| Konu: | MHP Grubu adına, Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu'nun bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti toprağını savunmadıkları, PKK/PYD ile IŞİD terör örgütlerini muhatap aldıkları iddiasıyla Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında birer gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/50) |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 82 |
| Tarih: | 24.03.2015 |
MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; bugün, Bakanlar Kurulu hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına vermiş olduğumuz bir gensorunun ön görüşmeleri için buradayız.
Gensorumuz, gensoru önergemiz çok açık ve nettir: Türkiye Cumhuriyeti'nin bu 62'nci Hükûmeti, Bakanlar Kurulu -pek de yok zaten ya- Ankara ve Lozan Antlaşmaları uyarınca Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu'nun bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti toprağını savunmayarak terk etmek kararı vermişlerdir ve kendileri, Anayasa'nın kendilerine verdiği "yurt savunması" görevini yerine getirmemiştir, alayı yerine getirmemiştir.
Yine, Türkiye Cumhuriyeti toprağını korumak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2 Ekim 2014 tarihinde aldığı 1071 sayılı Karar'ın hilafına hareket etmiş ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin terör örgütü olarak kabul ettiği PKK ve PYD'yi muhatap almıştır.
Türkiye'nin hak ve menfaatlerini koruyamayan, hak ve menfaatlerimize yönelik tehditler karşısında savunma ve caydırıcılık yeteneklerini etkisizleştirmiş bir Hükûmet vardır. Dolayısıyla, bugün bu gensoru bu iradeyi veren Bakanlar Kurulunun tamamı hakkında verilmiştir; alayı bu konuda sorumludur. Gerek Anayasa'nın gerek yasaların gerekse Türkiye Büyük Millet Meclisinin Bakanlar Kuruluna verdiği görevi yerine getirmemiş bir heyet vardır. AKP Hükûmetinin siyasi talimatlarıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı unsurlarla, bir gece operasyonuyla, Suriye'de yer alan, Türk toprağı olduğu teyit edilen, asker bulundurma ve bayrak çekme hakkının olduğu bu türbe ve karakolun olduğu yer maalesef önce IŞİD'e, sonra da PKK ve PYD'ye teslim edilmiştir. Bu Hükûmetin bu ricatı hukuki, siyasi ve stratejik bakımdan tam bir hezimettir, teslimiyettir. Türk milletinin iradesiyle korunan tapulu arazisi, ecdat yadigârı, bir gecekondu mantığıyla üç beş çapulcuya bırakılmıştır.
20 Ekim 1921 tarihinde Türkiye ile Fransa arasında imzalanan Ankara Anlaşması'nın 9'uncu maddesi ile Lozan Anlaşması'nın 3'üncü maddesi gereğince vatan toprağımız olan bu yer, maalesef, bu Hükûmetin siyasi iradesiyle terk edilmiştir ve bu yönüyle bakıldığında, Ankara Anlaşması'nın ve Lozan Anlaşması'nın bu şekilde yok sayılması aslında Türkiye Cumhuriyeti devletinin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakkını ortadan kaldırmaktadır. Huzurunuzda, aynı zamanda uluslararası anlaşmalar gereğince hak ve menfaatlerimizi korumaktan aciz içerisinde bulunan bir Hükûmet bulunmaktadır ve bu Lozan Anlaşması'nda benim sınırlarım vardır. Süleyman Şah Türbesi'nin bulunduğu yer bir vatan toprağı, Misakımillî'nin sınırı olarak kabul edilmişken bundan ricat edenler yarın öbür gün Lozan'la çizilmiş, anlaşmalarla çizilmiş sınırlarımızdan da geri çekilmeyi bir zafer olarak gösterebilirler.
Evet, Fransızlara, yaptığımız direniş sonucunda Ankara Anlaşması'nı imzalattık, doğu ve güneydoğudan çekilmek zorunda kaldılar, Suriye sınırına çekilmek zorunda kaldılar. Hatay daha sonra 1939'da Türk topraklarına katılmıştı.
14 Mart 2014 tarihinde Sayın Ahmet Davutoğlu bu anlaşmayla ilgili olarak aynen şunları söylemişti.
(Hatip, elektronik cihazla bir ses kaydı dinletti)
Evet, "Her bir tedbiri alır. Vatan toprağıdır, Trakya, Anadolu gibi ayrılmaz bir parçasıdır." diyenler bugün bu vatan toprağından maalesef kaçmayı bir zafer olarak sunabilmektedir.
Aziz milletvekilleri, aziz milletimizin hakkını ve hukukunu korumak isteyenler...
