| Konu: | İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 89 |
| Tarih: | 02.04.2015 |
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, İş Güvenliği torba Kanun Tasarısı üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Belki de 24'üncü Dönem yasama çalışmalarının son faaliyetini ya da son günlerini yaşıyoruz. Son konuşmalarımız olmasa bile artık sona doğru geldik. Şimdi, gönül isterdi ki biz burada bu son faslı bir arada geçirirken iyi olan şeyleri daha çok ön plana çıkarıp, iyi olan şeyler üzerinden konuşup, toplum yararına olan çalışmaları nihayete erdirip 24'üncü Dönemi öyle kapatma arzusu içerisindeydik.
Şimdi, kısmen bu iş güvenliği torba tasarısını konuşurken... Tamamını inceledik, yani, bunun içerisinde, işte "'Bardağın dibinde biraz su vardır.' diyebileceğimiz hususlar söz konusu değil midir?" diye baktık. Şimdi, bardağın dibinde kısmen su var ama bu defa da o suyun içine nelerin damlatılmış olabileceği kaygısı uyandı ve onu bir laboratuvar ortamına götürme ihtiyacı duyuyoruz. Değerlendireceğiz, üzerinde ayrıntılarıyla konuşacağız, tartışacağız.
Biz özellikle çalışma yaşamında toplumun yararına olan her türlü düzenlemeye şimdiye kadar destek verdik, bundan sonra da destek vermeye devam edeceğiz. Toplumun yararına olan işlerde hiç kimse bizden aksi bir tutum takınmamızı beklemesin.
Şimdi, konuşma dosyamı evirdim çevirdim, neresinden başlayayım diye çok düşündüm, her defasında elim bu listeye gitti. Bu listede ne var?
Hükûmet yok yerinde, biz neyi tartışıyoruz Sayın Başkan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Buradayım, buradayım Sayın Zozani, geliyorum.
ADİL ZOZANİ (Devamla) - Bu listenin içerisinde ne var diye baktık. Liste, tamamıyla, 2014 yılında iş kazaları sonucu yaşamını yitiren insanların listesi. İsimlerini saysam, isimlerini okumaya kalkışsam bu yirmi dakika içerisinde bitirme şansım yoktur, mümkün değil. Bakın, bu listedeki isimleri okumaya kalkışsam bana tanınan süre içerisinde bu listeyi bitirme şansına sahip değilim çünkü söz konusu listede tam 1.600 işçinin ismi geçiyor, iş kazaları sonucu yaşamını yitiren 1.600 emekçinin adı geçiyor.
Şimdi, bu emekçilerden bir kısmı Soma emekçisi, o 301 emekçinin adı geçiyor ayrıca. Görüşeceğimiz bu tasarıda, bu emekçilerin arkasından devlete, bizlere emanet kalmış aileleriyle ilgili bir düzenleme, onların derdine derman olabilecek, onların acısını biraz dindirecek bir düzenleme söz konusu mu? Bütün ısrarlarımıza rağmen, değil bu yaşamlarını yitiren emekçilerin ailelerine, ailelerinin acılarına bir nebze derman olabilmek, o emekçilerin arkadaşları şu anda tazminatlarını alabilmek için eylem faktörünü devreye koymak durumunda kalıyorlar.
Söz verdiniz, Hükûmet bunlara söz verdi. Soma acısı ilk gününden itibaren kendini hissettirirken Başbakan, Cumhurbaşkanı, bakanlar, iktidar partisinin temsilcileri bir bir ortaya çıktılar, sözler verdiler, "Bir daha yer altında bu tarz iş faciaları, iş katliamları söz konusu olmasın." diye sözler verdiler.
Eğer ki Hükûmet bu konuda olumlu adım atmış olsaydı belki bu tasarının görüşmelerini saatler önce başlatma imkânımız olurdu. Hükûmet nede diretiyor, Türkiye kamuoyunun, herkesin bilmesini istiyoruz. Biz muhalefet olarak Hükûmete diyoruz ki: "Yer altında çalışan insanlarımızın can güvenliğini teminat altına alalım. Dünyada bunun örnekleri ne şekildeyse Türkiye'de de o şekilde yapalım. Yer altında kazmayla, kürekle çalışan insanların hayatını teminat altına alacak, yaşam güvencesini sağlayacak, asgari ölçeklerdeki tedbirleri sağlayalım."
Siz de Hükûmet olarak bütün bakanlarıyla, Başbakan ve iktidar partisi yetkilileriyle bu facialar yaşanırken, özellikle Soma faciası yaşanırken çıktınız, söz verdiniz; Ermenek faciası yaşanırken çıktınız, söz verdiniz, "Yaşam odası kuracağız." dediniz. Saatlerdir ikna etmeye çalışıyoruz. Saatlerdir yaşam odasına Bakanı ve Hükûmeti ikna etmeye çalışıyoruz. Bu yaşam odalarını kurmak ve kurdurmayı zorunlu hâle getirmek Hükûmete ne kaybettirir? Hiçbir şey kaybettirmez ama yer altına inen on binlerce emekçinin yaşamını güvence altına alır. Bu tasarıyla ilgili görüşmelerin bu saatlere kadar sarkmış olmasının bir tek sebebi bu. Şu saat itibarıyla da ikna değil Hükûmet.
