| Konu: | HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, ekonominin kötü yönetildiği iddiasıyla Başbakan Yardımcısı Ali Babacan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/55) |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 88 |
| Tarih: | 01.04.2015 |
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, tabii, sözlerime başlamadan önce, ben, Sayın Babacan'a teşekkür ediyorum öncelikle, yukarıda da etmiştim. Teşekkürümün birinci nedeni, kendisinin üçüncü döneminin sonuna doğru bizim yıllardır söylediğimiz bazı gerçekleri hafif daha yüksek sesle -olabildiği kadar- yani fırça yemeyecek şekilde itiraf etmeye başlamış olması. Onun için, çok da fazla arkadaşlar tebessüm ediyor ama haklıyım çünkü kabinenin içinde 1-2 kişi bir şey deyince hemen Başbakan dâhil fırçayı yiyorlar yani bu gerçek.
Şimdi, biz, az önce Komisyonda son bir toplantı yaptık, arkadaşlarımızla helalleştik ama söyleyeceğimizin tamamını söyledik. Sayın Bakan da gocunmasın, aslında bir taraftan iltifat ediyoruz ama durum da maalesef böyle. Sizin söyleyemediğinizi de biz söylemiş olalım böylece.
Şimdi, diyor ki Sayın Babacan: "Sanayiye geçmemiz lazım, inşaat ile AVM'yle olmaz." Doğru, bir tane çek attık. Ama biz hep söylüyorduk, böyle olmaz, yapısal önlem alalım arkadaşlar.
İki: "Yapısal önlemler alalım." diye hatta işi tatlıya bağladıktan sonra o ara toplantıda yine söylemiş. Birazdan değineceğim ama neden teşekkür ettiğimi önce söyleyeyim.
Üçüncü bir teşekkürüm de bu kadar eleştiriye rağmen, çok fazla bir şey söylemeden "soru-cevap" kısmını geçiştirip her zaman usuletle gitmesinden dolayı. Bu konudaki becerisini de tebrik ediyorum. Çok ağır sorulara hiç cevap vermeden gidebiliyor, bir şekilde kendi bildiğini anlatıyor.
Tabii, teşekkür etmemin nedeni de... Haklı olduğu o konuları neden bu kadar yavaş sesle söylediğini ve cevap vermediğini biz kendimiz de Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın çıkışlarından anlamış oluyoruz. Bu ortamda, bundan daha fazlasını ne Sayın Şimşek'in ne Sayın Babacan'ın söylemesini, biz, zaten, görünce, beklemiyoruz. Öncelikle bunu yapmamız lazım. Ama üçüncü dönemin sonuna doğru olduğu için de "günaydın" diyoruz Sayın Bakanım, giderayak oluyor yani bunu daha önceden yapsaydık şimdi burada çok kanunları, yapısal önlemler gerektiren düzenlemeleri çıkarmış olacaktık.
Sürekli söylediğimiz bir husus olduğu için tekraren bunları söylemek durumundayım. İşte, biz yukarıda söyledik; aynen sizin dediğiniz gibi inşaat lobisiyle bu iş olmaz, AVM'yle olmaz. Arkadaşlarımız son anda gene getirdiler torbaya. Neyse ki aşağıda, çok sıkışınca burada arkadaşlarımız bazı maddeleri çektiler. İnşaata yine teşvik veren düzenlemelerimiz vardı, süresini uzatan, onları canlandırmaya çalışan. Bizim inşaatla ilgili bir sorunumuz yok. Ama ekonomiyi sadece inşaat sektörünün yatırımlarına dayalı hâle getirirseniz ve bunu da konut stoku şişmesiyle sağlarsanız...
