| Konu: | Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 23 milletvekilinin, yanlış politikalar nedeniyle üreticinin zarar gördüğü, ithal edilen et ve hayvan fiyatlarının artmasının ve ülkeye kaçak et girişinin engellenemediği, tarım desteklerinin zamanında ödenmediği ve bu sorunlarla ilgili görevlerin gereklerini yerine getirmediği iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker Hakkında Gensoru açılmasına ilişkin Önergesi (11/53) |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 83 |
| Tarih: | 25.03.2015 |
MHP GRUBU ADINA MUHARREM VARLI (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanına verilen gensoru üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle tarımın genel problemleriyle ilgili birkaç kelam etmek istiyorum. Bugün Türk çiftçisi, dünyanın en pahalı mazotunu kullanıyor. AKP Hükûmeti, 2002'nin 3 Kasımında iktidara gelirken "Çiftçiye ucuz mazot vereceğiz." sözüyle gelmişti. Ancak o günlerde eski parayla mazotun litresi 1 milyon 230 lirayken şu anda ne yazık ki çiftçi 4 liraya mazot tüketir hâle geldi. Bırakın ucuz mazot vermeyi, mazot, o günkü değeri ile bugünkü değeri arasında 4 kat arttı. Sayın Bakan, hep örnekler veriyor ya "İşte, şunu 3 kat artırdık, bunu 2 kat artırdık, bunu şu kadar artırdık." diye ama mazottan hiç bahsetmiyor, mazotu da 4 kat artırdınız. Sayın Bakan, bu da herhâlde sizin artı hanenize yazılacaktır.
Yine, denizcilik işletmeciliği yapan sektöre ÖTV ve KDV almadan mazot veriyorsunuz. Dolayısıyla, onun litresi de 1 milyon 800 bin lira-1 milyon 700 bin lira gibi -eski rakamla yine söylüyorum- bir fiyata geliyor ama 8 silindirli lüks ciplere koyulan mazotla aynı fiyata çiftçi, traktörüne mazot koyuyor. Yani, bu, Allah'tan reva mıdır? Bu, doğru mudur? Çiftçi, üreten, bu ülkeye kazandıran, bu ülkenin insanlarını besleyen, hatta günü geldiğinde dünyanın insanlarını besleyecek bir yapıya sahip. Bizim, çiftçiyi en iyi şekilde korumamız gerekirken denizcilik işletmeciliği yapanlardan ÖTV ve KDV almayıp çiftçinin traktörüne de lüks ciplere konulan mazotla aynı parayı layık görüyorsunuz. Bu da sizin artı hanenizdir herhâlde.
Yine, gübre fiyatları, teslim aldığınızda 250-300 lira arasında değişiyordu 3 Kasım 2002'de yani siz iktidara geldiğinizde. Şu anda gübre fiyatları -eski rakamla söylüyorum yine- 1 milyon 100 bin lira ile 1 milyon 600 bin lira arasında değişiyor. Yani, gübre fiyatlarını da aşağı yukarı, hemen hemen 7-8 kat artırmışsınız.
Bakın, Sayın Bakan, hep yaptığınız olumlu şeylerde "Şu kadar arttırdık, bu kadar katsayı artırdık." derken lütfen bunları da söyleyin de "Bu da bizim eksi hanemiz, bunu da yapmamız lazım." diye belirtin, biz de sizi alkışlayalım ama yok, eksi hanenizi hiç söylemiyorsunuz. Efendim, çok küçücük, böyle minnacık minnacık artışlarla milleti avutmaya çalışıyorsunuz.
Şimdi, bu gübreyle alakalı ben birkaç defa kanun teklifi verdim, soru önergesi verdim. Gelin, gübredeki KDV'yi kaldıralım, yüzde 18 KDV alıyorsunuz gübreden. Yani, altından kaldırdınız, gümüşten kaldırdınız, süs eşyasından, makyaj malzemesinden kaldırdınız, her şeyden kaldırdınız, sıfırladınız ÖTV'yi ama gübreye gelince hâlâ yüzde 18 KDV alıyorsunuz. Şimdi, bu da herhâlde sizin eksi hanenize yazılması gereken bir şeydir Sayın Bakan.
