| Konu: | İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 57 milletvekilinin, başta Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere muhalefeti etkisiz kılmaya, muhalefet partisi üyelerinin parlamenter denetim haklarını engellemeye ve bunları karalamaya yönelik girişimlerde bulunduğu, muhalefeti karalayarak suç işleyen medya kuruluşları mensuplarını kayırdığı ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanunu'nun 114, 257, 283 ve 311'inci maddelerine uyduğu iddiasıyla Anayasa'nın 100'üncü ve TBMM İçtüzüğü'nün 107'nci maddeleri uyarınca İçişleri eski Bakanı Efkan Ala hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/13) |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 88 |
| Tarih: | 01.04.2015 |
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; İçişleri eski Bakanı Efkan Ala hakkında bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önerge üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sözlerimin başında, dün İstanbul Çağlayan Adliyesinde bir terör örgütünün yapmış olduğu eylemde vazifesi başında şehit olan Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz'a Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum. Ailesine, yargı camiasına ve büyük Türk milletine başsağlığı ve sabrıcemil diliyorum.
Bir cumhuriyet savcısının 6'ncı kattaki odasında silahlı terör örgütü
mensupları tarafından rehin alınması ve meydana gelen çatışmada şehit olması çok ciddi bir güvenlik zafiyetidir. Eylemci teröristlerin silahları, bombaları, pankart, flama ve benzeri paçavraları adliye binasına sokmaları, bunları binanın 6'ncı katına kadar taşımaları tam bir skandaldır. Bu kişiler, silahlar ve bu sayılan malzemeyle adliye binasının 6'ncı katına, bir savcının odasına nasıl girebilmişlerdir? Adliye binasını, savcısını koruyamayan bir devlet düşünülebilir mi?
Dün gün içinde uzun süre eylemcilerle diyalog kurulduğu, müzakere edildiği ifade edilmektedir. Bu müzakereler nasıl gelişmiştir? Aracılar vasıtasıyla kurulan bu diyaloglar nasıl böyle bir olayla sonuçlanmıştır?
Gün boyunca sayıları 3 olduğu söylenen eylemcilerin sonradan sayıları nasıl 2'ye düşmüştür? Olayla ilgili haber yasağı getirilerek uygulanan karartmanın gerekçesi nedir?
Bütün bu karanlık noktalar biran evvel aydınlatılmalı, bu olayda zafiyet gösterenler tespit edilmeli ve sorumlular muhakkak cezalandırılmalıdır.
Dünkü Çağlayan Adliyesinde yaşanan olay bir kez daha göstermiştir ki Türkiye'de istihbarat ve kamu düzeninin sağlanması noktalarında çok büyük zafiyetler vardır. Terör örgütlerinin yasa dışı oluşumlarını, eylemlerini önceden tespit etmek bir istihbarat faaliyetidir. AKP hükûmetleri, maalesef, istihbarat faaliyetlerini yerine getiren kurumları çökertmişlerdi. Emniyet istihbaratı ve Emniyetin KOM ve Terörle Mücadele gibi diğer kritik birimleri "paralel yapılanmayla mücadele" adı altında zayıflatılmıştır. İstihbarat başta olmak üzere, bu kritik birimlerde çalışan personel toptan cezalandırılarak bu birimlerin dışına atılmıştır.
AKP Hükûmetinin bu konudaki gerekçesi 17-25 Aralık soruşturmalarıdır. 17-25 Aralıkta Hükûmetin o zamanki Başbakanı dâhil bazı mensuplarının, rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla olan irtibatları ortaya çıkmış; yolsuzluk ve rüşvet kirli çamaşırları kamuoyunun önüne dökülmüştür. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, bunun bir darbe girişimi olduğunu, ortaya çıkan bilgi ve belgelerin montaj ve dublaj olduğunu iddia etmiş olsa da, bunu yapanların paralelciler olduğunu söylese de geçtiğimiz bir buçuk yıl içerisinde ortaya çıkan bilgi, belge ve hatta bizzat Recep Tayyip Erdoğan'ın kendi sözleri 17-25 Aralık soruşturmalarının aslında düzmece olmadığını, bu iddiaların somut verilere dayandığını, bağımsız, tarafsız bir yargı tarafından incelenmesi hâlinde çok önemli hukuki sonuçların ortaya çıkacağını göstermiştir.
