GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MHP Grubunun, Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve arkadaşları tarafından, ülkemizde yaşanan işsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 20/1/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Mart 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:78
Tarih:17.03.2015

UMUT ORAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

İşsizlik gerçekten önemli bir konu, Türkiye'nin ve hepimizin öncelikli konusu olmalı ve aslında işsizlik konusuna bir ülkede iktisadi politikalar açısından da baksak, siyasi iktidar açısından da baksak, başarı var mı yok mu, bunun ölçümü en doğru şekilde işsizlik oranlarıyla belirleniyor açıkçası. Bu konu önemli, bu konunun bugün gündeme alınması önemli çünkü son on iki yıldır işsizlik sürekli olarak, kronik olarak çift haneyle devam ediyor ve bu devam eden... Tabii, hesaplama yöntemlerine girmek istemiyorum yani hesaplama yöntemleriyle ilgili birçok tartışma açabiliriz ama bugün Hükûmetin elindeki TÜİK'in açıklamalarına baktığımız zaman da, oradaki rakamlarla da işsizlik Türkiye için çok büyük bir tehdit, hepimiz için çok büyük bir tehdit, çift hanelerde. Hatırlarsak 2001'de, bizim dip yaptığımız, en büyük kriz yaşadığımız dönemde bile işsizlik yüzde 8,9'du. Şu anda işsizlik rakamlarımız bizim çift haneli, yüzde 11'lere gelmiş durumda. Yüzde 11 büyük bir rakam yani bunu bir kenara bırakamayız.

Onunla beraber tabii gençlerde işsizlik ayrı bir konu yani Türkiye'nin yaş ortalaması 29. Geleceğimiz gençler diyoruz ama şu anda gençlerdeki işsizlik oranımız yüzde 20. Kadınlarda işsizlik oranımız daha da yüksek, yüzde 30'larda. Özellikle, üniversite bitiren kadınlarımızda -son bir yıl üzerinden- yani üniversiteli genç kızlarımızda işsizlik oranındaki artış yüzde 70. Yani böyle baktığımız zaman bu konunun bizim, bu Meclisin, dört siyasi partinin en önemli, en öncelikli konusu olması gerekiyor. Bu, hiç tartışmasız, mutlaka "Şu kadar zaman kaldı, seçim zamanı var." demememiz lazım. Gece gündüz oturup bu konunun üzerinde durmamız ve bu dönemde de bununla ilgili somut adımlar atmamız gerekir diye düşünüyorum.

Bakın, şöyle bir süreç yaşadık, hep denildi ki işte: "Türkiye'de bir algı var, istikrar var. İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün." Yani hep bu algı ortaya konuldu "Ekonomi iyi gidiyor, işler fena değil." diye ama bugün rakamlara baktığımız zaman, verilere baktığımız zaman işsizlikte olduğu gibi, esasında Türkiye'de öyle bir istikrarın olmadığını ve Türkiye'nin esasında büyümediğini, bu büyümenin insanın hayatına dokunmadığını, insanlara iş, aş yaratmadığını görüyoruz. İş, aş yaratmadığı zaman sosyal barış da olmuyor yani bir ülkede iş yoksa, bir ülkede aş yoksa o ülkede sosyal barış olmuyor. Bakın, bugün kaç parçaya bölündük, ne kadar ayrıştık, ne kadar kutuplaştık. Âdeta bir çatışma durumundayız, insanlarımız, gençlerimiz, kadınlarımız sokaklarda, mahallelerde. Bu, Türkiye için gerçekten son derece büyük bir tehdit. Biraz evvel söylediğim gibi, yani Türkiye'de işler iyi gitmiyor, birçok alanda olduğu gibi ekonomide de iyi gitmiyor. Şöyle bir mukayese yaparsak yani mesela işsizlik oranlarına, mesela büyüme oranlarına, mesela cari açık oranlarına, mesela borç oranlarına baktığımız zaman, şöyle bir bakarsak, on iki, on üç yıl tek başına bir iktidar var, dolayısıyla güçlü olduğunu da ifade eden bir iktidar var ama hangi parametreye bakarsak ekonomide, hangi verilere bakarsak ekonomide biz işlerin iyi gitmediğini görüyoruz. Neyle kıyaslıyoruz bunu? İşte, bir tarafta son on iki yıl var, bu tarafta da ondan evvelki seksen yıl var. Şimdi, o seksen yılda neler var? O seksen yılda darbeler var, bu seksen yılda koalisyon hükûmetleri var, petrolün 1 dolara indiği dönemler var, o seksen yılda dünyada savaşlar var, ekonomik krizler var, gıda krizleri var yani yok, yok seksen yıl boyunca. Bakıyoruz büyüme rakamlarına o seksen yıl boyunca yani hangi zaman dilimiyle, beş yıl aralarla bakıyorum, on yıl arayla bakıyorum, 1946'dan sonraki yaklaşık elli yedi yıla bakıyorum, hep 5'in üzerinde büyümüş Türkiye. Şimdi, on iki yıl, on üç yıl, son 2002 ile 2014 arasına baktığım zaman da şu anda ortalamada bizim 5 büyümediğimizi görüyorum. Bunu bizim dikkate almamız gerekiyor yani "İşler iyi." demememiz gerekiyor. Aynı şey işsizlik rakamlarında da, biraz evvel söyledim, 2002 yılında, en kötü olduğumuz dönemde, büyük bir kriz yaşadığımız dönemde 8,9; son on iki yıla bakıyoruz, ortalama hep çift hane.