Bir Tarım Bakanı olarak çiftçiyi korumanız gerekirken, çiftçinin arkasında durmanız gerekirken, bu konuyla alakalı şu ana kadar hiçbir şey yapmadınız. Her defasında, son önergemize gelen cevapta, efendim, bunu kaldırırsak ek yük getirirmiş! Ya, elbette ki, yani bu ülkenin üreten insanları, biraz da ek yük getirsinler. Yani, bu kadar çok -efendim- ihalelerden para kazananlar, yollardan para kazananlar, efendim, şuradan buradan para kazananlar, paradan para kazananlar, hazırdan yiyenler ek yük getirmiyor da, 1.100 odalı saray ek yük getirmiyor da yani çiftçiye sağlayacağınız üç beş kuruş mu ek yük getiriyor? Birazcık bu konularda çiftçinin arkasında durmanız gerekir diye düşünüyorum, bu da sizin eksi haneniz Sayın Bakan.
Yine, bakın, tohumculuk: "İşte, biz şöyle tohum üretiyoruz, böyle tohum üretiyoruz." Peki, ben soruyorum: Mısır tohumunda şu ana kadar Türkiye'de kendi ürettiğimiz bir tohum var mı, ekilebilinen bir tohum var mı? Yok. Pamukta? O da yok. Hepsi yabancı firmaların bu ülkede ürettikleri ve bu ülkeye sattıkları, dolayısıyla da bizim sırtımızdan para kazandıkları bir şey ama çıkıyorsunuz "Tohumculukta şunlar yaptık, bunları yaptık." diyorsunuz. Pioneer'ın, Dekalb'in veya Beyaz Altın'ın ürettiği pamuk tohumunun hangisini biz üretebiliyoruz Sayın Bakan? Eğer, biz gerçekten güzel bir şey yapacaksak, çiftçiye, dönümünde 500-600 kilo ürün kazandırabilen pamuk tohumu yetiştirmemiz lazım. Dönümüne 1.400 kilo, 1.500 kilo verim veren, efendim, verim yapan mısır tohumu yapmamız lazım, üretmemiz lazım ama biz bunların hiçbirisini başaramadık. Ne yazık ki şu anda Amerikan menşeli veya Avrupa menşeli üreticiler, Türkiye'ye gelip tohum geliştiriyorlar ve Türk çiftçisine bunu satıyorlar, Türk çiftçisi, dünyanın en pahalı tohumunu tüketiyor. Onun için, "Biz tohumculukta şunu yaptık, bunu yaptık." demenin çok fazla bir anlamı olmadığı kanaatindeyim.
Siz geldikten sonra, diyorsunuz ya işte "Ziraat Bankası şu kadar kredi veriyor." sanki çok güzel bir şeymiş gibi. Ya, paraya ihtiyacı olmayan bir insan niye gidip faizli kredi alsın? Yani, bugün, bakın, çiftçinin bütün mal varlığı; evi, arsası, traktörü, her şeyi bankaya ipotekli. Yani, bunun başka bir anlamı var ama ben kibarcasını söyleyeyim, üzerindeki elbisesi bile bankalara ipotekli çiftçinin. Onun için, yani çiftçi şu anda yaşayabileceği en sıkıntılı günleri yaşıyor, en kötü günleri yaşıyor. Bankalarda kredisi olmayan, "Bankadan kredi almadan ben tarla ekebiliyorum, ben traktörümü çalıştırıp tarlamı sürüyorum." diyen çiftçi sayısı yüzde 1 değildir ama siz hep bunları görmezden geldiniz. "Efendim, biz şu kadar destek veriyoruz, bu kadar destek veriyoruz." sanki verdiğiniz destekleri de kendi cebinizden veriyormuşsunuz gibi.
