GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, hayvancılık ve tarım sektörünün bitme noktasına geldiği iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker Hakkında Gensoru açılmasına ilişkin Önergesi (11/49)
Yasama Yılı:5
Birleşim:83
Tarih:25.03.2015

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partimiz HDP adına, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Mehdi Eker hakkında verdiğimiz gensoru üzerine söz almış bulunuyorum. Öncelikle Meclisi selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 24 Ocak 1980 tarihinde Süleyman Demirel'in Başbakanlığındaki Milliyetçi Cephe Hükûmeti zamanında o dönem Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı olan Turgut Özal tarafından hazırlanan ve kamuoyunca da "24 Ocak Kararları" olarak bilinen, Türkiye ekonomisini liberalleştirmeyi hedefleyen kararlar alındı. Bu kararlar, emperyalist kapitalist güçlerin neoliberal politikalarının IMF ve Dünya Bankası tarafından az gelişmiş ülkelere dayatılmasıdır. Yani Türkiye 1980'li yılların başından itibaren IMF ve Dünya Bankası öncülüğünde uluslararası sermayenin çıkarlarına göre biçimlendirilmektedir. 24 Ocak Kararları'nın özü, kapitalist küreselleşme sürecine entegrasyonu sağlamaktır. Nitekim 9 Aralık 1999'da IMF'ye verilen niyet mektubu bu modelin gerçekleştirileceğini ifade ediyordu.

Değerli milletvekilleri, 1998 yılında Dünya Bankası tarafından hazırlanan bir rapor, 2000 ve 2008 yılları arasında uygulanan tarım reformunun çerçevesini çizmiştir. Bu raporda:

"1) Tarım ürünleri fiyatları dünya fiyatları seviyesine çekilmeli.

2) Fiyat destekleri kaldırılmalı.

3) Doğrudan gelir desteği sistemine geçilmeli.

4) Gübre ve kredi sübvansiyonlarına son verilmeli.

5) Tarım kooperatiflerinin ayrıcalıkları kaldırılmalı.

6) Tarımsal kamu iktisadi teşekküllerinin özelleştirilmesi gerekiyor."

Bu öneriler 9 Aralık 1999'da IMF'ye ve 10 Mart 2000'de Dünya Bankasına verilen kalkınma politikası raporlarında da aynen yer almıştır.

IMF ve Dünya Bankasının Türkiye tarım politikasını biçimlendirme girişimleri aslında elli altmış yıl öncesine dayanmaktadır ama en yıkıcı olanının 2000 ve 2008 dönemlerinde Tarım Reformu Uygulama Projesi adı altında yürütülen yapısal dönüştürme programı olduğunu söyleyebiliriz.

AKP iktidarı döneminde uygulanan doğrudan gelir desteğiyle tarımda üretim-istihdam dengeleri altüst olmuş, edilgen bir köylü kesimi yaratılmıştır. Bu programla, tarımı destekleyen girdi ve teknoloji sağlayan kurumlar özelleştirildi, tasfiye edildi; tarım satış kooperatifleri zayıflatıldı, işlevsiz hâle getirildi ve tasfiye koşulları oluşturuldu.

2010 yılında Doğrudan Gelir Desteği Sistemi yerine Havza Bazlı Üretim Destekleme Modeli'ne geçildi. Bu modelde ürünlere prim desteği verilecekti ancak modelin beyan edilen ürün miktarını esas alması doğrudan gelir desteğinde olduğu gibi büyük toprak sahiplerine büyük destek verilmesini getirdi.

IMF ve Dünya Bankası tasfiye programlarının gözü kapalı uygulanmasının yıkıcı sonuçları gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Tarımın genel ekonomi içindeki payı sürekli olarak azalmaktadır, tarımın istihdamdaki payı da gerilemektedir, başta buğday olmak üzere birçok tarımsal ürünün fiyatı gerçekleşen tüketici fiyatlarındaki artışın gerisinde kalmıştır. Son on yılda artan nüfus oranı ile eşit olarak tarım ürünlerinde üretim artışı sağlanmamış, tam tersine, tarım alanları azalmış, tarım ürünlerinde üretimin gerilemesine neden olmuştur.

Uygulanan yanlış politikalar sonucu toplam hayvan varlığı 4-5 milyon baş gerilemiştir, kırmızı et ithalatına da başlanmıştır. Bir tarım ve hayvancılık ülkesi olan Türkiye'de kurbanlık koyunların bile ithal edildiğine tanıklık ettik. Bu süreç çiftçi gelirlerinde azalma ve yoksulluğa neden olmuştur.

Nitekim 2012 Yılı Programı'nda, ortaya çıkan işsizlik, yoksulluk ve göç gibi sorunların yeniden yapılandırma sürecinden kaynaklandığı kabul edilmiştir. Uygulanan politikaların çiftçileri tarımdan koparmakta olduğunu da bize açıkça göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, 2000 yılında tarımdan geçimini sağlayan çiftçi sayısı 7,8 milyon. 2011 sonunda bu rakam ne yazık ki 6,1 milyon kişiye düşmüştür. Yani yaklaşık 2,5 milyon civarındaki kişi çiftçilik yapmaktan vazgeçmiştir. 2000 yılında tarımın istihdamdaki payı yüzde 36 iken, 2011 sonunda yüzde 25,5'a düşmüştür. Çiftçilerin büyük bir bölümü enflasyona yenilmiş ve özelleştirmeden nasibini şimdilik almayan KİT'lerin ve tarım birliklerinin yaptığı alımlarda ürün fiyatları enflasyonun altında kalmıştır.