Sürekli uyardık Türk usulü bir "mortgage" krizi çıkabilir diye. Çünkü bankalar hepsine ipotek koymuş. Yarın geriye ödeyemediği zaman ne olacak? Hepsi bir sürü ev sahibi olacak. Bir ara bazı bankalarımız vardı, Sayın Babacan biliyor, sağa sola ipotekli şeyleri dağıtınca, geri ödenemeyince bir sürü turizm şirketi sahibi olan bankamız var mesela yani otel sahibi oldular, otel işletmeciliği yapıyorlar; normalde bankacılık yapmaları gerekiyordu. Ama kredileri sağa sola verip dikkatli bir kredi değerlendirmesi yapmadıkları için aktiflerin arasında bir sürü otel işletmesi olur; örnek söylüyorum. Şimdi, böyle bir ortamda, bu kadar bankanın vermiş olduğu konut kredileri geri dönmediği zaman ne olacak? Vatandaş elindeki konutu teslim etmiş olacak daha az değere, banka da onu, o gün piyasa doluysa daha düşük değerden ya satacak ya bekleyecek, zarar yazacak. Dolayısıyla, bu konularda biz sizi çok uyardık.
Şimdi, sizinle ilgili diğer konu, teşekkür etmemizin nedeni: Çok yumuşak başlı, yumuşak huylu bakanlarımızdan bir tanesi Sayın Babacan. Şimdi merak ediyorum Sayın Cumhurbaşkanının söylediği sözden dolayı size burada birinci elden sorma şansımız var. Sayın Başçı'yla, Sayın Babacan'la ilgili defalarca hakarete varan laflar söyledi. Yani, ben kendim, muhalefet milletvekili olarak hicap duydum o lafların söylenmesinden, hele eski bir Merkez Bankacı olarak, Merkez Bankası Başkanına o lafların söylenmesinden üzüntü duydum. Yani vatan hainliğine varan suçlamalar oldu. Sonra da "Denmedi." diyor. Ya, "Faizi yüksek tutmak vatana ihanettir." demek, ne demek? "Yüksek tutan"dan sorumlu kim? Ben merak ediyorum. Size üç yıl önceki bütçede, burada, bir A3 kâğıdında tutup göstermiştim "Faiz lobisi içeride mi, dışarıda mı?" diye -yeni başlamadı Sayın Cumhurbaşkanının bu lafı, siz de biliyorsunuz- buradaydınız bütçe konuşmasında. Hâlâ yandaş olarak yayın hayatına devam eden gazetelerden birisi hem sizi hem Sayın Başçı'yı hem Sayın Şimşek'i koyarak -aynen içinde de faiz lobisi var- faiz rantı yaratmakla suçlamışlardı. Ne zaman sıkışsa Sayın Erdoğan hep birilerini suçlamaya çalıştı. Ama benim derdim o değil. Nasıl oluyor da "vatan haini" dediği kişilerle sonra buluşuyor ve ondan önce de diyor ki size: "Kendinize çekidüzen verin, böyle olmaz." bir de uyarıyor, "Dinlemediler, faizi düşürmediler." diye yurt dışına gidip gelirken bir daha mesaj veriyor; sonra, geliyoruz, "Efendim, biz tatlıya bağladık." diyor. Merkez Bankası Başkanı ile Sayın Babacan gitmiş. Merak ediyorum, tatlı yiyip, tatlı mı konuştunuz? Nasıl tatlıya bağladınız? Bu laflardan sonra, insan bu kadar ağır konuştuktan sonra, sadece bir brifing almayla tatlıya nasıl bağlanıyor, hakikaten merak ediyorum. Yani açıkçası, sizin verdiğiniz özete bakınca, Merkez Bankası Başkanımız da sunum yapmış, aslında, kibarca "Sayın Cumhurbaşkanı, arkadaşlarımızın sunumu o. Kusura bakmayın, siz hiddetleniyorsunuz ama bir sürü uluslararası gelişme var. Bu kurlardaki artışın şu kadarı şundan, uluslararası faizler burada, bizim dış ticaret açığımız var, biz sıcak paraya muhtacız. Biz sıcak paraya muhtaçken, cari açığımız böyleyken de, kusura bakmayın, bu faizleri bu şartlarda, enflasyon düşmeden düşüremeyiz." diyor. Sayın Cumhurbaşkanı ne diyor? Kalkıyor, diyor ki: "Bu da benim teorim. Onlar enflasyonla faizin sebep-sonuç ilişkisini ters söylüyor. Ben de diyorum ki: 'Faizi düşürmezseniz bu iş olmaz.'" Hâlâ teoriye devam ediyor.
