| Konu: | MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 125 |
| Tarih: | 27.06.2012 |
BDP GRUBU ADINA ADİL KURT (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Grubumuz adına bu torba kanunla ilgili görüşlerimizi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum.
AKP "bazı kanunlar hakkında değişiklik" demiş ama birçok alakasız konuda, belirsiz biçimde yapılan değişiklikleri bu kanun teklifinin içinde görüyoruz. Aslında, metnin tamamını incelediğimizde 59 madde, 2 de geçici madde, 61 maddelik bir torba kanundan söz ediyoruz.
Bu torba yasayı da ayrıntılı incelediğinizde, benden önceki konuşmacılar da değindi, âdeta bir kapkaç zihniyetiyle bazı şeyleri ilgili komisyonların, ihtisas komisyonlarının gündemine sevk etmeden, orada konunun uzmanı kişilerin, Meclis üyelerinin enine boyuna tartışmasına mahal vermeden, ihtisas alanı dışındaki bir komisyonun gündemine alelacele getirilip -ki bazıları son dakika değişiklikleriyle, ki biz bu paketi tartışmaya başladığımızda 39 maddeydi- şimdi önümüzde, sizlerin onayına sunulan 61 maddelik bir torba kanundan söz ediyoruz. Dolayısıyla, bu bütünlük etrafında baktığımız zaman en azından 20 maddesinin düşünülmeden, üzerinde yeterince tartışma yapılmadan gündeme getirilmiş bir torba yasadan söz ediyoruz.
Tabii, bu, Hükûmet açısından bir geleneğe dönüştü, uygulamaları açısından bir geleneğe dönüştü. "Mecliste bu kanun çıksın da, ne olursa olsun." gibi bir mantıkla, konu yeterince tartışılmadan, ihtiyacı yeterince kavramadan yapılmış bir değişiklik pekâlâ sonradan farklı komisyonların gündemine bir angarya madde de getirmiş oluyor. Çünkü burada bizlerin yapacağı bir yanlış, "Evet." diyerek onaylayacağı bir yanlış pekâlâ üç ay sonra karşımıza yeni bir düzeltme maddesi olarak gelir. Biz Plan Bütçe Komisyonunda bu tartışmayı yaparken, bunları konuşurken bunun pratik örneğini gördük, yaşadık. Yarın öbür gün bir başka komisyonun da gündemine, Plan Bütçe Komisyonunun gündemine geldiği şekliyle, yeniden "Ya, özür dileriz, biz burada yanlış yaptık. Bunu düzeltiyoruz." diyebileceğimiz bir madde gelir.
Plan Bütçe Komisyonunun kendi ihtisas alanı dışında gündemine alınmış ve esas itibarıyla İç Tüzük'e de aykırı olan bu uygulamanın Mecliste bugün itibarıyla onay görmemesi gerekir. Çünkü Meclis bugün İç Tüzük'ü ihlal ederse, bir komisyonun kendi ihtisas alanında olmayan bir konuyu, kendi uzmanlık alanında olmayan bir konuyu tartışmış ya da tartışmış gibi yapıp Meclisin gündemine getirmiş olmasını Meclis onaylarsa, yarın öbür gün daha ucube, daha vahim vakalarla karşı karşıya kalabiliriz. Dolayısıyla, sözlerimin başında bu uyarıyı yapma gereği duyuyorum.
