GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri
Yasama Yılı:5
Birleşim:81
Tarih:23.03.2015

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, maalesef, yine bir torba kanunla karşı karşıyayız, bu da "seçim torbası" olarak herhâlde literatüre geçecek. Seçim öncesinde gelen klasik torbalardan bir tanesi daha geldi. Sürekli olarak Meclis bu tarz, artık "Hükûmet teklifi" diye literatüre geçirdiğimiz kanun teklifleriyle bu kanun yapma sürecini maalesef bozmuştur ve kötü bir gelenek hâline getirmiştir. Öncelikle bunu tespit etmemiz lazım.

Tabii, böyle olunca ne oluyor? Mevzuat Hazırlama Yönetmeliği rafta kalıyor. Yani Hükûmetin çıkarmış olduğu, kendi döneminde çıkarmış olduğu Mevzuat Hazırlama Yönetmeliği'ne göre kanunların, düzenlemelerin uyması gereken kurallar var, bunlara uyulmuyor. Çünkü, Plan ve Bütçe Komisyonunda biz bunları konuşurken sürekli olarak aynı şeyleri yaşıyoruz, soruyoruz, diyoruz ki: "Bu kanunun getirdiği mali yük nedir? Bir etki analizi yaptınız mı?" Arkadaşlarımız peyderpey cevap vermeye çalışıyor, maalesef, bunlar süzgeçten geçmiyor. Tasarı olarak gelmesi gereken böylesine karmaşık düzenlemeler ne alt komisyonlarda görüşülüyor ne de ilgili kurumların süzgecinden geçiyor. Böyle olunca da kendi meramını dahi anlatamayan -içerik olarak- bizim usule, esasa ilişkin itirazımızın ötesinde, kendi çıkarmak istediği kanunu dahi ifade edemeyen düzenlemeler geliyor. Türkçesi bozuk, kanun tekniğine aykırı bu düzenlemeler maalesef aceleden, sahibinden, ihtiyaçtan kanun var diye getiriliyor ve her seferinde de yeni yeni maddeler... Burada, biliyorsunuz, 30 geliyor 60 oluyor, 130'a çıkıyor, arkasından 60 geliyor 120'ye, 130'a çıkıyor, 250'ye kadar çıkan kanunlar oldu. Dolayısıyla, böyle bir teknik, böyle bir şey olamaz.

Bu nedenle, bu şekliyle gelen kanun tekliflerine... "Torba kanun" dediğimiz ve gereksiz şekilde temel kanun olarak görüşülen bu kanun maalesef, içerik olarak da usul olarak da yanlış gelmiştir. Tabii, her seferinde olduğu gibi, burada da bazı helaller ile haramlar yine karıştırılıyor.

