| Konu: | HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel ve arkadaşları tarafından, Cizre olayları ve 6 kişinin ölümü nedeniyle 28/1/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 26 Şubat 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 65 |
| Tarih: | 26.02.2015 |
FAYSAL SARIYILDIZ (Şırnak) - Sayın Başkan, Parlamentonun sayın üyeleri; partimizin Cizre'de çocuk infazlarının araştırılması amacıyla sunduğu araştırma önergesiyle ilgili bireysel fikirlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi selamlıyorum.
Cizre, muhalif kent hüviyetinden ötürü sürekli olarak iktidarların hedefi hâline gelmiştir. 1990'lı yıllarda "Nevroz" kutlamalarında kolluk güçleri tarafından açılan ateş sonucu bir günde çoğu çocuk 30'u aşkın kişi hayatını kaybetti. Henüz 17 yaşında bir çocukken memleketim olan Cizre'de "Nevroz" kutlamalarında devlet hayatım boyunca unutamayacağım bir kanlı vesikayı zihnime nakşetti, bütün Kürt çocuklarına yaptığı gibi. Kürtlerde telafisi zor toplumsal kırılma yaratan, 1990'larda en çok zulme uğrayan, toplu ölümler ve faili meçhul cinayetlerin yaşandığı Cizre, geçtiğimiz günlerde de yine devlet tasallutunun en zalimane kıskacına alındı.
Türkiye halklarının evlatlarını daha çocuk yaştayken katletmek ve sonrasında onlara terörist yaftası yapıştırmak artık bir devlet geleneği hâline gelmiş bulunmaktadır. Bu devlet geleneğinin son kurbanı Cizreli çocuklar oldu. Cizre'de 3'ü çocuk 6 kişinin ölümüne ve onlarca kişinin ağır yaralanmasına neden olan AKP devleti, asıl Cizre'de kamu düzenini bozdu. Kamuyla barışı sağlamayan bir Hükûmet kamu düzenini nasıl sağlayacak? AKP'nin anladığı kamu düzeninin, daha doğrusu güvenlikçi konseptin yegâne gayesi Kürt halkının politik toplumsal dinamiklerini boğmaktır. Muhalif Kürt toplumsal dinamiğinin güçlü olduğu Cizre bu nedenle hedef hâline getirilmiştir. Bu, Kürtleri sopayla uslandırma hükümranlığının kadim hikâyesidir aynı zamanda. Kötülük kokan bu hikâyenin başkahramanı olan AKP şimdi iktidarın sopasını eline almış bulunmaktadır.
(...)(X) toplumsal gösterilere dair gençlere bazı eylem tarzlarına ilişkin duyarlılık çağrısı yaptığı gün, Cizre'de olaylar "start" aldı. Hendeklerin kapatıldığı gün 16 yaşındaki Ümit Kurt vuruldu. Sayın Öcalan'ın mesajını Cizre'ye iletmek üzere gelen DTK ve HDP heyetinin ilçede yarattığı olumlu havanın hemen akabinde ise 12 yaşındaki Nihat Kazanhan yaşamını yitirdi. Cizre'de plakasız araçlarla korsan bir tarzda kent merkezinde çocukların öldürülmesini ve hedef hâline getirilmesini sadece müphem adreslere havale etmek, hedef şaşırtmak, asıl sorumluları gizleme amacını taşımaktadır. Salt "provokasyon" momentinde yapılan siyasal izah, AKP Hükûmetinin sis içerisinde kendisini kaybettirmesine fırsat sunma amacını taşımaktadır. Evet, derin güçler diyalog süreçlerinde pusuya yatar, süreci akamete uğratacak girişimlerde bulunabilir. Ancak Hükûmet bu süreçteki tutumuyla ateşin üzerine benzinle koşmuştur.
Hükûmet, Kobani ve Cizre olaylarına zemin sunarak güvenlikçi konseptini devreye sokmak istemiştir. Yine, bu bahaneye sığınarak, diyalog sürecinde üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmeyerek ertelemiştir. Bu nedenle siyasal sorumluluk birinci dereceden Hükûmete aittir. Cizre'de Hükûmetin de içerisinde olduğu kanlı bir tezgâh kuruldu.
AKP, Cizre'de sürecin hassasiyetiyle hareket etmek ve müsebbibi olduğu toplumsal reaksiyonu anlamak yerine, iktidar repertuvarında öncelikli sırada olan cebir ve baskıyı giderek katmerleştirdi. Hrant Dink cinayetinden yargılanan ve hakkında yurt dışı yasağı bulunan bir kişiyi Cizre Emniyet Müdürü olarak atayarak ilçedeki toplumsal tansiyonu da yükseltti.
Hükûmetin bu kirli politikası sonucu 3'ü çocuk 6 kişi polis kurşunuyla katledildi. Kürt çocuklarının ölümü zaten genelde muammalıdır, meçhuldür. Çünkü Kürt çocukları, bu ülkenin üvey evlatları olarak görülüyor. "Zaten öldürülmeyi hak etmişlerdir. Mutlaka bir şey yapmıştırlar ki öldürülmüştür. Polis durup dururken öldürür mü?" İşte, yıllarca devlet Kürt çocuklarının ölümünü meşrulaştıran bu dili çok ustaca üretti. Nihat, zafer işareti yapmasaydı başından vurulup öldürülmeyecekti. Roboskili çocuklar açlıktan ölselerdi ama kutsal devletimizin kanlarla sulanmış sınırlarını ihlal etmeselerdi, bombalanarak parçalanmış bedenleri annelerinin ellerine teslim edilmeyecekti. Yahya Menekşe slogan atmasaydı panzerle ezilmeyecekti.