Şu anda, Plan Bütçe Komisyonundan aslında çıkmış gibi olan bu torba kanun, Meclisteki sekiz ayrı ihtisas komisyonunun gündemini teşkil eden konular. Ama bu komisyonların hiçbiri bu kendi ihtisas alanlarındaki konularla ilgili bir görüşme yapmamıştır. Normal hâliyle, Komisyon Başkanımızın kendi ihtisas alanındaki bu konuları tali komisyonlara sevk edip onların raporlarıyla birlikte ele alması gereken bir durumdu. Tali komisyonlara gitmediği gibi hiçbir tali komisyon raporu da önümüzde değil. Plan Bütçe Komisyonunun gündemine de herhangi bir rapor gelmemiştir. İç Tüzük'e çok bariz, açık bir aykırılık var burada. Bir Plan Bütçe Komisyonu üyesi olarak sizlerin huzurunda ifade ediyorum. Biz, aslında kendi ilgi alanımızda olmayan, ihtisas alanımızda olmayan, görev alanımızda olmayan, başka komisyonlara ait bir yetkiyi kullanmış ve iktidar partisi üyelerinin çoğunluk oyuyla bu torba yasa şu anda Meclisin gündemine getirilmiş durumdadır. Dolayısıyla, bu yanlıştan vazgeçilmesi gerekir, Meclisin bu yanlışa onay vermemesi gerekir diye düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu teklifin içerisinde ayrıntılarıyla üzerinde duracağımız çok konu var. Dediğim gibi, çoğu maddeleri zaten ilgi alanımızda olmayan maddeler olduğu için, açıkçası, doğruluğunu, yanlışlığını açık bir şekilde sizlerle paylaşma şansımız da yok. Önemli konulardan bir tanesi mesela atanamayan öğretmenlerle ilgilidir. Sayın Başbakan, 2002 yılında, Başbakan olmadan önce ifade etmişti, demişti ki: "Birçok gencimiz, özellikle öğretmen adaylarımız işsiz kaldı. Ülkede eğitim çökmüş, köy okulları kapanmış, merkezdeki okullar bile öğretmen diye can çekişirken, sen sınavla öğretmen seçmeye kalkıyorsun. Bıraksana genç öğretmenlerimiz gitsin, çalışsın. O kadar sene beklet, sonra al. O adamda artık heves kalır mı? Öğretmenlik yapabilir mi? Ama inşallah biz iktidar olunca, öğretmenler okulun bittiği gün hazırlıklarını yapacak, ertesi gün görev aşkıyla okuluna gidecek; hiç merak etmeyin." Bu söz Sayın Başbakanın 2002'de İstanbul'daki bir konuşmada sarf ettiği bir söz.
Şimdi, AKP'li arkadaşlarımıza göre Türkiye'de milat 2002'dir. Nerede konuşurlarsa, bakandan milletvekiline kadar, "2002 öncesi böyleydi, 2002 sonrası böyle oldu?" Şimdi, bir öyle böyle lafını ben de burada edeceğim. 2002'de Türkiye'de atanamayan öğretmen sayısı 72 bin, 2012'de, on yıl sonra, atanamayan öğretmen sayısı 350 bin. Şimdi, lütufmuş gibi burada 30 bin öğretmen kadrosundan, atanmasından söz ediliyor. Değerli arkadaşlar, siz 350 bin atanamamış öğretmenin var olduğu bir dönemde "30 bin öğretmen atıyoruz." derseniz de kimse bunu ciddiye almaz. Bu lütuf değil. Atanamamış öğretmenleri, en azından okullarda ihtiyaç duyulan -ki Millî Eğitim Bakanlığının kendi tespitidir, şu anda 200 binin üzerinde öğretmene bilfiil ihtiyaç duyuluyor ama- öğretmenleri atamak yerine ne yapılıyor? Eğitim fakültelerinden mezun olmuş gençler, öğretmen arkadaşlarımız ücretli öğretmenliğe tabi tutuluyorlar, ücretli öğretmenlik yapma yoluyla bu açığı kapatmaya çalışıyorlar.
Tabii, ücretli öğretmenliğin bilinçli bir tercih olduğunu, İktidarın bilinçli bir tercihi olduğunu belirtmek gerekir. Sayın Başbakan boşuna "Çinleşiyoruz." demiyor. Evet, emek sömürüsü boyutuyla biz Çinleşiyoruz, Çin'e benziyoruz. Çin'de nasıl insanlar karın tokluğuna çalıştırılıyorsa, bugün Türkiye'de, AKP Hükûmetinin uygulamalarıyla bire bir aynı şeyleri görüyoruz, Çin'e bu boyutuyla benziyoruz. Öğretmene 300 lira, 400 lira, maksimum 600 lira reva görüp onu çalıştırırsanız, Çinleşmiş oluruz. Başbakanın sözü bu boyutuyla doğrudur ama emek boyutuyla Çinleştiğimiz bu dönemde, değerli arkadaşlar, atanamayan ve atanamadığı için ya da emeği sömürüldüğü için bu ülkede intihar eden öğretmen adayı sayısı kaç biliyor musunuz? 32 öğretmen intihar etti, öğretmen adayı. 1-2 tanesinin hikâyesini sizlerle paylaşacağım.