Yine aynı şeklide borç stokuna bakıyoruz. Mesela, yine mukayese edersek seksen yılı ayıralım şöyle, 58 başbakan seksen yılda görev yapmış, hükûmete başkanlık yapmış. Bu 58 başbakan seksen yılda borç stokunu 260 milyar liraya taşımışlar; seksen yıl, 58 başbakan, borç stoku 260 milyar lira. Şimdi bakıyorum, on iki yıl, tek Hükûmet, tek parti, uzun dönemler, işte, Sayın Erdoğan Başbakan, baktığınız zaman, işte, istikrar diyoruz, istikrar var; borca bakıyoruz, borcun toplamı 600 milyar liraya gelmiş yani borcumuzda 340 milyar liralık bir artış var. Şimdi, bunları dikkate almamız lazım. Ben bir kez daha...

İşsizlik konusu Türkiye'nin en yakıcı, en can alıcı, en önemli konusudur. Bu yüce Meclis birçok yasa için gece gündüz çalışıyor, bunun için de bu Meclis, bu yüce Meclis gece gündüz çalışmalıdır. Bu sorunu bu Meclisin çözmesi lazım. En azından, bir sonraki döneme, bu sorunun çözümleriyle ilgili önemli adımları atarak devretmesi gerekiyor.

Bakın, ekonomiyi ele aldığımız zaman mesela şöyle eleştiriler olabiliyor: "Ya, muhalefet, ana muhalefet her konuda da iktidarı eleştiriyor." Ana muhalefetin işi bu belki ama mesela, iktidar partisinin sayın milletvekilleri, sizin bir hedefiniz vardı, diyordunuz ki: "2023'te Türkiye Cumhuriyeti ilk 10 ekonomiden birisi olmalıdır." Ben ve partimdeki arkadaşlarım da, onu söylediğiniz andan itibaren "Evet, doğrudur, olmalıdır. Yani bu, Türkiye'ye yakışır. Türkiye ilk 10'da olmalıdır ve biz bu konuda da üstümüze ne düşüyorsa ne gerekiyorsa da desteklemeye hazırız." dedik ama sizden şöyle bir farkımız var, şurada ayrılıyoruz... Tabii, onu söylerken de şunu da ifade etmemiz lazım: Yani hedefimiz ilk 10, tamam, ortak hedefimiz bu ama ne olmuşuz? 14'üncüymüşüz 1984, ondan sonra 16, 17, şimdi 19. Yani, gelişmiş 20'den aşağı doğru iniyoruz, hedeften uzaklaşıyoruz. Ama sizden farkımız şu: Biz diyoruz ki ekonomide Türkiye güçlü olmalıdır, doğru ama güçlü Türkiye için, itibarlı Türkiye için de güçlü bir adalet sistemi de olmalıdır diyoruz. Çünkü, temelde adalettir, adalet mülkün temelidir. Eğer adalet sağlam olursa, yargı bağımsız olursa, tarafsız olursa, özgür olursa, evet, o temelin üzerine güçlü bir ülke inşa edilebilir. Artı, o adalet sisteminin üzerinde de mutlaka çok güçlü bir demokrasi olması lazım. Yani, ülkenin ilk 10 ekonomide olması yetmez, kişi başı gelirde de biz 90'ıncı sırada değil, ilk 10'u hedeflememiz lazım. Bugün biz, kişi başı gelirde 93'üncü sıradayız. Bizim gelir dağılımı eşitsizliğini çözmüş ülkeler arasında ilk 10'u hedeflememiz lazım. Bugün gelir dağılımı eşitsizliğinde ilk sıralardayız.

İşte, bizim, sosyal demokratlarla iktidar parti arasında ekonomide anlaşamadığımız nokta bu. Güçlü ekonomi, evet, biz ilave olarak "güçlü demokrasi" diyoruz, "güçlü adalet" diyoruz. Demokrasinin, tüm kurum ve kurallarıyla bağımsız olarak çalışması gerekiyor. Kuvvetler ayrılığının olması gerekiyor, hukukun üstünlüğü olması gerekiyor. Bunun üzerine, eğer güçlü bir ekonomiyi yine hep beraber ortak akılla, yeni akıllar ortaya koyarak, yeni çözümler ortaya koyarak inşa edebilirsek, evet, işte o zaman o ülke, aynı zamanda, güçlü bir adalet sistemine, güçlü bir demokrasi sistemine, güçlü bir ekonomiye ve güçlü, itibarlı bir Türkiye'ye, bir ülkeye dönüşebilir. Bunu sağlamak hepimizin görevi.

Ben, bu vesileyle, bir kez daha Milliyetçi Hareket Partisinin bu önerisinin mutlaka olumlu bir şekilde karşılanmasını ve bu konunun gündeme alınması görüşüne katıldığımı ifade ediyorum.

Evet, yarın Çanakkale zaferimizin 100'üncü yıl dönümü. Bakın, yüz yıl önce, atalarımız toprağın üstünde mücadele verirken de sonra toprağın altında yatarlarken de bir araya gelebildiler. Biz de bu Meclis olarak ülkenin ortak sorunlarıyla ilgili, ülkenin ortak gündem ve öncelikleriyle ilgili -aynı işsizlik gibi- bir araya gelmek ve hep beraber bunu gündeme ve önceliklere taşımaktan sorumluluğunda ve zorundayız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)