1980'lerin başında kendine yetebilen bir durumda olan Türkiye bu özelliğini ne yazık ki yitirmiş, ithalatçı duruma düşmüştür. Yağlı tohumları bile ithal eden bir ülke hâline gelen Türkiye bunun yanında bitkisel ham yağı, pamuk ve buğdayı da ithal eder duruma gelmiştir. Çünkü uluslararası sistem Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin sebze meyve gibi emek gerektiren ürünlerde, gelişmiş ülkelerin ise sanayi bitkilerinde, hububatta uzmanlaşmasını öngörmektedir.

2011 yılında tarım ürünleri ithalatı cumhuriyet tarihinin rekorunu kırmıştır. 2011 yılında 17,6 milyar dolar ithalat yapılmış, ihracatta ise 15,3 milyar dolarda kalınmıştır.

Ürün fiyatlarındaki artışın yetersizliği, buna karşın her geçen gün artan mazot ve gübre fiyatları, dönem dönem yaşanan kuraklık Türkiye'yi buğdayda ithalata bağımlı bir hâle getirmiştir. Son on-on iki yıl içerisinde 20 milyon tonun üzerinde buğday ithalatı yapılmıştır. Mısır, çeltik ve pamukta yine aynı durum söz konusudur. Türkiye, Çin'den sonra ikinci büyük pamuk ithalatını gerçekleştiren ülke konumuna düşmüştür.

Türkiye'de bitkisel yağ üretimi ihtiyacın ancak yüzde 30'unu karşılamaktadır çünkü son on yılda, işlenen tarım alanı toplam 2,5 milyon hektar azalmıştır. Bu dönemde çiftçiler 3,3 milyon hektar araziyi işlemekten ne yazık ki vazgeçmişlerdir. 2000'li yıllara kadar arpa ihraç eden Türkiye, bugün arpa ithal eden bir konuma düşmüştür.

1988'de 22 milyon ton şeker pancarı üretimi, 2012 yılında ne yazık ki 16 milyon tona düşmüştür. Yine, patates üretiminde yüzde 10 düzeyinde bir düşüş vardır. TEKEL'in destekleme alımlarından çekilmesi, sözleşmeli üretim sistemine geçilmesi tütüncülük için âdeta bir yıkım olmuştur. Dünyanın en kaliteli Şark tütününü üreten Türkiye çiftçisi, üretimden hızla uzaklaştırılmıştır.

1990'lı yıllarda, değerli arkadaşlar Kürt sorununu askerî yöntemlerle bitirmek isteyenlerin uyguladığı politikalar sonucu 4 milyon civarında geçimini tarım ve hayvancılık ile sağlayan insan Türkiye metropollerine zorla göç ettirildi. Konulan yayla yasaklarıyla hayvancılık neredeyse tamamıyla bitirildi ve 2000'li yılların başlarından itibaren de tarımda uygulanan neoliberal politikalar nedeniyle Türkiye'nin genelinde tarım ve hayvancılık bitme noktasına gelmiştir. Yaşadığı köyde, kasabada karınlarını doyurmakta zorluk çeken çiftçilerin özellikle çocukları, genç kesim, iş bulmak ve yaşamlarını idame ettirebilmek için başta İstanbul ve İzmir olmak üzere büyük metropollere göç etmeye devam etmektedir.

Sanayileşmede de istediği düzeyi yakalayamayan AKP Hükûmetinin Türkiye ekonomisini daha sağlam temellere oturtmak için üretime dayalı politikaları geliştirmesi Türkiye'nin geleceği açısından bize göre en doğru olacaktır.

Hükûmetin tarımda neoliberal politikaları uygulamaya devam etmesi hâlinde, tarımda, hayvancılıkta üretimden daha fazla kopmalar yaşanacaktır.

Üretimden koparılan insanların sisteme itirazlarının önü kesilse de "Açlığın sofuluğu bozdurduğu" deyimini asla unutmamamız gerekir. Şu anda Türkiye'de, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının açıkladığı gibi, 6 milyon kişinin sosyal yardım alması Hükûmetin güçlülüğünden değil, yoksullaşma, fakirleşme ve işsizliğin her geçen gün artmasındandır.

Yine, Türkiye'de yaşayan herkesin şunu çok iyi bilmesi gerekir: Yapılan sosyal yardımlar ihtiyacı olanlar düşünüldüğü için değildir; bu yardımlar yapılmadığında ciddi toplumsal kalkışmaların olacağındandır, toplumsal kalkışmaları önlemek içindir. Ama, insanları üretimden, toprağından, köyünden koparma politikasının devamı "6 milyon" sayısını en yakın zamanda da ikiye katlayacaktır diye düşünüyoruz. Bu nedenle, Hükûmeti insanları kendisine muhtaç eden bu sosyal politikaları terk etmeye ve üretime dayalı yeni bir ekonomik model geliştirmeye, uygulamaya davet ediyoruz diyorum.

Bütün Meclisi bu düşüncelerle tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)