GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri
Yasama Yılı:5
Birleşim:81
Tarih:23.03.2015

HDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

705 sıra sayılı "torba tasarı" mı diyeceğiz, "tasarı" mı diyeceğiz, "teklif" mi diyeceğiz, ne diyeceğimiz belli olmayan teklif üzerinden konuşacağız. Şunun için bu belirlemelerde bulunuyorum: Bakın, 3 maddelik Hükûmet tasarısı olarak Komisyonumuza sevk edilen bir işlemden söz ediyoruz. Bu 3 maddelik Hükûmet tasarısında ne vardı? 47 bin öğretmen kadrosu ihdasıyla ilgili bir işlem öngörüyordu. Ancak biz Komisyonda bunu Hükûmet tasarısı olarak görüşemedik çünkü 5 sayın milletvekili Hükûmetin tasarısındaki metni de kendi kanun teklif metnine ilave ederek, dâhil ederek bir torba kanun teklifi getirdiler. Biz, Komisyon çalışmaları esnasında torba mı konuşacağız, teklif mi konuşacağız, tasarı mı konuşacağız, neyi konuşacağımız belli olmadan buraya kadar geldi. Burada bir usulsüzlük olduğu kesin. Hükûmetin tasarısı kadükleştirildi. Hükûmet, tasarısında 47 bin öğretmen kadrosunun ihdasıyla ilgili olarak kamuoyuna bir söz verdi. Ama o söz... Hükûmetin tasarı metni içerisinde bir düzeltme yaparak, esasında 47 bin kadro ihdası yapıyormuş gibi bir düzenleme yapamadığı için, milletvekillerine kanun teklifi imzalatarak getirdiler. Orada -açıkça söyleyeyim- kadro bekleyen öğretmenleri bir aldatma durumu söz konusu oldu. Nasıl oldu? Dinlerseniz sizinle paylaşayım.

Şimdi, bu saat itibarıyla, bu torba kanun teklifini burada görüştüğümüz saat itibarıyla, herkes 47 bin öğretmen kadrosunun ihdas edildiğini ve 47 bin öğretmenin nisan ayı itibarıyla atanacağını düşünüyor. Kamuoyundaki beklenti, özellikle ataması yapılmayan öğretmenlerin beklentisi bu yönde. Ancak, buradaki düzenleme bir aldatmaca içeriyor. Açıkça, kadro bekleyen, atama bekleyen öğretmenleri Hükûmet buradaki teklif ve tasarı metnindeki oynamalarla aldattı. Nasıl aldattı, ifade edeyim. Şimdi, Hükûmet tasarısında alenen diyor ki: "47 bin öğretmen ihdası yapılır." Torba kanun teklifine, buna bir fıkra daha eklendi. 2015 yılı sonuna kadar, aralık ayına kadarki zaman diliminde ataması yapılacağı yönünde bir düzenlemeye dönüştürüldü. Bu neyi içeriyor? Bir kere, atayacağınız öğretmen sayısı 47 bin değil, 35 bin. Yani, şu anda ataması yapılacak olan öğretmen sayısı 35 bin, 47 bin değil. Peki, geriye kalan 12 bin kadro ihdası ne olacak? Orada da büyük bir yanılsama var, büyük bir kandırmaca var işin açıkçası. Geçen sene dershanelerle ilgili olarak biz bir torba görüştük burada. O torbada 60 bin dershane öğretmeninin mülakatla kadroya geçirileceği yönünde bir yasal düzenleme var. O torba yasada yapılan düzenlemeyle diyor ki: "Dershanelerde çalışmakta olup da altı yılını doldurmuş olan öğretmenler mülakatla öğretmen kadrosuna, memuriyet kadrosuna atanacaklar." Şimdi buradan anlaşılan o ki48 bin öğretmen aldatıldı. Çünkü, bu ilave ihdas edilen 12 bin kadro onlar için kullanılacak. Yani, bu yıl mart ayı sonu itibarıyla atama bekleyen 60 bin dershane öğretmeni açıkta bırakıldı.

