| Konu: | HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, Türkiye'de askerin siyasete dâhil olmasının önüne geçilmesi amacıyla 23/3/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 25 Mart 2015 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 83 |
| Tarih: | 25.03.2015 |
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin Türkiye'nin normalleşmesi, demokrasi normlarının oturması, hukuk devleti ilkelerinin yerine getirilmesi için asker ve siyaset ilişkisinin belirgin bir şekilde normalleşmesi amacıyla verdiği araştırma önergesi üzerinde konuşuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu önergenin, son zamanlarda Süleyman Şah Türbesi'nin Rojava sınırları içerisindeki Eşme'ye taşınması üzerine Genelkurmay Başkanının yaptığı açıklamadan kaynaklanan bir önerge olduğu açıkça bellidir yani şu olmuştur: Süleyman Şah Türbesi Rojava sınırları içerisindeki Eşme'ye taşınmış, bunun üzerine de Abdullah Öcalan'ın bu Nevruz'da okuduğu mektubunda Eşme ruhuna vurgu yapılmış ve Türk Silahlı Kuvvetleri de aslında bu Süleyman Şah Türbesi'nin taşınmasında PKK ya da PYD'nin yardımı olmadığını söylemek için bir bildiri yayınlamış.
Şimdi, değerli milletvekilleri, aslında Abdullah Öcalan'ın mektubu Hükûmet denetiminden, MİT (istihbarat) denetiminden geçerek açıklanmış bir mektuptur. Abdullah Öcalan o mektubunda Eşme ruhuna vurgu yaptığına göre, orada o Süleyman Şah Türbesi'nin taşınması konusunda Türk Silahlı Kuvvetlerine PYD ya da YPG'nin destek olduğu açıkça belli, o zaman çıkartmaları lazımdı.
Şimdi, gerçekten, burada Türkiye'nin normalleşmesi aslında demokrasi ilkelerinin yerine oturması, asker ve siyaset ilişkilerinin normalleşmesi Türkiye'nin hukuk devleti olmasıyla mümkündür. Demokrasi ve hukuk devleti mücadelesini sadece askerin etki alanının daraltılması eksenine dayandırmak mümkün değildir. Bugün gelinen noktada siyasetin muhatabı asker değildir, Genelkurmay değildir; bizim muhatabımız bu politikaları yürüten siyasi iktidardır. Aslında Türkiye'de darbeler sadece askerlerin yaptığı eylemlerle olmuyor. Artık bugün, çağımızda askerlerin yaptığı darbeler geride kalmıştır. Şimdi sivil iradenin yaptığı darbeler söz konusudur. Yani bugün demokrasinin olanaklarını kullanarak devleti yönetme gücünü eline geçirenler pekâlâ demokrasiyi ve ona güç veren ilkeleri hiçe sayarak darbelerini yapmaktadırlar.
Şimdi, buradaki mesele, baktığımız zaman ABD'nin güncellediği Kürt koridoru planına göre sınırın Suriye tarafında PYD'liler var, Türkiye tarafındaysa PKK'lılar var. Gaziantep sınırlarından başlayacak ve İskenderun Körfezi'ne ve Dörtyol'a kadar devam edecek bölümün PKK kontrolünde olduğunu Genelkurmay da biliyor, siyasi iktidar da biliyor. ABD koridorunun Suriye'de Kürtlerin yaşadığı bölgeden başlayıp Ayn El Arap'a kadar devam etmesinin, Türkiye toprakları içinde de İskenderun Körfezi'nde, Dörtyol bölgesinde denize ulaşmasının amaçlandığını sağır sultan bile biliyor. Irak sınırından Ayn El Arap'a kadar olan bölgede PKK'nın Suriye kolu PYD-YPG'nin hâkim olduğunu herkes biliyor. Bir tek Telabyad IŞİD'in kontrolünde ve gelen bilgilere göre ABD'nin IŞİD'le mücadele çerçevesinde Telabyad'ı da PYD'nin kontrolüne geçireceği, PYD'nin kontrolüne geçirmiş olacağı gelen bilgiler arasındadır. ABD'nin aslında IŞİD'e karşı mücadeleyi bahane ederek hava saldırılarıyla Suriye'de Kürt bölgesinin sınırlarını çizdiğini bugün bu Genelkurmay Başkanı da bilmektedir.
Değerli milletvekilleri, buradaki sıkıntımız, gerçekten, hâlen, daha, demokrasiyi ve hukuk devleti kültürünü içimize sindirememiş olmamızdır.