Ahmet Fazlı Elçi: Tekirdağ'ın Çorlu ilçesinde, atanamayan bir öğretmen, geçinebilmek için hamal olarak çalışıyordu. Kırk dört yaşında ve 2 çocuk babası olan Elçi, Atatürk Çok Programlı Lisesinde ücretli din kültürü öğretmeni olduğu sırada intihar etti.
İsmail Kızılok: Ataması yapılamayan öğretmenlerden. İstanbul'da ücretli öğretmenlik yapmak için başvuru yapıyor -bir önceki ücretli öğretmendi- bu, en azından ücretli öğretmen olmak için başvuru yapıyor, başvurusu reddediliyor ve o da intihar ediyor, intihar tarihi 14 Eylül 2009.
Yeter İmrak: Eşinden ayrı olarak 3 çocuğuyla yaşam mücadelesi veren Yeter İmrak, daha fazla dayanamayarak ücretli öğretmenlik yaptığı okulun karşısında bulunan bir inşaatın üst katına çıkarak intihar ediyor. Çok uzak bir tarih değil, bu konularla ilgili olmuş olsanız, o tarihi siz de anımsamış olursunuz, 12 Ocak 2011.
Şengül Özkan: Bursa'da ücretli öğretmenlik yapan bu arkadaşımız, yine, kendisine yapılan bu zulme karşı daha fazla dayanamayarak intihar yolunu seçen bir başka öğretmen.
Bunun gibi, bu döneme ilişkin olarak daha otuz iki tane hikâyeyi sizinle paylaşabilirim.
Öğretmelere "Öğretmenlik yapın." demek yerine, bu torba kanunda öğretmenlere bir seçenek daha sunuluyor. "Sizin ne işiniz var öğretmenlikle? Kalem kullanacağınıza biz size silah kullanmayı öğretelim, polis olun." diyorsunuz. 30 bin öğretmen kadrosuna karşı 30 bin polis kadrosu. Çok mu ihtiyaç? Allah aşkına, 30 bin polisi ne yapacaksınız? Polis devletini daha ne şekilde yaratacaksınız? 30 bin polis kadrosu bu ülkenin neyine? Neye ihtiyacen 30 bin kadro? Ki normal bütçe planlamasında 2012 yılına 12 bin polis kadrosu ihdas edilmişken, şimdi bu torba kanunla 30 bin polise çıkarılıyor. Öğretmene de "Bırak eğitimle uğraşmayı, bırak insanları geliştirmeyi, yetiştirmeyi, bırak? İlim irfanla uğraşmak senin neyine? Gel sana gaz bombası, cop, bir de silah verelim, bundan daha iyi polislik olmaz." deniliyor, bu torba kanun bunu söylüyor.
Değerli arkadaşlar, polis kadrosuna başvurmak durumunda kalan bir öğretmen adayı İnternet sitesinde şu cümleleri yazmak durumunda kalmış: "Bir yandan polisliğe sıcak bakmayan ailem, diğer yandan hayat şartları ve geçen yıllarım. Üzülerek söylüyorum ki seçim yapmak çok zor." diyor yani bu öğretmen kardeşimiz kalemle silah arasındaki bir tercihten söz ediyor ve maalesef tercihini silahtan yana kullanmak zorunda kalıyor, coptan yana kullanmak zorunda kalıyor, gaz bombasından yana kullanmak zorunda kalıyor. İşte, ülkeyi getirdiğimiz durum bu. Bu ülkenin geldiği durum bu, tablo bu. Bu tabloda "Biz ileri demokratik normlara ulaşıyoruz." deseniz kim size inanır?
