| Konu: | İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri |
| Yasama Yılı: | 5 |
| Birleşim: | 90 |
| Tarih: | 03.04.2015 |
HDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Halkların Demokratik Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yine, sorunlara kalıcı çözüm bulmayan, palyatif çözümle seçim öncesi popülist yaklaşım gösteren bir AKP önergesiyle karşı karşıyayız. Burada önergenin gerekçesi istihdamla ilgili bazı kaygıları göz önünde bulundurmuş gibi görünüyor ama -demin torba yasayla ilgili söylediğimde de ifade etmiştim- genel ekonomik politikaları masaya yatırmadığınız zaman, işsizlikle ilgili doğru dürüst bir politika oluşturmadığınız zaman, istihdam ve üretimle ilgili ciddi bir çalışmanız olmadığı zaman, bu şekilde seçim öncesi halkı kandırmaya yönelik önergelerle prim yapmaya çalışırsınız, popülist yaklaşımlar göstermeye çalışırsınız. Ama bilirsiniz ki bu getirdiğiniz önergelerin ne istihdamı artırmaya ne işsizliği bitirmeye yönelik kalıcı bir etkisi olmaz. Yani, vücutta ağır bir hastalık var, bu hastalıktan dolayı neredeyse bütün organlar, bütün sistemler ağır bir hastalık içerisinde pençeleşiyor ama siz bir ağrı kesiciyle o ağrıyı dindirmeye çalışarak sanki hastalığı tedavi etmiş gibi bir algı yaratmaya çalışıyorsunuz. Bunun doğru bir yaklaşım olmadığını özellikle ifade etmek istiyorum.
Zaten işsizlikle ilgili mevcut durumu masaya yatırdığınız zaman hangi vahim tabloyla karşı karşıya olduğumuzu hepiniz görürsünüz. Yani, resmî rakamlar ortalama yüzde 10'lar civarında bir işsizlik oranını belirtebilir ama biz gayriresmî olan gerçek rakamların bunun çok çok üstünde olduğunu biliyoruz. Çünkü iş arayan, umudunu kaybetmiş, iş aramayla ilgili umudunu kaybetmiş büyük kesimler bu rakamlara dâhil edilmiyor. Birkaç ay asgari ücretle belediyelerde ya da farklı kurumlarda taşeron olarak istihdam ettiğiniz kitleleri yine bu rakamların içerisine dâhil etmiyorsunuz, oysaki bu çalışanların çoğu yılın büyük bir kısmını işsiz geçiriyor. Yani, TÜİK eliyle rakamlara takla attırarak, rakamları çarpıtarak, birtakım oranları burada ters yüz etmekle mevcut sorunlar çözülmüyor. Neticede, Türkiye'de ağır bir işsizlik sorunu var ve bu işsizliği çözmeye yönelik de bu Hükûmetin doğru dürüst bir ekonomi politikası yok. Rakamlar 5 milyonun üstünde işsiz olduğunu söylüyor. Ama dediğim gibi -yerellere gittiğiniz zaman kendiniz de eminim daha fazla muhatap oluyorsunuz- gerçek rakamlar bunun çok çok üstünde.
Şimdi, işsizler için durum bu iken sanki çalışanlar için iyi bir şey varmış gibi ya da çalışanlar bu mevcut işsizlerin ekonomik ve sosyal koşullarından sıyrılmışlar gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor, bu da doğru değil. Yani demin de asgari ücretlilerle ilgili konuşurken ifade etmiştim, yoksulluk sınırının 4 bin TL'nin üzerine çıktığı, açlık sınırının 1.500 TL'ye dayandığı bir ülkede, milyonlarca asgari ücretlinin yaşadığı bir ülkede siz çalışanların da olumlu koşullarından bahsedemezsiniz. Zaten bu işsizler ordusu bir yönüyle çalışanlar için de bir tehdit aracı olarak kullanılıyor. Yani "Biz size köleliği dayatıyoruz, kölelik koşullarında sizi çalıştırıyoruz, iş güvenceniz yok, her an sizi işten çıkarabiliriz, geçiminizi bu verdiğimiz ücretlerle sağlayamıyorsunuz ama buna da mahkûmsunuz." diyorsunuz. Çünkü eğer buna karşı çıkarsa, işte, bekleyen işsizler havuzunu bir tehdit aracı olarak gösterip çalışma hayatında bu şekilde bir kölelik sisteminin devam etmesini âdeta teşvik ediyorsunuz.
Yani bu tarz teşviklerle ilgili önergeler getirince de keşke örtülü ödeneklere göstermiş olduğunuz duyarlılığı göstermiş olsanız. Örtülü ödeneklerden devasa rakamlar, eski paralarla trilyonlar, yeni paralarla milyon dolarlar havada uçuşuyor ama işsizlerle ilgili, çalışanlarla ilgili düzenlemelere gelince de -dediğim gibi- böyle palyatif, kısmi birtakım düzenlemelerle halkı kandırmaya çalışıyorsunuz.