İkinci önemli husus: Bakın, TKİ, taşeron firmalara, ihale usulü belirsiz olmak üzere -ki burada çok tartışıldı- pek çok ocağı devretti, redevans anlaşması yaptı. Yasal olarak ana yüklenici olduğu hâlde, redevansla iş alan işveren, işçisinin tazminatını ödemediği zaman, daha birkaç ay önce Parlamentonun kabul ettiği yasa diyor ki: "Ana yüklenici, bu tazminatları ödemek mecburiyetindedir." Hükûmet diyor ki: "Yok, ana yüklenici ödemesin. Devletin cebinden beş kuruş çıkmasın." Ya, devletin cebi, sizin cebiniz değil ki. Devletin cebi, toplumun cebidir, halkın cebidir. Devletin cebi, halktan toplanan vergilerle oluşuyor. Niye, o işçilerimizin, mağdur olan işçilerimizin, emekçilerimizin mağduriyetlerini giderme konusunda bu kadar ayak diretiyorsunuz? Emin olun, işveren lehine bir düzenleme söz konusu olsaydı hiç diretmeyecektiniz, anında geçirirdiniz, pek çok örnekleri de vardır. Ama bu konuda ısrarcısınız, "Yok yapmayız." diyorsunuz. Peki, yapmayınca ne oluyor?
Karneniz şurada, bu karne, bu tablo size çok defa söylendi: İktidara geldiğiniz günden itibaren 2002 yılında 146 işçi, 2003 yılında 811 işçi, 2004 yılında 843 işçi, 2005 yılında 1.096 işçi, 2006 yılında 1.601 işçi, 2007 yılında 1.044 işçi, 2008 yılında 866 işçi, 2009 yılında 1.171 işçi, 2010 yılında 1.454 işçi, 2011 yılında 1.710 işçi, 2012 yılında 878 işçi, 2013 yılında 1.235 işçi, 2014 yılında 1.600 işçi, 2015 yılı Şubat ayı sonu itibarıyla 206 işçi, hâlen de devam ediyor, ölümler devam ediyor. Orta Doğu'da savaş yaşayan ülkeler bile ancak bu kadar can kaybı veriyor. Bu fecaatin önüne geçecek tedbirleri konuşalım istiyoruz, bu tasarıda bu tedbirler olsun istiyoruz ama Hükûmet buna yanaşmadı.
Hükûmetin sözünü tutmadığı bir husus daha var. Yer altındaki çalışma süresini sözüm ona günde altı saate indirecektiniz, ilk onu çiğnediniz. Altı saati ne yaptınız? Cumhurbaşkanı söz verdi, Başbakan söz verdi, yer altındaki çalışma süresini günde altı saate indirecektiniz. Ancak bu sözünüzü de hemen unuttunuz. Tasarıyı Plan ve Bütçe Komisyonuna getirdiğiniz zaman altı saat olarak getirdiniz, ondan sonra işveren lobisine boyun eğdiniz. Açıkça ifade ediyorum, işveren lobisiyle baş edemediniz. Size şantaj uygulandı. İşveren lobisi, Hükûmete şantaj yaptı. Neydi o şantaj? Dedi ki: "Siz bunu çıkarırsanız, biz de işçileri işten çıkaracağız." Bu şantaja boyun eğdiniz ve söz verdiğiniz hâlde sözünüzü çiğnediniz, işverenin istediği şekilde düzenleme yaptınız.
Şurası açık ki geride bıraktığımız süre içerisinde, başta Soma ve Ermenek faciasından kaynaklı olarak verdiğiniz hiçbir sözü tutmadınız, halk önünde verdiğiniz hiçbir sözün arkasında durmadınız; hepsini çiğnediniz, bütün sözlerinizi çiğnediniz. Şimdi, çıkacaksınız burada, efendim, "Şunu yaptık, bunu yaptık." diyeceksiniz. Sözünüzün arkasında durduğunuzu iddia edebilecek misiniz? Biz yer altında çalışan işçimize dedik ki: Yer altındaki günde çalışma süreniz altı saattir. Siz bu sözü verdiniz ve şimdi buraya çıkıp konuştuğunuzda "Bu sözümüzün arkasında durduk." diyebilecek misiniz? "Biz yaşam odalarını kuracağız." dediniz. Kime karşı söylediniz? Emekçilere karşı söylediniz. Belki şu saat itibarıyla yer altında çalışan on binlerce emekçi itibarıyla söylüyorum, hepsine söz verdiniz, dediniz ki: "Yaşam odası kuracağız." Buraya çıkıp konuştuğunuzda "Biz bu sözlerimizin arkasında durduk." diyebilecek misiniz? Diyebiliyorsanız "İş yaptık." dersiniz ama diyemezsiniz çünkü bu sözlerin hiçbirini tutmuyorsunuz.