Şimdi, siz geçen sene bu düzenlemeyi burada yaparken bu öğretmenlere söz vermediniz mi? Bu sözünüzü ne çabuk unuttunuz? Millî Eğitim Bakanı geldi, Plan ve Bütçe Komisyonunda ifade etti: "Biz öğretmenlerimizi açıkta bırakmayacağız." "On yıldır, altı yıldır, sekiz yıldır, hatta on beş yıldır oralarda çalışan öğretmenlerimizi açıkta bırakmayacağız, onlara kadro vereceğiz." dediniz. Bu sözdür, sözün ötesinde yasal düzenlemedir. Ama, burada bir hileye başvuruyorsunuz. Hileyle 48 bin öğretmeni açıkta bırakacaksınız. Hükûmet adına burada kim konuşacaksa ya da iktidar partisi grubu adına burada kim konuşacaksa bu konuya bir açıklık getirmesini arzu ederim ne yapalım?

Bu yasa yapma usulünüz, daha doğrusu usulsüzlüğünüz bir garabete dönüştü. Şu anda gündemimizde 7'nci sırada yer alması gerekirken bu torba tasarı ve teklifi, şimdi yarım bıraktığınız iki torba tasarının önüne alarak görüşmeye çalışıyorsunuz. Bunun altında da mutlaka bir bityeniği var. İki torbayı ucu açık bıraktınız, sonunu getirmeden görüştünüz, özellikle 688 sıra sayılı torba yasa tasarısında. Biz bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda konuşurken Hükûmet yetkilileri, iktidar partisi grubu mensubu milletvekilleri -bir kısmı burada oturuyor- söz verdiler, dediler ki: "Biz bu tasarıyı görüşelim, bu şekilde aşağıya indirelim, buna ilave olmayacak." Peki, yürürlük maddelerini görüşmeden niye sıra atlattınız? Bu 688'in yürürlük maddelerini neden görüşmediniz? Açıkça ifade edelim, görüşmeme sebebiniz buraya ilave edeceğiniz yeni maddelerle ilgilidir, madde ihdasları yapacaksınız. Hazırlık yapıyorsunuz, burada getirip bunu bizimle görüşmeye çalışacaksınız.

Şimdi, öğretmeni aldatan, işçiye verdiği sözü tutmayan, emekçiye verdiği sözü tutmayan, Mecliste de yasama yöntemlerinde böyle usulsüzlüklere böyle kandırmaca usullere başvurursa şaşmamak gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yasanın özünde, şimdi görüşeceğimiz tasarının içerisinde gizli olan 4 madde, esasını ruhunu oluşturan 4 madde geri çekildi komisyon çalışmaları esnasında. Bunlardan bir tanesi, yine Anayasa'ya aykırı bir şekilde, bu kanun teklifi içerisine sığdırılmış bir maddeyle YSK'nın yetkilerinin RTÜK'e devriyle ilgiliydi. Muhalefet komisyon çalışmaları esnasında uyarı görevini yapt, bunu buradan çıkartmak durumunda kaldınız. Ama Anayasa'nın da 61'inci maddesine alenen aykırı bir uygulama olduğu için ve bu yasanın önümüzdeki seçimde uygulanamayacağı anlaşıldığı için geri çekmek durumunda kaldınız. Geriye çekilen diğer 3 madde de çok ilginçti, o da müteahhitlere tanınan ayrıcalıklardı. Müteahhitlere nasıl ayrıcalıklar tanınıyordu? Şimdi, sözleşmede "otuz iki ay" ibaresi var, "Tüketiciye otuz iki ay içerisinde evlerini teslim edeceği" ibaresi var yasada. Bunlar, yaz aylarını müteahhitlerin lehine kullanacak şekilde, yaz aylarını müteahhitlere ekstra zaman olarak tanıyacak bir uygulama içeriyordu. Altı ay daha ilave edip kırk iki ay içerisinde bunun gerçekleşmesini sağlıyorlardı. Muhalefet bunların da çıkarılmasını sağladı.

