GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, Karayolları Genel Müdürlüğüne bağlı şube şefliklerinde hizmet alımıyla taşeron işçi olarak çalışan personelin örgütlü oldukları sendikaları tarafından adlarına açılan dava lehlerine sonuçlanmasına rağmen işçilerin mağduriyetinin giderilmesi ve taşeron işçilerinin sorunlarının araştırılması amacıyla 7/1/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 23 Mart 2015 Pazartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
Yasama Yılı:5
Birleşim:81
Tarih:23.03.2015

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, grubumuz adına verilmiş Meclis araştırma önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi selamlıyorum.

Öncelikle, hepinizin geçmiş "Nevroz Bayramı"nı kutluyorum. Bu "Nevroz"un Türkiye'nin geleceği açısından demokrasi ve barışa vesile olmasını umut ediyorum. Türkiye'de demokrasinin ve barışın egemen olması için de grup olarak var gücümüzle çalışacağımıza dair halkımıza verdiğimiz sözü burada bir kez daha yenilemek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de emek dünyası üzerinde uygulanan adaletsizliğin, haksızlığın belki simge davası olan Karayolları işçilerinin 2011 yılından bu yana sürdürdükleri hukuk mücadelesinde ve Hükûmetin buna karşı takındığı hukuk tanımaz tutumu üzerine değerlendirmelerde bulunacağım ama önce bir saptamada bulunmak istiyorum. Bu Karayolları şubelerinde hizmet alımı yoluyla çalıştırılan 8 bin dolayında Karayolları işçilerinin Türkiye'ye, Türkiye'nin hazinesine, bütçesine yüklediği yük nedir, onunla ilgili bir iki veriyi öncelikle sizlerle paylaşacağım, ondan sonra genel değerlendirmelerde de bulunacağım.

8 bin civarında emekçiden söz ediyoruz, asgari ücretle devletin çalıştırdığı emekçiden söz ediyoruz. Kimisi on yıl, kimisi on beş yıl, süresiz çalışmış ve bir noktadan sonra bu özelleştirme politikalarına kurban edilerek kapı dışı edilmişlerdir. Şu anda her biri evine ekmek götürme sorununu yaşamaktadırlar. Yaşları geçtiği için, bazılarının yaşları emeklilik safhasına geldiği için de başka bir işte, başka bir sektörde iş bulma olanakları da yok.

2011 yılından bu yana, yaklaşık beş yıldır sürdürdükleri bir hukuk mücadelesi var. 2013 yılında Yargıtay 9. Dairesi bu insanların işe iadesine ilişkin olarak karar aldı fakat üzerinden tam iki yıl geçti Hükûmet yargının kararını ısrarla yerine getirmiyor. Açık ifade edeyim, Hükûmet bu konuda hukuku tanımadığını ilan etmiştir, mahkemenin vermiş olduğu kararı uygulamamakta ısrar ediyor. İlgili bakanlıkla defalarca bu konuyu konuşmuş olmamıza rağmen bu insanların sorunları bir türlü çözülemedi. Her defasında önümüze başka bir gerekçe her defasında bu emekçiler açısından ilgili bakanlıklar -Ulaştırma Bakanlığı, Maliye Bakanlığı bir de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı- yeni vaatlerle, boş vaatlerle bu insanları oyaladılar, bugüne kadar getirdiler.

Peki, bu 8 bin civarında insan, 8 bin civarında devletin asgari ücretle çalıştırdığı, bu taşeron marifetiyle çalıştırılan emekçi çalışıyor olsa devletin hazinesine ne yük getirir, onunla ilgili bir veriyi sizlerle paylaşacağım. Bu insanların tamamı, sosyal güvenlik primleri de dâhil olmak üzere çalıştırılıyor olsa devletin hazinesine aylık maliyeti 160 milyon civarındadır. Yıllık 1 trilyon 920 milyon civarında devletin hazinesine yük getirir.

Bunların tamamı takdir edersiniz ki bir saray parası eder yani bu 8 bin insana devletin ödeyeceği ücret devletin üst erkânı sırça sarayda yaşasın diye yaptığı 1 sarayın maliyetine tekabül ediyor. Sarayın içerisindeki masraflardan söz etmiyorum, sadece kuru inşaat olarak 1 saraya ödenen maliyetle bu insanların bir yıllık ücretlerini devlet rahatlıkla ödeyebilir. Sadece saray kampüsü içerisinde devletin yaptığı harcamanın onda 1'i kadardır. Bakın, Beştepe'deki sarayın hazineye yüklediği yıllık yükün onda 1'ini bu emekçilere devlet verirse hepsinin maaşını ödemiş olacak, bu 8 bin insan evine ekmek götürme olanağına sahip olacak.

