| Konu: | Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 87 |
| Tarih: | 31.03.2015 |
HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 706 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İlgili düzenlemeyle Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi, İskenderun Teknik Üniversitesi ve Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesinin kurulması öngörülüyor. Biz üniversitelerin yaygınlaştırılmasını ve sayılarının artırılmasını destekliyoruz. Fakat AKP'nin pratiğine baktığımızda Her İle Bir Üniversite Projesi'yle art arda açılan devlet üniversitelerinin yetersiz akademik kadroları ve altyapı eksiklikleriyle tabela üniversitesi olmaktan öteye gidemediğini de görmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, ayrıca, Her İle Bir Üniversite Projesi'yle artan üniversite sayısı, yükseköğretim sistemi içerisinde üniversiteler arası fiziksel donatım, altyapı ve nitelik farklarını da derinleştiriyor; âdeta, üniversite kimliği sadece taşıdığı tabeladan ibaret olan bu kurumların birçoğunda eğitim verebilecek akademisyen bulunmuyor. Öğrenciler başka üniversitelerden ders alıyor. Örnek vermek gerekirse, Hakkâri Üniversitesi tabelası var ama kendisi yok. Bina ve akademik kadro eksikliği nedeniyle öğrenciler kilometrelerce uzaktaki Çukurova Üniversitesinde eğitim görüyorlar. Yani öğrenci yok, hoca yok, bina yok, altyapı yok.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yükseköğretim sisteminde nicel anlamda gözlenen ani ve hızlı değişiklikler, üniversitelerin öğretim elemanı ve altyapı gereksinimleri karşılanmadan ve üniversiteden beklenen bilimsel faaliyet ve kalite hedeflerinin geri plana itildiği bir anlayışla gerçekleştirilmiştir.
2002'de toplam üniversite sayısı 76 iken bugün 104 tane devlet, 71 tane vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 175 üniversite bulunmaktadır. Ancak artan nicelik karşısında üniversitelerin niteliklerinin sürekli düşüyor olması önemli bir handikaptır.
Değerli milletvekilleri, temel hedefi bilimsel bilgiyi üretmek, bu bilgiyi üretecek insanlar yetiştirmek ve üretilen bilgiyi toplumla paylaşmak olan üniversiteleri üniversite olmaktan çıkaran ve üniversitelerin niteliğini göz ardı eden bu uygulama ve politikalardan artık vazgeçilmelidir.
Bu kapsamda ilk yapılması gereken, üniversiteler üzerinde bir vesayet kurumu olarak görev yapan Yükseköğretim Kurumunu kaldırmaktır. 12 Eylülün bir ürünü olan YÖK kuruluşundan bu yana otuz dört yıl geçmiş olmasına, kaldırılması yönünde güçlü bir toplumsal mutabakat oluşmasına rağmen varlığını sürdürmektedir.
Değerli milletvekilleri, gelinen noktada AKP tarafından kaldırılacağı vadedilmiş olmasına rağmen, varlığı daha da güçlendirilerek korunmaktadır. Bir cunta kurumu olarak YÖK, toplumsal muhalefetin önemli bir bileşeni olarak gördüğü öğretim elemanlarını ve öğrencileri kontrol altına almak üzere oluşturulmuştur. Otoriter ve baskıcı yapısı ve zihniyetiyle YÖK, tüm yükseköğretimi tahrip eden ve üniversitenin tüm bileşenlerinin devlet aklına uygun bir biçimde düşünüp davranmalarını öngören bir ilişkiler sisteminin toplamıdır. YÖK kurulduğu günden bugüne kadar birçok yapısal değişikliğe uğramasına karşılık yapılan tüm değişiklikler her geçen gün yükseköğretimin bilimsel özgürlükten, eşitlikçi ve demokratik yönetimden uzaklaşmasına, artan ölçüde kapitalist toplumsal ilişkilere çekilmesine yol açmıştır.
