GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu ve arkadaşları tarafından, toplumsal olaylarda polisin orantısız ve aşırı güç kullanmasının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 17/6/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 25 Şubat 2015 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:64
Tarih:25.02.2015

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılarımı sunuyorum, iyi akşamlar diliyorum.

Sözlerimin başında belirtmeliyim ki Milliyetçi Hareket Partisi sivil, çoğulcu ve demokratik toplum düzeni yanındadır. Yasaların vatandaşlarımıza tanıdığı hak ve hürriyetlerin sonuna kadar kullanılması taraftarıdır. Bu kabullerin dışında, kanun dışı hareket eden, buna yeltenen kim varsa da mutlaka hukuk önünde hesap vermelidir diyoruz.

Polisimiz can ve mal güvenliğinin bekçisi. Efendim, yaşam hakkının, can ve mal güvenliğinin kalmadığı bir yerde ne diğer hak ve hürriyetlerden ne de demokratik hukuk devletinden bahsedilebilir. Polis bu vazifesini elbette yasaların kendisine tanıdığı sınırlar dâhilinde ve demokratik hukuk devletinin ruhuna uygun bir şekilde kullanmak durumundadır. Bir söz var, belki de hepiniz biliyorsunuz: "Haklı olmak, yetkili olmak yetmez, hakkını da meşru yollardan aramak, yetkiyi de yine kanun çerçevesi içerisinde kullanmak lazımdır."

13 Haziran 2013'te başlayıp bir süre devam eden Gezi olaylarında 10 kişi hayatını kaybediyor, 7.832 kişi yaralanıyor. Ağır yaralı vatandaşlarımız içerisinde bu olaylardan sonra yine hayatını kaybedenler var, bu rakamlara dâhil değil. Yaralılar içerisinde gözlerini kaybetmiş, kör olmuş gençler var. Sıkılan gazlardan dolayı, o gaz mağduriyetinden dolayı sıkıntı çekmiş insanlar var. Görüntülere baktığımız zaman sanki demokrasiden nasibini almamış, üçüncü sınıf ülkelerde yaşanan manzaralarla karşı karşıya geliyoruz.

Polis görevini yapacak, bunda bir tartışma yok, tamam ama müdahaleleri kontrollü olacak, karşısındaki kimselerin hak arama amacıyla sokaklara çıkmış, bu milletin evlatları olduğunu unutmayacak. Taksim'de, Soma'da ve daha birçok yerde zaman zaman kontrolsüz güç kullanılmıştır. Polisimizin bazı eylemleri tedbir alma, olan olayları yatıştırmanın ötesine geçmiştir. Otelin, hastanenin içine kadar gaz bombaları atılmış, tazyikli su sıkılmıştır. Uyarılarla geçiştirilebilecek ya da birazcık sabırla savuşturulabilecek hadiseler, Hükûmetin, ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı beyanları, polisi kışkırtıcı demeçleriyle şirazeden çıkmış, toplum altüst olmuştur. Polisin tutum ve davranışları, hasmane tutum takınarak da anlaşılamaz. Bu da bir başka yanlıştır.

Polis bu ülkenin düşmanı değildir, polis, Türk milletinin evlatlarıdır, bu toplumun içinden çıkmıştır. Dedim ya, empati yapmak ve "niye, niçin" sorularının üzerinde durmak lazımdır. Burada, siyasal iktidarın kışkırtıcılık yaptığı kesindir. Polis yöneticilerinin siyasal baskılarla yine, yanlış tavır ve talimatlar verdiği ortadadır. Yine, polisin içinde bulunduğu meslekî şartlar ve özlük haklarından kaynaklanan ciddi sıkıntıları vardır. Yine olay anında ortaya çıkan baskılar, stres ortamı mevcuttur. Daha birçok sebep sayabiliriz. Bu görüntülerin yaşanmaması için bu hususların tamamının birlikte ele alınması, birlikte analiz edilmesi lazımdır.

Kolluk güçlerinin hareket tarzı, siyasal iktidarın meselelere bakışıyla doğru orantılıdır. Yönetenlerin hukuka uymadığı, hukuk devleti ilkelerini ayaklar altına aldığı bir toplumda, kurum ve kuruluşların hukuka riayet etmediğini eleştirmek, olsa olsa bir garabettir.

Gezi olaylarında topluma itidal tavsiye etmek yerine "bizimkiler-onlar" diye ayrıştıran, "Evdeki yüzde 50'yi zor tutuyorum." diyen, Soma olaylarında korumasının vatandaşı tekmelemesine göz yuman, kontrolsüz güç kullanımını âdeta teşvik eden başbakanlar ve Hükûmet erkânının olduğu bir ülkede, kanunun zor kullanma yetkisini verdiği kolluk gücü de en üst yöneticilerine bakarak hiza alacaktır.

Günlerdir iç güvenlik yasası için burada uğraş veriyoruz. Hukuk dışılığı yasalaştıran, yasalaştırırken kolluk güçlerine de hukuku darağacına çektiğini, haklı olanın değil, ayrıcalıklı olanın, güçlü olanın yanında olduğu mesajını da AKP böylece vermektedir.

