| Konu: | Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu, Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 72 |
| Tarih: | 09.03.2015 |
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz iç güvenlik yasa tasarısında özellikle kamu güvenliğinin sağlanması konusunda valiliklere geniş yetkiler verildiğini biliyoruz. Ama, bugün İzmir Valiliği tarafından bir karar yayınlandı basına ve kamuoyuna. "Yayınlanan bu karar, basın açıklamalarının ve benzeri faaliyetlerin kamu güvenliği ve genel asayiş yönünden düzenlenmesi amacıyla yayınlanmıştır." diyor. Şimdi, yayınlanan bu karardan ve genelgeden de anlaşılacağı üzere, iç güvenlik yasa tasarısında valilere böyle bir yetki vermeye gerek yok çünkü -Sayın Mustafa Toprak'ın da bugün yayınladığı genelgeden de anlaşılacağı üzere- valilerin zaten böyle geniş bir yetkisi var; bugün yayınladığı karar bize bunu gösteriyor.
Ne diyor Sayın Vali, kısaca ben onu aktarmak istiyorum. Diyor ki: "Siyasi partiler, sendikalar, dernekler, sivil toplum örgütleri başka bir siyasi parti, sendika, dernek, sivil toplum örgütlerine ait bina önünde basın açıklaması yapamazlar." Yani bunun özeti şu, Türkçesi şu: AKP önünde artık, hiçbir sivil toplum örgütü, demokratik kitle örgütü gidip basın açıklaması yapamaz. Yani, bunun önünü Sayın Vali böyle kesmiş. Tabii, AKP'nin valisidir, devletin valisi değil, halkın valisi değil; öyle düşünüyor, öyle bunu hayata geçiriyor.
Yine "Basın açıklaması yapmak amacıyla herhangi bir yer veya noktadan başka bir yere toplu yürüyüş yapılamaz." "Basın açıklaması sırasında -öyle ince detaylı düşünülmüş ki- el ile taşınabilir bir megafon, cihazlar haricinde ses yükselten bir cihaz kullanılamaz, sabit bir platform kullanılamaz. Valilikler önünde, kaymakamlık önünde, adliye binaları önünde, polis merkezleri önünde, cezaevleri önünde basın açıklaması yapılamaz." Yani, bu salonda mutlaka 12 Eylül dönemini yaşayan arkadaşlarımız var, ben de o dönemi yaşayan biriyim, 12 Eylülde bile cezaevlerinin önünde basın açıklaması yapmak yasak değildi. Bu korku neden, bunu anlamakta gerçekten güçlük çekiyoruz. Yine "Hastanelerin önünde, eğitim kurumlarının önünde basın açıklaması yapılamaz." Yani, gidip Sağlık Bakanlığının önünde SES basın açıklaması yapamaz; Millî Eğitim Bakanlığının önünde KESK gidip, EĞİTİM SEN gidip basın açıklaması yapamaz. Yine, fiilî eylemlilikleri yasaklayan maddeler var, işte "Yollar kapatılamaz ve benzeri eylemler yapılamaz." şeklinde.
Şimdi, ben, gerçekten, demokrasinin olduğu bir ülkede yaşayıp yaşamadığım konusunda bu kararı okuduktan sonra tereddüde düştüm. Demokrasinin olduğu ülkelerde insanlar düşüncelerini ve görüşlerini ifade etmek istiyorlarsa yapılacak tek şey var; görüşlerini ifade etmek isteyenlerin, sivil toplum örgütlerinin, bireylerin, demokratik kitle örgütlerinin önünü açmaktır, bunları kolaylaştırmaktır. Ama yani Sayın Vali bu yetkiyi nereden aldı? İşte, Sayın Bakan da burada, herhâlde not alacaktır. Yani, hiçbir demokratik ülkede asla ve asla insanların görüşlerini ifade etmesinin önünde bu kadar katı ve sert engeller konulamaz.
Şimdi, yani, bize göre, hiçbir demokratik kitle örgütü, hiçbir demokrasi gücü asla ve asla bu kararı tanımayacaktır. Tanımadığına göre de biz buradan İçişleri Bakanlığına tavsiye ediyoruz: Gaz bombası sayılarını artırsınlar, TOMA sayılarını artırsınlar. Çünkü, bu karar çıktıktan sonra bütün demokrasi güçleri bu zamana kadar nasıl basın açıklaması yapmalarıyla ilgili haklarını kullandılarsa bundan sonra da kullanmaya devam edecekler. Eğer güçleri yetiyorsa onlar da gelsin, insanların, sivil toplum örgütlerinin bu haklarını kullanması önünde gaz bombalarıyla, TOMA'larla engel olsunlar diyorum. Bakalım, hayat ve yaşam bize ne gösterecek? Bu zamana kadar yapılanlardan sonuç alınamadı, bundan sonra da biz alınamayacak diyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)