Değerli milletvekilleri, YÖK ve siyasi iktidar, üniversiteleri siyasal kadrolaşma alanlarına çevirmişlerdir. Bugüne kadar AKP iktidarının açık desteğiyle birtakım cemaatler tarafından gerçekleştirilen kadrolaşma faaliyetleri artık bizzat AKP iktidarı tarafından gerçekleştirilmektedir.
Üniversitelerde muhalif görüşte olan üniversite personeline yapılan mobbing, ayrımcılık, fişleme, sürgün, kadro vermeme ve eğitim verme hakkından mahrum bırakma gibi vakaların sayısı hızla artmaktadır.
Üniversitelerdeki rektörlük seçimlerinde iradelerini ortaya koyan akademisyenler yok sayılmaktadır. Bunun en son örneğini de geçtiğimiz günlerde İstanbul Üniversitesinde yaşadık.
Değerli milletvekilleri, İstanbul Üniversitesinde 12 Martta yapılan rektörlük seçimlerini 1.202 oy alan Profesör Doktor Raşit Tükel kazandı fakat YÖK tarafından Cumhurbaşkanına yollanan listede 2'nci sıraya konuldu.
Şimdi buradan seslenmek istiyorum: Gerçekten darbeciliğe karşıysanız, darbe anayasasına karşıysanız, o zaman üniversitenin iradesine, sandık iradesine saygı gösteriniz. İstanbul Üniversitesinde iradesini ortaya koyan akademisyenlerin sesini duyun, onların yanında olun ve Profesör Doktor Raşit Tükel'in hak ettiği rektörlük görevine destek veriniz.
Değerli milletvekilleri, üniversitelerde bir taraftan akademisyenler ile üniversite personeline yönelik baskılar her geçen gün artarken diğer bir taraftan da öğrencilere yönelik baskılar da artmaktadır. AKP Hükûmetinin polisi üniversiteye yerleştirmesi, üniversite bileşenlerinin ifade özgürlüğünden akademik ve bilimsel özgürlüklere, örgütlenme hakkından yaşam hakkına kadar en temel hak ve özgürlükleri tehdit eden bir uygulamadır. Kaldı ki bu gücün son düzenlemelerle önleyici gözaltı, makul şüphe gibi olağanüstü yetkilerle donatılması, yüzlerce yıllık tarihiyle insanlığın kültür mirası sayılması gereken üniversitelerin Türkiye'de düşürüldüğü ibretlik durumun vesikası niteliğindedir.
Değerli milletvekilleri, demokratik haklarını kullanan öğrencilere üniversite yönetimlerince çok ağır cezalar veriliyor. Kadına yönelik şiddeti protesto etmek, sokak ortasında öldürülen bir üniversite öğrencisini anmak gibi nedenlerle yaptıkları basın açıklamalarının ardından haklarında disiplin soruşturmaları başlatılıyor ve bu öğrencilere okuldan uzaklaştırma, kınama ve uyarı cezaları veriliyor.
Değerli milletvekilleri, yine, geçtiğimiz günlerde Bingöl Üniversitesinde, basın açıklamasına katılmak gerekçesiyle yüzlerce öğrenci hakkında soruşturma açıldı. Bazıları suçlandıkları olay anında derste olduklarını kanıtladıkları hâlde cezalar aldılar. Öğrenciler, üniversite yönetimince uygulanan bu antidemokratik uygulamalar karşısında süresiz açlık grevine başladılar. Öğrencilerin bu direnişi ve kamuoyunun yoğun baskısı sonucu üniversite yönetimi geri adım atmak zorunda kaldı.
YÖK ve söz konusu üniversite yönetimleri öğrenciler üzerinde kurdukları bu baskı sisteminden bir an önce vazgeçerek gençlerin karşılaştığı sorunların çözümüne odaklanmalıdırlar. Bu çerçevede, hâlihazırdaki üniversite disiplin yönetmeliklerinin de özgür ve demokratik üniversite ile bağdaşan bir tarafı yoktur. Bu disiplin yönetmelikleri derhâl kaldırılmalı, yerine tüm üniversite bileşenlerince oluşturulacak olan ortak yaşam ilkeleri hayata geçirilmelidir.