Bakın, polis zihniyetinin egemen kılındığı, polis devleti zihniyetinin egemen kılındığı günümüzde bu ülkede neler olup bitiyor, bir resimle sizinle paylaşıyorum. Değerli arkadaşlar, lütfen bu resme bir bakın. Bu size neyi anımsatıyor? Ekranları başında bizleri izleyen değerli halkımız açısından söylüyorum, bu sorunun sorulduğu şu esnada iktidar partisi sıralarından bir tek milletvekili bu resme bakamıyor. Çok açık ve net söylüyorum, bu resim size neyi anımsatıyor? Bir çiçek, değil mi? Ama bu bir çiçek değil değerli arkadaşlar.
MEHMET DOMAÇ (İstanbul) - Ters lale?
ADİL KURT (Devamla) - Resim bir çiçek resmi, ters lale ama Mizgin Çiçek'in iddianamesinde bu çiçek, Sayın Vekilim, ne olarak geçiyor, onu da size söyleyeyim. Öğretmen adayı bir öğrenci kardeşimizin, şu anda Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevinde yatan Mizgin Çiçek kardeşimizin çantasında bulunan bir resim bu. Tutuklanmasına gerekçe gösterilmiş, denmiş ki: "Muhtelif zamanlarda yapılan arazi taramalarında terör örgütü mensuplarının örgüt sembolü olarak kullandığı bir cisim çantasında tespit edilmiştir." Cisim dediği bu, ifadeler de bu. Şimdi, öğretmen atamak yerine siz polis atama hevesi içerisindeyseniz pekâlâ, Hakkâri dağlarının "şiler" diye adlandırılan, "gulşeni" diye adlandırılan çiçeği, sizin "ters lale" olarak bildiğiniz bu çiçeği suç delili olarak sayılabilecektir. Biraz önce Plan ve Bütçe Komisyonunda tartışma oldu; EXPO'yla ilgili bir tartışma yapıldı, EXPO 2016 Antalya Fuarı tartışıldı, kanunu geçti Komisyondan. Hayırlı olsun diyorum ama maalesef biz oraya öneremedik çünkü bir suç delilini önermiş olacaktık. Çiçeklerle, bitkilerle ilgili bir fuardan söz ediyoruz ama bizim dağın çiçeği de sabıkalı, o yüzden öneremiyoruz.
Daha konuşulacak çok şey var. TÜBİTAK'la ilgili üzerinde duruldu. Ya, TÜBİTAK bilgi üreten bir mekanizma, bilgiyi pazarlayan bir mekanizma olamaz. Komisyonda itiraz ettik buna ama TÜBİTAK şu anda bilgiyi, artık bundan sonra siz kabul ederseniz pazarlamakla meşgul olacak.
EPDK: Zamanım daraldı ama bu EPDK'yla ilgili, enerjiyle ilgili, özelleştirmeyle ilgili bir cümle sarf etmek istiyorum. Sayın Enerji Bakanı bir laf söyledi: "Van'ın, Hakkâri'nin, Muş'un, Diyarbakır'ın, Ağrı'nın enerji kaçağını, elektrik kaçağını İstanbullu ödemek durumunda kalıyor." İftiranın daniskasıdır bu, iftiranın daniskasıdır. Hiçbir İstanbullu Hakkâri'deki elektrik kaçağının parasını vermiyor ama Sayın Bakan bunu düzeltmiyor. Tersine, Marmara'daki fabrikatörün enerji kaçağını, Hazine üzerinden tahsil edildiği için, EPDK Hazineden tahsil ettiği için?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADİL KURT (Devamla) - ?Van'daki depremzede, Hakkâri'deki yoksul insan, yoksul köylü ödüyor. İşte, bu yasa, bu yanlış düzenlemelerin hepsini içinde barındırdığı bir torbadan söz ediyoruz. Bu torbaya "Evet." derseniz, siz?
BAŞKAN - Sayın Kurt, vaktiniz tamam efendim.
ADİL KURT (Devamla) - ?Meclisin İç Tüzük'ünü ihlal etmiş olursunuz. Plan ve Bütçe Komisyonu kendi görev alanı dışındaki, kendi ihtisas alanı?
BAŞKAN - Sayın Kurt, lütfen?
ADİL KURT (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.
?dışındaki konuları görüşmüş, görüşmüş gibi yapmış ve şimdi korsan bir şekilde sizin gündeminize getirmiş bulunmaktadır. Meclisin bu yanlışa ortak olmaması gerekiyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)