Ancak, burada bulunan hâlâ çok tehlikeli bazı maddeler var. Hele TRT'yle ilgili bazı maddeler var, hiç maksadı anlatılamayan maddelerdir. TRT ile Anadolu Ajansı arasında yapılacak ihale sözleşmesi İhale Yasası'nın dışına çıkarıldı. Açıkça ifade edemediler ama olan şu: TRT yeni bir kanal açacak. Mevcut olan kanallar iktidarın icraatlarını anlatmakta yetersiz kalıyor, iktidarın propagandasını yapmakta yetersiz kalıyor, o nedenle yeni bir kanal daha açılacak ve bu kanala alınacak program ve haber erişimi hususunun da doğrudan doğruya Anadolu Ajansı üzerinden ihalesiz yapılması öngörüldü ve böylesi örtülü bir madde daha bunun içerisinde var.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin, daha doğrusu bizim bitmeyen bir gündemimiz daha söz konusudur. Muhtemelen bu hafta ya da önümüzdeki hafta tekrar denemesini yapacaksınız; 684 sıra sayılı iç güvenlik yasasını geri çektiniz, bazı maddelerini geri çektiniz, gündemimizin 5'inci sırasındaki yerini de koruyor. şimdi bir sıra kaydırdınız ama önümüzdeki günlerde yeniden görüşmeyi deneyeceksiniz, gündeme yeniden getirilmesini arzu edeceksiniz. Bu iç güvenlik yasasında bizi bugüne kadar yaptığımız muhalefeti bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz. Çünkü şunu iyi biliyoruz: Örneğin, bu iç güvenlik yasasının 4'üncü maddesiyle, değil bundan sonra polisin işleyeceği cinayetleri cezai müeyyidenin dışına taşımak, bugüne kadar polislerin, askerlerin, özel hareket timlerinin sokaklarda, toplumsal olaylarda işledikleri bütün cinayetleri yargılama kapsamının dışında bıraktınız. Örtülü bir af niteliğindeki bir madde düzenlemesi burada duruyor. Bu 684 sıra sayılı Tasarı'nın 4'üncü maddesiyle, Ceza Kanunu'nun 7'nci maddesine dayanarak "Kanunlardaki Lehe düzenlemeler geriye yürür." fiilinden hareketle bugüne kadar sokaklarda çocukları katleden polislere, askerlere, özel hareket timlerinin tamamına örtülü af getirdiniz. Ethem Sarısülük'ü öldüren polisi affettiniz, o polis şu anda bu yasanın bir an önce çıkmasını arzu ediyor. Uğur Kaymaz'ı, Enez Ata'yı ve daha nice çocuğu sokakta katleden polislere, güvenlik görevlilerine af getiriyorsunuz. Bu nedenle biz, o zaman da itiraz ettik, şimdi de itiraz ediyoruz. Ama bu yetmiyor. Bakın, siz, olağanüstü hâl uygulamasına... Bugün de Cumhurbaşkanı hükûmetlerinin icraatlarını anlatırken ifade ediyor. "Biz iktidara geldiğimizin 2'nci ayında olağanüstü hâl uygulamasını ortadan kaldırdık." dediniz. İyi, isim olarak olağanüstü hâl uygulamasını ortadan kaldırdınız. Peki, 430 ve 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerdeki hükümleri olduğu gibi diğer yasalara dercettiğinizin farkında mısınız? Siz farkındasınız ama kamuoyundan gizliyorsunuz. 430 sayılı Kanun Hükmünde Kararname olağanüstü hâl bölge valiliğinin yetkilerini düzenliyor. 285 sayılı Kanun Hükmünde Kararname de aynı şekilde olağanüstü hâl bölge valiliğinin ihdasıyla ilgili kanun hükmünde kararnamedir. Mesela, bu torba tasarının 53'üncü maddesini hatırlarsınız, sansür ve sürgün yetkisi veriyor. 684 sıra sayılı torba tasarının -sizin bir kısım maddelerini geriye çektiğiniz tasarının- 53'üncü maddesi -Meclisin görüştüğü 53'üncü maddesi- 2830 sayılı Yasa'da bir değişiklik öngörüyor; 17'nci maddede bir değişiklik öngörüyor. Bu, neye tekabül ediyor biliyor musunuz? 430 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 3'üncü maddesinin (a) fıkrasına tekabül ediyor. O fıkrayı olduğu gibi aldınız, buraya koydunuz. Sansür ve sürgünle ilgili olağanüstü hâl bölge valisinin yetkisini aldınız, 81 vilayetin valilerinin yetkisine verdiniz. Siz kimi kandırıyorsunuz ya da kimi kandırdığınızı düşünüyorsunuz?

Devam edeyim: Bu tasarının 4'üncü maddesi -biraz önce ifade ettiğim maddesi- bakın, yine, bu 430 sayılı KHK hükümleri arasındadır. Burada da diyor ki: "Devlet görevlileri işledikleri suçlardan dolayı yargılanamazlar." Tek tek buradaki maddelerin hepsini aldınız, bir şekilde bu tasarının içine koydunuz. Bu nedenle, biz, size dedik ki: "Bu, olağanüstü hâl düzenlemesidir." Adını koyduk; "Bu, olağanüstü hâl düzenlemesidir." Bu 2 KHK'daki herhangi bir yetki boşta kalmadı. Örneğin jandarmayla ilgili düzenleme, bu KHK'ların düzenlemeleri içerisindedir.