Değerli milletvekilleri, iktidar tarafından hayata geçirilen neoliberal politikalarla eğitim ve bilim hızla bir kamu hizmeti olmaktan çıkarılıp piyasanın acımasız rekabet koşullarına bırakılmaya çalışılmaktadır.
Özellikle 1980'den sonra üniversitelerden başlanarak tüm eğitim ve bilginin öncelikle ticarileştiğini, ardından metalaştırılıp tamamen piyasaya terk edilmeye çalışıldığını ve hızla bir kamu hizmeti olmaktan çıkarıldığını görmekteyiz.
İkili öğretim, açık öğretim ve uzaktan öğretimin yaygınlaştırılması, yaz okullarının açılması, özel öğrenci statüsünün getirilmesi, özel üniversite sayılarının her geçen yıl artması, üniversitelerdeki sertifika programlarının çığ gibi artması ve benzeri uygulamalarla gençlerimiz paralı eğitime mecbur hâle getirilmiştir.
EĞİTİM SEN'in raporuna göre, 2013 yılında, ikinci öğretimde okuyan öğrenci sayısının toplam öğrenci sayısı içerisindeki yüzdesi 2002 yılı için yüzde 14 iken 2013 itibarıyla bu oran değişmemiştir.
AKP dönemindeki "Harçlar kaldırıldı." söylemine rağmen 4,5 milyon üniversite öğrencisinin ikinci öğretimde okuyan öğrencilerle birlikte yaklaşık 3 milyonu paralı okumaktadır. Üniversitelerdeki ticarileşme süreci artarak devam etmektedir. Artık bilim için, insan için, toplum için üniversite değil, piyasa için bilim, piyasa için öğretim, piyasa için yayın ilkelerinin öne çıktığı bir üniversite portresiyle karşı karşıyayız.
Değerli milletvekilleri, yükseköğretim sistemi bir bütün olarak düşünüldüğünde, harçların yanında sistemin kendisine çeşitli finans kaynakları yaratmış olması, üniversitelerin kâr amacı güder hâle getirildiğini göstermektedir. Örneğin, 2012-2013 dönemi için uzaktan eğitim sistemi dâhilinde 79 ön lisans ve 29 lisans programı mevcuttur. Uzaktan tezsiz yüksek lisans ücreti 4 bin-20 bin TL arasında değişmektedir. Yine aynı dönemde, yaklaşık 100 bin öğrenci paralı tezsiz yüksek lisans programlarına kayıtlı bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün üniversite eğitimi ve araştırmanın bir kamu hizmeti olarak değil, bir meta olarak görüldüğünü, üniversite özerkliğinin yalnızca mali özerklik olarak düşünüldüğünü, üniversiteler arası rekabetin yaşandığını, üniversitelerde özellikle düşük akademik unvan ve görevlerde sözleşmeli istihdam biçimlerinin yaygınlaştığını görmekteyiz. Tüm bu değişim ve dönüşümler, üniversitenin bileşenlerinden biri olan öğrencileri de etkilemektedir. Özellikle de emekçi ve yoksul aileler bu olumsuzluğu en çok yaşayan kesimlerdir.
Aileler arasındaki derin ekonomik eşitsizlikler üniversite öğretimi süresinde öğrenciler arasında da eşitsizlik üretmektedir. Bu eşitsizlik, öğrencilerin gelir durumları, harcamaları, boş zaman aktiviteleri, geleceğe ilişkin beklentileri ve benzeri birçok durumu doğrudan etkilemektedir.
Yapılan bilimsel bir araştırmaya göre öğrencilerin yüzde 4'ü hiç parası olmadığını, yüzde 20,8'i de öğrenimini sürdürmek için yeterli parayı bulamayabileceğini dile getirmektedir. Bir başka araştırmada ise gelir azlığının üniversite öğrencilerinin başta gelen sorunlarından biri olduğu, yüzde 43'ünün 50 ile 250 TL arası parayla geçimlerini sürdürdükleri ve yüzde 6'sına ailelerinin para göndermediği saptanmıştır.
