| Konu: | HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, Türkiye'nin son dönemde ekonomik ve istihdama yönelik göstergelerinin kötüye gittiği iddiasıyla Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/47) |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 79 |
| Tarih: | 18.03.2015 |
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi adına hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Bugün, burada, aslında Türkiye ekonomisine ilişkin çok önemli tartışmalar yürüteceğiz. Aslında yaşamın kendisini çok ilgilendiren bir konu. Ekonomi, sadece rakamlarla ilgili bir durum değil, toplumun refahını, toplumun geleceğini ilgilendiren bir konu ama baktığımda Genel Kurula bu konuyla çok ilgilenen kesim yok. İktidar ve muhalefet açısından bu bir sorun hâli diye düşünüyorum.
Sevgili arkadaşlar, bizim Sayın Bakan hakkında verdiğimiz gensoru, aynı zamanda AKP hükûmetlerinin aslında ekonomi politikalarına ilişkin yaklaşımlarımızı, genel eleştirilerimizi ifade etmek açısından önemli; yoksa bu politikalardan sadece bir kişinin sorumlu olmadığının, aslında o kişi şahsında AKP Hükûmetinin ekonomi politikalarının Türkiye'yi ne hâle getirdiğinin görülmesi açısından önemli.
Türkiye ekonomisinin en temel sorunlarından biri, aslında bu ülkede gerçekten ekonominin ne olduğu meselesinin çok doğru değerlendirilmemesi. Aslında AKP Hükûmeti, Başbakanından Cumhurbaşkanına, bakanlarına, on iki yıllık iktidarları boyunca her zaman için "Türkiye ekonomide çok iyi, dünya ekonomisinin bilmem kaçıncı sırasında; dolayısıyla istikrar gerekiyorsa bize oy vereceksiniz, dolayısıyla biz çok mutlu bir ülkeyiz çünkü ekonomimiz çok iyi." diye ifade ettiler ve bunun üzerinden siyaset yaptılar. Oysa gerçeğe baktığınızda gerçekten Türkiye'nin ekonomide durumu çok mu iyi? Evet, bir kesimin durumu çok iyiydi, yüzde 10'luk diyebileceğimiz bir kesim Türkiye'de çok mutlu çünkü AKP Hükûmetinin tam da patronlara, tam da aslında iktidar sahibine yakın olanlara yönelik politikaları nedeniyle Türkiye'de bir grup bu ekonomik politikadan memnun. Ama çok geniş bir kesim, yüzde 80'le, yüzde 90'la ifade edeceğimiz kesim bu ekonomi politikalarının altında ezilmekte.
Türkiye'de işçi sınıfının geldiği düzeye; işçilerin, emekçilerin, kadınların, yoksulların düzeyine baktığınızda bunu çok daha net olarak görebilirsiniz. AKP Hükûmetinin özellikle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesine baktığınızda, bununla ne demek istediğimizi çok net ifade edebiliriz. Bu ülkede yoksulluğu kronik bir hâle getiren, bunu bir kader olarak sunan ve bunu da özellikle yoksulluk üzerinden yardımlaşma fonlarıyla bir kadere dönüştüren bir zihniyetle karşı karşıyayız.
Aslında kapitalist modernist ülkelerin genel olarak politikası bu. AKP, sonuçta, kapitalist modernist güçlerin Türkiye temsilcisidir, neoliberal politikaların Türkiye temsilcisidir. O yüzden, özelleştirme politikalarına, işçi politikalarına, kadın istihdamına, tarıma, bütün bu politikalardan bakıyor ve bu ülkede ekonomiye de bakarken buradan, sadece sıcak para üzerinden, sadece işlerin dönüp dönmediğinden bakarak siyaset yapıyor. Cumhurbaşkanının son günlerdeki bu ülkeyi bir şirket gibi yönetme yaklaşımı, aslında AKP iktidarının bu ülkeyi nasıl yönettiğinin bir göstergesi ve çok çarpıcı. Aslında, bu ülkeyi şirket gibi yönetme yaklaşımıyla, Türkiye'nin ekolojik alanını talana çeviren, her türlü süreci ranta çeviren, "kentsel dönüşüm projeleri" adı altında yaşamımızı zindan eden, yoksulları daha yoksul yapan, zenginleri daha zengin yapan, bu ülkede yoksullar ile zenginler arasındaki farkı uçuruma sürükleyen bir yaklaşım içerisindeyiz. Hesap verilebilirliği de yok bunun.