Yine, hazine arazileriyle ilgili... Bakın, defalarca söyledim burada, hazine arazileriyle ilgili bir yasa çıkarıldı güya çiftçinin alması için. Burada herkesin desteğiyle bir güzel yasa çıkarıldı ama iki seneden beri bu yasanın altyapısı bir türlü oluşturulamadı, bir türlü bu tarlalar satışa çıkarılamadı. Niye? Seçimi bekliyorsunuz. Genel seçimden sonra -tabii, o zaman, inşallah, biz iktidar olacağız, biz çiftçiye çok ucuz maliyetlerle bu tarlaları satacağız ama- "olası kendi iktidarınızda bu tarlaları nasıl yüksek fiyatla ortaya getiririz de çiftçi bu tarlaları alamaz, faiz lobisi, dolar lobisi bu tarlaları çiftçinin elinden nasıl alır"ın hesabını yapıyorsunuz herhâlde. Benim aklıma bu geliyor, başka bir mantık gelmiyor benim aklıma. Yani, bugüne kadar satmayışınızın, rayiç bedeli belirlemeyişinizin, çiftçinin arkasında bu manada durmayışınızın başka bir anlamı yok, başka bir izah tarzı yok bunun.
Bakın, tekrar buradan uyarıyorum: Bu tarlalar, yıllardan beri çiftçilerin ekip diktiği, alın teriyle oradan para kazandığı, çoluğunun çocuğunun rızkını çıkardığı bu toprakları eğer faiz lobileri, bu toprakları eğer dolar lobileri, bedava para kazananlar, havada vurup tavada yiyenler bu toprakları alırsa bu ülke için hiç iyi şeyler olmaz, hiç de iyi şeyler olmaz. Allah esirgesin, kan dökülür, bunun müsebbibi de bu Hükûmet olur, başka kimse değil.
Şimdi, yine, gelelim hayvancılığa. "İşte, hayvancılıkta şu kadar üretimi artırdık, süt üretimi bu kadar arttı, efendim, et üretimi bu kadar arttı." Ya, arkadaş, bu hayvancılıkta süt üretimi bu kadar arttıysa, et üretimi bu kadar arttıysa hayvan sayısı niye birdenbire azaldı? Dişi düveyle ilgili güya "Dişi düve beslensin, artırımı sağlansın." diye bir politika uyguladınız. Belki iyi niyetle düşündünüz -bakın, burada art niyet aramıyorum, kötü niyetle söylemiyorum- ama arkasını hesap edemediğiniz için, gerisini göremediğiniz için o sıfır faizli kredilerle düve alım kredisi verdiniz o dönemde, 2 bin lira olan yani yeni parayla, eski parayla 2 milyar lira olan düveler birdenbire çıktı 7 milyar liraya, 7,5 milyar liraya. Çiftçi gitti, köylü gitti bu düveleri aldı, getirdi, sıfır faizli kredi uygulamasından vazgeçtiniz, birdenbire düveler düştü geri 2 bin liraya yani eski parayla 2 milyar liraya. Ya, anasını, danasını, sütünü, etini, derisini, kellesini, neyini satarsanız satın o parayı çıkartması mümkün değil. Güya sıfır faizli kredi verdiniz, çiftçi yüzde 100'den fazla faiz ödemek zorunda kaldı o borçlarını kapatabilmek için. Bu, doğru bir politika olmadı. Bakın, art niyetli demiyorum, yanlış demiyorum ama doğru bir politika olmadı. Bu politika hayvancılığa sekte vurdu. Ne yazık ki o güzelim düveleri, verimli, kaliteli düveleri köylü borcunu ödeyebilmek için götürdü, et fiyatına kestirmek zorunda kaldı. Bu da yanlış oldu, doğru olmadı Sayın Bakan.