Peki, bu 8 bin insanın tamamı bugün mahkeme kararı uygulanırsa hepsi geri işe mi alınmış olacak? Hayır, pek çoğu, yaklaşık yarısına yakını emeklilik yaşını doldurmuş olduğu için zaten emekli olacaklar. Devletin bu kararı uygulamasıyla birlikte işe alacağı insan sayısı topu topuna 4 bin civarındadır yani biraz önce ifade ettiğim rakamın yarısı kadar bir rakamı devlet verirse bu insanların emeklerinin karşılığı verilmiş olacak, bu haksızlık ortadan kaldırılmış olacak. Ama ısrarla bu yapılmıyor, ısrarla, Hükûmet, bu emekçilerin hak iadesini gerçekleştirmemek için gayret sarf ediyor, hukuku tanımadığını ifade ediyor. Sadece bu emekçilere ödenen ücretler üzerinden bir rakam paylaştım ama bu emekçiler çalışıyor olsa yaratacakları katma değeri hesaba kattığınız zaman, bir yılda 5 tane Beştepe sarayını yapacak kadar bu ülkenin katma değerine katma değer katmış olacaklar. Yani, üretecek, üreten insanlardan söz ediyoruz. Neye göre bu rakamları buluyoruz? Son iki yılda özelleştirme marifetiyle kara yollarının bakım ve onarım hizmetlerine ödenen paraları hesap ettiğiniz zaman bu rakamı çok rahatlıkla bulabiliyorsunuz. Bu insanlara ödenecek olanın 10 katı kadar para özelleştirme marifetiyle taşeronlara veriliyor ve taşeronlar üzerinden devlet bütçesi soyulup soğana çevriliyor.

Şimdi burada bir araştırma önergesi getirdik, bu insanların dertleriyle Meclis ilgilensin istedik, bu sorunu çözelim istedik ama iktidar partisi grubunun ne tavır takınacağını çok iyi biliyoruz. Çünkü, bakın, daha birkaç gün önce Çalışma Bakanı açıklama yapmış: "Ekim ayında bu sorunu temelden çözeceğiz." diyor. Hangi ekim olduğunu söylememiş, sadece ekim ayında bu işçilerin, bu emekçilerin sorunlarını çözeceğine dair söz vermiş. Ama, öyle zannediyorum ki Türkiye kamuoyu, Hükûmet aktörlerinin bu vaatlerinin ne anlama geldiğini çok iyi biliyor, bizim ayrıca tercüme etmemize gerek yok. Bu sözlerde bir samimiyet aramanın bir anlamı yoktur çünkü bu sözler ilk defa dile getirilmiyor, defalarca ifade edilmiştir, defalarca söylenmiştir ama hele hele bu sözler Çalışma Bakanı Sayın Faruk Çelik'in ağzından çıkıyor ise Türkiye kamuoyu, özellikle emekçiler, bunun kandırmadan öte bir şey ifade etmediğini çok iyi biliyor.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Yani, ekim ayında görevde miymiş o?

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Şimdi, hangi ekim ayı olduğunu söylemiyor çünkü biliyorlar artık bir ekim ayını göremeyecekler. Nisan ayına gireceğiz birkaç gün sonra, martı yaşıyoruz, daha ekime çok ay var, 7 Hazirandan sonra onların devri kapanacağı için dolayısıyla böyle bir sözün de bir anlamı kalmamış olacak.

Değerli arkadaşlar, 3 tane mahkeme kararı var elimde, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin kararları bunlar. Bu kararları Hükûmet uygulamakla sorumludur. Bu kararların aksini yapmak hukuksuzluktur, hukuk tanımamaktır. Hükûmet, pek çok kere hukuku tanımadığını gösterdi Türkiye kamuoyuna ama özellikle Hükûmet açısından bu bir hukuk garabetidir. Bu kararların gereğinin yerine getirilmemiş olması son derece utanç verici bir durumdur. Çok açık ve net bir tablo var orta yerde, bir durum var orta yerde bu kararların gereğinin yerine getirilmemiş olması bakanlıklar arası uyuşmazlıkla ifade ediliyor. Nedir? Eğer bu Karayolları işçileri Yargıtay Hukuk Dairesinin kararına istinaden işlerine iade edilirlerse emek dünyasındaki diğer adaletsizlikler açısından emsal bir kararı teşkil edeceği için bunu Maliye Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı el birliğiyle, ısrarla uygulamıyor. Şimdi Meclis bu soruna el koysun istiyoruz, Parlamento bu soruna el koysun istiyoruz. Bu, herhangi bir partinin ya da grubun muhalefet edeceği bir durum değildir, insanlarımızın sofrasına koyacağı ekmekle ilgili bir durumdur, emekçilerimizin alın teriyle ilgili bir durumdur. Buna muhalefet etmek vicdanla bağdaşmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Dolayısıyla, bu soruna Parlamentonun el koyarak bu sorunun çözümünü sağlaması gerekiyor ve herkesin de buna "evet" diyeceğini umut ediyorum.

Meclisi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)