(Hatip, elektronik cihazla bir ses kaydı dinletti)
Evet, Cumhurbaşkanı, dönemin Başbakanı diyor ki: "Bizim topraklarımızdır. Buna yapılacak her türlü girişim anında mukabele görecektir." Bütün bunları söylediniz. Vatandaşın huzurunda söylediniz bütün bunları. Evet, 2 Ekim 2014 tarihinde, 1071 sayıyla, bu Bakanlar Kurulu Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi. Burada müzakere ettik, sınır ötesi operasyon istediniz. Niye? "Süleyman Şah vatan toprağını savunmamız gerekir." dediniz, "Savunmamız gerekir." dediniz, milletvekillerinden bunun için yetki istediniz ve o yetkiyi kullanamayan Bakanlar Kurulu, şerefli Türk Silahlı Kuvvetlerine bu vatan toprağını terk etme konusunda siyasi talimat vermek suretiyle acziyetini ortaya koymuştur.
Değerli milletvekilleri, bakın, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde o gün ne diyor Millî Savunma Bakanı?
(Hatip, elektronik cihazla bir ses kaydı dinletti)
Evet, tereddüt göstermediler, kaçtılar. "Savunmak için buradayız, savunacağız, hiçbir tereddüdümüz yok." dedi. Aziz milletvekilleri, sizlere bunları söylediler.
Sayın Emrullah İşler, siz AKP Grubu adına konuştunuz. Burada bu tezkereyle ilgili ne dediniz?
(Hatip, elektronik cihazla bir ses kaydı dinletti)
SADİR DURMAZ (Yozgat) - Montaj olmasın, montaj!
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Montajdır o, montaj!
OKTAY VURAL (Devamla) - Evet, bunları söylediler millete.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Savundunuz mu, kaçtınız mı?
OKTAY VURAL (Devamla) - Bunları söylediler ve bugün, o vatan toprağını orada savunmayanlar, savunma cesareti gösteremeyenler, askerimize yönelik bir risk yok iken o vatan toprağından kaçanlar, yarın öbür gün bu vatan toprağına yönelik, Anadolu'muzun bir başka yöresinde bir vatan toprağına yönelik bir tehdit olduğunda ne yaparlar sizce? (MHP sıralarından "Kaçarlar" sesleri) Nereye götüreceksiniz? Nereye kaçacaksınız?
TÜLAY BAKIR (Samsun) - O vatan toprağı bize ait, hiç kimse alamaz!
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Bu doktorluk işi değil!
OKTAY VURAL (Devamla) - Tezkere çıkarken bununla ilgili irade ortaya koydunuz. Hani o irade? Ben soruyorum. Anayasa diyor ki: "Yurt savunmasından Bakanlar Kurulu sorumludur." Türkiye Büyük Millet Meclisi "Bu toprağı koru." diyor. Bakanlar Kuruluna verdiği siyasi talimat bu ve bunları milletin huzurunda açıkladınız. Şimdi, nerede, nerede? Milleti aldatıp kandırdınız. Bakanlar Kurulunun, hükümlerini yürütmekten sorumlu olduğu Türk Ceza Kanunu'nun 302'nci maddesi: "Türk topraklarını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya, devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılır." Oradaki Mehmetçik'in o toprağı koruma konusunda iradesinden zerre kadar şüphemiz yok; o, Mehmetçik! Ama Bakanlar Kurulunun iradesi yok.
Ve 22 Şubat 2015'te Karakozak köyündeki Süleyman Şah Türbesi, Türk toprağı, maalesef terk edilmiştir. "Gereğini yapacağız, hiçbir tereddüt göstermeden..." Huzurunuzda, gerçekten bu konuda hiçbir tereddüt göstermeyen siyasi iktidar ve Bakanlar Kurulu var, hiç tereddüt göstermediler.
Ve utanç verici olan nedir, biliyor musunuz? Gerçekten utanç verici olan, burada, PKK terör örgütünün, PYD'nin paçavralarının gölgesinde bir manzara verilmesine müsaade edilmiştir, biliyor musunuz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - "Paçavra" diye, diye... Sizin Türkmenleri kim koruyor orada?
OKTAY VURAL (Devamla) - Ve bütün bunlarla ilgili, PKK bir terör örgütüdür; PYD, PKK'nın uzantısıdır. Bu kadar açık ve net.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sizin Türkmenleri kim koruyor Kerkük'te, Tuzhurmatu'da? Kusura bakmayın... Nara atacaksınız, kolay; gidin, o zaman onlarla savaşın.