Bakın, 430 sayılı KHK'nın 6'ncı maddesini size okuyorum: "Olağanüstü Hal Bölge Valiliğinin görev alanında, adli ve idari yargı ile askeri mevzuata ilişkin hususlar hariç olmak üzere, yetki ve görevlerin kullanılmasından doğacak ihtilafları çözümlemeye ve bu Kanun Hükmünde Kararnamenin uygulanması ile ilgili her türlü idari düzenlemeleri yapmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir." Burada böyle diyor ama buraya getirdiğiniz düzenleme buradan bile geridir. Bakanlığın yetkisini dahi siz valiye verdiniz. Olağanüstü hâl uygulamaları esnasında valinin, bakın, valinin dahi, olağanüstü hâl bölge valisinin kullanmadığı yetkiler, kullanamadığı yetkiler şimdi valilere verildi. Sadece bu mu? Benzerlik sadece bundan ibaret mi?

Bakın, zararların tazminiyle ilgili olarak bu tasarının 9'uncu maddesinde bir düzenlemeniz var. Onu da aldınız Naci Bey, aynen, olağanüstü hâl bölge valilerine tanınan yetkilerin içerisinden alıp buraya koydunuz.

Sansür ve sürgünle ilgili maddeleri nereye koydunuz? TİB düzenlemesinin içine koydunuz, gizlediniz.

Daha önce yapılmış, daha önce sizin hükûmetleriniz döneminde çıkarılmış İl Özel İdaresi Kanunu var. İl Özel İdaresi Kanunu'nun da 7'nci maddesine bakmanızı öneririm. Yine, bu maddede olağanüstü hâl bölge valiliğinin ihdasına ilişkin, Kanun Hükmünde Kararnameden alınıp buraya konuldu. Şimdi, bu antidemokratik uygulamalara biz karşı çıkmayalım da kim karşı çıksın?

Siz şimdi bir de buraya getirip diyorsunuz ki: "Bunlar çok demokratik uygulamalar." Ee, bu demokrasiyse Saddam'ın da uyguladığı demokrasiydi, bu demokrasiyse vallahi Mübarek'in de kullandığı demokrasiydi, Beşar Esad'ın da kullandığı demokrasidir çünkü arada hiçbir fark yok, arada hiçbir fark yok, hiçbir fark yok.

Her şeyi kendinizi korumaya göre dizayn etmeye çalışıyorsunuz. Bunlar sizi korumaz, emin olun bu düzenlemeler sizi korumaz. İlelebet iktidarda kalmazsınız ama bizim iktidarımızda size karşı hiçbir zaman kullanma arzusunda olmayacağımız düzenlemelerdir bunlar ve ilk işimiz bütün bunları çöpe atmaktır. Hiç kimseye karşı bu yasal düzenlemelerin, bu antidemokratik yasal düzenlemelerin kullanılmasını arzu etmeyeceğiz, buna ilişkin muhalefetimizi sürdüreceğiz.

Bakın, bu teklifin içerisinde getirilmiş işte, yardım; aile yardımı, doğum yardımı, vesaire... Açıkça ifade edeyim, bir tanesi, bir düzenlemesi, mesela doğumla ilgili düzenleme çok kafatasçı bir düzenlemedir. Dünyanın neresinde olursa olsun, bir Türk dünyaya gelirse babası Türk olsa ya da annesi Türk olsa bu sizin için yetiyor, yardım göndereceksiniz. Amerika'da doğum yapan, Amerikan vatandaşı olacak birine de yasal düzenlemedir bu. Bu kafatasçı bir düzenlemedir. Kendi ülkemizin vatandaşına, kendi ülkemizin kayıtlarına kayıtlı vatandaşlarına yardım yapılmasına hiç itiraz etmiyoruz. Hatta "Getirin, hiç bunları tartışmasız geçirelim." diyoruz ama dünyanın neresinde olursa olsun, doğum yapan bir Türk kadın ya da çocuğu olan bir Türk baba bu yasal düzenlemeye göre Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinden yardım talep edebilecektir, bu da kafatasçı bir düzenlemedir.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)