İşte, 17-25 Aralık soruşturmalarında Recep Tayyip Erdoğan tarafından toplumda oluşturulmaya çalışılan algı için Emniyetin diğer birimleriyle birlikte istihbarat birimi de kurban edilmiştir. Nüfusumuzun yüzde 90'ından fazlasının yaşadığı alanlarda önleyici kolluk hizmetini yerine getiren Emniyetin istihbaratı, Recep Tayyip Erdoğan'ın algı operasyonu için kurban edilince Türkiye'de ciddi bir güvenlik zafiyeti doğmuştur.
Bahsettiğim birimlerde çalışan yetişmiş nitelikli Emniyet personeli "paralelci" yaftasıyla görevlerinden alınmış, yerine başka görevliler getirilmiştir. Yerine getirilenler de aynı yaftayla görevlerinden alınmış, başkaları getirilmiş, onlar da görevden alınmıştır. Yani AKP Hükûmeti yolsuzluğa ve rüşvete, hırsızlığa razı olmayanları "paralelci" yaftasıyla görevden uzaklaştırmış, ta ki yolsuzluğa ve rüşvete razı olan personeli buluncaya kadar yer değiştirmeye devam etmiştir. İşte, bu sebeple, Emniyetin gözü kör kulağı sağır hâle gelmiştir. Toplumun güvenliğini sağlayacak birimler yolsuzluk ve rüşvet uğruna iş göremez hâle getirilmiştir. Bu tabloda Sayın İçişleri eski Bakanı Ala'nın çok katkısı vardır.
MİT ise başka bir âlemdir. AKP'liliği tescil edilmiş bir istihbarat birimi söz konusudur. MİT'in uzun zamandan beri devletin değil AKP'nin istihbaratçılığını yaptığı iddiaları henüz hafızalarımızdadır. Muhalefetle ilgili fişleme yaptığı, AKP'li belediye başkan adaylarına referans olduğu, AKP'de siyaset yapmak isteyen kişilerle ilgili rapor hazırladığı iddiaları henüz açıklığa kavuşmamıştır.
İçişleri eski Bakanı İdris Naim Şahin, İstanbul Küçükçekmece'de molotofkokteyliyle yakılan otobüste hayatını kaybeden 18 yaşındaki Serap Eser kızımızın katilinin MİT elemanı olduğunu iddia etmiş idi. İşte, MİT, bu tartışmaların ortasındadır.
Her kötü olayı paralel yapıya havale edip paralel yapıyı sorumlu göstermeye çalışan AKP Hükûmeti, hem MHP üst yöneticileri hem de ana muhalefet partisi genel başkanıyla ilgili olayı paralel yapıya bir türlü bağlamamıştır. Dolayısıyla, bu iki olayda da başta MİT olmak üzere istihbarat birimleri ve AKP Hükûmeti zanlıdır ve aklanmamışlardır.
Bu kurumu ve olayları birlikte değerlendirdiğimizde Türkiye'nin güvenlik politikası ve güvenlik sistemi çökmüştür. Türk devleti AKP'nin hırsı yüzünden kör ve sağır hâle getirilmiştir. Bugünkü tablo bize göstermektedir ki böyle giderse ödediğimiz bedellerden daha fazla bedel ödememiz muhtemeldir.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; anayasal düzenin korunmasından sorumlu olan İçişleri Bakanlığı ve Bakan, Anayasa'nın 137'nci maddesindeki "Kanunsuz emir verilemez. Konusu suç olan emir verilemez." hükmünü bizzat çiğneyerek güvenlik güçlerinin terör örgütüne müdahale etmesini engellemiştir.
Sayın Ala kendisine Bakanlar Kurulunda koltuk veren, Parlamentoda söz hakkı tanıyan Anayasa için "Ben bu Anayasa'yı tanımıyorum." diyecek kadar hukuk dışına çıkmış ve Anayasa'yı çiğnemiştir.