OKTAY VURAL (Devamla) - PKK ile Mehmetçik'i aynı güzergâhta yürüterek, şanlı askerimizi vatan, millet düşmanı PKK'yla aynı kareye getirerek millî vicdan sızlatılmıştır. Bir de zafer naraları atmasınlar mı! Gerçekten, Lozan'ın kazanımları sıfırlanmış ve uluslararası anlaşmaların verdiği haklar bir gecekondu zihniyetiyle PKK ve PYD'nin hâkimiyeti altında bulunan bir bölgeye getirilerek aynı zamanda büyük bir tuzağa düşürülmüştür Türkiye. Türk tarihinde böyle bir pespayelik yaşanmamıştır. 1974'te en zor şartlar altında Kıbrıs'ta dik durdu, her şeyi göze aldı, rahmetli Erbakan, rahmetli Ecevit, bütün bu ambargoları dikkate alarak Kıbrıs semalarında Türk Bayrağı'nı dalgalandırdı. Sizler olsaydınız ne yapardınız? "Ayşe tatile çıksın." parolasıyla Kıbrıs çıkarması yapılırken bugün bunlar olsaydı "Ayşe tatilden döndü." demek suretiyle hemen ricat yaparlardı ve ricat gibi bir rezalet gerçekten reva görülmüş ve maalesef, Türk Bayrağı, omuzlanıp kaçılmıştır. Bu bayrak meşruiyeti olan her yerde dalgalanmayı hak etmiş bir bayraktır, hak etmiş bir bayraktır! (MHP sıralarından alkışlar)
"Değerli emanetler bırakılmadı." Topraktan daha değerli emanet mi var? Suriye topraklarındaki Süleyman Şah Karakolu'nun bulunduğu yerin değişmesiyle ilgili Türk Silahlı Kuvvetlerinin, terör örgütünün muhatap alınmayacağı, "İş birliği yapıldığı yolundaki yayın ve haberler gerçek dışıdır." demesi son derece önemlidir. Ama, Sayın Davutoğlu'nun, Başbakanın "Süleyman Şah operasyonunu PYD'ye bildirdik..." Bize değil, Hükûmete bildirin bunları... PYD'ye bildirmiş! "Koalisyona ve PYD'ye bu konuda bildirimde bulunduk." diyerek Hükûmet, PKK ve PYD'yi muhatap almıştır.
Gerçekten, bu sıvışmayı "Türkiye'nin caydırıcı gücünden herkes haberdar." oldu diyerek ballandıra ballandıra anlattılar. Ya, caydırıcı olunsaydı şu anda askerimiz orada olurdu. Cumhurbaşkanı "Korkaklar zafer anıtı dikemezler." Gerçekten, evet, korkaklar zafer anıtı dikemez çünkü cesareti yoktur, vatan toprağını terk ederler onlar.
Sayın Davutoğlu "Gece yarısı bir operasyon..." Gecekondu mu ya benim türbem benim toprağım? "Gece yarısı operasyonu..." Ve çıkmış bir de sıkılmadan diyor ki: "Şükür namazı kıldık." Allah'ım! Niye şükür namazı kıldın? "Vatan toprağını terk ettik elhamdülillah!" Ya, bunun için şükredilir mi? Yani milletimizin manevi ruhunu incittiler. Bırakın şükür namazını, bence, siz, Bakanlar Kurulu olarak, cemaat olarak tövbe namazı kılsanız daha iyi olurdu, tövbe, istiğfar getirmeniz lazım. "Hubbül vatan minel iman; vatan sevgisi imandandır." Dolayısıyla, bu konuda toprakları terk edip sıvışmak ne dinimizin ne tarihimizin ne de ecdadımızın döneminde böylesine bir gurur olarak ortaya konulmuş bir husus değildir. Haçlılara karşı Türk-İslam yurdunu korumak için çarpışmışken şehit olduğu söylenen Süleyman Şah, bu millet o topraklara mührü vurdu ama siz onun emanetine bile sahip çıkamadınız.
Bu bir teslimiyetçi zihniyettir. Bu zihniyet, Musul'da konsoloslarımızı IŞİD'e teslim ettiler, IŞİD'e rehin bıraktılar. Gördüler ama IŞİD'e rehin bıraktılar. Süleyman Şah'ı PKK'ya terk eden teslimiyetçi bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bu zihniyet, PKK'nın Irak'ın kuzeyinde güvenli bir bölge içerisinde yaşamasına izin vermiştir. Bu zihniyet, açıkçası güneydoğuda PKK ve KCK paralel yapılanmasını meşrulaştıracak adım atmıştır. Zihniyet bellidir, teslimiyetçi bir zihniyet: "Ver kurtul, sat kurtul." zihniyeti. Dolayasıyla, bugüne kadar, on üç yıldır Türkiye'yi yöneten iktidarın aslında bugün geldiği bu safha yaptıklarının, yapacaklarının teminatıdır dediği bir nokta olduğu gayet açık ve nettir.