En temel eleştirilerimizden birisi bu yani bu ülkede AKP Hükûmetinin yaptığı bütün ekonomik yatırımlara ya da bütün işlemlere baktığınızda, gelip bu Meclise hesap vermemiştir, halka hesap vermemiştir; bunun hesap sorulabilir yönü de yoktur. Yerel yönetimlerinden tutun, aslında, merkezî Hükûmet politikalarına baktığınızda bu çok ciddi bir sorun. Bu ülkede eğer yolsuzluk tartışılıyorsa, hırsızlık tartışılıyorsa, kara para aklama tartışılıyorsa, AKP Hükûmeti ve onun şahsında Cumhurbaşkanının ismi dahi bu işlere karışmışsa burada bir sorun var demektir. Yani, ekonomi dediğiniz şey sadece paranın gelip gitmesi meselesi değildir ki; bu, aslında şeffaf olmamasının, denetimden yoksun olmasının temel şeyidir. Ekonomi Bakanı bundan sorumludur. Hâlâ hesap verilmemiştir bu ülkede, halklara hesap verilmemiştir. Örneğin, ayakkabı kutularından çıkan paranın hesabı verilmemiştir. Örneğin, bu ülkede hâlâ hırsızlığın hesabı verilmemiştir.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Seçimler olmuyor mu bu ülkede Sebahat Hanım?
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - Verilmediği için de insanlar kaygıyla bakıyor. Tabii, bu geleneksel, "Küçük kalkar, büyüğe bakar." diye bir söz var, bu baştan aşağı, Cumhurbaşkanından Başbakanına, bakanlarına, hatta yerelde en küçük bir esnafa, bireye kadar yaygınlaşan bir yaklaşımdır. Daha önce birkaç yerde söyledim, "dayısı olmak" sözü Türkiye'ye özgü bir sözdür çünkü dayısı olan işlerini yapar. Bu "dayısı olmak" denetimden uzaklaşmanın, şeffaf olmamanın beraberinde getirdiği bir şey.
Şimdi, bakıyoruz, ekonomik olarak gerçekten bu kadar iyi durumdaysak niye insanlar ciddi anlamda sorun yaşıyor? Diyelim ki, bu ülkedeki ekonomik istihdam alanına baktığınızda, istihdam alanında ciddi sorunlar var, özellikle kadın istihdamı. 2013 yılı verilerine bile baktığınızda, bu ülkede 7 milyon 820 bin kadın istihdam ediliyor, bunun 2,1 milyonu tarım alanında yani aslında güvencesiz, aslında kayıt dışı alanlarda çalışan.
Yine, bakıyorsunuz, Dünya Ekonomik Forumu'nun Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu'nda Türkiye 142 ülke arasında 125'inci sıraya gerilemiş ve bu, Avrupa ve Orta Asya bölgelerinde en son anlamına geliyor. Bu eşitsizlikler de ifade edilirken aslında kadınların istihdam yaşamına katılımı, ekonomik yaşama katılımı, bütün bu anlamda değerlendirilen konulardır.
Değerli milletvekilleri, o yüzden Ekonomi Bakanının bugün burada hesap vermesi, Hükûmet adına hesap vermesi Türkiye açısından önemlidir. Çünkü, ekonominin demokrasiyle de direkt, doğrudan alakası vardır. Demokratik ülkelerde yoksul ile zengin arasında bu kadar çok uçurum yoktur. Demokratik ülkelerde insanların eğitim, barınma, sağlık haklarında bu kadar uçurum yoktur. Yine, demokratik ülkelerde, denetlenebilir bir ekonomiyle karşı karşıyayız. Dolayısıyla, bütün bunların hesabını vermek gerekiyor.
Bakın, önümüzde 1 Mayıs var. Yeniden tartışacağız biz bunu. İşçi sınıfının getirildiği durum, sendikaların getirildiği durum; bu ülkede işçinin, emekçinin hakkını alamaması, grev bile yapamaması bunun sorunu değil midir? Bakın, bu ülkede grev yapamıyor işçiler. Grev kararı alıyor. Hükûmet, hemen bakanlar olmadığı hâlde, bakanların imzasıyla grevi erteliyor güvenlik gerekçesiyle. Bu nasıl ekonomidir ki bu ekonomiye karşı itiraz eden, bu ekonomiye karşı "Biz bunun karşısında eziliyoruz, emeğimizin karşılığını alamıyoruz, örgütlenemiyoruz." diyenlerin sesini bile kısan bir sistemle karşı karşıyayız. O yüzden, bu denetlenebilirlik durumu da yok. Kim denetleyecek? İşçi sınıfı denetleyecek. Şimdi, siz patronların sözüne göre bütün kararları alırsanız burada işçi sınıfı tabii ki itiraz edecek, tabii ki isyan edecek, bu mücadeleyi büyütecek.