Sayın Ala, Bakanlık yaptığı dönem içerisinde kamu düzenini bozan terör örgütleriyle mücadele eden politikalara imza atmamıştır, bunun yerine müzakere eden anlayışları desteklemiştir. Bu dönem içerisinde, AKP'nin "açılım" adını verdiği ihanet süreci çerçevesinde gelinen noktada Türkiye Cumhuriyeti'nin egemenliğinin belli coğrafyalarda PKK terör örgütüne terk edilmesine göz yummuştur. Bu bölgede PKK terör örgütü AKP Hükûmetinin 2002'de devraldığı seviyenin çok üzerinde bir güce erişmiştir. 2002 yılında terör olayları sıfırlanmış, Türkiye toprakları üzerinde silahlı faaliyet gösteren terörist sayısı 30'lu, 40'lı sayılarla ifade edilirken bugün yüz binlerden bahsedilir hâle gelmiştir. PKK terör örgütü, KCK yapılanması asayiş timleri oluşturmuş, kimlik ve yol kontrolleri yapıp umuma açık yerlerde denetim yapmaya başlamıştır. Terör örgütü yargı sistemi tesis etmiştir. Terör örgütü şehir yapılanmasıyla sözde vergi sistemi kurmuştur.
Bülent Arınç-Melih Gökçek tartışmasıyla 17-25 Aralık soruşturmasını örtmek için kullanılan paralel yapı tezi çökmüştür. AKP'nin paralel yapı iddiası 17-25 Aralık soruşturmalarını örtmek için uydurduğu bir gerekçeden, örtüden ibarettir. Ve Arınç'ın ifade ettiği, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Gökçek hakkında 8 Haziranda dile getirilecek olan 100 dosya konusunda İçişleri Bakanlığı MHP'li belediyelere gösterdiği şahinliği bu Belediye Başkanına göstermemektedir. Türk Ceza Kanunu'nda belirtilen suçu gizleme, suçluyu koruma ve bunlar gibi çok sayıda suçu 77 milyonun gözleri önünde işleyen görevlilere karşı kayıtsız kalınmaktadır.
Sayın Başbakanın "Bu konuyu bir cümleyle kapattık." demesi ayrı bir trajikomik durumdur. AKP'nin yolsuzluk, rüşvet ve hırsızlığı kapatmak için kullandığı paralel iddiası çökmüştür. Sayısı 100 olduğu iddia edilen dosyalar dile getirilmiş, takke düşüp kel görünmüştür. Bu, Başbakanın bir cümlesiyle kapatılacak bir durum değildir.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 28 şubat 2015 günü, Dolmabahçe Sarayı'nda, PKK terör örgütünün İmralı'daki katil liderinin hazırladığı 10 maddelik ihanet metni kabul edilmiştir. Bu metinde, süslü başlıkların içeriğinde, teröristler affedilecek, teröristbaşı çıkarılacak, terör örgütü ve onun yan kuruluşları sivil toplum örgütü hâline getirilecek; çok dilli, çok milletli, çok başkentli, çok bayraklı bir Türkiye için Anayasa değişikliği yapılacaktır. Başbakan Yardımcısıyla beraber Sayın Ala, AKP Grup Başkan Vekili Sayın Ünal tıpkı Mondros'u, Sevr'i imzalayanlar gibi bu anlaşmaya poz vermişlerdir.
Ülkenin güvenliğini sağlamak yerine tapınak şövalyeleri gibi Recep Tayyip Erdoğan'ın güvenliğini sağlamayı tercih eden Sayın Ala'yla ilgili olarak bu önergede dile getirilen, soruşturma önergesinin içeriğinde bulunan, Efkan Ala'nın Türk Ceza Kanunu'nun 311, 114, 257, 283'e aykırı davranışları olduğu düşüncesiyle Milliyetçi Hareket Partisi olarak Meclis soruşturması açılmasının uygun olacağı kanaatindeyiz.
Bu düşüncelerle yüce heyetinizi ve Türk milletinin milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Türkoğlu.