Yine, bizim yaylalarımız, dağlarımız, ovalarımız koyun sürülerinden geçilmezdi ama ne yazık ki sizin iktidarınız döneminde biz dışarıdan kurbanlık koyun ithal eder hâle geldik. Herkes kendi evinde kurbanlığını besler, kaç tane kurbanlık kesecekse, üç tane, beş tane, on tane, her neyse, kendi kurbanlığını besler, belki birkaç tane de fazla besler, bundan da harçlığını çıkartırdı ama sizin döneminizde besleyecek koyun da bulamadılar, kesecek kurbanlık da bulamadılar. İthal kurbanlık koyun getirmek mecburiyetinde bıraktınız bu ülkeyi. İşte, efendim, sap saman ithal ettiniz dediğimizde diyorsunuz ki "Samansız mı bıraksaydık? Yahu Sayın Bakan, bu ülkede her evin önünde, hayvanı olmasa bile bir çeten samanı olurdu eskiden ama şimdi, sizin döneminizde ne yazık ki sapa samana muhtaç kaldı köylü ya! Sapa samana muhtaç kaldı. Saman çektirecek buğdayı yok ki, buğday ekmiyor çünkü. Buğdaydan para kazanamadığı için buğday ekmiyor. Ha bire ithal gelsin, ha bire ithal gelsin! Sanki uçak satıyoruz, sanki füze satıyoruz, sanki nükleer enerji satıyoruz da biz, efendim, bir de tarım ürünlerini ithal eder hâle geldik. Yahu, birazcık bu ülkenin üreten insanlarına sahip çıkın.
Bakın, biz, ağır sanayisi tam manasıyla gelişmiş bir ülke değiliz. Belki orta ölçekli sanayi, belki dünyada rekabet edebileceğimiz işte bir tekstilimiz var, bir de efendim, ara mamuller dediğimiz işte otomobil sektöründe biraz ihracat yapabiliyoruz. Bunun haricinde bizim ihracat yapabildiğimiz bir şey yok ki. Biz ne satacağız? Biz buğday satacağız, biz mısır satacağız, biz pamuk satacağız, meyve satacağız, sebze satacağız ama ne yazık ki biz bunları ithal ediyoruz ya! Allah'tan korkun! Ondan sonra da çıkıyorsunuz burada övünüyorsunuz: "Yok biz bunu yaptık, yok biz şunu yaptık." Ne yaptınız siz ya? Ne yaptınız? Sapa samana muhtaç ettiniz bu ülkeyi siz. Yani biz uçak satabilsek, nükleer enerji satabilsek anlayacağım, gidelim buğdayımızı alalım dışarıdan, mısırımızı alalım dışarıdan ama buğday kadar stratejik bir ürünü bile siz bu ülkede ekilmez hâle getirdiniz. Geçen yıl çıktım burada, bu yıl buğdayla ilgili problem yaşayacağız, buğday hasadı döneminde buğday üretiminde çok büyük sıkıntılar olacak çünkü kuraklık var dedim, "Yok, 22 milyon ton buğday bekliyoruz." dediniz. Kaç milyon ton oldu? 18 milyon ton. Gittiniz dışarıdan 2-3 milyon ton buğday getirdiniz. Allah'tan reva mıdır bu ya? Pamukla ilgili defalarca söyledim burada. Defalarca çözüm önerileri de getirdim.
Bakın, tekstil sanayimiz dünyada rekabet edebileceğimiz bir sanayi. Hakikaten dünyada iyi yerdeyiz. İplikte, tekstilde, havluda, çorapta her neyse. Yahu ham maddesi ne bunun? Pamuk. Biz bu pamuğu üretemezsek, biz pamukçuluğu yapan çiftçiyi destekleyemezsek, pamuk eken çiftçinin pamuk ekmesini sağlayamazsak ham maddesini... Bakın, rekabet ettiğiniz sanayi ürününün ham maddesini yabancılara teslim ederseniz, böyle bir mantık olur mu ya! Böyle bir mantık olur mu!