Şimdi, arkadaşlar, bu kadar laf söylendikten sonra bunu nasıl tatlıya bağlayacağız? Şimdi, faizleri yükselten eğer vatan hainiyse... Sayın Cumhurbaşkanı konuşmadan önce -onlar Merkez Bankası faiziyle uğraşıyor ama- gösterge faizler 6,5 civarındaydı yanlış hatırlamıyorsam, bir anda 8'in üzerine çıktı; 8,25'lere çıkmıştı. Ee, kim sebep oldu o zaman? Ben de diyorum: O zaman bu faizcilere hizmet eden kim? Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri.
Sayın Cumhurbaşkanı Başbakan olduğu dönemde Gezi olaylarıyla ilgili, hatırlarsanız, tartışırken ne dedi? Hepsine kızdı. "Dün bizim dönemimizde 5 kat zengin olduğunu söyleyip bize gelenler bugün karşımıza geçti." dedi. Bakın, bu, Sayın Erdoğan'ın cümlesidir. Gezi'de o "faiz lobisi" diye kızdığı kişilere söylediği cümle bu. 5 kat zengin olmuşlar. Kimin döneminde? Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde.
İsterseniz... Sıkça, bize burada, biliyorsunuz, hep oranları söylüyorlar; "İşte şöyle oldu, faizler buraya düştü, oradan buraya çıktı, hopladı, zıpladı." diyorlar. Ortalama her sene 50 milyardan fazla -48, 50, 53, 56, böyle gidiyor- 2003'ten itibaren 2014 sonuna kadar toplamda 612 milyar lira faiz ödemişiz; faiz gideri arkadaşlar. Yani şimdi borcu siz alıp 129 milyardan 400 milyarın üzerine çıkardığınız zaman buna faiz ödüyorsunuz.
100 milyarın borcu ayrı, 400 milyarın borcu ayrı; toplamda faiz lobisine ödediğiniz faiz bu. Miktarın büyümüş olması ve oranın düşüyor olması bizim derdimizi çözmüyor ki. Ödediğimiz faiz budur, her sene ortalama 50 milyar civarında, 2 eksik 3 fazla, 5 fazla faiz gideri ödüyoruz. Milyar bu, eski parayla katrilyon.
Şimdi, peki, bunun üzerine ne oluyor? Bu faizleri kime ödedik? Yani Sayın Erdoğan bu hükûmetlerin Başbakanı değil miydi arkadaşlar? Şu anda da Cumhurbaşkanı olarak bunlarla uğraşmıyor mu? Hâlâ yukarıdan söylevler vermeye bakıyor. Ee, tabii, ona da bir şey demiyoruz çünkü değerli arkadaşlar, ben daha önce de söyledim "Eğer kılavuzunuz jöleli olursa burnunuz krizden kurtulmaz." diye. Burada Ekonomi Bakanı varken, ekonomi bürokratları varken, Maliye Bakanı varken, Ekonomi Koordinasyon Kurulu varken, sizin kişiye göre oluşturduğunuz 4-5 tane ekonomiyle ilgili bakanlık varken siz 2 tane danışmanınızın söylediğiyle bunlara karar verir, herkesi ihanetle suçlarsanız o ekonomi düzelmez. Ee, siz kendiniz o zaman bu istikrarsızlığın başnedeni olursunuz. Şu anda en büyük siyasi riskimiz Sayın Cumhurbaşkanının kendisidir, ben size söylüyorum. Ekonomik anlamda siyasi riskler önemlidir. Evet, haksız reytingler olabilir, şimdi de olmuştur, geçmişte de olmuştur ama önemli olan "Onlar siyasi değerlendirme yapıyor." demek değil, siyasi anlamda bu tartışmaları sonlandırmak, Hükûmet arasında bir şey varsa Bakanlar