zamanda Türkiye'nin geleceğinin tehlikeye düşmesidir." dedik. Bugün de bu söylediklerimiz, evet, hayat bulmuştur. Eğer Kobani kurtarılmamış olsaydı, eğer burada Kürt güçleri IŞİD'i oradan defedip atmamış olsaydı bugün biz bunları konuşuyor olmazdık, Şah Süleyman Türbesi'nin buradan başka bir yere taşınması söz konusu bile olamazdı.

Burada, biz biliyoruz, Türk Silahlı Kuvvetleri kazanılan, IŞİD'den boşaltılan bir alana girmiştir, buradaki yerel güçlerle mutlaka bir irtibat hâlinde bu gerçekleşmiştir ve bu talep, bu istem doğal olabilir, bir manevi değerdir Şah Süleyman Türbesi, bu türbenin daha güvenlikli bir yere taşınması ve burada bulunan askerlerin güvenliğinin sağlanması gerçekleşmiştir. Bu iyi bir şeydir, kötü bir şey değildir. Bizim de aylarca anlatmaya çalıştığımız buydu zaten. "Kobani düşerse siz IŞİD'e komşu olacaksınız ve IŞİD'e komşu olmanız sizin bir belayı kucağınızda bulmanız." demektir dedik ancak bu konuda ne yazık ki karşılaştığımız şey "Kobani düştü düşecek." sevinç naraları, alttan alta IŞİD'i destekleme yöntemleri ve Kürt düşmanlığı üzerine kurulu olan politikanın uluslararası arenada da sürdürülmesi oldu.

"Kürtler kazanmasın da ne olursa olsun." politikası Türkiye'ye her zaman kaybettirmiştir. Bugün de olan budur. Bundan sonra da eğer bu politika terk edilmezse olacak olan da budur. Bu nedenle, vatan toprağı kurtarıldı ya da kurtarılmadı tartışmasından ziyade, bundan sonra biz dış politikaya ilişkin nasıl bir yol izleyebiliriz, burada bir yerel güç var ve bu yerel güçle biz nasıl bir ilişki geliştirebiliriz, nasıl bir politik hat izleyebiliriz, asıl tartışmamız gereken budur. Bunun dışındaki tüm tartışmaların bize çok büyük bir kazanç sağlayacağı kanaatinde değiliz. İşte, belirtildiği gibi, milliyetçi kimi tartışmalara yol açacak, belki de kutuplaştırıcı kimi tartışmalara yol açacak, evet, afaki, suni zafer naralarının atılmasına yol açacaktır; bunu da toplum yutmayacaktır, nitekim de yutmuyor zaten.

Şimdi, bizim önerimiz, bundan sonraki süreçte, buradaki PYD güçleri, buradaki Kürtlerle beraber, halklardan oluşan koalisyon güçleriyle ortak çalışma yürütülmesidir. Burada insani koridorun açılması ve hızla bu bölgenin inşasına geçilmesidir, Türkiye'nin burada üzerine düşen görevi ve sorumluluğu yerine getirmesi konusudur; üzerinde tartışmamız gereken, belki de karara bağlamamız gereken şey budur. Bundan sonraki siyaseti bu yönüyle yürütme çabası olmalıdır.

Evet, buradaki kazanım, dediğimiz gibi, sınırların Kürtlerden, Süryanilerden, Ermenilerden, Araplardan, kısacası halklar koalisyonundan ve halkların ortak, komünal yaşamından ve düşüncesinden oluşan kanton yapılarının tanınması, ileride Türkiye'nin de büyük ülke olma, Orta Doğu'da lider ülke olma ve en azından Orta Doğu komşularıyla daha rahat ve daha güçlü bir ilişki kurmasını beraberinde getirecektir. Bizim buradan ifade ettiğimiz şey budur.

Evet, bu tartışma kuşkusuz çok geri bir tartışma, ancak bu tartışmada bir de cinsiyetçi vurguları da ifade etmek gerekiyor. "Erkeklikten anladığınız bu mu?", "Sizin bu yaptığınız erkeklik mi?" ve benzeri cinsiyetçi kavramların, birbirine karşı kullanılan sözlerin de buradaki savaş zihniyetiyle, toprak fethetme ya da ganimet alma ya da toprağı sahiplenme, yani toprak eksenli eril düşüncenin tezahürü olan eril ve cinsiyetçi kavramların kullanılmasını biz bu şekilde görüyoruz, karşımızda buluyoruz. Evet, bu zihniyet böyle bir dili de beraberinde getiriyor, bu vesileyle de kullanılan bu eril ve cinsiyetçi dili de eleştirdiğimizi ifade etmek istiyoruz.

Bundan sonrası, dediğimiz gibi, Salih Müslim başta olmak üzere, gelecek olan PYD yetkililerinin ve diplomatik ilişkilerin daha güçlü sürmesi, IŞİD gibi belaların engellenmesini de beraberinde getirecektir.

Bu vesileyle de diyoruz ki: Türkiye'nin büyük ülke olması, Kürtlerle ortak geleceğini yeniden kurması, barış sürecini ve müzakere sürecini hızla olumlu ve gerçekten toplumun istediği bir neticeye kavuşturması, Türkiye'nin de her anlamda güçlü ve bayrağını her yere dikebilen bir ülke olmasını beraberinde getirecektir.

Bu anlamıyla da düşüncelerimizi böyle ifade ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)