Sayın Bakanım, burada sizin Bakanlığınızı ilgilendiren, öğretmenlerimizi ilgilendiren, çıkması gereken güzel maddeler var. Biz de iktidar partisi mensuplarına dedik ki: Hemen, hiç beklemeden çıkaralım. Ama, illaki içine haramları karıştırmadan bu olmuyor. Yani, haramların bir kısmını arkadaşlar bizim ısrarımız üzerine çıkardılar ama bir kısmı yine içinde kaldı. Ne kanun sürecinden geçiyor... Başbakanlıkta Kanunlar Kararlar Genel Müdürlüğü var, artık bir iş yapmaz oldu çünkü her şey teklif oluyor. Hükûmet hazırlıyor, bakanlar hazırlıyor veya nasıl olsa biz orada komisyona getiririz diyorlar, İç Tüzük 35'e aykırı şekilde. İçine -var mı yok mu- kafasına göre komisyon teklif getiriyor. 87'ye aykırı bir şekilde, burada geliyor, ekleniyor. Yani İç Tüzük hükümleri maalesef ayaklar altına alınıyor ve böyle kanunlar buraya geliyor. Biz dedik ki: Bakın, gelin öğretmenlerle ilgili sizin tasarınız var -kanun tasarısı yani Hükûmetin tasarısı- hemen bunu alalım, geçirelim, hiç görüşmeden, aşağıya... Hatta, biz biraz daha artırılmasını istedik, bütçe imkânları sebebiyle geçen sefer de artmamıştı. Sonrasında, teklifin içerisinde sizin maddelerinizi söyledik; üniversite öğrencileriyle ilgili, harçlarla ilgili maddeler var, bunları hemen alalım, bir paket yapalım, diğerleriyle bizi yormayın dedik. Acil olmayanlar var. Şimdi, tam böyle seçim arifesinde araya getirip "Ne çıkarabilirsek çıkaralım." mantığı maalesef yanlış. Ama, tabii ki bu şekliyle yapmayınca da helalin içine karıştırmazsanız haramı, millet tek başına maalesef yutmuyor. Bizim ısrarlarımız üzerine, arkadaşlarımız inşatlarla ilgili, müteahhitlerle ilgili maddeler vardı, onları çıkardılar. Çok tartışılan, kamuoyunu da ilgilendiren, burada seçim süreciyle ilgili daha önce konuşmuş olduğumuz YSK'nın seçime ilişkin yetkilerinin RTÜK'e devri vardı, sağ olsunlar, ısrarlarımız sonucunda onları da çektiler. Doğruları teslim etmemiz lazım. Yani haramları söylüyoruz, helalden ayrıştırılan haramları da söylüyoruz ama kalanları da söylemek zorundayız. Bu maddeleri çıkardılar ama geri kalanlara baktığımız zaman ki hakikaten, bu fecaat olacak bir şeydi çünkü tamamen, nasıl ki iç güvenlik paketiyle savcının, hâkimin yetkisini alıp valiye verdiysek burada da YSK'nın yetkisini RTÜK'e verecektik, bunu da çektiler arkadaşlarımız. Bizi biraz yordular ama olsun, sonucunda çekilmiş oldu; bunlar için teşekkür ediyoruz. Ama, şimdi, geri kalanlara baktığımız zaman burada çok önemli bazı maddeler, maalesef, içinde kaldı.

Bu şekliyle kanun getirdiğimiz zaman, bu şekliyle çıkması mümkün olmuyor. Bunlardan bir tanesi TRT'nin Anadolu Ajansından alacağı hizmet alımlarına ilişkin, açıkçası bir vergi istisnası getiriliyor. Tabii, öyle bir masum şekilde geliyor ki "Ya, işte, birtakım hizmetler alınacak, biz de bunu, ne var ki kamu kurumu olan Anadolu Ajansından alalım."

Değerli arkadaşlar, burada defalarca tartıştık, TRT'deki dış yapımlarla ilgili yolsuzlukları, Anadolu Ajansının yönetimine ilişkin usulsüzlükleri defalarca burada tartıştık. Şimdi, böyle bir şey ortadayken siz kalkıp "TRT doğrudan ihaleyle alsın." dediğiniz zaman bizim aklımıza bir sürü soru geliyor. İşte, demin söylemiş olduğum, kanun tasarısı olarak gelmemesinin sakıncası burada karşımıza çıkıyor. İlgili kurumlardan görüş alınmamış. Sayın Genel Müdür Yardımcısı geldi, kendisine sorduk nedir bu işin aslı diye çünkü o söyleyince biz de anladık. İlgili düzenlemenin 3 (g) maddesinde zaten istisna var ve -7 milyon 726 bin lira- doğrudan temin yöntemiyle alabiliyorlar. E, peki, şimdi, TRT Anadolu Ajansından 7 milyondan fazla bir şeyi nasıl olur da alır, aklımız ermedi. Uluslararası kuruluşların yıllık aboneliklerine baktık, uluslararası ajansların verdiği hizmetlere baktık, maalesef hiçbiri bizi tatmin etmedi.