Kurulunda, eğer bankayla sorun varsa ilgili bakanla sorun varsa da brifing alarak onu çözersiniz. Bir Cumhurbaşkanı kalkıp medya üzerinden polemiklerle böyle bir şey yapamaz. Onun nedenini söyledim, Sayın Bakan da biliyor; dediğim gibi teşekkür etmemin nedeni de o, hepsine girmiyor polemiklerin. "Frenciler, gazcılar" dedik yani siz dediniz, biz de onu kavramsallaştırdık; sonra o, siyasi olarak "Gülcüler, Erdoğancılar" oldu. Ondan sonra da kalktı hem yandaş basının bir kısmı hem de kendisi frencilere çakmaya başladı; Sayın Arınç'ın tabiriyle söylüyorum. Ya, böyle bir yönetim olabilir mi? Böyle bir ekonomi anlayışı olabilir mi? Daha sorunda anlaşamıyoruz yani anlaşamıyoruz derken anlaşamıyorsunuz, yönetim olarak söylüyorum. Ortadaki sorun nedir, bunda anlaşamıyoruz. Ekonomi yönetiminin birbiriyle koordinasyonuna ilişkin bir kurum var, bir Başbakan Yardımcısı var, Sayın Cumhurbaşkanı onu vatan haini ilan ediyor. Şimdi nasıl çözeceğiz bu meseleyi? Yani bir gün toplanıp sonra tatlıya bağlamakla olacak mı bu iş? Bu söylediğimiz sözler nerede kalacak? Burada tarihte duruyor.
Şimdi, arkasından, Sayın Babacan bir toplantıda söylüyor. Ee, diyoruz bütün bu kurun hesabı ne olacak? Üç ay içerisinde kur zararı 80 milyarı bulmuş. Özel sektör, firmalar, bir sürü, şimdi ithalata bağımlı olan -ki Türkiye ekonomisinin geneli ithalata bağımlı olduğu için- özel sektör de doğal olarak yaptığı ithalattan dolayı kur zararı yazıyor. Yani işin garibi daha önce avantajımızaydı, euroylaydı şeyimiz, eurodaki değerlenme tersine dönünce bir de oradan, pariteden zarar ediyoruz şimdi. Ekonomik olarak biz çok etkilenmiyorduk diye onu söylüyoruz çünkü alışımız satışımız farklıydı, kur düşüktü, euro yüksekti, şimdi tersine dönünce yine zarar etmeye başladık.
Peki, bu tartışmalı ortamda nasıl yapacağız? Sürekli olarak frencilere çakan, gazcıların savunucusu daha önce Sayın Çağlayan vardı, artık o yok. Sayın Zeybekci aynı şekilde o bile itiraf etmek zorunda kalmış "Sayın Cumhurbaşkanının çıkışı da kurlarda etkili olmuş olabilir." diye biraz böyle çekingen bir edayla. Şimdi, siz burayı karıştırıyorsunuz, kurlar yükseliyor, faizler yükseliyor. Peki, o zaman herkes dönüp size "faiz ve kur lobisi" dese, Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanına, olacak mı? Yani nereye gittiğini söylediğimizin önce oturup bir tartmamız lazım, hele sorumluluk makamında olan kişilerin bunları yaparken çok daha dikkatli olması lazım. Bu iktidarın ekonomisi değil, tüm vatandaşlarımızı, tüm kesimleri ilgilendiren bir ekonomik yapı. O geminin içinde hepimiz varız, su almaya başladığı zaman "Efendim, onlar yanlış yaptı, o oldu." diye bakamayız çünkü bu sorunlar birikecek ve vatandaşlarımızın üzerine, dar gelirlerinin üzerine çökecek. O sorun buraya geliyor.
