| Konu: | CHP Grubunun, 18/4/2013 tarihinde Erzincan Milletvekili Muharrem Işık ve arkadaşları tarafından, 12 Eylül 1980 askerî müdahalesinden itibaren günümüze kadar yaşanan olaylardan kaynaklanan mağduriyetlerin araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (848 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 24 Şubat 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 63 |
| Tarih: | 24.02.2015 |
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilmiş olan, özellikle, dünün Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan'ın uğradığı mağduriyetlerin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılması konusu üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önce iki konuyu şurada bir açıklamak istiyorum. Bunlardan birincisi, Süleyman Şah Türbesi'ndeki konu. Arkadaşlar, iki kere iki dört eder. Bu, ta başından beri, iki bin yıldır, matematikte bu kadar kesinlikle ifade edilen bir kavram. 90 kilometre ötesindeki ecdadınızın mezarını yerinde muhafaza edememişsiniz, uluslararası anlaşmalarla orada bulunan mezarı "IŞİD'le PYD kavga edecek, bu arada biz onlarla baş edemeyiz, oradan defakto bir biçimde alıp başka bir yere koyalım." demişsiniz ve IŞİD usulü bir yöntemle ecdadımızın mezarını havaya uçurmuşsunuz ve oradan da mezarı alıp Türkiye sınırlarına yakın bir yerde bir başkasına ait olan arazinin üzerine getirmiş, koymuşsunuz. Yani bunun mantığı var mı?
"Kaçmak zaferdir. Çok yiğit bir biçimde kaçtık, korktuk, tırstık ve oradaki Türkiye Cumhuriyeti devletinin egemenlik hakkı olan toprağı, uluslararası anlaşmalarla sağlanmış toprak yerine geldik başka bir yerde, işgal edilmiş bir toprak üzerine bu türbeyi koyduk." diyorsunuz, gelip bunu da savunuyorsunuz. Formel mantık kurallarına davet etmek gerekiyor, önce bunu söyleyeyim. Yani, illüzyonist ve Rasputin modeliyle, âdeta defalarca tekrarlayarak -çünkü çok söz alma hakkınız var- kamuoyunu yönlendirmeye ve efsunlamaya çalışıyorsunuz. Bu, çok görünen bir şeydir, bunun tartışılır bir tarafı yoktur.
Diğer taraftan, iç güvenlikle ilgili paketle ilgili olarak, İçişleri Komisyonu üyesi olmayan bir milletvekili olarak Milliyetçi Hareket Partisi adına oraya katıldığımda, yalnızca benim oradaki konuşmalarımın tutanakları 22 sayfa. Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerinin bütün konuşmalarının tutarının 22 sayfa olduğuna inanmıyorum. Açın tutanakları, kim orada ne kadar konuşmuş, hangi katkıyı sağlamış, neler getirmiş orada görürsünüz.
Değerli milletvekilleri, mağduriyetlere ilişkin olarak söylememiz gereken husus şudur: Bir defa mağduriyetler giderilmek için vardır, mağduriyetler istismar edilmek için var değildir. Ve size şunu söyleyeyim: Mağduriyeti istismar ederek siyaset yapmak ilkel bir tutumdur. Mağduriyet söylemini ağzından düşürmeyen AKP zihniyeti Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekillerini mağdur etmektedir. AKP, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini tehdit ve şantaj aracı olarak kullanmaktadır. Bugün karşınızda, zorunlu olarak kırk iki saat uykusuz bir milletvekili olarak bulunuyorum sizin getirmiş olduğunuz gündem yüzünden, dayatmış olduğunuz gündem yüzünden. Yani, milletvekilinin kendisini mağdur eden bir zihniyetin hiçbir şey konuşmaya hakkı yoktur.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Hocam, sessiz biraz; Hocam, bağırma; Hocam, sağlığın bozulacak.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Bir de çıkıp diyeceksiniz ki: "Efendim, biz şurada mağdur olduk, burada mağdur olduk." Kırk iki saat siz beni bu elbisenin içerisinde tutacaksınız, tıraş olma imkânı bana sağlamayacaksınız...
RECEP ÖZEL (Isparta) - Niye Hocam?
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Recep, otur oturduğun yerde canımı sıkma, mesafemiz çok yakın!
SİNAN OĞAN (Iğdır) - Recep, tarihin ayarını yedin Recep!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sıhhatler olsun Hocam, tıraş olmuşsunuz!
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, ben çok samimi ve çok içten konuşuyorum. Elimle, kolumla, beynimle bildiğim ve inandıklarımı konuşuyorum. Ben inanmadığım hiçbir şeyi konuşmuyorum.
Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde sabaha kadar milletvekillerinin tutulması; bir, peki, aile yapısından sosyal yaşantıya ve insan ilişkilerine kadar her şeyi olumsuz etkilemektedir. Milletvekillerini Türkiye Büyük Millet Meclisinde mağdur eden bir zihniyetin halkı nasıl mağdur edeceğini söylemek için kâhin olmaya gerek yoktur.
Değerli milletvekilleri, AKP zihniyeti, mağdurluğu siyasetinin öznesi yapmış bir iktidardır.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) - Asla.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Hem kendi mağdur ediyor hem de mağdur olduğu iddiasıyla yakınıyor. Bu şuna benziyor: AKP hem dövüyor hem de "Yandım Allah!" diye bağırıyor.