Eğitimin temel bir hak olmasından yola çıkarak bu hakkın yerine getirilmesi sorumluluğu devlete ait olmalıdır. Yükseköğretim herkes için erişilebilir, eşit ve tamamen parasız olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bugün üniversite öğrencilerimizin karşılaştığı sorunların bir diğeri de barınma sorunudur. Barınma hakkı, eğitim hakkının ayrılmaz bir parçasıdır. Fakat eğitimin ticarileşmesi ve piyasalaştırılması politikaları, üniversitelilerin barınma alanındaki sorunlarını da ağırlaştırmıştır. Devlet ve vakıf üniversitelerinde okuyan yaklaşık 3 milyon üniversitelinin yüzde 60'ından fazlası, yaşadığı ilin dışında üniversite eğitimi almaktadır. YURTKUR'un yurt kapasitesi 350 bin civarındadır. Bu öğrenciler gittikleri şehirlerde barınma sorunlarıyla baş başa bırakılmaktadır. Özetle, gençlerimize "Başınızın çaresine bakın." denilmektedir. Yetersiz olan bu yurtlar nedeniyle de barınma ihtiyaçlarını kendileri karşılamaya zorlanmakta ve bu durum, barınma sorunlarını çözemeyen öğrencilerin eğitim hakkından mahrum kalmasına ya da eğitimlerini çok zor koşullar altında sürdürmelerine yol açmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sınırlı kapasitelerine rağmen, devlet yurtlarına yerleşmeyi başaran üniversiteliler, bu defa da bu yurtlardaki kötü yaşam koşullarıyla başa çıkmak zorunda kalmaktadır. 6-12 kişilik kalabalık odalar, yetersiz etüt salonları, kırık dökük ve hijyenden uzak yaşam ortamları, ısınma ve temizlik sorunu barınma koşullarını ağırlaştırmaktadır. Kalabalık odalarda dinlenmek, ders çalışmak ve uyumak güçleşirken sağlıksız etüt salonlarında ders çalışmak eziyete dönüşmektedir.
Üniversitelilerin zamanlarının büyük bölümünü geçirdikleri yurtlarda sosyal, kültürel, sportif etkinliklerin azlığı, yurtlarda işleyen denetim ve baskı mekanizmaları eşliğinde öğrencilerin kendi bağımsız etkinliklerinin engellenmesi, yurt idaresi tarafından düzenlenen etkinliklerin hazırlanmasında öğrencilerin söz hakkının olmaması devlet yurtlarının öğrenciler açısından gerçek bir yaşam alanına dönüşmesini engellemektedir. Ayrıca, yeterli sağlık hizmetinin sunulmaması, sosyal, psikolojik danışman personelin, rehberlik hizmetlerinin verilmemesi de diğer sorunlar arasındadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gençlerimizin karşı karşıya kaldığı tüm bu sorunların çözümü için, barınma hizmeti, tüm üniversitelilere eşit koşullarda parasız yararlanacakları bir hak olarak sunulmalıdır. Üniversitelilerin barınma sorununun çözülmesi için öğrencilerin barınma ihtiyaçlarını tam olarak karşılayacak biçimde yeni yurtların yapımına başlanmalı, üniversite yurtları parasız olmalı, yeni yurtlar yapılana dek öğrencilere kira yardımı yapılmalıdır. Yurtlarda tüm hizmetler ücretsiz olarak sunulmalıdır. Yurtlardaki barınma koşulları sağlıklı bir yaşamın ve eğitim sürecinin gereklerini karşılayacak şekilde düzenlenmelidir. Yurtlarda öğrenciler üzerinde baskı kurmaya dönük tüm uygulamalar, denetim ve kontrol mekanizmaları kaldırılmalıdır. Üniversiteliler kendi yaşam alanlarının düzenlenmesinde, ortak yaşama kurallarının belirlenmesinde ve yurt yönetiminde söz, yetki, karar hakkına sahip olmalıdırlar.