Bizim bu ülkede pamukçuluğu desteklememiz lazım, pamuk eken çiftçiyi korumamız lazım, desteklememiz lazım çünkü bizim tekstil sanayimizin, rekabet ettiğimiz sanayimizin ham maddesi pamuk ama biz dünyanın en büyük pamuk ithalatçısı hâline geldik. Geçmiş dönemlerde dünyanın en çok pamuk üreten ülkelerinden birisi iken Türkiye, şu anda, ne yazık ki, dünyanın en çok pamuk ithal eden ülkesi hâline geldi. Amerika Birleşik Devletleri'nin çiftçisi, bizim sırtımızdan para kazanıyor. Yunanistan'ın çiftçisi, bizim sırtımızdan para kazanıyor. Hindistan'ın çiftçisi, bizim sırtımızdan para kazanıyor. Niye kardeşim, benim çiftçim pamuk üretemiyor mu, bilmiyor mu pamukçuluğu? En kralını üretir. En güzelini üretir. En iyisini yapar ama siz destek vermiyorsunuz ki.
Bakın, aha mibzer tarlaya inecek. Mısır mı ekecek, pamuk mu ekecek? Çiftçi karar veremiyor buna. Bir an önce şu prim destek fiyatını açıklayın dedik. Geçen yıl 55 kuruştu, hâlâ tık yok, 55 kuruş mu olacak, 60 kuruş mu olacak, 70 kuruş mu olacak?
Ekonomi Bakanı, Adana'ya geldiğinde ziraat odalarıyla ortak toplantıda "E, siz 1 lira istiyorsunuz. Biz 55 kuruş belirledik. Gelin, bunun ortasını bulalım, 75 kuruş yapalım." dedi ama ne yazık ki, şu ana kadar tık yok.
Yahu çiftçi, mısır ektikten sonra pamuk ekemez Sayın Bakan. Pamukçuluğu desteklemek için primi artırın bari, primi artırın. Bir önceki yıl 1,8 yani 1 milyon 800 bin lirayken pamuk, geçen yıl 1,2 liraya düştü, 1,2 liraya düştü. Yani, şimdi, bu şartlarda çiftçi nasıl para kazanacak? Nasıl pamuk ekecek? E, biz, tekstil sanayimizi nasıl destekleyeceğiz? Böyle giderse destekleyemeyeceğiz.
E, buğday ithal et, mısır ithal et, pamuk ithal et. Yahu ne satıyoruz ki biz bunları nasıl ithal edelim? Yani defalarca söyledim ama sizin bu kulağınızdan girdi, bu kulağınızdan çıktı. Prim desteğini niye açıklamıyorsunuz Sayın Bakan? Niye açıklamıyorsunuz prim desteğini? Açıklayın, çiftçi bilsin kardeşim; mısır mı ekecek, pamuk mu ekecek, karar versin.
Ve artık şunu söylüyorum: Bakın, ben bir çiftçi çocuğuyum, tarla ekip diken bir insanım. Mısır geçen yıl 7-8 milyon ton oldu. Eğer bu şekilde politikanız devam ederse 10 milyon ton mısır üretilir bu yıl. İyi bir şey mi üretimin fazla olması? İyi bir şey ama Türkiye'nin ihtiyacı ne kadar? Türkiye'nin ihtiyacı 7-8 milyon ton. E bir de dışarıdan açıyorsunuz önünü, efendim, sanki Suriye'nin sınırı gibi, isteyen istediği şekilde dışarıdan mısır getiriyor, pamuk getiriyor. E fon koymadınız pamuğa. Defalarca söyledim burada, bakın, tutanaklarda var, 3-4 defa konuşmuşum. Hep "Çözüm." diyorsunuz ya, çözüm işte, defalarca söylemişim burada "Fon koyun pamuğa pamuk hasadı döneminde." demişim. Yok. Var mı, fon koydunuz mu? Yok. Mısır döneminde, mısır hasadı döneminde fon koyuyor musunuz, dışarıdan gelen mısırı engelliyor musunuz? Yok. İsteyen gidiyor Romanya'da 45 bin dönüm, 50 bin dönüm arazi çalıştıran çiftçilerle orada anlaşma yapıyor; 1 milyon ton, 2 milyon ton mısır geliyor Türkiye'ye.
