GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MHP Grubu adına, Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu'nun bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti toprağını savunmadıkları, PKK/PYD ile IŞİD terör örgütlerini muhatap aldıkları iddiasıyla Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında birer gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/50)
Yasama Yılı:5
Birleşim:82
Tarih:24.03.2015

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu'nun bir gece vakti terk edilerek vatan toprağının namertlere bırakılması hakkında AKP Hükûmetine verdiğimiz gensoru üzerinde önerge sahiplerinden biri olarak görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım.

Sayın milletvekilleri, Osmanlı Hanedanının atası Süleyman Şah'ın Fırat Nehri'ni geçerken boğulduğu ve naaşının nehirden çıkarılarak Caber Kalesi'nin eteğine defnedildiğini yazar tarihçiler. Bu mezarın üstüne cennetmekân Sultan II. Abdülhamit Han zamanında bir türbe inşa edilmiş ve cümle âlem bu türbeye "Türk Mezarı" demiştir. 1921 Ankara Antlaşması'yla Türk Mezarı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Türk hükûmetinin ısrarlarıyla Türk toprağı olarak Türkiye'ye bırakılmıştır.

Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, burada gensoruya mevzubahis ettiğimiz husus, bedeni toprak olmuş bir ulu ceddin sandukasının gece yarısı, bir avuç toprakla alınıp kaçırılması meselesinden daha öte bir şeydir. Bu kadarcık kısmıyla da ayıp ama daha derin bir anlamı var bu yaptığınızın. 1921 Ankara Antlaşması'yla "Türk toprağı" olarak ilan edilen 8.797 metrekare büyüklüğündeki, manevi büyüklüğü ise paha biçilemez olan ve üzerinde asker bulundurulmasına ve gönderinde Türk Bayrağı'nın dalgalanmasına uluslararası antlaşmalarla cevaz verilen bir vatan toprağından, Türk Mezarlığı olarak bilinen türbenin çizdiği manevi sınırlarımızdan geri çekilmekten bahsediyoruz. Türk milletinin hukukundan yine Türk milletine sorulmadan vazgeçmeyi sorguluyoruz. Bu geri çekilme, kendilerine namus ve şeref nöbeti tutma görevi olarak verilen ceddin kabrini koruma vazifesinden vazgeçilmesi ve nöbet yerinin terk edilmesi değil midir? "Efendim, bir kişinin burnu kanasın istemedik." diyorsunuz. Beyler, eğer vatan toprağı gerekirse kanla, canla korunmayacak, millî menfaatlerimiz gerekirse savaşarak savunulmayacaksa orduyu ne için beslersiniz? Bu, "Zoru görünce sıvış." zihniyetiyle bu coğrafyada nasıl tutunacaksınız? Genelkurmay Başkanı Sayın Özel 2014'te yayınladığı Kurban Bayramı mesajında Saygı Karakolu'nda bekleyen askerlerimizin milletimizin onuru ve haysiyetini beklediklerini ifade etmiyor muydu? Türk Silahlı Kuvvetleri milletin onuru ve haysiyetini beklemekten vaz mı geçmiştir? Bu geri çekilme, askerî literatürde nöbet yerinin düşmana terk edilmesi yani ricat değil de nedir? Askerlerin bugüne kadar beklediği tahta bir sanduka ya da üç beş briket ya da tuğladan yapılmış bir bina mıdır, yoksa aziz ceddimizin yattığı vatan toprağı cennetmekân Abdülhamit Han'ın bugünkü nesle emaneti olan bir manevi miras mıdır? Sayın Davutoğlu, sorarım size: Dedenizden kalma şahsi arazinizden bir gece vakti, tasınızı tarağınızı toplayıp terkidiyar eyleyebiliyor musunuz? Zorbalıkla karşılaşsanız bile eminim diyeceksiniz ki bir de "Hukuk var bu ülkede." Öyleyse ceddimizin emaneti vatan toprağından nasıl vazgeçiyorsunuz? Millete sordunuz mu? Tarihe karşı tuttuğunuz şanlı nöbet yerini nasıl terk ediyorsunuz? Bu milletin hakkı, hukuku yok mu? Kime emanet bu milletin hukuku? Suriye'deki vatan toprağını bıraktıktan sonra "stratejik derinlik" diye diye millî menfaatlerimizi Hükûmetiniz ile Esad arasındaki sokak kavgasına kurban etmekten hicap duymuyor musunuz?