Yine, öbür tarafta, hizmetle ilgili bir şey var, "22'nci maddeden de yararlanamıyoruz." diyor. Yani, özet itibarıyla, "Bize bırakın, biz kafamıza göre alalım." Ha, sonra anladık ama uzunca sorulardan sonra, Hazine yetkilisi arkadaşımızın bize verdiği bilgiden Anadolu Ajansının önceki yıl sadece 28 milyon geliri olduğunu, 111 milyon normal gideri olduğunu, sonucunda 105 milyon zarar ettiğini öğrendik. Şimdi, buraya para aktaracaksak bunun ortağı hazine diyoruz. Milletin elektrik faturalarına giren, TRT payından kesilen paraları alıp yine bir dış yapım şeklinde, hele hele seçim arifesinde Anadolu Ajansına vermek neyin nesidir, aklımız ermedi.

Toplam yıllık geliri 28 milyon. Şimdi, zaten ihalesiz, tek partide 7 milyon 700 binlik hizmet alımı yapma şansınız var. Soruyoruz, topluyoruz, çarpıyoruz, bölüyoruz, böyle bir rakam çıkmıyor. Ha, buraya kaynak aktarılırken sadece, hazineye ait olduğu için, sermaye payı aktarması değil hülleyle kaynak aktararak zararını azaltıyorsunuz.

Başka ne var? Öbür taraftan, tam da seçim arifesinde, daha önce TRT'nin becerikli bir şekilde, elinde birçok prodüktör, yapımcı, yönetmen varken dış alımlarla ne kadar parayı yandaşlara aktardığını burada defalarca tartıştık, şimdi ona girmek istemiyorum. Ama böyle sabıka varken, Anadolu Ajansının kendisi bu hizmetleri veremeyecekken oraya verip seçim arifesinde yine taşeron şirketlere hizmet alımı yoluyla para aktarmayı da açıkçası doğru bulmuyoruz. Ha, bu böyle değilse, sadece zarar nitelikli şeyi kapatacaklarsa bunun yolu basit: Anadolu Ajansı bir anonim şirket hâline dönüştürüldü, hukuki olarak bir tüzel kişiliği var, bunun ortağı da Hazine; Hazine gider sermaye artırımına, kesesinden parayı verir, zararını kapatır. Hülleyle seçim arifesinde "Bunu alıp oradan oraya koyduk, TRT'den para aldık." şeklinde yapmayı doğru bulmuyoruz. Velev ki muhalefet partilerinin, Milliyetçi Hareket Partisinin haberlerini burada hiçbir şekilde doğru dürüst vermeyen, sürekli olarak iktidarın borazanlığını yapan bir kurumun da bu şekliyle parayı çarçur etmesini; hele hele bizden toplanan, kesilen paralarla, faturalarımızdan TRT'ye kesilen katkı paylarıyla bunu böyle kullanmasını doğru bulmuyoruz. Maalesef, bu madde bu şekliyle geldi. TRT'nin tarafsız olması gerekiyor Anayasa'ya göre ama maalesef yapılmıyor. Dolayısıyla, bu maddenin çıkarılması gerekiyor.

Öte yandan, bu maddenin içerisinde çok önemli bir husus daha var. Değerli arkadaşlar, daha önce, 17-25 Aralık sürecinden sonra sürekli olarak bir "paralel devlet" suçlamasıyla yapılan operasyonlar var. Tabii ki varsa suçlular, hukuk devleti içerisinde, hukuk içerisinde, yine meşruiyet içerisinde yargılanırlar, cezalarını çekerler. Ama, burada öyle bir kanun maddesi var ki değerli arkadaşlar, Sermaye Piyasası Kanunu'nun 107'nci maddesinde değişiklik öneriyor. Bu maddenin (2)'nci fıkrasında, bu (1)'inci fıkrada görülen birtakım işlemler, -sermaye piyasasındaki dolandırıcılıkla ilgili, piyasa dolandırıcılığıyla ilgili madde- işlem bazlı piyasa dolandırıcılığına paralel olarak, sermaye piyasası araçlarının fiyatlarını, değerini ve yatırımcıların kararını etkileyebilecek bilgiye dayanan bazı fiilleri cezai müeyyidelere bağlamış. Bu düzenleme, sermaye piyasası araçlarının fiyatlarını, değerlerini veya yatırımcıların kararlarını etkilemek amacıyla yalan, yanlış veya yanıltıcı bilgi veren, söylenti çıkaran, haber veren, yorum yapan veya rapor hazırlayan ya da bunları yayan kişiye iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası öngörüyor.