Hükûmet, yaşanan ölümleri aydınlatmak ve sorumluları yargı önüne çıkarmak yerine failleri aklayan ve inkâr yoluna giden bir politik tutum sergiledi.
Cizre 'de polisin zırhlı araçtan açtığı ateş sonucu 12 yaşındaki Nihat Kazanhan'ın başına isabet eden fişekle hayatını kaybettiğini haykırmamıza rağmen, İçişleri Bakanı ve Başbakan, henüz Nihat'ın kanı kurumadan polisin olay mahallinde silah ya da biber gazı kullanmadığını ileri sürdü. Ancak 28 Ocak günü bir televizyon kanalında yayınlanan görüntülerde Nihat Kazanhan'ın polis tarafından öldürüldüğü anı anına görüldü. Bugün de gazete ve İnternet sayfalarında polisin küçücük bir bedene nasıl kıydığını başka bir polisin insanı dehşete düşüren itiraflarından anlamaktayız.
Kamuoyunun ve partimizin yoğun baskısı sonucu Nihat'ı vuran polislerden biri ancak günler sonra tutuklandı. Şimdi, siyasi ahlak ve erdem şunu gerektirirdi: Başbakan ve İçişleri Bakanı halkın önüne çıkıp, kamuoyunu yanılttıkları için ve yürüttükleri algı operasyonundan ötürü özür dilemeliydi. Ancak, Hükûmet olayı polise yıkarak işin içinden çıkmaya çalışmaktadır. Polisin de paralel olanına yıkmaktadır. Oysaki birinci dereceden fail kolluk güçlerini cezasızlık zırhıyla koruyan ve kollayan AKP Hükûmetidir, tıpkı Berkin Elvan'ı vuran polisleri koruduğu gibi.
Cizre'de polis sadece 12 yaşındaki Nihat'ı değil, 15 yaşındaki Barış Dalmış'ı, 14 yaşındaki Ümit Kurt'u ve 33 yaşındaki Zeki Alar'ı da aynı zalimlikle katletti. Çocukların öldürüldüğü yerde barış olmaz, çocukların öldürüldüğü yerde gelecek zifiri bir karanlık olur. Çocuklar ölünce toplumların yüreğinde bir daha kapanmayacak yaralar açılır. Başka bir ülkenin çocuklarına gözyaşı dökmek, evet, erdemliliktir ve insani bir tutumdur. Ancak, siz "one minute"çilerin zerreyimiskal samimiyetine güvenmiyoruz. Nihat Kazanhan, Berkin Elvan, Barış Dalmış, Ümit Kurt, Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz ve Roboskili çocuklar için vicdanı sızlamayan bir zihniyetin, başka bir ülkenin çocukları için döktüğü gözyaşına nasıl inanmamızı beklersiniz? Çocuğa yönelik öldürme politikalarının ve şiddet uygulayan devletin güvenlik aygıtlarının bir an evvel bağımsız denetime açılması gerektiğini defaatle belirtmemize rağmen, Hükûmet güvenlik paketiyle yeni çocuk infazlarının önünü açıyor.
Bir kez daha belirtmek istiyoruz, iç güvenlik yasa tasarsıyla hayata geçirilmek ve "kamu güvenliği" yalanıyla gizlenmek istenen tedbirler açıkça faşizan tedbirlerdir. Bu yasayla, artık, her kent, her ilçe, her mahalle, her köy ve her ev birer cezaevine dönüşecektir; iç güvenlik paketiyle ülke yarı açık cezaevine dönüşecektir; Türkiye, çocuk ölümleriyle mezarlığa dönüşecektir. Türkiye halklarının Hitler ve Mussolini yasalarına değil, barış yasalarına ihtiyacı vardır.
En büyük icraatlarından birinin OHAL'i kaldırmak olduğunu söyleyen Hükûmet, güvenlik paketiyle OHAL'i yeniden güncelliyor. OHAL daha önceden sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde vardı, ancak şimdi tüm Türkiye'de OHAL kuralları geçerli olacak. Bu paketle, aşırı yetkilerle donatılan ve devletin bir dönem bölgedeki cellatları olan Ünal Erkanlar ve Hayri Kozakçıoğulları gibi süper vali uygulamasına geçilecektir. Çünkü, bu paketin yasalaşması durumunda valinin kararıyla gözaltılar yapılabilecek, valiler bu yasayla geçmişteki umumi müfettişler olacaklar, hayatımızın her alanını iktidar adına denetleyen kişiler olacaklardır. Türkiye halklarını faşizmin ebedi karanlığına mahkûm etmek isteyen ve çocuklarımızı namluların hedefi hâline getiren bu yasayı çıkaran AKP Hükûmeti lanetle anılacaktır.
Konuşmamı ünlü filozof Deleuze'nin şu sözüyle bitirmek istiyorum: "İktidar hayatı hedef aldığında, hayat iktidara direniş olur." Hayatı hedef alan bu yasaya karşı hayatı savunanlar olarak Nihatların, Berkinlerin, Ceylanların ve Uğurların ölmemesi için direnmeye devam edeceğiz, bu böyle biline.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)