Şimdi, ben tekrar baktım, sonra Sayın Babacan ne demiş diye. Uludağ Ekonomi Zirvesi'nde üçlü sacayağı üzerinden ülkelerin ekonomisinden bahsediyor.
Bir: Maliye politikaları. Soruyorum, burada bir mali kural gelmişti geçen dönem, apar topar kayboldu. IMF'yle, Dünya Bankasıyla, bütün sivil toplum kuruluşlarla, uluslararası kuruluşlarla yapılan şeyde konuştuğumuz bir uygulamaydı, yok.
Mali kuralla ilgili aklıma gelmişken bir şey daha söyleyeyim. Sayın Başbakan şeffaflık paketi açıkladı, Sayın Cumhurbaşkanı ona da müdahale etti. Hem de sadece ekonomik gerekçeyle değil. Bakın "Yahu, bunun zamanlaması manidar, seçim öncesinde böyle şey olur mu kardeşim, bunu geriye çektirin." Neden manidarmış? "İlçe başkanlığı, il başkanlığı yapacak adam bulamayız." diyor. Ya bu basına yansıdı, perde arkasında değil bakın. Bu ne demek? "Bizim adamlar mal varlığı beyanını verirse sebepsiz zenginleşme olabilir." demek. Böyle bir itiraf olur mu? En azından bunu çağırıp kendisiyle konuşsanız da basın da bunlar yer almasa. Bunlar utanç verici şeyler. Yani, bunlar bütün arkadaşlarımızı töhmet altında bırakır. Hepsinin de mal varlığı o kadar zenginleşmemiştir; tabii ki olmuştur, sebepsiz olan da olmuştur, ticaret yapan da olmuştur. Ama siz "Şeffaflık paketi partiye zarar verir." derseniz aleni olarak o zaman kendi partinizin başkanlarını da suçlamış olursunuz. Ama biz yadırgamıyoruz artık, Sayın Erdoğan'ın gözü görmüyor, 17-25 Aralık sonrası bakanlarına da Başbakan Yardımcısına da, Merkez Bankası Başkanına da, il, ilçe başkanlarına da hepsine yükleniyor. Böyle bir şey olmaz.
Üçüncü ayağın ikincisi, Sayın Babacan'ın sözünde: "Para politikaları ve Merkez Bankası" diyor. Kaldı mı? Merkez Bankasının ne tüzel kişiliği kaldı ne bağımsızlığı kaldı ne ihanet etmediği kaldı, hepsi oldu bitti. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi devam ediyoruz. Ben bunu anlayamıyorum. Ya taraflardan birinde bir sorun olması lazım. "Yeniden brifing alırız." diyor Sayın Cumhurbaşkanı. Açıkçası anlamıyorum, bir brifingle düzeliyorsa... Ki brifingin içeriğine de baktık, az önce söyledim. "Vallahi bizim söylediğimiz doğru." diye masum bir şekilde arkadaşlarımız göstergelerle ikna etmişler.
Üçüncüsüne bakıyorsunuz: Yapısal reformlar. Yani günaydın diyoruz. Bakın, burada defalarca konuştuk. Sayın Bakanım, bir Onuncu Kalkınma Planı'mız var, iki sene önce çıktı. Hâlen, daha, onun öncelikli dönüşüm programlarını alıp bize 1, 2, 3 diye eylem planı yapıyorsunuz. Defalarca söyledim, "Bakanı gitti, planı kaldı yadigâr." diye. Hiçbir maddesine dokunulmadan beş yıl geçip strateji belgesi uygulama planı gitti. E, bu da aynısına benziyor. Ya, ne zaman yapacaksınız? Bir tanesini, iki tanesini yapın bari ya! 1.200 tane, 1.400 tane tedbir olur mu Sayın Bakan? Hiç olmazsa baştan 50'sini bir yapın da görelim. Gösterdim size, burada var istiyorsanız, arkadaşların bazısı soru sorar gibi bakıyor da.