Şimdi, bu düzenlemeyle, getirilen değişiklikle "Bu suretle kendisine veya bir başkasına doğrudan yahut dolaylı menfaat sağlayanlar..." ibaresi eklenerek âdeta Bank Asyayla ilgili yapılanlar temize çıkarılıyor. Bakın, tekrar söylüyorum: Orijinal teklifte yoktu, Komisyonda gelen önergeyle "...dolaylı olarak menfaat sağlayanlar..." da maalesef çıkarıldı. Şimdi, garip geliyor. Neden? Burada defalarca tartıştık, Sayın Cumhurbaşkanı ne dedi? "Bu banka batmıştır." dedi, "Bu banka bitiktir." dedi, "Niye el koymuyorsunuz?" diye tahrik etti. Bunların tamamı, Sermaye Piyasası Kanunu'na göre ve Bankacılık Kanunu'na göre suç teşkil ediyor. Şimdi, siz ne yapıyorsunuz? Bu söylentiyi... Demin tekrar üzerine basa basa okudum: "... yalan, yanlış veya yanıltıcı bilgi veren, söylenti çıkaran, haber veren ve yorum yapan, rapor hazırlayanların hepsi ve bunları yayanlar..." Bir: Sayın Erdoğan'ı kurtarıyorsunuz. İki: Bunu yayan yandaş gazeteleri kurtarıyorsunuz. Niye diyeceksiniz? O bankaya el konulmadı, bakın öyle bir şey yokmuş. Sadece eksik bilgi vermişler -ki onun da ne olduğu belli değil- yönetim kuruluyla, kurucularla ilgili, ortaklarla ilgili birtakım belgeler eksikmiş. Şimdi, bu banka batık demek mi? BDDK bile bula bula bunu bulabilmiş, başka bir şey bulamamış. Peki, ne olacak şimdi o bankanın itibar kaybı, o bankanın hisse senetlerindeki düşüşler? Suç işleyen varsa onu bulursunuz, önceden adamı bulup sonra suç yaratmazsınız.

Şimdi, bu düzenlemeyle başka ne geliyor? Ben size çok basit örnek vereyim: Bu düzenleme böyle geçsin. Bu hâliyle geçtiği takdirde... Hepinizin malumu, spor kulüplerimiz anonim şirket ve halka açık, bu örneği Komisyonda da verdim. Fenerbahçe Spor Kulübü hakkında bir dedikodu çıkarsalar "Aziz Yıldım ile Teknik Direktör İsmail Kartal kavga etmiş, 10 futbolcu da bunlarla beraber istifa etmiş." diye. Haberin aslı astarı yok, birisi yazmış, bir spor gazetesi de bunu yayınlamış. Bir anda Fenerbahçe AŞ'nin hisse senetleri yarı yarıya düştü. Halka açık, SPK Kanunu madde 107'yle ilgili. Peki, ne olacak, sorumlu kim? Bu çıkardığınız kanunla o gazetenin sahibini yargılayamazsınız, sorumlu yazı işleri müdürünü yargılayamazsınız. Niye? "E, kardeşim, böyle bir haber geldi, ben bunu yaydım. Benim doğrudan menfaatim yok, benim Fenerbahçe hissem yok." diyecek. Benim borsada param da yok dediği zaman neyle suçlayacaksınız? Bu maddeye göre yargılama imkânınız yok çünkü dolaylısını dahi ortadan kaldırıyorsunuz. Tamam, Sayın Erdoğan'ı korumak istiyor olabilirsiniz, yandaş basını korumak istiyor olabilirsiniz ama halka açık şirketlerle ilgili... Veya tersinden düşünün, birçok sektörde rekabet eden firmalar var, doğrudan bir menfaat temini yok. Bir yayın kuruluşuyla anlaştın, adamı batırmak istiyorsun, hakkında dedikodu çıkardın. Mahkemeye gidince de "Vallahi, böyle bir haber geldi, ben de yazdım." dedi. En fazla ne olur? Tekzip hakkını kullanır, mahkeme kararıyla bu haberin tersini yayınlarsınız, özür dilersiniz. Basın Kanunu'ndaki suçlar ayrıdır ama "piyasa dolandırıcılığı" tanımı farklı bir şeydir arkadaşlar.