Değerli milletvekilleri, öğrencilerin karşı karşıya kaldığı diğer bir sorun ise işsizlik. Birçok zorluğa göğüs gererek eğitimlerini tamamlayan gençler, mezun olduktan sonra iş bulamamaktadırlar. Türkiye İstatistik Kurumunun 2014 yılı işsizlik verilerine göre Türkiye'de toplam işsiz sayısı 3 milyonun üzerinde; üniversite mezunu olan 20-34 yaş arası işsiz sayısı ise 650 bin civarındadır. Yani her 100 işsizden 25'i üniversite mezunu.
İstihdam sıkıntısı belirli bölümlerde daha fazla gözle görülmektedir. Bunlar arasında en fazla öne çıkan, her yıl çok sayıda mezun veren iktisadi ve idari bilimler fakülteleri. Bu fakülte altında işletme, iktisat, iş idaresi, ekonomi, ekonometri, çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkileri, muhasebe ve finansal yönetim, maliye, yönetim bilimleri, kamu yönetimi, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler bölümleri bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her yıl ortalama 30 bin kişi bu bölümlerden mezun oluyor fakat gerek kamuda gerek özel sektörde istihdam şansı bulamayarak üniversiteli işsizler arasına katılıyorlar. Yine, üniversitelerin eğitim fakülteleri ile fen-edebiyat bölümlerinden mezun olan yaklaşık 350 bin öğretmen, işsiz ve atama beklemektedir. Yine, on binlerce ataması yapılmayan öğretmen, "ücretli öğretmenlik" adı altında emek sömürüsüne tabi tutularak açlık sınırının altında ücretlerle çalıştırılmaktadırlar. Aynı şekilde, ön lisans mezunu yüz binler ile üniversitelerin mimarlık ve mühendislik fakültelerinden ve ziraat fakültelerinden mezun olanlar iş beklemektedirler.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversite mezunu donanımlı bu gençlerimizin işsiz kalması onların geleceğe yönelik umutlarını azaltmaktadır. Sayıları milyonları bulan, umutları ve heyecanları tükenen mutsuz bir gençlik yetişmektedir.
Tüm bunlar göz önünde bulundurularak bir taraftan nitelikli, özerk ve demokratik yeni üniversiteler kurmak bir taraftan da bu üniversitelerden mezun olacak gençlerimizin işsiz kalmasını engelleyecek istihdam politikaları oluşturmak zorundayız.
Konuşmamı sonlandırmadan önce, üniversitelerin sahip olması gereken asgari şartları taşıması ve akademik, bilimsel özgürlük ile kurumsal özerkliğin tesisi için yükseköğretim sisteminin bütünlüğü içerisinde ele alınacak bir üniversite yasasına ihtiyaç olduğunu vurgulamak istiyorum. Yapılacak bu yasayla, yükseköğretim temel bir hak olarak kabul edilmeli, insan, toplum ve doğa yararına, parasız, bilimsel, ana dilinde, nitelikli eğitim, üniversitelerin kurumsal özerkliği, akademik özgürlük, tüm bileşenlerin katılımıyla demokratik, eşitlikçi, öz yönetim, etnik ve cinsiyete dayalı her türlü ayrımcılığın reddi güvence altına alınmalıdır. Bu temelde, üniversite bileşenleri başta olmak üzere, toplumsal tüm kesimlerin görüşleri alınarak hem YÖK'ün üniversite ve bilim üzerinde yarattığı tahribat tüm boyutlarıyla ortaya konulmalı hem de eğitimi bir meta olarak ele almayan, bilimsel ve akademik özgürlüğü esas alan bir yükseköğretim sistemine nasıl geçileceği belirlenmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversitelerin toplumsal sorunlarla ilişkileri, üniversite-sanayi iş birliğinin ötesine geçmeli ve kamu kesimi yanında yerel yönetimler, işçi sendikaları ve sivil toplum örgütleri aracılığıyla diğer toplum katmanlarını da kapsayıcı bir nitelik kazanmalıdır.
Türkiye'de de üniversiteler, insan, toplum ve doğa yararına yeniden kurgulanmalı, özerk yapılara dönüştürülmeli ve öğretim üyeleri ve öğrencileriyle birlikte dünya bilim ailesinin üretken bir ferdi hâline gelmelidir diyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)