Tekrar ediyorum, kamuoyunun bunu açıkça bilmesini arzu ediyorum, saatlerdir, hatta dünden bu yana -Komisyon safhalarını saymıyorum- Hükûmeti bu konuda ikna etmeye çalışıyoruz ama Hükûmet bu konuda ikna değil. Bundan sonra ikna olur mu bilmiyoruz ama bu Hükûmet, emekçinin yararına olabilecek hiçbir düzenlemeye imza atmıyor, imza atmaktan imtina ediyor. Bir sebebi var ama bunun. Sebebi şu: Türkiye ekonomisi krizde, farkındayız. Dış yatırımcı Türkiye'ye gelmiyor, bunun da farkındayız.
Şimdi, Türkiye'yi, uluslararası sermayedarlara ucuz emek gücü üzerinden cazibe merkezi durumuna getiren bir Hükûmet anlayışıyla karşı karşıyayız. Türkiye'de yatırım yapmak isteyene ya da yatırım yaptırmak istediklerine şunu söylüyor Hükûmet: "Efendim, gelin, Türkiye'de yatırım yapın. Emek ucuz, işçiyi tepe tepe kullanabilirsiniz, ölürse de tazminat vermek mecburiyetinde değilsiniz." Açıkça söylediği bu.
Şimdi, yıllar önce, dönemin Başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanının "Çin'leşiyoruz." dediği lafın esprisi açığa çıkıyor, anlam buluyor. Sizin "Çin'leşmek"ten kastınız budur. Türkiye'yi ucuz emek cennetine, emekçi açısından cehennemine çevirdiniz. Şimdi, eserinizle övünebileceğiniz kadar övünün. Maalesef, toplum yararına düzenlemelerden söz edemiyoruz ve bunların kayda geçmesini arzu ediyoruz.
Defalarca söylendi, bir daha söyleyeyim: Maliye Bakanı her çıktığı yerde, her defasında farklı bir bilanço veriyor ama Türkiye'de TOMA'ya, savaşa, kurşuna yaptığınız yatırımlar, eğer insanların refahına, çalışma koşullarının iyileştirilmesine dönük yaptığınız yatırımlar olmuş olsaydı, Türkiye'de tek tek tespit edilmiş yaklaşık 2 bin civarında yaşam odası kurabilirdiniz. Bunun ne kadar maliyetiyle? Bunun dörtte 1'i maliyetiyle yapardınız. Maliye Bakanı, "Otuz yıllık savaşta devletin kasasından 1,2 trilyon dolar civarında para çıktı." diyor ya, eğer bu paranın dörtte 1'ini sarf etmiş olsaydınız 2 bin civarında yaşam odası kurabilirdiniz.
Bugün de o şansınız var, bunu kurabilirsiniz, kurdurabilirsiniz ama siz toplumun baskısını önemsemiyorsunuz, toplumun baskısı size hafif geliyor; sermayedarın, ensesi kalının baskısı size ağır geliyor, onunla baş edemiyorsunuz. Nedendir bilmeyiz ama siz aksini ispat edemediğiniz sürece göbekten bağlısınız; bu nedenle, o baskıya boyun eğmek durumunda kalırsınız. Sermayeye göbekten bağlı olduğunuz için de emekçinin, yoksulun hakkını, değil savunmak, kazanılmış haklarını geri alma gayreti içerisindesiniz. Sendikalar her gün kapınızda, her gün tartışıyorlar, sözün bittiği yerde eylemle bunu ifade etmeye çalışıyorlar ama siz bu konuda adım atma bir tarafa, hiçbir şekilde bunları duymak istemiyorsunuz, bu baskıyı hafife alıyorsunuz.
Bu baskı sizi götürür. Emin olun, zulüm hiçbir yerde, haksızlık hiçbir yerde abat olmamıştır. Bu, haksızlıktır, halk bu haksızlığı görüyor, gördüğü yerde de artık hesabını soracak. Belki de cumhuriyet tarihinde halkın en fazla avans tanıdığı hükûmetler sizin döneminizin hükûmetleridir. Ama bu avans tükendi sizin açınızdan çünkü bu karne, biraz önce ifade ettiğim karne, artık kabul edilemeyecek bir karne durumuna geldi. Herkes şu istatistiği görecektir. Halk bu istatistiği biliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADİL ZOZANİ (Devamla) - AB'nin 27 ülkesine nazaran sizin iş güvenliğinizle ilgili istatistiğiniz budur, tablonuz budur. Bu grafik, AKP hükûmetlerinin grafiğidir, tablosudur, karnesidir. Dolayısıyla, bence artık sizler açısından yolun sonuna, halk iktidarları açısından yolun başlangıcına geldik.
Sizleri saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)