Şimdi, bunu yaptığımız zaman bütün bu suçları sorgulanamaz hâle getiriyorsunuz. Yarın, bir ekonomik rekabet içerisinde bir rekabet savaşına yol açabiliriz. İsteyen istediği firmayla ilgili bir sürü dedikodu çıkarır, çok basit. Biliyorsunuz, bir yerde ne yapıyorlar? Bir tane numune buluyorlar falanca gıda kutusunun içerisinden şöyle bir şey çıktı dedikleri zaman ne oluyor, bunu da gazete yazdığı zaman? Aslı astarı var mı, yok mu ondan sonra anlaşılır. Onun için, bunu yaparsak halka açık şirketlerin batırılmasının, kasten batırılmasının önünü açmış oluruz. Bir tarafta gözünüze kestirdiğiniz bir bankayı batıralım derken veya onu kötüleyenleri, batırmak isteyenleri, zarar ettirmek isteyenleri aklayalım, bunları yayınlayanları aklayalım derken öbür taraftan bütün halka açık şirketlerin batırılmasına, kâr-zarar hesabının büyümesine, zararının büyümesine ve şirket hissedarlarının aşırı derecede zarar etmesine yola açabilecek bir düzenlemeyi getirmiş oluyoruz. Yani böyle bir şey olması mümkün değil.

Artı, bu arada masum gibi getirilen başka düzenlemeler var. Bir de öyle bir şey var ki, arkadaşlarımız hiçbir şey yokmuş gibi bize söylüyorlar. Soruşturunca ortaya çıkıyor. Asıl alındığımız nokta o. Hükûmet tasarısı olmadığı için bakanların bile birçok şeyden haberi olmuyor. Doğal olarak, geliyorlar nöbetçi bakanlar, maalesef haberleri olmuyor.

Şimdi diyoruz ki burada bir şey var. Sigortacılık Kanunu'nda tanımlara ekleme yapıyor arkadaşlarımız. Diyoruz ki: Bu nereden çıktı? "Katılım sigortası." diyor. Tamam, katılım bankacılığı var, anladık, onunla ilgili bir şeyler var ama tek maddelik bir şeyin içerisine tanım yaparak sigorta sistemini kökünden değiştiren bir şeyi, burada, seçim torbasının içine koymak ne kadar doğrudur? Plan ve Bütçe Komisyonunda bizim bekleyen Bankacılık Kanunumuz var -alt komisyon üyesi olarak ben de bekliyorum- görüşülmedi. Şimdi, bunlar dururken acelesi ne? Ne yaptınız, bu nereden çıktı diyoruz. "Bazı ülkelerde..." diyor arkadaşlarımız. Sıkıştırınca diyorlar ki: "Malezya'da ve Körfez ülkelerinde yatırımcılar var, onların talebi." Ha adrese teslimmiş! Böylece onu anlıyoruz. Hemen arkasından gelen bir madde daha var. "Yönetici şirket" diye bir tanım gelmiş ilk defa. Soruyorum, diyorum ki: Arkadaşlar, ben böyle bir tanımı görmedim yani iki dönemdir milletvekiliyim ama ondan önce hem Merkez Bankacı hem para banka hocasıyım, sigortacılığı da az buçuk biliyorum. Buradan kanunu da geçirdik, ayrıntısını da öğrendik. Peki, bu nedir dedik. İşte "Efendim, şöyle de, böyle de." Dünyada örneği var mı? Arkadaşlarımız dediler ki: "Lloyd's Insurance var. Zaten onların talebiydi. Biz bunu açıkça yazamadığımız için -hatta bir de böyle çok açık söylemeye başladılar, bazı ülkeler, efendim, Lloyd's için özel çıkarıyormuş- kanun adına yazamadığımız için böyle bir şey yapıyoruz." İyi. Baktık ki Lloyd's Insurance'ın arkasında majesteleri var yani uluslararası bir şirket. Tamam, onlar da gelsin ama adrese teslim, sipariş düzenleme olur mu arkadaşlar? Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Arkadaşlarımız getiriyor bir tane kanun teklifi, araya onları da sokuyorlar. Diğerleri onu getirdi, bu bunu getirdi derken, maalesef, böyle bir şeyle karşılaşıyoruz. Çok yanlış oluyor.