Ya siz, Sayın Genelkurmay Başkanı, ne diyordunuz Saygı Karakolu'ndaki askerlerimize? "Sizden gelecek tek bir haberle Silahlı Kuvvetlerimizin anında yanınızda olacağının güvenini içinizde hissedin." Yani "Sağlam durun nöbet yerinizde, bizden yana bir endişeniz olmasın." demiyor muydunuz? Ne oldu? Kendi güvenliğiniz ve makamınızın geleceği daha önemli olsa gerek ki vakti geldiğinde, nöbet yerinde onlarla süngü kardeşliği yapmak yerine onları yanınıza, sıcacık karargâhınıza almaya mı karar verdiniz? Bu hesap mutlaka sorulur; inşallah, 8 Haziranda, önce adaletin, sonra da Türk tarihinin önünde. Şimdi, milletin vicdanında "Zoru görünce sıvışan iktidar ve Genelkurmay Başkanı." olarak mahkûm oldunuz, yarın da yasaların önünde hesap vereceksiniz.

Sayın Başbakan, bu ülkenin şanlı tarihinde, esareti kabul etmeyen ve "Sizlere savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum." diyen Mustafa Kemaller, "Vatan toprağının bedeli kanla ödenmiştir, satılamaz." diyen Abdülhamit Hanlar, Kanije Komutanı Tiryaki Hasan Paşalar, Gazi Osman Paşalar ve Genç Osmanlar, isimsiz Çanakkale kahramanları vardır, Çiğiltepe'yi söz verdiği saatte alamayan ve canına kıyan Reşat Yarbaylar vardır; bir de göre göre sıvışan Davutoğulları ve Özel Paşalar olmuşlardır ve bu millet her şeyin farkındadır ve değişmeyen gerçek şudur ki: Türk tarihinde devletimiz hiç bu kadar âciz duruma düşürülmemiştir, Türkiye kurulduğu günden beri ilk kez millî sınırlarından bir çekilme hareketi yaşamıştır.

Ege'de, 16 adada aynı terk edişi sergilediğiniz görülmüştür. Kıbrıs'ta Annan Planı'yla denediniz, talih Türk milletinin yüzüne baktı. Ermenistan açılımıyla, salya sümük özürlerle Karabağ'da denediniz, Rabb'im sizlere izin vermedi. Bilmelisiniz ki Süleyman Şah Türbesi ile 16 adanın bırakılması ayıbı asla ne bugün ne de yarın alnınızdan silinmeyecektir. Bu ayıbı ve ihaneti örtmek için bu geri çekilmeyi ne kadar bir başarıymış gibi sunsanız da Sayın Davutoğlu, "Geride değerli bir emanet bırakılmamıştır." deseniz de Sayın Özel Paşa, bu ricat sizlerle birlikte bir utanç sayfası olarak tarihe geçmiştir. AKP'nin milletimizin haysiyeti, devletimizin itibarını iki paralık etmesi hafife alınmayacak bir zillet, görmezden gelinmeyecek bir rezalettir, savunulacak bir tarafı yoktur. Gelişmeler hazmedilemeyecek bir felaketi, kabullenilemeyecek bir yozlaşma ve erimeyi resmetmektedir. Türk milleti bir tehdit karşısında tabanı yağlayıp kaçacak bir millet değildir, tarihte bunun örneklerini asla bulamazsınız. Devletimiz de millî ve manevi emanetlerini savunamayacak kadar temelsiz, onursuz, sıradan bir devlet değildir, hele hele bölücübaşının Nevruz mesajında dillendirdiği "Eşme ruhu" sözcüğüyle teröristlerin insaf ve yol göstericiliğine ihtiyaç duyacak, onlardan onay isteyerek hukukunu korumaya yeltenecek kadar hiç alçaltılmamıştır. Ne var ki AKP Hükûmeti, vatanın her köşesinde ay yıldızlı al bayrağımızın indirilmesine seyirci kaldığı gibi Süleyman Şah Türbesi'nde de seyirci kalmış, vatanımızın her köşesini PKK teröristlerine teslim ettiği gibi Suriye'deki vatan toprağını da IŞİD adlı terör örgütüne teslim etmiştir. Ancak, şu açıkça bilinmelidir ki Türk vatanının bütünlüğü, milletimizin birliği ve kurduğumuz cumhuriyetin içini boşaltma konusunda Batı emperyalizmiyle iş birliğinde bir beis görmeyen AKP Hükûmetine rağmen,, Türk milleti mücadele etmeden, kan dökmeden, bedel ödemeden hiçbir vatan toprağından, hiçbir kutsal davasından vazgeçmemiştir, vazgeçmeyecektir. Yeniden "aldatıldık" mı dersiniz, AKP'nin tarihiyle yüzleşip Türk milletinden yüzlerce, binlerce kez özür mü dilersiniz, onu bilmem ama AKP'nin kendisine emanet edilen millî mirastan vazgeçişinin hesabı mutlaka sorulacak, 7 Haziranda Türk milleti bu pespayelik ve kokuşmuşluk karşısında gereğini yaparak AKP'ye verdiği Hükûmet emanetini nöbet yerini terk edip kaçanlardan alacak ve işi ehline verecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle Milliyetçi Hareket Partisi olarak AKP Hükûmeti için vermiş olduğumuz gensoru önergesine yüce iradenizin desteğini bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)