En önemli maddelerden biri cari açıkla ilgili GİTES sistemiydi. Baktım, 2013-2015 -şimdi uğraşmayayım diye, özetini söylüyorum size- stratejisi hazırlanacak, uygulanacak sonra da revize edilecek. E, 2015 bitiyor yani bunu ne zaman uygulamaya koyacağız? Ortada bir şey yok.
Onun için, şimdi, burada çok şeyler söylemek mümkün Sayın Bakanım ama "Şu plandan vazgeçin, bir an önce uygulamaya geçin." dedik. Plan zaten var, sürekli olarak dönüşüm programını, planları yaparken biz maalesef uygulamaya vakit bulamadık. Ne yapıyoruz burada? Sürekli olarak birtakım çalışmaları getirip dayatmayla, muhalefeti çoğunluk kararıyla zorlayarak, gereksiz, lüzumsuz, tartışmalı, hiç olmaması gereken torba kanunlarının içine rant düzenlemelerini, siyasi birtakım bölücü örgütle yapılan pazarlıkları, çözülme süreci çerçevesindeki siyasi kanun tasarı ve tekliflerini görüşerek burada Meclisin üç ayını, dört ayını sizin dayatmanızla gece yarılarına kadar yedik. Ne olurdu bu yapısal önlemlerin hiç olmazsa onda 1'ini çıkarsaydık? Ama, artık, bu, dediğim gibi, bir veda konuşması, Sayın Bakanın da üçüncü dönemi, maalesef, sizden artık bunları yapmanızı beklemiyoruz.
İnşallah, Allah izin verirse 7 Haziranda milletimiz desteklediği zaman yeni dönemde, Milliyetçi Hareket Partisinin iktidarında böyle 5 tane ayrı bakanlık birbirine çakan, öbürü gazcı, biri frenci olan değil; güçlü bir Ekonomi Bakanlığı, bütün kurumların toplandığı bir yapı içerisinde temel yapısal sorunları öncelikli olarak ele alacak; üreten, sanayiye, imalat sanayisine, öncelikli alanlara destek veren; yüksek teknolojili, yüksek katma değerli sektörlere önem veren; girişimciliği, yenilikçiliği ve AR-GE'yi destekleyen bir Hükûmet içerisinde bu sorunları inşallah milletimiz çözme yetkisini bize verecek.
Bunları, geçmiş dönemde yaşanan, cumhuriyet döneminin on iki yıllık reklam arasını ekonomik anlamda bir durum tespiti olarak sizlerle paylaşmaya çalıştım.
Biz, MHP olarak hem üretimi, istihdamı destekleyen, istihdam dostu bir üretim ekonomisi içerisinde ülkemizin ihracatının ve üretiminin ithalata bağımlılığını azaltacak gerçekçi politikalarla, yapısal önlemlerle desteklenen sektörel ve dar bölgeli teşvik sistemleriyle ve bu bahsettiğimiz öncelikli sektörleri destekleyecek bir anlayışla yatırım ve istikrar ortamını da belli bir seviyeye getirerek hem yurt dışından yatırımcıların, doğrudan yabancı sermayenin hem de yurt içindeki yatırımcılarımızın güvenini sağlayacak bir ekonomik program uygulayacağız. İnşallah, üretime öncülük eden, yenilikçiliğe, girişimciliğe öncülük eden bir ekonomi anlayışı içerisinde de ülkemizin sorunlarını çözerek şimdiye kadar mağdur edilmiş olan tüm sosyal kesimleri de kucaklayacak bir şekilde, sosyal destek projeleriyle halkımızın sorunlarını çözeceğiz diyorum.
Şimdiden hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
Maalesef, bu dönemin sonunda da böyle bir şeyle karşılaştık. Sayın Bakanın istifa etmesi gerekir diyeceğiz ama zaten dönemi sona eriyor, onun için saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Günal.