Şimdi bunu yapmanızın sebebini biliyoruz çünkü seçim yaklaştı, seçimde önünüze gelen anketler, hızla büyük bir düşüş yaşadığınızı gösteriyor. Belki de aklınıza gelmeyen bir oy oranıyla tarihin en büyük hezimetini yaşama kaygısı giderek sizde artmaya başladı. Bu nedenle, sürekli olarak Türkiye'nin gündemini farklı noktalara çekme, milliyetçi oylara göz kırpma, bu popülist yaklaşımlarla da -hani ne derler- seçmenin ağzına bir parmak bal çalmayla bu işi kotaracağınızı sanıyorsunuz ama inanın ki halkın gerçek gündemi böyle değil. Açlıkla, yoksullukla, işsizlikle, yolsuzlukla ilgili size çok ciddi bir fatura hazırlanıyor ve bu faturayı 7 Haziran seçiminde bir sürpriz olarak biz göreceğinizden eminiz.
Bu seçimler döneminde yaptığınız bir şey de sosyal yardımlaşma imkânlarını yani devletin kamusal imkânlarını olabildiğince iktidar partisi lehine kullanmak şeklinde bir marifetiniz var. Aslında, işsizliğin ve çalışanların ne koşullarda olduğunu da bu sosyal yardımlardan yararlanan kitlelerin nüfusuna baktığınızda daha iyi görürsünüz çünkü ihtiyacı olmayan kesimler bu sosyal yardımları alma yönünde bir irade göstermezler, öyle bir çaba içerisinde olmazlar ama bugün baktığınızda, her yıl kendisini katlayarak sosyal yardımlara muhtaç hâle gelen bir kitleyle karşı karşıyayız. Bu dönemde, seçim döneminde de yoksul halka bu yardımları ulaştıracaksınız. Bundan hiçbir şikâyetimiz de yok yani ulaştırın ama bunu seçim döneminde yapmanızı, özellikle o dönemlerdeki bir zaman aralığına sığdırmanızı biz çok etik bulmuyoruz, bu yaklaşımlar etik değil. Yani kendi seçim bölgemden söyleyeyim: Bingöl'de, geçen mart aylarında yapılan seçimde, hemen hemen benim ziyaret ettiğim bütün köylere hemen ardından, üç gün geçmeden, üç gün içerisinde muazzam düzeyde bu Sosyal Yardımlaşma Vakfı'nın imkânları yetişti. Dediğim gibi, yani bunu olumlu da karşılıyoruz ama burada vatandaşta bir bilinçlenme oluştu. Bu sosyal yardımları kendi cebinizden vermediğinizle, bu sosyal yardımlarla ilgili de büyük vurgunların altına imza attığınızla, bu sosyal yardımları aslında Birleşmiş Milletlerin geri kalmış ülkelere ya da yoksul ülkelere dayatılan bir zorunluluk olarak vermek zorunda olduğunuzla ve iktidar değişse bile bu sosyal yardımların artık kesintisiz bir şekilde dağıtılacağıyla ilgili halkta giderek artan bir bilinç durumu var. Dolayısıyla, bu bilincin de, dediğim gibi, 7 Hazirandaki sandıklarda size önemli bir sürpriz hazırlayacağı kanaatindeyiz.
Tabii, demin çalışanlarla ilgili bahsederken çalışanların yaşam koşullarının kötülüğünden bahsettik. Bu yaşam koşullarının kötülüğüne karşı itirazını yükselten, kendi hakkını kullanmak isteyen, hakkını arayan işçiye, emekçiye de on üç yıllık iktidarınız boyunca reva gördüğünüz muameleyi biliyoruz. Deyim yerindeyse başını kaldıran işçiye copu, tazyikli suyu, işkenceyi maalesef reva gördünüz. İktidarınız dönemde diğer iktidarlar döneminde olmadığı kadar, işçiler, alanlarda, sokak ortalarında polisin işkencesine maruz kaldılar; grevleri yasaklandı; grev yasağını protesto etmek için sokağa çıktıklarında yine acımasız bir şekilde polis şiddeti uygulamaktan çekinmediniz. Toplantı ve gösteri hakkını âdeta yasa dışı bir faaliyetmiş gibi sürekli ele aldınız. İşte, gündemde yine bir ay sonra hatta bir aydan daha kısa bir süre kaldı, yirmi-yirmi beş gün sonra 1 Mayısı işçiler, emekçiler Taksim'de kutlamak isteyecekler. Bugüne kadar yaptığınız gibi, Taksim'i de, işçiler için çok büyük bir anlamı olan, işçi mücadelesinin bedel ödeyerek, kendi değerlerine sahip çıkarak bugüne kadar kazanmış olduğu Taksim'le ilgili hakkını da gasbetmeye çalışacaksınız. Dediğim gibi, bütün bunları yapabilirsiniz, iktidarsınız ama bunun büyük faturasına da hazır olun diyorum, 8 Haziranda bu faturayı önünüzde göreceksiniz diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.