Halkın siyasal tercihlerinde mağdurluğun, muğberliğin ve mazlumluğun önemli bir yeri vardır. Türk halkının siyasi davranışlarına büyük ölçüde mağdurluk duyguları yön vermektedir. 12 Eylül 1980'de AKP yoktur. Darbenin mağdurları ülkücüler ve devrimciler olmuştur; darağaçlarında hem de.
Değerli milletvekilleri, 28 Şubat ve 27 Nisan olaylarında neler olduğu da belli değildir ama AKP'nin palazlandığı bellidir. AKP mağduriyetin yalnızca sömürüsünü yapmaktadır: "Mağdurum, mağdursun, mağdur, mağduruz, mağdursunuz, mağdurlar." İşte AKP. AKP, mağdurluk edebiyatı sayesinde ciddi kazançlar sağlamıştır. Bu yüzden, siyasetini mağdurluk üzerine bina ederek sürdürmektedir. Başörtüsü ve imam-hatiple başlayan mağdurluk edebiyatı, darbecilerin ve bürokratik oligarşinin vesayetiyle uzun süre devam etmiştir. Ardından faiz lobisinden, daha sonra da vaiz lobisinin mağduru olarak AKP iktidarı kendisini acındıracak bir siyaset izlemektedir. Gelinen aşamadaysa, AKP kendisini paralel mağduru olarak görmektedir. Mağduriyet, paranoyak AKP politikasının yakıtıdır. AKP, meydana gelen her siyasi ve sosyal olayı paralelle açıklamaktadır. AKP'de ciddi ciddi bir paralel paranoyası türemiştir. Erdoğan, devlette paralel bir çete olduğunu söylemektedir, işin ilginç tarafı da "paralel" diye tarif ettikleri insanlara "Ne istediniz de vermedik?" diyen de kendisidir. Devleti paralele teslim etmenin hesabını da vermekten hiç söz etmemektedirler.
Ya, biz size demokratik, hukuk, anayasal bir devlet teslim ettik. Siz o devletin derinliklerine götürmüş, sızdırmışsınız bir takım çeteleri tabir yerindeyse... Ve o Anayasa değişikliğine biz o yönü itibarıyla karşı çıktığımızda söylemediğiniz söz kalmamış, ondan sonra, şimdi, "Yandım Allah, paralel beni yedi, paralel beni dövüyor, paralel örgütlendi, beni dinliyor, beni izliyor, beni kayıt altına alıyor." diye konuşuyorsunuz. Sizin konuşmaya ne hakkınız var ya? Sizin hesap verme gibi bir göreviniz var. Çıkın, bunun doğru dürüst hesabını verin. En güzel hesap da "Devleti biz idare edemedik, istifa ediyoruz." deyin çekilin. Beceriksizsiniz, yetersizsiniz, yeteneksizsiniz, basiretsizsiniz, sizsiniz, sizsiniz... Yani negatif bir tavır ve durum içerisindesiniz. (MHP sıralarından alkışlar)
AKP on iki yıldır iktidardadır, ancak kendisini hâlâ muhalefet sanmaktadır. AKP'nin eski Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, doğrudan onlarca insanı -kendi tabirleriyle- kumpas sonucu hapishaneye tıkmıştır ve bu hapishaneye tıkılan insanların da savcısı olduğunu söylemiştir. Bu da yetmemiş, siyaseti kasetle dizayn etmek isteyenlerle birlikte kasetçiler için "Özel değil, genel" demek suretiyle de onlarca insanın mağdur edilmesini de istismar ederek sürdürmüştür.
Değerli milletvekilleri, AKP, yolsuzluk ve rüşvet kültürü yönünden de Türk milletini mağdur etmiştir. 1831 yılında ABD'li senatörün senatoda söylediği "Siyasi savaşta yenilenler görevlerinden çekilmelidir. Ganimet, savaşı kazananların hakkıdır." sözü AKP türü bir ganimet sisteminin esasını ortaya koymaktadır. Ganimet sistemi, kısaca, memurlukların, liyakat, ehliyet, uzmanlık ve eşitlik ilkelerine dayalı olmaksızın, siyasal iktidara destek olan ve yardım sağlayan kimselere bir ödül olarak dağıtılması anlamına gelmektedir. Biliyorsunuz, VIP torpil sistemini bu bağlam içerisinde ele alıp irdeleyebilirsiniz. Bu sisteme, AKP'nin dini, devleti ve ahlakı alet etmesi de ibret verici bir tutumdur. Ar ve hayâ duygusu insanlara özgüdür. Bu duygu, insani olan ile insani olmayanı birbirinden ayırır. İnsanın iman zafiyeti, hayâ ve ar duygusunun kaybıyla başlar. Anadolu'da "Ar damarı çatlamış." sözü de bunun için söylenir.
17, 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrasında meydana gelen gelişmeler, yalnız malum kişilerin değil, toplumda da ar ve hayâ duyguları bağlamında ciddi bir travma yaratmıştır. Ayrıntısı yolsuzların kendisine kalsın, ama adamlar, şüyuu vukuundan beter bir olguyla Türk milletini karşı karşıya bırakmıştır.
Zaman çabuk bitti. Şunu söylemek istiyorum: Eğer gerçekten bir mağduriyet varsa bu mağduriyetin araştırılması için Meclis araştırması açılmasında fayda vardır diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)