Gezi olaylarında, Soma'da önce polisi kanun dışılığa azmettirmiş, suç işleyenlerin sırtını sıvazlamış, "Aslansın, kaplansın." demiş, kendi seçmenlerini sokağa, meydanlara çağırmış, "Onu yedirmem, bunu yedirmem." demiş ve arkasından da 17-25 Aralık yolsuzluk meselelerinde ayağına basıldığı zaman, bu sokağa sürmüş olduğu mensupları da orta yerde yüzüstü bırakabilmiştir.

Kıymetli arkadaşlar, yani polisin asıl sorunu siyasal iktidarın ta kendisidir. Siyasal iktidar ve onun türevi Cumhurbaşkanı, maalesef toplumun tümünü kucaklamamaktadır. Sırası gelmişken, Sayın Cumhurbaşkanının, 8,5 milyon oy almış Milliyetçi Hareket Partisinin Genel Başkanına, Cumhurbaşkanlığını unutup âdeta AKP Genel Başkanı gibi davranarak cevap vermesi ne devlet teamüllerine uygundur ne de hakikatlere. Cumhurbaşkanı, davranışlarıyla Anayasa'yı ihlale devam ediyor, milletin Cumhurbaşkanı olmak yerine, AKP'lilerin Cumhurbaşkanı olmak sevdası ağır basıyor. Ne gam ne keder, herkes layık olduğu muameleyi görür ancak Genelkurmay Başkanının tırnağını daha değerli gören Sayın Erdoğan'a şu hadiseyi hatırlatmak istiyorum: Kendisinin atadığı Genelkurmay Başkanını, Sayın Başbuğ'u hapislere gönderirken Genelkurmay Başkanına sahip çıkmamıştır. O zaman, açık açık soruyoruz: Sayın İlker Başbuğ'un tırnağı mı yoktu, yoksa Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın vicdanı mı? Sayın Genelkurmay Başkanı, sakın Erdoğan'ın sözlerinin samimiyetine kanma, "dostum", "kardeşim" dediği kim varsa onları ilk durakta ortada bırakmıştır. Yani Paşam, Erdoğan'ın "maşallah" dediği iflah olmuyor, onu söylemek istiyorum. Ayrıca, Sayın Erdoğan, sen de, Genelkurmay Başkanı da, diğer tüm kurumlar da Meclisin, millî iradenin denetimi altındadır, hiç kimse millî iradenin üstünde değildir.

Polisin içinde bulunduğu şartları, ekonomik, sosyal ve çalışma ortamı şartlarını iyi analiz etmeliyiz dedim. Kamu Denetçiliği Kurumu şikâyet üzerine 30 Aralık 2014'te bir rapor hazırlamış, tavsiye niteliğinde bu rapor. Bu raporu okuduğunuz zaman polisin içinde bulunduğu sosyoekonomik şartları, özlük haklarındaki noksanlıkları tespit edebiliyorsunuz. Bu rapora göre, 26 ilde 50 saatin üzerinde mesai yapıyor polisimiz, 81 ilin ortalamasına baktığınız zaman 47,6 saat yani 48 saat. Bu ne anlama geliyor? Diğer memurlardan kıymetli arkadaşlar, neredeyse haftada bir gün yani yedi günün altı günü polis çalışıyor. Karşılığında ne izin veriliyor ne fazla mesai ücreti veriliyor, şaka gibi âdeta rakamlara baktığınız zaman, sabit fazla mesai ücretleri veriliyor. 30'un üzerinde ek görevlendirmeler var. Sınav tedbirleri dışında -ki o zaman polis görevlendiriliyor o sınavların kontrollü bir biçimde yapılabilmesi için- bir ek ücret de ödenmiyor. Getir götür işleri bile polise verilmiş. Herkese, neredeyse tüm memurlara verilen 3600 ek gösterge çok görülüyor. Aynı görevi yapan jandarma personelinin 3600 ek göstergesi var ama polis için yok. Borç sarmalına düşmemiş bir polis ailesi kalmamış, kafası sürekli borç faizi ödemeleriyle meşgul. Bu yüzden intiharlar artmış. 2009-2013 arasında intihar vakası değerli arkadaşlar, 157. Sizin de telefonlarınıza geliyordur polis kuruluşlarından "Bugün şurada polis memuru intihar etti, bugün burada intihar etti." diye. Ruh sağlığı tedavisi görenler, yine, bu zaman dilimi içerisinde 2.323. Polis teşkilatının bu sorunları çözülmeden teşkilatın huzura kavuşturulması mümkün gözükmüyor. İktidarın senelerce polise verdiği sözleri yerine getirmemesi de ayrı bir gerginlik konusu.

AKP Grubuna diyorum ki: Gelin, Meclis olarak bu sorunlarını çözelim. Polise hepimizin ihtiyacı var. Polise bu manada hizmet, hukuk devletine, adalet müessesine hizmet anlamına gelecektir. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak diyoruz ki: Polisimizin yanındayız, polisimizin özlük hakları lehine getireceğiniz her teklife de destek olmaya hazırız.

Bu taahhütlerle hepinize en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)(x)