Askerin yaptığı iddia edilen Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ilgili iddialara da birkaç cümleyle değinmek istiyorum. Ergenekon ve Balyoz davaları gerçekten darbeye karşı, darbe teşebbüslerine karşı yargılanmış olan davalar mıdır yoksa kumpas mıdır, önce bunun açıklığa kavuşması gerekiyor.
Şimdi, bakın, Yalçın Akdoğan 6 Ağustos 2013 tarihinde "Ergenekon davası cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşmasının adıdır. Darbe teşebbüsü iddialarının yargı konusu olması ve cezalandırılması tarihî bir olaydır ve Türkiye bunu başarmıştır." diyor. Bunu kim diyor? Bunu Yalçın Akdoğan diyor. Yani orada darbelerle hukuki bir hesaplaşma olarak koyuyor. Ama aynı Yalçın Akdoğan son zamanlarda ne diyor siyasi başdanışman olarak? Gülen cemaatini işaret ederek "Kendi ülkesinin millî ordusuna, millî istihbaratına, millî bankasına, milletin gönlünde yer edinen sivil iktidara kumpas kuranların bu ülkenin hayrına bir iş yapmış olamayacağını çok iyi bilir. Amaca ulaşmak için her yolu mübah görenlerin nasıl hastalıklı anlayışlar ürettiğini iyi bilir." diyor. Yani, burada da bu davaların kumpas olduğunu söylüyor. Zaten çelişkiler buradan çıkıyor değerli arkadaşlarım. Yani, öncelikle, yapılan, darbeyle mücadele mi yoksa orduya kurulan bir kumpas mı, demokrasiye kurulan bir kumpas mı; bunları hakikaten bilmemiz lazım.
Bütün bu hastalıklı ilerlemelerin temelinde yatan şey, Türkiye'nin hukuk devleti olup olmaması noktasında düğümleniyor. "Türkiye gerçekten bir hukuk devleti midir?" sorusunu sorduğumuz zaman, maalesef üzülerek söylüyorum ki Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu açıkça söyleme olanağı bulamıyoruz. Hukuk devleti, hukukun üstünlüğü temelinde örgütlenmiş bir devlettir. Hiçbir organ ya da kişi hukukun üstünde olamaz hukuk devletinde. Hukuk üstünlüğü devletin tüm organlarının hukuka bağlılığını anlatır. Devletin tüm organları hukukun üstünde olamaz ve devletin organlarının üzerinde hukukun mutlak ama mutlak egemenliği vardır.
Hukuk devletinde kurallar yalnızca yönetilenler için değil, bundan daha fazla, yönetenler için vardır. Hukuk devletinde herkes, öncelikle yönetenler, hukuk kurallarına uymak ve hukuk kurallarına bağlı kalmak zorundadırlar.
İçinden geçtiğimiz ve demokrasi söylemleriyle baskılandığımız bu süreçte Anayasa'nın en temel ilkelerinden olan "yargı bağımsızlığı", "yasalar karşısında eşitlik" gibi hukuk devletinin olmazsa olmazlarının ihlal edilmesine seyirci kalmak büyük bir gaflettir.
Demokrasinin hukukla sağlam örüldüğü ülkelerde siyasal iktidarın hareket alanı daha da kısıtlıdır. Bugünün Türkiyesi'nde ise Hükûmetin hareket alanı alabildiğine genişletilmekte ve belirsizleştirilmektedir. Bugün Anayasa fiilen delinerek hukuk boşaltılırken, siyasal iktidar yasa yapma keyfiyetini toplumsal refleksleri hiçe sayarak sürdürebilmektedir. Türkiye'nin bugün yaşadıkları "hukuk devleti" ve "demokrasi" kavramlarıyla açıklanamaz değerli milletvekilleri.
Hukuk devletinin temeli denetimdir. Siz cumhuriyeti hırpalarken, cumhuriyeti döverken hukuk devletini ve hukuku geliştiremezsiniz. Gerçekten hukuku geliştirmek istiyorsanız cumhuriyete ve demokrasiye önem vermek durumundasınız. Bu önergede konulan konuların araştırılmasının bizim açımızdan hiçbir sakıncası yok ama mesele sadece asker ve sivil ilişkileri değil, aynı zamanda demokrasiyi ve hukuk devletini yok eden tüm süreçlerin araştırılması gerektiğini düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)