Yine, sevgili arkadaşlar, son dönemlerde bakıyorsunuz, AKP iktidarı döneminde, hani, ekonomi bu kadar iyiyken doların ateşinin yükselmesi, doların geldiği düzey, bunun karşısında aslında işte bütün siyasi müdahalelere rağmen sorunun hâlâ çözülmemiş olması, Türkiye'deki ekonomik krizin ne kadar derin olduğunu gösteriyor. Şimdi gidin küçük esnafa, durumu göreceksiniz. Aslında AKP iktidarı döneminde çok övündüğünüz o ekonominin ciddi anlamda esnafta bir karşılığının olmadığının, esnafın ciddi anlamda darboğazda olduğunun, bu ülkede herkesi, 76 milyonun neredeyse tamamını siz özel şirketlere ya da kamuya borçlu hâle getirdiğinizin farkında mısınız? Bu ülkede yurttaşlar yaşayabilmek için kredi almak zorundalar. Bu ülkede insanlar çocuklarını okula gönderebilmek için, daha iyi koşullarda yaşayabilmek için ya da en azından yaşayabilmek için -bırakalım daha iyi koşulları, ev alabilmek için- hepsini borçlandırmış durumdasınız. Aslında bu, kapitalizmin temel şeylerinden birisi, kendisine bağımlı hâle getiriyor. Buna karşı bu politikaları yürütmek yani AKP'nin ortaya çıkarttığı bu politikalara karşı gerçekten itirazlarımızı ortaya koymak ve bunun hesabını sormak bizim muhalefet olarak görevlerimizden birisi.
Yine, sevgili arkadaşlar, rakamlara siz bizden daha iyi bakıyorsunuz. Bakın, Sayın Bakanın da önünde rakamlar vardır, Türkiye'nin gelişmişlik düzeyi, enflasyonun artışı, yine işte dolarda ortaya çıkan durum ve bunun aslında Türkiye ekonomisine ne kadar büyük zarar verdiğini, AKP'nin şimdiye kadar sıcak para üzerinden kurduğu ilişkinin Türkiye'yi ne hâle getirdiğini hep buradan bir kez daha hatırlatırız. Ben kendim bu kürsüde konuşma yapmıştım, o zaman hatırlarsanız Yunanistan'ı da örnek göstermiştik, demiştik ki: AKP'nin uyguladığı politikalarla biz hep ekonomik olarak iyi kalacağız, istikrarlı olacağız, dolayısıyla kimse korkmasın, politikalarının yanlış olduğunu, toplumu yanlış yönlendirdiğini, tam da aslında bu sıcak paraya yönelik yaklaşımın ciddi sorun olduğunu, istihdama dayalı değil, üretime dayalı değil sadece tüketim üzerinden, sıcak para üzerinden geliş gidişin ne hâle getirdiğini uyarmıştık, şimdi bir kez daha bunun uyarısını gösteriyoruz. AKP'nin hem dış politikası hem de ekonomiye yönelik uyguladığı politikalar bugün Türkiye'yi ciddi bir ekonomik krizin ortasına sürüklemiştir, bu kriz çok daha derindir, görünenden çok daha derindir, bunu önümüzdeki dönemlerde göreceksiniz. AKP Hükûmeti, seçim nedeniyle bu krizi gölgelemek, bu kriz yokmuş gibi davranmak, kendi şeylerinden, Başbakanından, Cumhurbaşkanına tedbir almaya çalışıyor ama halk artık gerçeği biliyor. Yani Türkiye ekonomisi o kadar iyi bir düzeyde değil, üstelik Orta Doğu'da yürüttüğü siyaset nedeniyle çok daha kırılgan. İnsanlar artık buraya yatırım yapmıyor, sadece inşaat alanında yatırım yapıyor, ne istihdama yönelik ne de üretime dayalı bir yatırım yapıyor. Bunu bir sorgulayın bakayım, daha çok dış ülkelerden buraya gayrimenkul üzerinden değerlendirmeler yapılıyor yani bütün bunların nedenini bile sorguladığınızda Türkiye ekonomisinin çok kırılgan olduğunu, çok derin kriz yaşayabileceğini, bunun tedbirinin alınması gerektiğini, bu tedbirin de ancak demokratik, şeffaf bir noktada olması gerektiğini düşünüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RECEP ÖZEL (Isparta) - Gensorunun konusu neydi anlamadık ki, bundan dolayı gensoru verilebilir mi ya?
SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - O yüzden, Bakanlığın bu konuda hesap vermesi gerekiyor. (HDP sıralarından alkışlar)