Sayın Davutoğlu diyor ki: "Bu nakil geçicidir, şartlar geliştiğinde değişecek." Peki, ne yapacaksınız? Güvenliği tehlikede diye Kıbrıs'ı savunmak yerine Konya'ya, Yozgat'a mı getireceksiniz. 26 Şubattaki grup toplantısında diyorsun ki: "Eşme artık vatan toprağıdır." Birinde "geçici", birinde "vatan toprağı." Ne yaptığınızı bilmiyorsunuz. Gerçekten "Ecdadın hayallerini gerçekleştirdik." hamasetini yapanlara İsrail'i kurmak için kendisine para teklif edenlere Abdülhamit Han "Benim kimseye satacak toprağım yok." demişti. Bugün bu toprağı bırakıp gitmeyi başarı olarak sunan sizler, "Ailem ve atım bana aitti, verdim ama toprak çorak da olsa milletimindir." diyerek bunu savaş nedeni sayan Oğuz Kağan'ın neslinin iradesi olmadığınızı da ortaya koymuş bulunmaktasınız.
Bu, aynı zamanda bir egemenlik meselesidir. Uluslararası hukukun bana verdiği hakkı reddederek, bizim PKK ve PYD'yi bir terör örgütü olarak gördüğümüz ve Suriye'nin kuzeyinde böyle bir egemenlik alanı meşruiyeti tanımadığımız dediğimiz bir bölgeye Türkiye'yi, toprağı oraya getirmek ve Hükûmetin onu muhatap alması Suriye Kürdistanı'nı inşa etme çabasından öteye bir anlam taşımıyor. Aynı zamanda, açıkçası Karakozak'ta 20 tane Türkmen köyü varken Eşme'de Türkmenler de yoktur. Bu, tamamen bir alan hâkimiyeti oluşturmak, Telabiyet'te de aynı oyunu oynamak suretiyle Türkmenlerin oradan çekilmesini sağlayarak PKK'nın o bölgede egemenlik oluşturmasını sağlamak amacıyla oluşturulmuş bir planının parçasıdır.
21 Martta Eşme ruhu açıklaması... Bu, devlete, millete, vatana, coğrafyaya tuz ruhu döken bir ruhtur. İşte, ne hazindir ki bugün, teröristbaşının ifadesi ile Hükûmetin savunduğu operasyon aynı eksende buluşabilmiştir. Attığınız adımın kime yaradığını, kime hizmet ettiğini idrak edebiliyor musunuz? Meclisin iradesine aykırı, Anayasa'ya aykırı, yasalara aykırı, Lozan'a aykırı ama PKK'nın sunduğu Eşme ruhuna uygun. O zaman, amacınız ve hedefiniz açıkçası PKK ve PYD'yi meşrulaştırmak.
Bu bir senaryodur. Açıkçası, bugün geldiğimiz bu noktada, Musul'da 49 personeli serbest bırakma karşılığında dokuz yüz yirmi sekiz yıllık bu topraktan vazgeçileceğine ilişkin bir anlaşma yapıldığı 21 Ağustos tarihli gazetelerde var. Ve bugün geldiğimiz bu noktada, gerçekten, Eşme'ye taşınması PKK'ya alan açmış, PYD'nin alanını genişletmiştir. Bu bir senaryodur. Senaryonun bir parçası şudur: Türkiye, PKK/PYD'yi terör örgütü olarak ilan etmesine rağmen, peşmergenin 29 Ekimde zafer işaretleriyle PKK'ya yardımına izin vermişlerdir. Yetmemiştir, Amerika Birleşik Devletleri'nin onlara silah yardımı yapmasının önünü açmıştır. Şimdi, vatan toprağını PKK ve PYD'nin bulunduğu yere getirmek suretiyle, Türkiye Cumhuriyeti, defakto bir şekilde Suriye'nin Kürdistan'ın inşasına bilfiil katıldığını da itiraf etmiştir.
Evet, bu Hükûmet, değerli arkadaşlarım, vatan toprağını terk iradesiyle Türkiye'nin stratejik menfaatlerini haleldar etmiş ve ülkemizin savunma ve caydırıcılık yeteneğini etkisizleştirmiştir ve bu yönüyle, Türkiye'nin düşmanı olan terör örgütlerine operasyon hakkında bilgi vermiş ve türbe, PKK/PYD'nin bulunduğu bir bölgeye getirilerek terör örgütlerine meşruiyet alanı verilmesine zemin hazırlamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla) - Ve bugün bu hak ve menfaatlerimizi koruyamayarak haleldar eden, vatan topraklarını bir gece ansızın bayrak direğini sırtlayarak terk eden böyle bir Bakanlar Kuruluna milletin temsilcisi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin güven duyması mümkün değildir. Dolayısıyla, ön görüşmelerini yaptığımız bu gensoru önergesinin gündeme alınarak bu Hükûmet hakkında hükmü milletin vermesini temin etmek üzere hepinizi bu önergeye destek olamaya davet ediyor, saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)