Ya arkadaş, 10 milyon ton mısır üretilmiş, bir de dışarıdan 1-2 milyon ton mısır gelirse, bu mısırı biz ne yapacağız? O zaman mısır çiftçisi, mısır üreten, mısır eken çiftçi de perişan olacak bir önceki yıl olduğu gibi. Geçen yıl, az buçuk biraz, belki üç beş kuruş para kazandılar ama bir önceki yıl rezil oldu. Önümüzdeki yıl da mısır üreticisini aynı şey bekliyor. Bakın, şimdiden tedbir almazsanız eğer, aynı şey, mısır üreticisini bekliyor.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Sen "mısır" diyorsun o, nasır anlıyor!
MUHARREM VARLI (Devamla) - Şimdi, bakın, Sayın Bakan, aynı zamanda mısır üst üste ekildiği zaman toprağı çoraklaştırıyor. Toprak koruma yasası çıkarttık burada. Efendim, o zaman biz toprağı tarım politikalarıyla koruyamazsak nasıl koruyacağız? Üç yıl, dört yıl üst üste mısır ektiniz mi o toprak çoraklaşıyor ama üç yıl mısır ektiniz, bir yıl pamuk ektiniz mi, üç yıl daha mısır ekebilirsiniz. O zaman toprak gençleşiyor, pamuk, toprağı gençleştiriyor, aynı zamanda ülkemizin ekonomisine katkı sağlıyor.
Ama ben burada anlatıyorum, çıkıyorsunuz: "Ya, hep eleştiriyorsunuz, çözüm?" E kardeşim, çözümü de söylüyorum, dinlemiyorsunuz ki veya dinlemek istemiyorsunuz veya anlamak istemiyorsunuz veya siz çiftçinin bakanı değilsiniz. İşte sıkıntı burada. Yani onun için, bu söylediklerimizi lütfen dikkate alın. Bu söylediklerimizi dikkate alın ki çiftçiler, para kazanan insanlar hâline gelsin. Çiftçi, perişan durumda; çiftçi, tarlasını ekemeyecek durumda, utanmasa tarlasını takımını bırakıp çıkacak da vallahi utancından ekiyor ha. Gidiyor borçlanıyor, kredi çekiyor, ipotek veriyor, tarlasını ekiyor. Onun için, Sayın Bakan, bu söylediklerimizi lütfen dikkate alın.
Bir de "Şu kadar üniversite açtık." diyorsunuz, "Şu kadar mezun verdik." diyorsunuz, efendim, atanamayan bir sürü ziraat mühendisi var. Sizin elinizde 20.265 ziraat mühendisi alma kadrosu var, 10 bin de sözleşmeli atama istemişsiniz; niye atamıyorsunuz bunları? Niye bu ziraat mühendislerini atamıyorsunuz, gitsinler çiftçiye hizmet etsinler? Yok, sizin çiftçiyle ilgili bir kaygınız yok çünkü. Sizin tuzunuz kuru, sizin gibilerin de tuzu kuru; çiftçilik yapanların da hâli perişan. "Bana ne kardeşim, perişansa perişan ya!" Tok, açın hâlinden anlar mı? Anlamaz, atasözü, tok, açın hâlinden anlamaz. İşte siz toksunuz, sizin tuzunuz kuru, onun için de bizim bu feryatlarımızı duymuyorsunuz, bu kulağınızdan giriyor, bu kulağınızdan çıkıyor.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)