Yani, evet, düzenleyelim ama mademki böyle bir şey yapılmak isteniyor, kendi arkadaşlarımız orada bunu söylerken Plan ve Bütçe Komisyonunun iktidar partisine mensup bazı milletvekilleri de sordular "Burada, sektörde bir sıkıntı olmayacak mı?" diye bizim sorumuz üzerine. Neden? Sigortacılık sektörünün yüzde 70'inden fazlası yabancı şirketlerin elinde. Bir de bunun üstüne üst şemsiye kuruluş verip hepsini onun tekeline verdiğiniz zaman sektör tamamen yabancıların eline geçer. Nerede kaldı milliyetçiliğiniz? Hani son günlerde milliyetçilik çıkışı yapmaya çalışıyor Sayın Erdoğan ve Sayın Davutoğlu.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Ayaklar altında!

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Şimdi nasıl oldu bu iş yani? Yüzde 70'i zaten gitmiş. "Malezyalılar istiyor yapalım, İngilizler istiyor yapalım." Bu Türk milletinin istediği ne olacak? Türk sigorta şirketlerini bir araya getirip o aradan çıkarmaya çalışmaz da birilerinin istediği kanun teklifini maddeyi araya sokarak seçim arifesinde getirirseniz bunun haram olduğunu söylemek zorundayız. Bu doğru bir düzenleme değil. Onun için, haramlar ile helalleri karıştırıyorsunuz diye bundan söylüyoruz.

Bakın, içerisinde çok daha tehlikeli bir düzenleme vardı İdari Yargılama Kanunu'yla ilgili. Arkadaşlarımızı uyarınca o yanlışlığı da düzeltmiş olduk. O hâliyle geçseydi bugün çıkacak olan, daha doğrusu itiraz edilmemiş olan, temyize başvurulmamış olan kararlara ilişkin de dava açma hakkı olacaktı yeniden. Bitmiş, vatandaşın lehine sonuçlanmış dava... Ha ne olmuş? 2014 Haziranında çıkarırken geçiş hükümlerini unutmuşuz. Ama spesifik olarak o tarihe yazınca ancak daraltmış olduk kapsamını.

Yani gelen kanunlar bu şekliyle geldiği zaman eksikliğini yanlışlığını söylüyorum. Bir: Başbakanlıktan geçmezse. İki: İhtisas komisyonundan geçmezse, hukukla ilgili bir şey Adalet Komisyonuna gitmiyorsa... Biz onu nereden bileceğiz? Arkadaşlara sorunca öğreniyoruz, üzerine bakınca düzeltebiliyoruz.

Dolayısıyla, bu şekliyle torba kanun yapmak İç Tüzük'e de diğer Mevzuat Hazırlama Yönetmeliği'ne de aykırıdır. Bunların ayrı şekilde kanun tasarısı olması gerekir diyorum. Helal maddelere desteğimiz vardır ama özellikle bu söylediğim maddelerde de çıkarılması için önergelerimizi vereceğiz diyor, şimdiden teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)